Taraf: Her yer eylem her yer estetik!

Her eylemin bir dili var. Gezi Parkı eylemleri belki de en çok diliyle parladı. Tasarımın erbaplarına Gezi’de ortaya çıkan graffitileri, stencilleri ve sloganları sorduk. Kimine göre direniş sokakların yüzeyinde dillendi, kimine göre bu olanlar şiddetten uzak zekânın ürünüydü.

her-yer-eylem-her-yer-estetik

Sanatın toplumsal olaylarla ilişkilendirilmesi yeni bir mesele değil. Zira baskı dönemlerinde ve toplumsal olayların patlama yaşadığı dönemlerde, özellikle devrimve ayaklanma dönemlerinde, sanat insanların kendilerini ifade etmede en çok başvurduğu yöntemoluyor. Klişe sloganlardan öte zekâ ve yaratıcılığı barındıran bu çalışmalar bazen duvar resimleri olarak, bazen kişilerin kendi bedenleri üzerinde yaptıkları uygulamalar olarak bazen de slogan olarak karşımıza çıkıyor.

Gezi Parkı’nda çıkan sosyal patlamanın en büyük aktörlerinden biri de bu duvar yazıları oldu. Ama zaman ilerledikçe duvar yazıları grafiklere dönüştü. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “baş belası” olarak nitelendirdiği sosyalmedya da bu yeni sanat akımının yayıldığı başlıcamecra oldu.

Öncelikle simge haline gelmiş fotoğraflar birer birer grafiklere dönüştürülerek ortaya çıkan çalışmalar daha sonra yeni durumlarla özdeşleştirildi. Burada kırmızılı kadın ve siyahlı kadın simgeleri başı çekti. Ortaya çıkan bu grafik ve stencil çalışmalarında gaz, gaz maskesi ve tabii direnişçiler ilk sıradaydı. Elbette Başbakan Erdoğan’ın bazı sözleriyle özdeşleşen stenciller ya damedyanın sansürünü simgeleyen penguen stencilleri de unutulmamalı.

Bu dönemde çalışmalar ağırlıklı olarak sosyalmedyada paylaşıldı ve bazıları kısa sürede anonimleşti. Öyle ki bir eserin kime ait olduğunu bulmak imkânsızlaştı. Biz de bu sayfayı yaparken bazı isimlere ulaştık (mesela başlığımızın yanındakimaskeli penguen figürü Hakan Karakoç’a ait) fakat bazı isimler internet denilen koca deryada yitip gitti. Şimdiden aflarına sığınıyoruz. Özellikle birçok site ve Facebook grubu bu çalışmaların toplanarak paylaşıldığı alanlar oldu. Bazılarını eskiden bildiğimiz siteler de Gezi eylemlerinde gelen çalışmalara çokça yer verdi. Bu sitelerin ismini zikredecek olursak; Ehl-i Hiref, Elma+Alt+Shift, Bobiler.örg, bjurynburddan.com, occupygezi…

Metin Üstündağ’ın Gezi sürecindeki o harika “Sinirlenince çok güzel oluyorsun Türkiye” sözünü bu duruma uyarlayarak “Direnince çok estetik oluyorsun” dedik ve kolları sıvadık. Gezi parkı eylemlerinde çıkan bu sanatsal çalışmaları işin erbaplarına sorduk.

Şiddetten uzak zekânın ve mizahın sayesinde

Bülent Erkmen – Grafik tasarım sanatçısı
BİR kent mekânında, o kentte yaşayanların bir bölümü tarafından gerçekleştirilen bir protesto eyleminin, bina, duvar, sokak ve benzeri kent malzemesinin yüzeyleri üstündeki izlerini gördük. Bu gördüklerimizin belki “stencil” tekniği ile tekrar kullanım amaçlı olanlar dışında nerdeyse tümü tasarımcı olmayan genç kentliler tarafından gerçekleştirildi. Sadece bir resim, bir sözcük ya da bir cümle düşünülmüş ve o an karşı karşıya gelinen bir kent yüzeyine hemen çizilmiş, boyanmış, yazılmış bu gördüklerimiz. Bir eylem mekânı içinde, düşünceyi doğrudan ifade etmenin de, akla geleni hiçbir tasarım süzgecinden geçirmeden doğrudan yazmanın da bir form oluşturduğunun görülebilmesi sağlandı, bu şiddetten uzak zekânın ve mizahın sayesinde! Sistemin eyleme engel olma amacıyla gösterdiği tepki türleri ise zaman zaman eylemin resim ve yazı malzemeleri oldu. Gaz, biber, toma gibi sözcükler, gaz maskesi, penguen, televizyon gibi resimler! Bir ön hazırlık, ön tasarım süreci yok. Nerdeyse kişiselleştirilmiş bir davranış biçimiyle, bir “tweet” atar gibi kent duvarlarına, kent sokaklarına yazıldı bunlar! Aynı internet ortamında olduğu gibi herhangi bir denetim yok. Tüm kişisel düşünceler, niyetler, ifadeler hemen, o an yüzeylere çizildi, yazıldı. Ve eylem sürdüğü sürece eylem mekânının sahnesini oluşturdu, adeta eylemlerin sahne dekoru oldu tüm bu yüzeyler. Eylem sonrası ise kentin yüzeylerine yazılanların, çizilenlerin bir bölümü sistemin müdahalesiyle kapatıldı ve kent yüzeylerinde ilginç soyut lekeler oluştu. Bu lekelerin her birinde sisteme karşı yapılmış müdahale ile sistemin karşı müdahalesini birlikte, üst üste izledik!

