Parktan atılmış, çadırlar yakılmışken, Çarşı’nın ”Bize 100 gaz maskesi verin, parkı alalım” demesi önce hayalci ve çocukça gelse de, iki gün sonra bu slogan gerçek oldu. Daha sonrası unutulmaz zaten… Çarşı, tribünden taşan enerjileri ve en çok da o zeka fışkıran mizahıyla eşi benzeri olmayan bu direnişin kahramanlarından oldu. Sloganları, marşları herkesin diline dolandı. Herkes tuttuğu takımı unuttu, ‘Hepimiz Çarşı’yız’ dedi.
Bu satırlar yazılırken Çarşı’ya yapılan bir operasyonla birçok kişi gözaltına alındı. Onlar böyle bir şeyi bekliyordu zaten ama işin komik tarafı Çarşı’nın kağıt üstünde bir örgüt ya da parti olmaması. Kendi ifadeleri ile bir ruh Çarşı. Tribünden gerçek hayata taşan, duruşu olan bir enerji. Yani, sırtına Çarşı forması geçiren bir kişinin yaptığı eylemlerden dolayı Çarşı’nın sorumlu tutulması tutarsız olduğu kadar absürt de bir durum.
Bu gözaltı-tutuklama haberinden önce yaptığımız röportajda Çarşı’dan Samet ile Gezi Parkı direnişine neden destek verdiklerini, direnişteki gençlerle olan fikir birlikteliğini konuştuk.
Çarşı’nın nasıl bir profili var?
Çarşı’yı oluşturan insanlar kendini diğer tribünlerle kıyaslanmayacak kadar demokrat – ya da ne diyorsanız- tanımlayan insanlar. Dolayısıyla sokakta kendiliğinden oluşmuş bir şey. Bunun ne yürütme kurulu vardı, ne çok bilinçli bir stratejinin parçasıydı. Niye bu kadar ön plana çıktığının aslında gerçek cevabı şu: Örgüt ya da kuruluşları olmayan ve bu kadar büyük olan bir isyan, bir direniş söz konusu. İnsanlar neresinden sevimli ve meşru kılabilirdi? Çarşı’yı herkes biliyor. Milyonlarca taraftarı olan bir takım. Direniş Çarşı’yla sevimli kılındı biraz. Bunu Çarşı mı yaptı, hayır. İnsanlar kendileri yaptılar.
Çarşı neden direnişe destek oldu?
Olaylar Beşiktaş’ta da oluyor bir kere. Biz de buradayız. Çarşı içinde oturuyoruz. Dolayısıyla biz de olacağız tabii ki. Taksim’de polis müdahale ediyor sonra çıkıyor ama buradan hiç çıkmıyor Başbakanlık Ofisi nedeniyle. Buradaki direnişin sergilendiği yerler burası olduğu için Çarşı bu kadar önplanda.
İkinci neden polis şiddetidir. Biz 1 Mayıs’ta ve 10 Mayıs’ta (İnönü’deki son maçta) çok kötü bir polis şiddeti yaşadık. Bir yerde patlayacaktı. İnsanlar kinlendi. Burada vahşet yaşandı resmen.
Esas olarak da, bizim siyasi duruşumuz zaten belli. Bu tribünü kimlerin kurduğu belli. Bu tribünün lideri dediğim insanların siyasi görüşleri belli.
Hep bahsedilen Çarşı ruhu nedir peki?
Adını bir mekandan alan tek taraftar grubu. Çarşı dediğimiz yer burası işte. Türkiye’de arabeskle yapılan şey yıllarca futbola yapıldı. Futbolla ilgilenmek avamlık olarak görüldü. O dönemlerde en kriminal tiplerin olduğu yerde böyle olmayan tek grup Çarşı. Çarşı ruhu faşist ve lümpen olmayan tek tribün. O yüzden her an her saldırıya açık bir tribün. Çarşı, faşist, bağnaz olmadan parçası olabileceğiniz bir yer. Diğer takımlarda tribün liderlerine reis denir. Bizde böyle bir şey olmadığı gibi herkes istediğini söyler. Birey olabildiğin bir yer. Bunu başka bir yerde gördük mü görmedik.
Kahramanlaştırıldığınızı, abartıldığınızı düşünüyor musunuz?
Tabii, hem de nasıl. Ama biz bunu daha önce de yaşadık. Burada böyle çok artistlik yapılır, 3 gün sonra tinerci derler. Bu çapulcu lafı ilk bize kullanıldı. Serdar Bilgili bizim için söyledi. Çapulcu değiliz diye beste bile yapmıştık.
