23 Temmuz 2013 Forum Not ve Kararları


Abbasağa Küçük Forumu
Ayvalık Yunus Emre Parkı Forumu
Kanlıca (Beykoz) Forumu
Kriton Curi Parkı Forumu

Abbasağa Küçük Forumu (23 Temmuz 2013)

Toplumsal Barış Atölyesi

Abbasağa Küçük Forum Alanı
Atölye için Çerçeve Önerisi
- Barış sürecine karşı ikircikli bir yaklaşım var ve kaygılar dile getiriliyor. AKP’nin gündeme getirdiği bir proje olduğu için nasıl yaklaşılıyor?
- Barış süreci yüksek siyaset düzeyinde ele alınırken toplumsal kesimler süreç hakkında yeterli bilgiye nasıl sahip olacak? Sürecin toplum tarafından içselleştiriebilmesi için dünyadaki diğer örneklerinden nasıl fayladalanabiliriz? Abbasağa forumundan nasıl öneriler çıkabilir?
“Bu çerçeve katılımcılar için uygun mu” diye soruldu. Yoksa herkes söz alarak teker teker mi konuşsun? Çerçeveye dair itiraz gelmedi.
“Konuşmacılara süre sınırlaması olmalı mı” diye soruldu. Süre sınırlaması olmamasına karar verildi.
Sürece dair çeşitli kesimlerden, foruma katılanlardan ne tür kaygılar ve eleştiriler yükseliyor?

Katılımcı-1 (Erkek): Sadece AK Parti açısından değerlendirmek doğru olmaz. Savaşan güçler bunu değerlendirir. Bunu özgürlük mücadelesi veren bir hareket başlatmış, haklarla ilgili pazarlık yapmaz. “Mücadele politik ve demokratik kanallarla yürümeli” diyor. Kitleler buna yanıt veremiyor, demokratik eylem ve mücadeleyi geliştiremiyoruz. BDP’de çalışıyorum. Bizde de tartışılıyor. “Askeri güçler çekilmemeliydi” diyenler oluyor. Bu siyasete hazır olmadığımızı gösteriyor. İşi silahlı güçlere havale etmeden siyasal yollarla çözmeliyiz. Gezi ve Lice eylemleri demokratik eylemlerdir ve bu dönemin ruhudur. AKP kendine göre düşünecektir. Halklar ve demokrasi güçleri olarak demokrasiyi geliştirmeliyiz. Forumlarda sorun yüzeysel tartışılıyor. “Kürtler geziye geldi mi gelmedi mi” üzerinden bir yere varılamaz. “Diren Lice Gezi seninle” demek önemliydi. Kaygılar var. Ama burada bir pazarlık yok. Geçen gün burada vicdani redciler tartıştı. İP’liler Sarıyer parkına gelip resim asmak istediler. “Kürtlere bir şey yaptırmayız” diye platformda konuştular. Ama platform bu tarz sözlerin yükselmesine izin vermedi. Sorun Kürt meselesine gelince ırkçı düşünceler öne çıkıyor. Milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı çıkmalıyız. Demokrasi güçleri ellerinden geleni yapmaz ve örgütlenmezse bir sonuç alınamaz. “Demokratik ulus” -Milliyetçi ulusa karşılık olarak- nedir? İtaat etmemiz isteniyor, bunları tartışmadan, bilince çıkarmadan yol alamayız. Devlet sıkışmış durumda. Faydacı davranıyor. Türk ve Kürt halkı ortak yönlerini geliştirerek “Demokratik Ulus” temelinde biraraya gelebiliriz. Süreç heba olmamalı yoksa savaş başlar.

