Politeknik: Avukat Can Atalay ile Taksim Projesi Üzerine Söyleşi (21 Kasım 2012)

Taksim’de yapılmak istenen dönüşümle ilgili Taksim Dayanışması bileşenlerinden ve Mimarlar Odası Hukuk Bürosu’ndan Avukat Can Atalay ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Politeknik:Taksim’deki dönüşüm, yayalaştırılma projesi olarak duyurulan proje tam olarak ne? Teknik boyutunu da ele alarak anlatır mısınız?

Av. Can Atalay: Yapılmaya çalışılan şey şu; Cumhuriyet meydanından Tarlabaşı’na ve tersi istikametinde trafik yer altına alınacak. Üstte herhangi bir trafik olmayacak, trafik meydanın altında olacak, birinci olarak yapılmaya çalışılan şey bu. İkinci olarak ise Taksim Gezi parkına bir Topçu Kışlası ihyası düşünülüyor. İkinci yapılmak istenen bu. Üçüncü olarak çizimlerden anlaşıldığı kadarıyla ve söyledikleri kadarıyla Maksem’in arkasında 1979’dan bu yana cami yapılmaya çalışılan yerle ilgili bir hazırlık olduğu, trafiğin alta girme nedeniyle orayla ilgili yeni bir gelişme olabileceği söyleniliyor. An itibariyle durum bu. Ağaçların zarar gördüğü çok açık özellikle parkın kıyısında, Cumhuriyet caddesindeki kimi ağaçların hasar gördükleri, hasarlı olduklarının tespitleri var. Cumhuriyet Caddesi’ndeki ağaçların bu kadar büyük bir inşaatta hasar görmesine ilişkin önemli bir tehlike var. Planda hala yürürlükte olan inşaatın devam etmesini sağlayan, Sıraselviler Caddesi’nde ve Gümüşsuyu’nda da yer altına giriş vardı. Bunları iptal ettiler. Fakat bir iddia da şudur: Oraları da trafikle ilgili tırnak içinde söylüyorum, çözümlemeleri sağlayabilmek için yakın vadede yer altına alabilirler diyorlar. Fakat burda bir sıkıntı var. Gümüşsuyu tarafında füniküler var, diğer tarafta da metro var. Bu ulaşım sitemlerinin olduğu bir yerde bu plan nasıl işleyecek, açıkcası kestiremiyorum.

Taksim Dayanışması’nın eylemlerinde sizin de ifade ettiğiniz bir konu var. Proje tamamıyla hukuksuz bir biçimde ilerliyor diyorsunuz.  Bu hukuksuzluklar ne? Bu proje hangi hukuksuzluklar üstüne inşaa ediliyor?