Bu kez farklı ama sanki…
Tabii. Süper reklamımız oldu. Kötü anlamda demiyorum. Ama bize yakında bir operasyon yaparlar. İtibarsızlaştırma operasyonu. Bu kadarı devletin hoşuna gitmez çünkü. Bir yerde yapacaklar bunu. Ama, toplamda artıda kalacağız kesin. O kadar güzel bir şeydi ki. Buradan 300 kişi çıkıyoruz, binlerce kişiye dönüşüyoruz.
Buranın çocukları Kabalcı’ya girer, Express dergisini alır
Çarşı olmasaydı direniş nasıl olurdu?
İddialı konuşmayayım. Kolektif bir iş bu. Sonuçta olay kontrolden çıktığı için Taksim açıldı. Çatışmayı biliyoruz çünkü. Sokak pratiğimiz var. Bizim fikrimiz çekilmemekten yanaydı. Semte sokmamak gerekiyordu. Taraftar grupları en önde güven veriyor elbette. Olması gereken buydu. Bunlar Çarşı diye çıkmadı sokağa. İsyan ettikleri için çıktılar. Çadır yakıldı, insanları tekmelediler. Asıl sebep buydu.
Çarşı mizahı direnişteki mizahla örtüştü diyebilir miyiz?
Aynen, öyleydi. Olağanüstü bir mizah vardı. Gerçek olmayan, efsane şeyler de üreildi tabii. Şimdi şöyle; yanım Ortaköy, Taksim, Nişantaşı… Türkiye’de bir şey moda olacaksa bu sokaklardan olacak. Buradaki gençlerin seviyesi ortada. Fanzinler, dergiler buradan çıkıyor. Bence burası Türkiye’nin merkezi. Kimse kimseye laf atamaz burada. Bağnaz bulamazsınız. Neden burada direnildi? Eski Kudüs gibi. Daracık sokaklar. Kaçabiliyorsun, yardımlaşma var. Esnaf bu kadar destek verir mi başka yerde? O yüzden esprili dedğimiz dilde bunun da etkisi var. Bir kere bu dil oluştu mu bütün bunlar birbirini besliyor. TOMA kaçırılmış, Davulcu Vedat Vali’ye telefon açmış… gibi efsane şeyler bile bu mizahın parçası oluyor. Buranın çocukları böyle konuşuyor. Bu mizahi dil buradan çıkacak elbette. Faşistten esprili dil çıkar mı? Buranın çocukları Kabalcı’ya girer, Express dergisini alır.
Çarşı çok abartılıyor diyenler var.
Çarşı’ya tribün grubu olarak bakmak gerek. Burası akademik eğitim veren bir yer değil. STK da değil. Yakından bakarsan çirkinleşebilir elbette. O bağlamdan koparmamak gerekir.
Sizce direnişe damgasını vuran belirli bir kuşaktan bahsedilebilir mi?
Bu olayın en büyük faydası çocuklar Beşiktaşlı oldular. İnsanlar çocuklarımız Beşiktaşlı olsun dediler. İkinci önemli konu şimdi biz mıknatıs olacağız. Bize benzeyenler gelecek, bu bizi güçlendirecek. 10 tane adam gelse bile önemli. Sorunuza gelince; Cem Abi, Ayhan abi gibi tarih olmuş isimler de var. Yeni kuşaktan çocuklar da var. Herkes içiçe ama karar mekanizmasının içine gençler girerse işin b.ku çıkar. Genç dediğimiz 16 yaşında çocuklar çünkü.
ÇARŞI NE OKUR?
Son iki yıldır dergi moda oldu. “Express” var. Millet onun hastası. Hatta tribünden genç bir arkadaşımız aynı minval ve kulvarda “Spot” diye bir dergi çıkarmaya başladı. O da epey elden ele.
Kitapta iş biraz ‘teknik’, şöyle teknik, ya kıvrılabilir kitap alınıyor (maça giderken arka cebe kıvırıp koyulabilecek kitap, ya da artık her grupta neredeyse bir kadın var en az, onun çantaya “maç sonrası alırım” diye atılıyor. Kabalcı geçen senelerde kaz kafalı bir grubun Metis’in her yıl çıkardığı takvimi ile ilgili denyoluğuna muhatap olmuştu. Nedendi tam hatırlamıyorum. Ondan sonra buna tepki olarak gidip Kabalcı’dan maç günü kitap almak popülerleşti.
Endüstriyel futbol eleştirilerine dair kitaplar çok modaydı bir ara. Şimdi değil. Hem külliyat bitti sayılır hem de Türkiye’de bu işin şampiyonluğunu yapan bazı kişiler maşallah endüstri eleştirisi yapıp sözümona, sonra endüstriciliğin tillahi oldular.
Emrah Serbes’in kitapları çok okunuyor. Kendisi de yazdıkları da çok seviliyor.
En çok okunansa twitter. Twitter aşağı twitter yukarı!
Hasan Cömert
10 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; sabitfikir.com