Katılımcı-2 (Erkek): Doğu’ya hiç gitmedim, oradaki hayatın nasıl geçtiğini bilmiyorum. Aşiret sisteminin kitleleri etkilediğini okuyorum. Aşiret sistemi hala orada geçerli mi nasıl yürüyor? Aşiret liderleri de kendi gücünü artırmaya çalışıyor. Urfa PKK’nin giremediği tek şehirmiş. PKK’ya destek vermeyince Bucak aşiretinin 10 adamı kaçırılmış. Bunlar doğru mu, bilmiyorum. Aşiret reisleri devletle anlaşıp olayı kendi çözmüş. Aşiretler sorunu çözülmeli, nasıl çözüleceği de barış sürecinde tartışılmalı? Yaşayan halk ne istiyor?

Katılımcı-3 (Erkek): Kürdistandaki sosyolojik yapı değişti. “Aşiretler var, halk kandırılıyor” algısı değişti. Bu soru konuşulmalı.
Süreçle ilgili kırılganlıklardan biri kaygıları görmemek. Bu kaygıların üzerine gitmek ve açık net olarak konuşmak gerekiyor. Alevilerde şu kaygı var: “Türk-İslam ittifakı oluyor da dışında mı kalıyoruz.” Bunu konuşmak üstünü örtmemek gerekir. Bunlarla bağlantı kurulmalı. Kürtlerin, “Yıllarca verilen mücadele sonunda en şanslı dönemi elde etmişken neden barışıyoruz. Bu kadar avantajlıyken neden çekiliyoruz, onlar çekilse bizi kim savunacak” kaygılarına yanıt üretilmeli. Sürecin kırılganlığını ortaya koyan mekanizma ve diyalog alanları oluşturmalıyız.

Katılımcı-4 (Erkek): Biz örgütlü insanlar değiliz. Gezi’ye de bireysel katıldık. Süreçle ilgili şunu söylemeliyim. Konuyla ilgili bilgili değilim. 31 Mayıs – 1 Haziran tarihlerinde Gezi’yle ilgili olumsuz dönüşler aldık, BDP’li tanıdıklarımızdan. Barış sürecine zarar vereceğini düşünüp bizi tenkit ediyorlardı. Bu nedenle biraz sinirliyim. Üniter devlet toprak bütünlüğü benim için önemli değil. Ama bu süreçle ilgili samimiyetsizlik var bence. 30 yıllık geçmişi olan silahlı eylem grubu var. 30 yıldır silahlı müacadele eden bir örgüt nasıl bir anlaşma oldu da silahı bırakıp geri çekildi. “AKP samimi, demokrasi geliyor” demekle bu olmaz. “Ne oldu, bunu söyleyin” diyoruz, kimse ortaya koymuyor. Ne vaad edildi; demoktaik özerklik mi? Bu sürece bundan dolayı karşıyım. AKP yaptığı için zaten karşıyım. Kesin bir hesap ve samimiyetsizlik vardır. Olayda hiçbir şeffaflık yok. Örgüt vaat almadan silahı bırakmaz; anlaşma yapılmış olmalı.