Bütün kapsamını kısaca söylemeye çalışacağım. Taksim Meydanı ile ilgili tartışmalar aslında çok eskiye gidebilir, bir kesit almak gerekirse 1979’ da Maksem’in arkasına bir cami yapılmasıyla ilişkin başvuru var. Orada bir kuruluş var, tüzel kişilik var, onun açtığı bir dava var, dava reddediliyor ve kesinleşiyor. Orayla ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı var; Maksem’in arkasındaki Kasımpaşa Otoparkı’nın olduğu alanla ilgili, caminin yapımının oraya uygun olmadığına dair, birinci mesele bu. İkinci meseleye gelince Taksim Gezi Parkı’nı bölen oraya zarar veren ilk inşaatlardan birisi şu an Ceylan’ galiba eski Sheraton, parkın içindeki otel, park aslında kesintisiz Harbiye’ ye kadar devam ediyor. Oteli sanırım 1960’larda yapıyorlar. Üçüncü olarak anılması gereken, benim şu an anımsadığım 1999 tarihli Taksim Meydanı’nı meydan olarak kullanmak. AKM’den Maksem’e, Gezi Parki’ndan bütün o Sıraselvilerdeki alanı kentsel sit alanı olarak tescil eden bir kurul kararı var. Yani AKM’nin cephesi, AKM’nin kendisi, Atatürk Anıtı, İstiklal Caddesine giden giriş, Maksem ve Gezi Parkından oluşturduğu bütün, 99’dan itibaren kültü varlıkları olarak tescil edilmiş durumda. 90’larda bir plan yapılmaya çalışılıyor Beyoğlu bölgesinde fakat bir şekilde yarım kalıyor. 2009′da Beyoğlu’nda koruma amaçlı bir imar planı yapıldı. Koruma amaçlı imar planının Taksim açısından Taksim Camisine ilişkin hükümleri de vardı. Mimarlar Odası planın tamamına, Şehir Plancıları Odası da bir kaç hükme ilişkin olarak dava açtı. Her iki dava da reddedildi. Mimarlar Odasının açmış olduğu dava planın bütünüyle ilgiliydi çünkü bu tür alanlarda, kentsel sit alanlarında şu an yürürlükteki hukukta dahi çok ayrıntılı araştırmalar yapılacak, analizler yapılacak, varılacak senteze bunlar sonucunda varılacak diye çok açık hükümler var. Çeşitli gerekçeleri var bunun uzun uzun anlatmayayım. 2009 onaylı Beyoğlu Koruma Amaçlı Nazım İmar planı bu nitelikte değildi. Perşembe Pazarı bölgesini ayırmıştı, hiç bir hükmü öngörmüyordu, 5366 sayılı yasa uyarınca yani yenileme yasası olarak uygulama yapılacak alan olarak ayırmıştı, Tarlabaşı’nı ayırmıştı vs. vs. hukuka aykırılık vardı. Daha sonra Mimarlar Odası’nın açmış olduğu davada bilirkişi raporu planın ne kadar hukuka aykırı olduğunu anlattı fakat sonuç bölümünde planın şehircilik ilkelerine ve planlama tekniklerine uygun olduğunu söyledi ve sonuç olarak dava reddedildi. Fakat Şehir Plancıları Odası’nın açmış olduğu davada çok daha ilginç bir şey oldu, çok ayrıntılı bir bilirkişi raporuyla Taksim Camisi’nin neden orada bulunmaması gerektiğini çok teknik gerekçelerle izah eden, bunun orada yapılamayacağını teknik gerekçelerle izah eden bir rapor geldi dosyaya, uzun lafın kısası mahkeme o dosyada böyle bir rapor bulunmasına rağmen Mimarlar Odası’nın açmış olduğu davadaki planın bütününün ne kadar şehircilik ilkelerine ve planlama tekniklerine aykırı olduğunu anlatan ama sonuç bölümünde hukuka uygundur diyen bilirkişi raporunu gerekçe göstererek davayı reddetti. Taksim Camisi ile ilgili durum budur. Meydanla ilgili olarak Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi Nazım İmar Planı diye bir plan kabul edildi. Şu an üzerinde konuştuğumuz plan budur, bu planla ilgili de dava açtık. Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası ve Peyzaj Mimarları Odası beraber açtı. Bu dava görüşülüyor, şu an hala devam ediyor, bilirkişi ücreti yatırıldı, keşif günü bekliyoruz. Bununla eş zamanlı olarak iki numaralı kurul bir karar veriyor, bulunmayan, orada olmayan, tırnak içinde söylüyorum bir eseri birinci derecede tarihi eser olarak tescil ediyor. Fakat şunları bilmiyoruz; hangi belgeye dayandığını bilmiyoruz, bu belgeleri nasıl değerlendirdiklerini bilmiyoruz, Topçu Kışlası’na ilişkin böyle belgeler var mı bilmiyoruz. Teknik insanlar emin değiller. Projenin mimarı olduğunu söylenen kişi Halil ONUR bununla ilgili çeşitli hikayeler anlatıyormuş iç mekanla ilgili Efendim Aydın Boysal, Topçu Kışlası’nın bahçesinde top oynarmış, üzerini değiştirmek için içeriye girermiş, oradan anlıyormuş ki yerler ahşapmış, falan filan… Olmayan, hiç bir şekilde olmayan yapıyı birinci dereceden tarihi eser diye tescil ediyor.