Leke seçimleri beni heyecanlandırdı

Savaş Çekiç – Tasarımcı:
Çağımız iletişim çağı. Eylemlere katılanların çoğunluğu sosyal medya kullanıcıları. Grafik tasarımın az şeyle çok şey söyleme becerisi sosyal medya kullanıcılarının yeni keşfettiği bir şey değil. Sosyal medya hayatımıza girdiğinden bugüne devamlı kullanılan grafik tasarım Gezi Parkı eylemleriyle birlikte görsel kimliğimizin ne kadar geliştiğinin de bir göstergesi oldu. Mizahi yaklaşımlarının yanısıra görsel üretimindeki leke seçimleri yeni kodlar üretme gayretleri inanın bir tasarımcı olarak beni de heyecanlandırdı. Elbette ki gösteriye katılan gençlerin bir bölümü güzel sanatlarda okuyan ya da mezun olmuş öğrencilerden oluşmakta. Şüphesiz ki bu durum var olan üretimi de disipline ediyor. Tabii ki bu noktada Çarşı Grubu’nun hakkını teslim etmek gerek. Onların mizahi yaklaşımları ve var olan her olguya bir yanıt üretme gayretleri göstericilerin yaratımlarını tetikledi. Bu işlere bulaşmış olanların yanısıra bu işlerle hiç bulaşmamış olanları da üretimde bulunduklarını izledik. Çok heyecan verici… Üretilen çalışmalar birçok blogda toparlanarak sergileniyor. Duvar yazılarını ve stencilleri http://duvardakisesler. tumblr.com/ den izleyebilirsiniz. Tabii ki bu gösterilere ilişkin sadece grafik tasarımlar üretilmedi. Hep birlikte izlediğimiz videolar da övgüyü hak ediyor. Bu gösteriler bize toplum olarak direnmenin güzelliğinin yanısıra, kendimizi ifade etmedeki mizahi yaklaşımımızın ve görsel disiplinimizin zengin olduğunu da kanıtlamış oldu.

Her dönem kendi mizahını yaratıyor

Ehl-i Hiref – Taylan:
EHL-İ HİREF sitesi Gezi olaylarından çok önce kurulmuştu, daha öncesinde de bu tarz işleri çeşitli sosyal medya sitelerinde paylaşıyorduk. Ben hepsi bir arada dursun diye siteyi açtım ve uzun süre içeriği -çoğunluluklakendim ürettim. Gezi süreciyle de işler büyüdü. İsteyen herkes görsel yollayabiliyor. Hoşuma giderse siteye ekliyorum. Temelde güncel konuları ya da internette ortaya çıkan “meme”leri Osmanlı minyatürlerine ve gravürlerine uyguluyoruz. Ben tarih okuduğum için özellikle hoşuma gidiyor bu tarz karışımlar. Her dönem kendi mizahını yaratıyor, bu bakımdan yeni bir şey olduğunu düşünmüyorum ama bu tarz kriz anlarında insanların yaratıcılıklarının bu derecede artması gerçekten etkileyici. (Sadece kendi sitem için söylemiyorum bunu elbette) Bu durumda gelişen teknolojiyle birlikte gençliğin düşüncelerini yansıtabilen siyasi oluşumların eksikliği de etkili oluyor sanırım. Kendimizi ve düşüncelerimizi standart siyasi kalıpların dışında, bize en yakın gelen tarzı benimseyerek ifade etmeye çalışıyoruz.

