Evrensel: Bayilikler verilecektir! – Çağdaş Günerbüyük

Oto yıkamacıya bir müşteri gelir, Fikret ona kaçak mallar satmaya çalışır. Adamın ondan daha büyük düzenbaz olduğu ortaya çıkınca ipler gerilir. Fikret cin olmadan adam çarpamaz. Yine de aracı uğurlarken “Abi, bayilik vermek isterseniz yerimiz hazır” der. Arkasından da başlar bağırmaya: “Allah belanızı versin be! Memleketi soydunuz soğana çevirdiniz be!” Sonrası, birtakım art arda gelen küfürler. Biraz ilerleyen araç geri viteste gelmeye başlayınca, Fikret yanındaki arkadaşına dönüp “başka bir şeyden bahsediyormuş gibi” yapmaya çalışır. Adam döner, “Bir şey mi dedin?” diye sorar. Fikret kıvırır, “Yok abi, biz arkadaşla bayiliği düşünüyorduk”. Adam güler, “Her işin bir çaresi bulunur” der ve gaza basar.

kutlug-ataman

KÜFÜRLE BİR YERE VARMAK

Şafak Sezer’in sinemadaki ilk başrolü olmalı, Kutsal Damacana’daki Fikret. İnsan her adımında kendi karakterine benzeyecek diye bir şey yok, ama hiç benzemediği insanla aynı yerde durmak da insana mahsus. Şafak Sezer’in Ankara’da genç bir tiyatro oyuncusu olarak sahneyle tanıştığı, Haldun Taner’den Aziz Nesin’e nice nitelikli oyunda yeteneğini konuşturduğu pek bilinmez. Üne kavuştuğu televizyon yarışmasıyla çıkmaya başladığı daha yaygın bir bilgi. “Her işin bir çaresi bulunur” dönemi, sinemada kaypak karakterlerin bol küfürlü, bol tuvaletli maceralarının tutmasından sonradır. Aynı filmdeki cinin söze “küfürle bir yere varamayız” diye başlayıp ardından küfürleri saydırmaya başlaması gibi, küfürle bir yere varan var tabii ki. Daha fazlasını da katıp filmleri arkayı kollamak, “etek giydirme” cezaları falan üstüne kurmak. Cin olmadan adam çarpmaktan, türlü cinliklere terfinin anahtarı, cinsiyetçilikte.

BİR ARAYA GELMEZ DENİLENLER

Bomba bir Gezi röportajıyla gündemi sallamakla övündü Star gazetesi, geçen günlerde. Gazetenin bir köşesinde adının, “Kaç Şafak Sezer, kaç Kutluğ Ataman var bilmiyoruz” cümlesinde geçmesi pek manidar. Yani, en azından Kutluğ Ataman’ı sadece AKP’yi çok seven ve birtakım sanat çevreleri tarafından çok sevilen biri değil, sanat hayatı boyunca en çok cinsiyetçilikle uğraşmayı seçmiş biri olarak tanıyanlar açısından. Aslında, tanınmışlığını buna borçlu desek neden haksızlık olsun; son bienalde sergilediği “çürük” raporu, sinemada adını duyurduğu “etek giyen” adamlara bolca yer veren Lola + Bilidikid’i gibi örnekler değil mi Kutluğ Ataman’ı Kutluğ Ataman yapan? İngiltere’de on yıl önce “yılın en iyi ve en parlak sanatçısı” olarak değerlendirildiğinde yapılan yorumdaki gibi; “cinsel kimlik ve cinsel sınırların sorgulanması konusundaki çalışmaları nedeniyle sanat eleştirmenleri tarafından baş tacı edildiği”. Erzincan’da film çekip plato kurmak ve bu arada hükümete art arda selamlar çakmak, buna göre yenidir. İktidarla uzlaşırken aykırı görünmeye devam edeceğini sananların her zamanki sıkıntısıyla. Tek değişen, onu alkışlayan kesimler olmamış oluyor böylece, davasında da eski inceliğin izini ara ki bulasın. Hani, yan yana gelmez sanılan kesimler Gezi’de bir araya geldi denirken kimse, barikatın tek tarafını düşünmesin, karşısı da öyle. Birbiriyle en ilgisi yok görünen, hatta hayatlarını, işlerini bunun üstüne kuranlar bile, aynı malın iki farklı bayisi olur mu, oluyor.

NAZARDAN CİNE

Gezi sırasında, bir İngiliz gazetesine, yine “AKP alkışlanmalı” der ama direnişi de överken bu ortaklığı mı müjdeliyordu acaba; “Şişesinden çıkan cinin geri sokulmasına izin verilmemeli. Bu iyi bir cin”? Sonra herkesleri Ergenekoncu ilan edişlerini, kendi Başbakan’la Gezi adına görüşürken mücadeleye en çok emek verenlerle kavgaya tutuşmalarını, hedefler göstererek cadı avına ortak oluşları, sanat camiası elitlerine eleştirilerini kimse konuşmaya değer bulmayınca kızarlar. Karşımıza çıkarılan, Koç’un Gezi gerekçesiyle işini satın almamasına duyduğu öfkeyle süregiden bir nutuktan başka ne ki, ciddiye alınsın? “Halkın parasıyla finanse edilecek özel sektöre paralel bir sanat sistemi”, düşman bellediği sanatçıların savunduğu özerk sanata benziyor gibi durdu mu şimdi, kendi işini satmanın ötesinde? Gerisi “Korkmadım da, kendimden korktum” türünden, bir Şafak Sezer filmine yakışır replikler. Necati Şaşmaz’ın anlamsızlığıyla efsaneleşen “nazar” demeciyle dalga geçmek daha kolaydı. AKP’nin sanatçı atağında, sesini beğenmediği daha fazlası hedefe konacak, beğendiğinin mikrofonunun sesi daha fazla açılacak. “Baroksa barok”, sanatı alışveriş merkezine sığdırmanın adı. Bayiliği kabul etmezse, başka yerde müşteri bulamayacağından korkan “sanatın” buluşma noktası. Ne sanatçı meslektaşlarına reva görülenler, ne canına kastedilenler, ne öldürülenler, ne “Memleketi soydunuz, soğana çevirdiniz” haklılığı. Nazarlar, cinler, icabında “hava güzel”ken oksijen çarpmaları seferber, dükkanın önünü kapayan herkes düşman. “Gezi’nin değil ticaretin reklamcısı”nın ifadesiyle “insanlık en çok orada mutlu, alışveriş merkezinde” hayalini satmak gerek. Ve malum, her satıcının alıcısı başka. “Bize nazar değdi” tutmadıysa “Orada gizli güçler vardı”yı belki seversiniz. “Sen faşist misin”i yemediyseniz “Başbakan bizi dinledi” iyi gider aslında. “Gezi’deki darbeciler”i sarsın çocuk isterseniz. O da olmadı “sanat camiasının Ergenekon’cuları”, klasiktir. “Kaç Şafak Sezer, kaç Kutluğu Ataman var”sa öne çıksın, bayilikler dağıtılıyor.

Çağdaş Günerbüyük
17 Ağustos 2013
Kaynak; evrensel.net