Tescil eden kurumun adı ne?

İki numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu. Topçu Kışlası var, Cumhuriyet Caddesi-Tarlabaşı’nda ve aksinde trafiğin yeraltına alınışı var, Gümüşsuyu’nda acayip bir ‘u’ ile trafik aşağıya döndürülüyor. Sıraselviler’den giriş var vs vs. bu planda hepsi var. Şimdi burada durayım. Biraz öncede söyledim koruma amaçlı nazım planlarının tanımında, yürürlükteki hukuk tanımında, yasada ve ilgili yönetmeliklerde çok açık bir şekilde ‘bütüncül olarak planlanması’ gerektiği söylenir, yani Beyoğlu’nun bütününü gözeterek planlayacak, çok ayrıntılı araştırma yapacak, analiz yapacak ve sentez yapacak bunun sonucunda plan yapacak. Beyoğlu’nun bütününü yapmıyor zaten, alanı ayırıyor ayrıca planlıyor, yetmiyor şimdi, başka bir aşamaya geliyoruz 12 Ekim 2012 tarihinde kurul tekrar karar verdi. Kararı şöyle özetleyebiliriz: 1)Gümüşsuyu, Tarlabaşı, Sıraselviler girişlerini, oradaki battı-çıktıları uygun görmüyorum dedi. Eskiden uygun görülüyordu. Uygun görmüyorum dedi. Burada bir değişiklik oldu. Revizyon yapman gerekir dedi belediyeye. Niye uygun görüyorsun, niye görmüyorsun? Bunu bilmiyoruz. Ama tam olarak hatanın bir kısmından döndük diyelim. 2) Cumhuriyet Caddesi-Tarlabaşı aksını onaylıyorum dedi. Fakat ben onaylıyorum ama ağaçlar var, çok önemli ağaçlar var. Yol boyundaki ağaçlarla ilgili olarak -biliyorsunuz kanun hükmündeki kararnamelerle (KHK’lar) koruma kurulları ikiye bölündü.

Kültür Varlıkları Koruma Kurulları ve Tabiat Varlıkları Koruma Komisyonu diye. Bunlar ayrı kuruluşlar artık. Eskiden beraber incelenirdi. Doğru olanı da buydu, hala budur.- dedi ki Komisyon’a inceleme yapması için görev verdi. Tam olarak komisyona havale etme hali. Dedi ki sen incele bunları karar ver. 3)Topçu Kışlası’nın yapılması düşünülen Gezi Parkı’yla ilgili olarak; orada ağaçlar var, buna da komisyon karar verecek dedi. 4) Burası tarihsel bir alan, çok eski bir alan, burada yapılacak kazının arkeoloji müzesi gözetiminde yapılması gerekir dedi.

Aslında şu an benim bas bas bağırmamın nedeni bu karar. Bu karar şunu açıkça ortaya koyuyor, Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi Nazım İmar Planı dedikleri plan açıkça hukuka aykırı. Şu nedenle, gerekli araştırmayı yapmamış, analizlere yer vermemiş, sentezi buradan çıkarmamış. Yapsa baştan zaten Gümüşsuyu’ndan ve Sıraselviler’den o girişler ve çıkışlar olmaz. Dün öyleydi bugün böyle, akşam yattım sabah kalktım karar değiştirdim olamaz. Bu yıllar yıllar boyunca üzerine kafa yorulacak, varılacak sonuç üzerine planlanacak bir meseledir. Birinci mesele bu. Yani şu an yürürlükteki planın hukuka aykırılığını, gerekli araştırmalar yapılmadan tesis edildiğini ve bütüncül olmadığını, çevrenin bütününe nasıl etkide bulunacağını çözümlemediğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. İkincisi ağaçlarla ilgili, cadde boyundaki ağaçlarla ilgili komisyona iletilen kararla beklenen bir karar var. Üçüncüsü, Gezi Parkı’yla ilgili komisyon kararı yok. Dördüncüsü, arkeoloji müzesi ile ilgili bu arkeolojik tetkikler yapılmadan haldır huldur kazıya başlandı.