Her yer Taksim, her yer tasarım

Funda Çolpan – Sanat yönetmeni, tasarımcı
GEÇMİŞTEN günümüze devrimler sanatı beslemiştir. Ülkemizde de dalga dalga yayılan toplumsal hareketler görsel malzeme zenginliğini de yanında getirdi. Adeta sokak bienaline dönüşen birer eser niteliğindeki malzeme, grafik tasarımcıların ilham kaynağı olmakla birlikte kağıda döküp arşivleme isteğini de ortaya çıkardı. Bu da grafik tasarımcıların insanlarla iletişim kurarken kullandıkları bilgi akışının grafiğe, tipografiye dökülmüş hali oldu. Yapılan çalışmaların ulusal ve uluslararası hedeflerine ulaşacak belgeler olmanın yanısıra sanatsal yaklaşımlar olduğunu düşünüyorum. Bu görsel iletişim eylemine katılan tüm grafik tasarımcı arkadaşlarımı gönülden kutlamak isterim. Her yer Taksim, her yer tasarım.

Beyinlerini inceledik, çok garipler

Bobiler.örg – Ozan Tüzün
ŞAKALAR komiklikler aslında gündemle besleniyor. Trajik olaylar kabız yapsa da, normalde vücuda girenle çıkanın miktarı aşağı yukarı aynı (Bobiler bu analojide maalesef trajik bir yerde duruyor). Sosyal medya hem bu aralar çok besleniyor hem de bazı şeyler insanların midesine dokunmaya başladı artık. Bana gelen raporlar bu yönde. Bobiler’in aslında gündemle ilgili bir şeyler yapmak gibi bir kaygısı yok. Herkes kafasına ne eserse onu yapıyor. (Bazen “Kızılcahamam kampında bu hafta tarım kredi kooperatifleri ile ilgili monte yapalım arkadaşlar” diye konuşuyoruz ama dönünce unutuluyor.) Gezi ile ilgili bir hassasiyet var tabii. Ben gidemedim bari internette bir şeyler yapayım gibi bir düşünce oluyor insanda. Beyinlerini incelediğimiz kişilerde bunu gördük ki bu insanlar çok garip insanlar. Dünyanın en politik, asosyal ve “a” ile başlayan tüm sıfatlarını tek bünyeye sığdırabilmiş insanlarını, deniz gözlüğüyle, Taksim’in ortasında domates satar gibi bağırtmanın dinamiğini açıklayabilmek için Şerif Mardin’in Parti Time Jonklörü olmak gerekiyor. Dinamiğini bilemiyorum. Belki bir dinamiği yoktur. Bilimin bilimsel olmadığı açıklandı biliyorsunuz. Duvar yazılarının bu kadar ön plana çıkması bence örgütsüzlüğün göstergesi. Çoğu insanın temsil ettiği bir grup yok. Atıyorum DİSK üyesi olsa duvarlara “İşçiyiz haklıyız” vs yazardı insanlar. Ama örgütler tek kişilik. “Ben kendim şahsen haklıyım” da Tayyip Erdoğan tarafından kullanılıyor. O yüzden insanlar alternatif sloganlara yönelmiş. Ayrıca çoğu örgüt tek kişilik ama onların bile lideri yok. Nerde o eski bazı şeyler…

Direniş sokaklarda dillendi

Dünya Atay – Tasarımcı
DUVAR yazıları, graffiti ve benzeri görsel çalışmalar, toplumun nabzını tutan sanat ürünleridir; yaşanan sosyo-ekonomik, politik, kültürel olayların yansımaları. Direniş süresince sokak sanatında bir patlama yaşandı. Evlere, ofislere tıkılıp kalmış bizlerin; parkların, sokakların bize ait olduğunu hatırlaması ile birlikte açık forumlar, grup dersleri, atölye çalışmalarına sokak sanatı eşlik etti, direniş sokaklarda “dillendi”. Direniş sokak sanatı kişilere; kitlelere ulaşma kolaylığı ve söz hakkı vermesinin yanısıra, ana akım medya tarafından uygulanan otosansür ve vurdumduymazlığa karşı ortaya çıkan sanatsal bir tepki oldu. Sokak sanatının doğasında hızlı olmak ve yakalanmamak yer aldığı için stencil sokak sanatı ile bütünleşmiştir. Ayrıca aynı şablonun birden fazla kez uygulanabilmesi, şehrin farklı noktalarında karşımıza çıkmasını sağlar, böylelikle “tekrar” ile iletilmek istenen mesajın akılda kalıcılığı artar. Ben kullanmaktan kaçınsam da bazı durumlarda simgeleşmiş kalıplar mesajı hızlı ilettiği, kolay algılandığı için daha başarılıdır.

Bir tarih de, sanatla toplum ilişkileri üzerine yazılmakta

Gezi eylemleri boyunca medyadaki en önemli olaylardan biri de Doğuş Yayın Grubu bünyesinde çıkarılan NTV Tarih dergisinin, Gezi Parkı eylemlerini konu alan “#yaşarken yazılan tarih” başlıklı temmuz sayısı üzerine çıkan kriz nedeniyle yönetimtarafından kapatılması oldu. Pek çok haberde de derginin Gezi eylemlerinin sembolü haline gelen “kırmızılı kadın”ıminyatür şeklinde tasvir eden kapağı yüzünden kapatıldığı vurgulandı.