Katılımcı-5 (Kadın): Kaygılar, Kürt tarafında da var. Barış için kadın girişimi olarak Dersim ve Lice’ye gittik. Medeni’nin öldürüldüğü yere gittik. “Kalekol”lar her yere inşa ediliyor. Halkın barış sürecine güven duymamasına yol açmış. Dünyadaki tüm barış süreçlerinde görüldüğü üzere, bu süreçler toplumda ne kadar hallolmamış, yüzleşilmemiş korku ve travma varsa onu gün yüzüne çıkarıyor. Parti politikalarını konuşarak barış sürecini anlayamayız. “Halk” denilen şeyi Gezi gösterdi.Barış süreci başlar başlamaz “şimdi demokratikleşeceğiz” diye bir beklenti var. Nasıl niyet ederlerse etsinler “toplum” diye bir şey var. Barış için Kadın Girişimi (BİKG) buradan çıktı. Kadınlar savaşta neler yaşadı, buna baktık. Kadınlar “düşmanı yok etme” biçimi olarak kullanıldı. Tacizler / tecavüzler bir savaş yöntemi. Savaşta kadınların başına gelenler toplumun dokularına işler. Önce kadınların neler yaşadığına bak -bu gündelik hayat. Eğer o kadınlar barışmak isterse barış o zaman toplumsallaşılır. Yüzleşmeler, hakikatler gündeme gelir. Batının ve Doğunun kaygıları ayrı ama kadınların kaygıları iki tarafta da çok benzer. Bu süreç kadınları dahil etmeli. Bu bağlamda iş yapmaya çalışıyoruz. Kendi barış nosyonlarımızı geliştirmezsek savaş kaygısı artar. Barış kırılganlaşır. Gizli travmalar çıkıyor. Türklerin travması “Sevr, bölündük / bölüneceğiz”, Aleviler de “kesildik / kesileceğiz”. AKP için ise Gezi “28 Şubat”. Kürtler travmalarını siyasete evrilttiler. Kırılganlığın nereden kaynaklandığına bakalım. Toplumun gücünü görelim. Barışın ne demek olduğunu konuşalım.
İstekler: Kalekolların kaldırılması, güvenlik reformu yapılması. Güven sağlanması çok önemli. KCK tutukluları serbest bırakılsın. Ovada siyaset yapacaksan siyasetçiler içerde olmamalı.
Toplumun gerçek temsilcileri süreçte aktif olmalı. Bazen bir lider barışı götürmüş. Bunun yanında başka şeyler de olmalı. İki kişi konuşur ama etrafında dağlar var. Belirli taleplerle bu sürece dahil olunmalı. 1325 BM kararı “kadınların barış süreçlerinde aktif özne olmalarını” ister; bunu savunuyoruz.

Katılımcı-6 (Kadın): BİKG ile Lice’ye gittim. Kürtlerin, devlete güvensizliği var. Sacece AKP’ye değil devlete karşı güvensizliği var. Yıllardır verilen sözlerin tutulmayıp ölümlerin olması sebebiyle bu güvensizliği en çok onlar hissediyor ama Kürt Hareketine güveniyorlar. Silah bırakma yok, geri çekilme var. İnsanlar yalnız bırakılacağını düşünmüyor. Lice’ye gittiğimde herkesin ne kadar Hareketle içiçe olduğunu gördüm. Her ailenin kayıpları var. 70 yaşında bir kadın “Ben de PKK’yim” diyor. Kendi hareketi. Lice’de ciddi bir özdeşlik gördüm. Kadınlardan kaygılarını dinledim. Onları anlatayım. Geri çekilmeyle gelen asker ve polisteki korkusuzluğu anlatıyorlar. “Şimdi çekinceleri kalmadı. Silahlarla gündelik hayatımıza giriyorlar” diyorlar. Taciz ve tecavüzlerin artma korkusu var. Polis evinin önünden geçerken laf atıyor, balkonuna çamaşır asmak için çıkmaya korkuyorlar. Gerilla, sosyal hayatı düzenleyen bir kuvvetmiş. “Erkekler bize bir şey yapamaz, onlar varken” diyorlar. Kadın gerillaların olması da kadınlara bir güvence olmuş. Askerlerin cirit atma hali korkutuyor. Beşiktaş’ta da polislerin bu kadar yayılması beni rahatsız ediyor. Onlar kat be kat yaşıyor. Lice iki kere yakılmış. İlk yakılan ilçe. Evler topa tutulmuş. Evlerin nasıl yandığını, çocuklarını nasıl kurtarmaya çalıştıklarını anlatıyorlar. Orada yaşayanların bir “katliam tarihi” var. Kalekollardan rahatsızlar. Medeni’nin öldürüldüğü Kalekol için “Katil Kalekol” diyorlar. Daha öncesiyle beraber 5 sivil ölmüş. Asker gördüklerinde insanların aklına yaşadığı katliamlar geliyor. “Sıcak havalarda damda yatamıyoruz, gözetleniyoruz” diyorlar. Prefabrik evde yaşıyorlar çünkü yakmalardan sonra bir ev yapılmamış. “Affedemem, nasıl affedeyim” diyorlar. Tecavüze uğrayan kadınlar hayalet gibi geziyor. Kalekol ve askerler, gerillanın boşalttığı alanı dolduruyor. Barajlar yapılıyor. Barajlar geçiş – geri dönüş yollarını kapatmak için yapılıyor. “Güvenlik barajları” diyorlar. Irmaklar nehirler kalmamış.