Şimdi, geçen hafta Cuma günü Mimarlar Odası şu soruları sordu; kurul kararı size bir yükümlülük yüklüyor, ne önlem aldınız? Daha başka ne önlem almayı düşünüyorsunuz? Bu önlemler konusunda tarafımızı bilgilendirin.

Kime sordunuz bu soruları? 

Arkeoloji müzesine sorduk. Bir gün sonra Kültür Bakanı’nın Arkeoloji Müzesini aradığı söyleniyor ve bugünkü hal itibariyle çeşitli iş makinaları var. İş makinalarının başında gözlüklerini takmış bir halde bir takım arkeologların, arkeolojik eser var mı yok mu, bunu araştırmaları bekleniyor!!!

Burada son olarak mesele şudur., paravanlarla çevirdiler değil mi orayı? Orada iş yeri sahibi insanlar var. Kira sözleşmesiyle orada bulunuyorlar. Bu insanları buradan tahliye etmeden, hiçbir dayanak olmadan, orayı şantiye alanı yapıp esnafı orada hapsettiler. İnsanlar orada iflas ediyorlar. Ardı ardına iflas ediyorlar. Önemli sayıda insan işsiz kaldı vs vs. Taksim Gezi Parkı’nı bir bütün olarak şantiyeye çevirdiler değil mi? Görüyorsunuz, meydandan bakınca görülüyor. Hiçbir hukuki dayanağı yok. Komisyon karar vermemiş, sen orayı ne hakla ve hangi hadle şantiye yapıyorsun? Hukuka aykırı dediğim esas olarak bu çerçeve.

Mahkemeler de sürüyor diyorsunuz.

Sürüyor. Keşif günü bekliyoruz.

Komisyondan hiç bilgi istendi mi? 

Komisyona… o şöyle bir şey. Komisyon kısmıyla Mimarlar Odası o kadar ilgilenebilir mi emin değilim. Peyzaj Mimarları Odası’na kalıyor. Ya da biz komisyona ağacı koru diyeceğiz değil mi? Ama ağaç kentte bulunan bir ağaç. Çok çetrefilli, komisyona sormadık.

Bir tarafta sermaye birikim sürecine sokulan kentler yani  sermaye lehine sürdürülen yağma ve talan politikası, bir tarafta da kent merkezlerinden uzaklara kovulan mahalleliler, işçiler, emekçiler. Taksim’deki bu proje kentlerin rantsal değerlere göre planlanması açısından ne anlam ifade ediyor?

Önemli bir parçası. Üç nedenle. Birincisi Tarlabaşı nedeniyle. Biraz önce anlattığım Tarlabaşı Bulvarı’ndaki trafiği yerin altına almalarının nedeni şu, 80’lerin ortasında Bedrettin Dalan Tarlabaşı’nda ilk yıkımı yaparken Mimarlar Odası diyor ki; burayı yıkmayın. Birkaç nedenle, çok güzel binalar var arkadaşlar. Fotoğraflara bakmanızı görmenizi çok isterim. Ben çocuktum hatırlıyorum. Çok güzel binalar var, levanten mimarinin eşsiz örnekleri var. Gümbür gümbür yıkmış bunları. İkincisi ve daha önemli olanı, diyorlar ki, kent merkezinde otoyol olmaz, bu tür şeyler kent merkezinde yırtıktır. Bu yırtık kentin iki parçasını birbirinden kopartır ve esaslı bir şekilde farklılaşmalarına neden olur. Burası yoksulluk ve yoksunluk alanı olur diyorlar. Yani şu anda Tarlabaşı diye tabir ettiğimiz alan.