Dergi basılmayınca, ekip dergiyi internette yayınladı. Bu arada derginin kapağının bir benzeri Brezilya’da, oradaki eylemlere uyarlanarak kullanıldı.

Tartışılan kapağın tasarımcısı Taha Alkan, kapağın tasarım süreci, derginin kapatılışı ve Gezi estetiğine ilişkin sorularımızı yanıtladı.

NTV Tarih’e çizdiğiniz kapak için fikir nasıl ortaya çıktı?
Derginin 54’üncü sayısı için öngördüğü konu başlığı üzerinde bir ön araştırma ile işe başladım. Konu; yaşarken yazılan tarih. Bugün yaşanmakta olan bir olayın popüler bir tarih dergisinde işlenmesi gerçekten zihni hazırlığı zor bir çalışma. Yaklaşık iki hafta fikir aradım, eskizler çizdim. Bu kadar güncel bir olayı, bir tarih dergisine kapak yapmak için anlamlı bir kompozisyon kurmak kolay değildi. Yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkinin temel niteliğini sorgulayan ve bize imgesel veri sağlayan bir teknikle bu olayı yorumlamak gerektiğini düşündüm. Sonuçta yaptığınız çalışma farklı bakış açılarına anlamlı bir şey söylemeli, siz bir tasarımcı olarak gözlerinizi kapatmamalısınız; bu iş kime, nasıl yapılmalı, bu çalışma kimde ne etki uyandırmalı, tasarımsadece çizgilerden ibaret değil yani.

Bu süreçte neler denediniz?
Öncelikle antik Yunan stili üzerine çalıştım, sonra işi daha dikkat çekici kılmak için, bizi daha iyi anlatan minyatür dilini seçtim. İkisini de ayrı ayrı uyguladım. Minyatür olanı kapak olarak düşünüldü. Daha sonra Duran adam üzerine de çalıştım. Onda da minyatür tekniği kullandım. İfadeler çok önemli idi; müthiş dinamik bir veriyi, fotoğrafı, arkaik bir yönteme aktarıyorsunuz ve hikâye hâlâ anlatılmak zorunda. Minyatür tekniğini öncelikle anlamak ve uygulamak için bir kuluçka süresi geçirdim, kafamda kompozisyon belirene kadar sürekli imajları seyrettim, tasarımın oturduğu anda illüstrasyon zaten bitmiş demekti, nüansları tamamlamak zor olmadı.

Kapak yüzünden dergi basılmayabilir” haberini aldığınızda, ilk tepkiniz ne oldu?
İşin aslı şaşırdım, politik bir maksatla yapılmış bir çalışma değildi bu. Ben şahsım adına yapmam gereken işi, hakkını vererek yapmaya çalıştım. Elbette ki böyle bir sonuca uğraması biraz hayal kırıklığı yarattı. Bana göre abartılı bir tepkiydi.

Peki, sansür hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şahsım adına konuşmam gerekirse, bu doğru bulmadığım bir şey. Benim durumumdan öte, Türkiye’nin en iyi dergilerinden biri kapandı. Üzücü bir durum, büyük emekler harcanıyor, iyi işler kolay çıkmıyor.

Bir de Gezi eylemleri boyunca çıkan, grafikler, stenciller, yaratıcı tasarımlar var. Onlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu patlamayı tetikleyen şey neydi sizce?
Beyinler çok hızlı besleniyor internet sayesinde, görebilene her an bir şeyler öğrenmek mümkün. Yaratıcı tasarımları merakla ve ilgiyle takip ettiğimi söyleyebilirim. Aslında, bu tasarımların, ilk defa günümüz neslinin, ciddi manada ilgilendiği bir durumla birlikte ortaya çıktığını düşünüyorum. Mizah zekice yapıldığı sürece, en keskin ve etkili eleştiri araçlarının başında geliyor bence.

Sanat değeri var mı sizce bu çalışmaların?
Çalışmaları, içinde ince esprilerin bulunduğu ideolojik grafikler olarak görüyorum. Aralarında sanat değeri olan birkaç işe rastlayabildim. Elinizde böyle bir konu varken işiniz biraz da kolay, çünkü yoğunlaşacağınız unsurlar detaylardan ibaret, omurga fazlasıyla belli. Toplumsal olaylarda hızlı dönüşüm ve ivme anları, tasarımla uğraşanları tetikliyor bir bakıma. Sanat adına esinlendirici, yoğun ve zevkli mesailer yaşanıyor. Bir tarih de, sanatla toplum ilişkileri bakımından yazılmakta şu an.

Suzan Demir
20 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; taraf.com.tr