Katılımcı-7 (Erkek): Savaşın nedeni ekonomik temele daynıyor, yatırım yapılmamış. Bu ezilmeler ekonomiden kaynaklanıyor. Neden böyle?

Katılımcı-6 (Kadın): Bence ekonomik temelli değil. Öyle düşünmediğim için sorunuza cevap veremem. Belki bu eksende başkalarının yanıtı vardır.

Katılımcı-8 (Erkek): Kalekol yapılıyordu, Lice’de. Bu, Barış Süreci’yle tezat oluşturmuyor mu? Liceliler ne düşünüyor? “Kalekol inşaatı var” deyip, kestirip atıyorlar mı?

Katılımcı-5 (Kadın): Bu durum, güvensizliğin nedenlerinden biri. İnsanlar savaşın tekrar başlamasını istemiyor. Şu an cenazeler gelmiyor, “gelmemesi için bu umuda sarılırız” diyorlar. Kestirip atmak kolay değil!
Barış süreci nedeniyle AKP’ye tamamen sıcak bakmıyorlar. Erdoğan’a ciddi eleştirileri, kızgınlıkları, kırgınlıkları var Ancak cenazelerin gelmemesi çok önemli.

Katılımcı-9 (Erkek): Kürtlerin ne dediğini başkalarından dinliyoruz. Medya yerine KCK açıklamalarını dinlemek zorundayız. Filistin – İsrail meselesinde başka tarafları dinliyoruz. Ama Kürtleri, Kürtlerden dinlemiyoruz. Bu eksikliği tamamlamak zorundayız. “Kürtler aşirettir, geri kalmışlardır” deniyor. Bu bizi niye ilgilendirir. Öyle olsa bile özgürlük mücadelesi veremezler mi? Başka halkları değil ama Kürtlerin geri kalmışlıklarını konuşuyoruz. Kürtlere olan ön yargılarımızdan sıyrılacağız. Kürtler masaya AKP ile değil TC ile oturuyor. Daha önce defalarca oldu. Barış süreci yıllardır gündemde. PKK’yi terör örgütü gören devlet nasıl oraya oturdu? Bunu sorgulamalıyız. Kim, hangi hakla “kürtler barışmamalı, silah bırakmamalı” diyor. Bunu söyleyenler, Kürtlere “barış masasına oturmayın” diyenlerin hükümetle başka hesaplaşmaları olmalı. Latin Amerika mücadelesini gören sol gruplar yanındaki Kürtleri ya hiç görmüyor görse de “hiç görmesiydiniz” diyesiniz geliyor. Önce Kürtlerin ne dediğine bakalım.

Katılımcı-10 (Erkek): Yöntem sorunu var. Toplumun tüm kesini ilgilendiren bir konu da “biz karar verdik, oldu” deniyor. Toplumla tartışmadan olmaz. Alınacak kararlar geleceğimi etkiliyor. Masada neler konuşuluyor? Bunu söyleyebilecek olan var mı?

Cevap: (Katılımcı -Erkek): TMK kalksın, Anadilde eğitim hakkı verilsin, seçim barajı kalksın vb konularda görüşme ve taahhütler var. KCK’lilerin anayasa değişmeden de bırakılma ihtimali var. Silahla artık iktidar alınmıyor. Siyasal kazanımlar AKP istese de olacak. Halkın ne yapacağı önemli. Silahlı mücadele artık olmayacak. Özgür yaşamı yeniden inşa etmeye dayanacak hareket. Devlet PKK’yi iyi tanıyor. Basit yaklaşamaz. Hükümet, devletin tümünü temsil etmiyor. Öte yandan uluslararası güçler de dahil. İsrail’in özür dilemesi tesadüf değil. Somut şeyler konuşuluyor ama barışı halklar getirir.