Şöyle bir acayiplik olabilir mi? Mimarlar Odası’nın dedikleri oluyor. Yoksulluk ve yoksunluk alanı oluyor orası. Çöküntü alanı diyorlar egemenler oraya ve bunu gerekçe göstererek kentsel dönüşüm yapıyorlar. Fakat ortadaki sorun hep kalıyor. Bir bulvar orada. Bulvarda, oradaki binaları sattıkları insanlara şunu propaganda ediyorlar, diyorlar ki, güvende olacaksınız. Tarlabaşı’nın bütünü dönüşene kadar, mutenalaştırılana kadar oraya aşağıdan girilecek, arabalarla girilecek, yer altından girilecek, asansörlerle binaların içine veya avlulara çıkılacak, dışarıyla temasınız olmayacak. Tarlabaşı’nda inşaata başlayamadılar bir türlü. Çizilen projelerdeki kapılar, çizim kapılar. Girişler oralardan değil. İleride çevirirler ama girişler projelerde anlatıldığı kadarıyla oradan değil. Çünkü, oradaki kibar hanımlar ve kibar beyler dışarıdaki ‘itle, kopukla, kürtle, çingeneyle, fahişeyle’ muhatap olmayacak. Ama İstiklal Caddesi’ne ulaşsın. Bir şanzelizeye ihtiyacımız var. Mücella Yapıcı 2007’den beri diyordu, bunlar trafiği alta alacaklar bu gerekçeyle diye.

Bizim de Taksim projesiyle ilgili yaptığımız sohbetlerde vardığımız bir sonuçtu Tarlabaşı sürecinin hızlanması. 

Niyetleri bu çünkü, Çalık Holding önemli oranda para bağladı buraya. Karşı tarafı da var. Demirören’in otoparkına doğrudan giriş.Demirören iş yapmıyor. Emek Sineması’na ilişkin yeni hamleler düşünüyorlar. Oralara alttan girişler falan filan. Bambaşka bir şey. İkincisi, bu işin sınıfsal konumu ve bence solun çok eksik kaldığı bir bahis. Tarlabaşı’nı daha görünür kılmalıydık. Hala da kılmalıyız yani önemlice bir meseleyi önemlice bir süreci geçtiler ama en azından bunun bir modern tehcir olduğunu konuşmak lazım. 1915 tehciri gibidir Tarlabaşı. Bizim iki adım ötemizdeydi ama çok az biliyoruz. Hakikaten çok acayip bir tehcir yaptı orada belediye ve şirketin yetkilileri, çok acayip. Ben camiden vazgeçmediklerini, camiye ilişkin bir niyetleri olduğunu da düşünüyorum. Tartışmayı cami üzerinden kurmamak gerekiyor. Çok istedikleri alanlar bunlar, ama camiye ilişkin özel bir ısrarları olduğuna eminim. Uzun uzun anlatabilirim. Yada şunu söyleyeyim. Arkadaki otopark alanının mülkiyeti kime ait? Mimarlar Odası, yılı yanlış söylemeyeyim ama 2009 olması gerekir, 2009 yılında sordu maliye hazinesine, buranın mülkiyeti kime aittir? Herhangi bir kamu kurumu niteliğindeki kuruluştan devir alındı mı, başkasına devredildi mi, başkasına devredildiyse hangi koşullar, hangi şartlarla devredildi, diye sorduk. Yanıt gelmedi. Yanıt verilmemesi de bir işlem olduğu için iptal istemiyle bir dava açtık. İdare mahkemesi de dedi ki; ya böyle dava mı olur, böyle dava olmaz. Bu uygulanması zorunlu idari işlem değildir  diyerek reddetti davayı. Temyiz ettik. Danıştay bozdu. İdare buna yanıt verecek tabiki dedi. Şimdi, iyi bir şey değil mi? Fakat, ben 3 yıldır şunu bilmiyorum. Şunu açık sorayım. O arazi Ziraat Bankası’ndan alındı mı? Taksim Camii Vakfı diye bir vakfa bedelsiz olarak devredildi mi o arazi? Bunu bilmiyorum. Dava sürüyor işte. Danıştay bozdu, herhalde bir ara cevap verecekler.Bizim sormamız gereken soru bu. Onun yanıtı bilinmiyor. Orası kamusal bir arazi.

Bir de Topçu Kışlası meselesi. Bazen kızıyorum Topçu Kışlası’nın bu kadar öne çıkmasına. Bu da kıymetli çünkü meydanın ayrılmaz parçası yani 1 Mayıs’ta düşünün çoluk çocuk bir oraya gider, oradan katılır 1 Mayıs’a ya da benim eve çok yakın, top oynayayım desem oraya çıkıyorum falan filan. Bunun ötesinde birşey olduğuna ilişkin kanaatim güçleniyor. Bir, AKM ile ilgili olarak yapamadıkları şey dış cepeyi tamamen değiştireceklerdi. İç mekanda radikal değişiklikler yapacaklardı orayı bir tür böyle -ne denir- AVM’li kültür merkezi gibi bir hale getireceklerdi, yapamadılar. Uzun uzun anlatmayayım o apayrı bir hukuki süreç. Onun bir benzerini burada yapmak istiyor olabilirler ama giderek buraya yapılmak istenen bir başkanlık sarayı mı diyelim, korkmaya başladım. Geçen gün(15.11.2012)meclisteki ecdadımızın ruhunu Taksim ile buluşturacağız meselesi. Düşünsenize, bir yalanı daha bence söylememiz gerekir. Taksim, Topçu Kışlası’nın bütününü ihya edecekse o ihya meydanın tam ortasına kadar gelir. Eklentileri ile birlikte oraya kadar geliyor. Tam The Marmara’nın önüne kadar geliyor. Dolayısı ile sadece bir kısmını yapıyor. Önü de sadece bir merasim alanı olarak kalır. Ne 1 Mayıs kutlamak isteyenler için, ne 29 Ekim.. Yani herhalde 5 Nisan polis bayramı ya da devletin uygun gördüğü törenler tertip edilir orada. Bir mesele daha var, acaba bu bir neden mi? Biliyorsunuz yani 31 Mart ayaklanmasında çok önemli bir yer Topçu Kışlası. Yıkılmasının gerekçelerinden birisinin de bu olduğu söyleniyor. Bir de işin şu kısmı var masa sandalye meselesi neydi? Çok açık. Orada insanların birbirleri ile buluşma biçimlerini tayin etmeye çalışıyor Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti. Bütün siyasi iktidarlar yapar bunu, sosyalleşme biçimini tayin etmeye çalışırlar. Ama bunlar çok acayip tayin etmeye çalışıyorlar. Bence Taksim meselesinde bütün olarak böyle bir yaklaşım var. Ahmet Misbah Demircan Taksim’i marjinallerden, pardon Beyoğlu’nu marjinallerden temizleyeceğiz dediği söyleniyor. Marjinallerden kastı anladığım kadarı ile mesela benim, mesela sensin şimdi. Böyle bir tavır var.

Sonuç itibarı ile gerici ve piyasacı bir uygulamayı birlikte sürdürüyor diyebilir miyiz? Yani bir taraftan Taksim’i bir rant alanı olarak sermayeye devrediyor. Halkın kullanımından çıkarıp sermayenin kullanımına sokuyor. Bir taraftan da gerici tezahürünü açığa çıkarıyor.
Topçu Kışlası görünümlü AVM projesi olduğu konuşuluyor şimdi.

Evet, projede var. Mimarlar Odası’na gidin, projedeki ipucuyu görebilirsiniz.