Katılımcı-11 (Erkek): Kaygılar not edilmeli. Ortak direnişin parçası olarak bu parkta toplandık. Nasıl devam edebiliriz?

Katılımcı-12 (Erkek): İzmirliyim, Bergama’da doğdum. Bir Kürt arkadaşım olduğu için babamdan yediğim tokatla Kürt sorununu öğrendim. Bunun üzerine okudum. Tarihçiyim. 1990-2000 arası öğrenci hareketi içinde süreçleri izledim. Barış kendinden menkul bir şey değil. Masaya birileri oturduğunda başka bir süreç örgütlenir. Barzani ile Talabani yıllarca çatıştı. Barzani’nin yönettiği bir süreç var. Barış uluslararası siyasetle ilgili. 30 yıl yenişememe durumu oldu. Kürtler göç ettirildi. Türkiye sorunu haline geldi. Ege’de bu konu saatli bomba gibi.Her barış dendiğinde Ege’de ırkçılık milliyetçilik artıyor. İzmir’de, Balıkesir’de Kürtlere saldırılar oluyor. Batıdakiler sürece önderlik edip halka anlatmalı. Seçim öncesi barıştan bahsedip mevzi kazanmaya çalışıyor, AKP. Sonra saldırıları yoğunlaştırıyor. Kalekol inşaatları buna neden olabilir. Kürtler Marksist bir yerden bakmalı. Yalçın Küçük ideologtu şimdi Ergenekondan içeride. Doğu Perinçek de öyle. Sağa savruldular. Ulusal çerçeveden bakmak hata yaptırır. 1920 Bakü Halklar Kurulutayı çok önemli bence. Ben Kurultay metnini okudum ve önemsiyorum. Sizlere de tavsiye ediyorum. Bugün tartıştığımız sorunlara onlar o zamandan iyi bir yaklaşım göstermişler. Şu anda NATO ve BM üzerinden bakarak Barış Sürecine don biçiliyor. Bakü Halklar Kurulutayında Ermeni, Kürt, Türk meselesi çok net olarak tanımlanıyor. Kıtasal bakmalı. Etnisiteler üzerinden tartışıyoruz. Barış kültürünün oturmamasının nedeni bu. Süreci, sokak değil Obama ve petrol tekelleri belirliyor.
Barış süreci neden yukarıdan gidiyor? Kapalı kapılar ardında yürümeyeceği ortada. Orada bir aksama olursa insanlar ölmeye başlarsa bunun önü nasıl alınacak. Tartışmanın bu eksenden ilerlemesi gerekiyor.

Katılımcı-13 (Erkek): Önerilen resim şu: İki taraf masa başında gizli anlaşmalar yürütüyorlar. Bu resim yanlış. Gezi’nin kattıklarını düşünelim. Kimse 31 Mayıs’ı hayal edemiyordu. Masadakilerin ön göremedikleri bir sürü olay var. Müzakereler 90’larda başladı. Özal’la başladı. Ama ne zaman hükümet değişse yeni bir hal aldı. Son olarak “Oslo Süreci” bir yere gidemedi. 2 kişi otursa aşamalarla yol haritası çıkarsa da yapacaklarının sonuçları net değil. Ortadoğu’daki değişiklikleri, örneğin Mısır’ı kimse ön göremiyordu. Sen adım at onlar da bir adım atsın. Çekilme bu adımlardan bir tanesi. Karşı tarafın yasal düzenleme yapması bekleniyor. İki taraf da tam olarak birbirine güvenmiyor. Resim yok süreç var. İki aşamadan oluşan 1- Demoktarik siyaset yollarının açılması. 2- Bu çalışmaların başlaması.
İç savaşın ne olduğunu insanlar bilmeyince bir sürü yalan hakikatle hayatlar sürüyor. Peki, süreç nasıl toplumsallaşacak? Birleştirici tek nokta var. Otorite karşıtlığı Gezi’dekileri birleştirdi. Şimdi seçim barajı tartışması etrafında biraraya gelinebilir. Gezi direnişinin taleplerinden koparmadan seçim barajı mücadelesi birleştirilebilir. Bunun için sokakalara çıkılmalı. Önerim barışı toplumsallaştırma adımlarının siyasi kampanyalarla yürütülmesi. İnsanlar yanyana gelip konuştukça birbirine değiyor.