Bir şey söyleyeceğim, burada ihya dediğiniz nedir? Bir kültür varlığını, özgün mimarisi, özgün malzemesi ve özgün fonksiyonu ile ihya etmektir. Şimdi özgün fonksiyondan ne anlıyoruz, Topçu Kışlası. Yani orayı 1. Ordu Komutanlığı’na vermesi lazım. Topçu Kışlası’nı ihya ediyorsa Topçu Kışlası olacak değil mi orası, anlatabiliyor muyum? Yani ihya başka türlü olamaz.

Taksim bizim, İstanbul bizim’ sloganı eylemlilikler için önemli bir vurguyu açığa çıkarıyor.  Geçtiğimiz günlerde bu sloganlar eşliğinde Taksim’de bir anda, hukuksuz bir biçimde kurulan bariyerler yıkıldı.  ‘Taksim bizim’ eylemliklikleri nasıl sürmeli, Taksim Dayanışması’nın programında neler var?

Bundan önce 2 şey söyleyeceğim. “Taksim Bizim, İstanbul bizim” kendisine ön gelen “Emek bizim, İstanbul bizim” sloganının uyarlanmış hali. Bir de çok şahane bir slogan vardı. Haydarpaşa eylemleri sırasında atılmıştı, “emeğine, kentine, Haydarpaşaya sahip çık”. Mesela o sloganı kim akıl ettiyse ya da kimler akıl ettiyse şahane bir slogan. “Emeğine, kentine, Taksim’e sahip çık”, “emeğine, kentine, Okmeydanı’na sahip çık” benim tüylerim diken diken olmuştu, Şimdide oldu. Muhteşem bir slogan bence, Taksim için de bunu söylemek lazım. Tek örnek söyleyeceğim, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacağız dedi DİSK. Hatırlıyorsunuz değil mi? Ve Taksim kazanıldı. Bence Taksim projesinin nedenlerinden bir tanesi de bu. AKP’nin kaybettiği bir şey oldu. Proje ile onu geri kazanıyor aslında.

Yani DİSK keşke daha fazla sahip çıksa bu meseleye. Kitle örgütlerimizin buna ilişkin daha büyük bir çaba ile çalışması lazım. Yani bu Taksim Dayanışması’nı da aşar, Mimarlar Odası’nı da aşar, TMMOB’u da aşar, belki DİSK’i de aşar ama bunların hepsini aşmaz. Bunların hepsinin yan yana geldiği formu aşmaz.

İkincisi ben şunu söylüyorum. Kayıt altına alınırken de hiçbir sakınca görmedim. O paravanların hiçbir hukuki dayanağı yok. Özellikle dükkanların önüne doğru olanların, otobüs duraklarının oraya doğru olanların hiçbir hukuki dayanağı yok. Geri kalan tartışmalar bir yana, oradaki insanların kira sözleşmesi devam ediyor. Yani yapamazlardı bunu. Ve onlar yıkılmadan her şey manasız dedim ben. Taksim Dayanışması eyleminde esnaflar yıktı orayı. Yanlış mı yaptılar? Asla. Onların gözaltına izin verilebilir miydi? Asla izin verilemezdi. Bunu da şu yüzden bu kadar ayrıntılı anlatıyorum. Bu tür doğrudan bir sonuç almaya dönük eylem biçimleri, bu kentte artık toplumsal muhalefet için kaçınılmaz. Neyse mesele, onun can damarına hamle etmedikten sonra olmaz. Salt bildiğimiz parlak sözlerle olmayacaktır. Çünkü sonuç olarak söz dediğin şey kuru kelamdan başka bir şey değil. Dün akşam(13.11.2012) bir toplantı yaptı Taksim Dayanışması. Orada toplumsal muhalefetin, erken 1 Mayıs olarak ifade edilen bir şekild,e o kitlesellikte bir etkinlik yapması mümkün müdür diye konuşuldu. Ama biz daha önceden de böyle bir hedef koymuştuk. Başaramadık. Altında kaldık. Ama şunu söyleyeyim. Orada toplanıp dağılmanın ötesinde bir form bana da daha yakın geliyor.

Doğrudan meselenin can damarından meşruiyeti kurmak lazım. Onların dünyasından değil kendi dünyamızdan kurduğumuz bir hat bence kaçınılmaz. Sadece Taksim için değil, her yerde kaçınılmaz. Bizim insanlarımız, bizim birinci elden mesai arkadaşlarımız bile bu kent meselesinin İstanbul’da ne kadar kritik bir aşamaya geldiğini, Taksim’in de bu kritik anda simgesel bir anlamı olduğunu görmüyorlar, gösteremiyoruz. Ben şunu söylüyorum, Taksim’e Topçu Kışlası yapan geri kalan yerlere ne yapmaz? Okmeydanı’nı nasıl tutacağız? Anlatabiliyor muyum? AKP iktidarının bir sürü argümanı var. Haksız olabilir. Biz o argümanları çürütebiliriz, hukuken de çürütebiliriz. Çok iddialı söyleyeyim, toplumsal olarak bu projelere karşı bir şey yapmadıkça projeler işliyor. Başıbüyük’te nasıl tutarız? Bütün o mahallelerin taleplerini orada ifade etmeleri lazım. Ben 95’miydi 96’mıydı, Okmeydanı planlarını hatırlıyorum. Okmeydanı planlarıyla ilgili çok derli toplu bir kampanya yürütüldüğünü hatırlıyorum. Hiçbir şekilde parçası değildim. Sadece izledim. Öğrenciydim ve takip ettim. İki kere İstiklal Caddesi’nde çok büyük eylem yaptılar iyi hatırlıyorum. Kaç sene geçmiş aradan. 16-17 sene, çıt çıkmadı Okmeydanı’ndan, Okmeydanı’na yıllarca kimse bulaşamadı.

Solun kentlerde bir takım adaları var. Sol, bir takım adalara hapsetmiş durumda kendisini. Bunun dışına çıkıp, diğer mahallenin sorunlarına sahip çıkarsa, bu mülkiyet meselesi falan değil. Biz barınma hakkı ya da elverişli bir konuta erişim hakkı diyeli, bunun üzerinden diğer mahallelerinkine de sahip çıkmalıyız. Ve bunu kent merkezinde yapmalıyız.

Söyleşimizi sonlandırırken eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

İhyadan bahsedeceksek, konuşmaya Topçu Kışlası’ndan başlamayalım… Gökkafesin yerine parkı ihya etmek lazım. Ahdülhamit Han hazretlerinin tebaasına bağışladığı yeşil alanı ihya etmek lazım mesela. Swiss Otel’in yerine orada bulunan, Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin yemyeşil sosyal tesisini ihya etmek lazım, şahane bir yerdi. Ben çocukken gitmiştik. Çok da ucuzdu. Böyle orta halli insanların gidip oturabildiği bir yerdi onu ihya etmek lazım. Cennet bahçesi bu kent için çok önemli, Gümüşsuyu’ndaydı. Ben ortaokuldayken gitmiştik diye hatırlıyorum. İstanbul’un en güzel manzaralarından birine sahip bir yerdi. Gümüşsuyu’ndaki bayırlardan birisindeydi, onu ihya etmek lazım. Sayalım daha yani bir sürü yer var. Bunları ihya etmeden Topçu Kışlası’nın ihya edilmesine razı değiliz. Ondan sonra razı olur muyuz bilmiyorum. Konuşuruz, bakarız.

Teşekkür ederiz.

27 Mayıs 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; politeknik.org.tr

Everywheretaksim.net notu: 21 Kasım 2012 tarihinde yapılmış bu röportajı Taksim Projesi kapsamında yer aldığı ve Av. Can Atalay Taksim Dayanışma’sı bileşenlerinden biri olduğu için arşive almayı uygun gördük.