Katılımcı-13 (Kadın): Sadece seçim barajına indirgenmesi doğru değil. Seçim sistemi, Siyasi partiler kanunu komple tartışılmalı.

Duyuru: Yarın 13.00’da Şişli Camii’nde başlayıp fabrikaya kadar yürüyecek olan Kazova Tekstil işçilerinin eylemi var. Buraya bir destek talebi var. İlgilenenlere duyuruldu.

Katılımcı-14 (Kadın): 90’ların hayaleti bölgede dolaşıyor. Gündelik ilişkileri çok belirliyor. Ekonomik mesele diye okumak pek çok şeyi ıskalar. Toplu mezarlar açılıyor. İnsanlar yakınlarının akıbetini bilmiyor, ölülerini bulup gömmek istiyor. İnsanlar kemiklerle beraber yaşıyor. Geçim kaynağı hayvancılık ama yaylalarına gidemiyorlar. Hayatta kalmaları için gerekli olan minimumlar sağlanmış değil. Terörle mücadeleden kaynaklanan zararların tazmini için AİHM davaları açılıyor; hala devam ediyor. Cüzzi tazminatlar olunca köylerine dönemiyorlar. Büyük kentlerin çeperlerine tutunmaya çalışıyorlar. Yoksulluk Kürtleşiyor. Öncelikler çok farklı.

Mesele egemenliğin nasıl paylaşılacağı. Kürtler defalarca taleplerini ifade etti. Devlet Kürtlerden ne istiyor ve bunu nasıl bir reçete ile çözecek? Kürtler demokratik özerklik istiyor. Bunla ilgili birçok yazı yayınlandı. Kürtlerin talepleri aşikar ama devlet anayasal hakları vermek için bir irade ortaya koydu mu? Buradan nereye evrilebilir? Barış annelerinin de dahil olduğu bir komisyon oluşturup forum yapalım. Ama önyargılarımızı kırmaya çalışarak gelelim. Dokunmak zor değil, Gezi bize bunu gösterdi. Cumartesi Anneleri her cumartesi toplanıyor.

Katılımcı-15 (Erkek): BGST BİA’nın üyesiyim. İçinde olduğum bir mesele. Epey kaygı ifade edildi. Alevilerin kaygıları var. Ulusalcıların bölünme kaygıları var. Kürtlerin kaygıları var –maruz kaldıkları muazzam adaletsizliklere rağmen. AKPlilerin de kaygıları var. Biz bir barış derneğinde ya da siyasi parti de biraraya gelmedik. Gezi’nin sonucu olarak bir parkta biraraya geldik. Direnişi temsil ediyoruz. “Nasıl bir sorumluluğumuz var” diye bakıyoruz. Vicdani sorumluluğumuz var. 10 yıllardır süren savaş ve 50 binle ifade edilen kayıp ve başka suçlar var. Süreç devam ederse ölümler olmayacak. Bunu devam ettirmek için sorumluluğumuz var. Vicdan taşıyan bunu görmezden gelemez. Bir yaz gecesi İstanbul’un bir parkında biraya gelip bunu konuşmak yaşanan bu çatışmasızlığın bir sonucu. Bugün cenazeler gelse bunları konuşacak konsantrasyona sahip olamayız. Fiziksel tehditle karşı karşıya kalırız. Barışa karşı vicdani ve ötesinde sorumluluklar var. Kaygıları lafa kaldırıp “Barış, ama …” lafını bırakalım. Halk olarak vatandaşlar olarak nasıl katkıda bulunacağımızın ayaklarını inşa edelim. Gezi açısından iki temel mesele olmalı:
1- Kentsel yaşam hakkı ve doğal kaynakların talen edilmesinin önüne geçmek
2- Barış ikliminin daimi kılınması için çalışma yapmak.
Gezi’nin bu iki konuyu öne çıkarması gerektiğini düşünüyorum. Söz alacaklar bu konuda katkıda bulunursa iyi olur. Direnişin içindekiler olarak sürece nasıl daimi katkı verebiliriz. Komisyon kurma, parkları gezme …vs.

Katılımcı-16 (Erkek): 84’te liseden mezun olduğumda Şemdili Eruh baskını yapıldı. 30 yıldır sürüyor ve insanlar kayıp veriyor. Buna rağmen bu iş niye toplumsal tabanda değil de yukarıda çözülmeye başlandı. TC Devleti, kendini demokratik bir aşamada değiştirmedi. “Kürtler teröristir, bölmek istiyor” dendi. Kürt Hareketi batıya seslenemedi. Ama Türkiyelilerin içinde de bir barış hareketi çıkmadı. Vietnam Savaşında, sivil hareketler Amerika’da savaşın gerçek yüzünü açığa koymaya çalıştı. Türkiye’nin batısında böyle bir barış hareketi çıkmadı. Kırılgan bir gidişat var. Önemli olan halkların barışması. Türki kesim bunu duymak istemiyor.
Anadile kulaklar kapalı çünkü onu terör retoriği içinde duyuyorlar. Bu terör retoriğini nasıl kırarız. Bu süreç bir fırsat sundu. Silahlar konuştukça bunlar konuşulamaz. Medyanın yüzünü Gezi’de gördük. Yıllarca “Kürtler teröristtir”i işledi. Bu hakim algı insani yönden kırılabilir. Deneyimler var. Güneydoğu’da askerlik yapanlarla konşmamız önemli. Askerlik yapanlar travma yaşıyor. Biz bir barış çalışması başlatalım. Savaş “Gazi”si biri gelip yaşadıklarını anlatsın. Süreç toplumsallaştığı oranda toplum sürecin şeffaflaşması için baskı yapabilir. Yüksek pazarlıktan aşağı inecektir. Dayanışma sorunu olması gerekir. Kürtlerin neler yaşadığı bilinse daha farklı olur. Medyanın tavrı değişse gerçekleri gösterse insanların tavrı değişebilir. Kaygılar ortaya çıksın ki tartışıp çözüme gidelim. Biz hep yüksektekilere bakıyoruz. Aynı sorular benim de aklımdan geçiyor. Bunu bırakıp topluma dönsek adım atılır. Kürtler de hak ihlalleri yaptı bunların bilinmesi görülmesi önemli. Başka yol göremiyorum.

Katılımcı-17 (Kadın): Tanıklık ve hikaye dinleme üzerine konuşacağım. Kadın hareketi deneyimi, buluşma platformalarıydı. Biraraya gelerek empati kurmayı kadın hareketinde öğrendim. İlk önce ne olduğunu dinleyerek başladık. Barış anneleri hikayelerini anlatıyordu. Şehit annelerine ulaşmak zor oluyordu. Devlet baskısı vardı şehit ailelerinin üzerinde de. Tanıklıkları dinleyerek, yaşadıklarını bilerek birbirimizi etkileyeceğimize inanıyorum. Bunlar farklı parklara da taşınabilir

Katılımcı-18 (Erkek): Amerika’da, Vietnam’dan dönen gaziler yaşadıklarını anlatıyor. Bu çok önemli oluyor. Bugüne kadar medyadan olanları tek taraflı öğrendik; “orada teröristler var, ülkeyi bölmek istiyorlar” denip kapılar kapatılıyor. Bu duvarlar yıkılmalı. İnsanlar ne olduğunu öğrenmeli. Ordu ve PKK’nin hak ihlalleri bilinmeli. Güney Afrika’da “Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu” deneyimi var. Bu ihlaller bu komisyonlarda ortaya çıkarılabilir. Duvarlar nedeniyle ne olup bittiğini bilmiyoruz. “İnsanlar diğer tarafı da dinlemeli” deniliyor. Bi zahmet bakamıyor, insanlar. Bu tür tarafsız kanalları oluşturmak lazım. Biz bu kanalları nasıl oluşturabiliriz? Eren Keskin kitabında yüzlerce tecavüz vakasından bahsediyor; mahkeme belgeleriyle beraber. Bunu çalışmaları, kaynak ve kanalları nasıl çoğaltabiliriz. Duvarları nasıl yıkıp oraya bakmalarını sağlarız? “Bakın, o tarafıda dinleyin” demek yetmiyor?

Katılımcı-19 (Kadın): Kürt meselesini ilk Şemdinli’de, gidip görerek öğrendim. Giden heyetin içindeydim. Batı’dakiler oradaki durumu anlayamıyor. Şemdinli’den sonra çok kez Diyarbakır’a gittim. Burada eşitsiz bir durum var. Bunu uzun zamandır insanlar görmek istemiyor. Anadilde eğitim temel bir hak. Bundan yoksun olmak olamaz. Eğitimciler, aydınlar bunu göremedi. Çok farklı iki anlayış türü var. Gezi direnişi dönüm noktası. Herkes birbirinden çok şey öğrendi. Demokrasi isteyen bu direniş, önemli nimetler sundu. Tanıklıklar ve yüzleşme meselesi önemli. Büyük ihlaller oldu. Çocuklara tecavüz edildi. Bu biliniyor. Her mahallede forumlar ve yüzleşme süreçleri yaşanmalı. Tanıklıklar çok önemli, yol gösterir.

Katılımcı-20 (Kadın): Kürtler, politik açıdan bizden başka seviyede. Türklerin kaçı barıştan bahsediyor. Neden; bilmiyoruz? Ailede, derslerde pompalanan bir milliyetçilik var. Bu bir zehir. Annem çok merhametlidir ama Kürt öldüğünde “iyi olmuş” der; “Öcalan katil”, “Kürtler terörist”, “ölmeleri önemli değil”… Ne olur da çözülür? İnsanlar böyle yetişiyor. Bölünme korkusuyla değer biçemiyor. Bundan arınmak gerekiyor. Elimizden geleni yapalım. Doğruyu bilirse insanlar, bir şey yapma ihtiyacı hisseder.

Katılımcı-22 (Erkek): Tartışmanın başında insanlar kaygılarını dile getirdi. Yüksek siyasetin tartışması üzerinden yürüdü. Kimi destek verdiğini kimi karşı olduğunu söyledi. Bu kaygı verici. Önümüze gelen her konuda yüksek siyasetin bize sunduğu iki kutup oluşuyor: Ya yanındasındır ya karşısında. Bunun yerine sivil alanda topluma değen söylemlerin kurulmasına ihtiyaç var. İki kutuptan sıyrılan söylemler çıkmıyor. Barışa ihtiyacımız var mı yok mu? Bununla ilgili ne söylenmeli, üretilmeli? Örneğin “Akil insanlar” başarılı bir projeydi ama yetersizdi. AKP’nin kendi tabanına söyleyemediklerinin halka anlatılmasına dönük bir PR çalışmasıydı. Peki neden Gezi’nin kendi akil insanları yok? Niye barış eylemleri yapılmıyor, niye barış üzerine tartışmalar halk tabanında genişletilmiyor? Tanıklıklar ve Hakikat ve Uzlaşma Komisyonları önemli öneriler. Sivil alanda bu çalışmaları tartışıp çoğaltmalıyız.

Katılımcı-23 (Erkek): GD’de istihbarat askerliği yaptım. 2006’da. Batı Trakyalıyım. Antep’te askerlik yapacağımı öğrendiğimde korktum. Eğitimden sonra sınır hattını yürüdüğümü biliyorum. 36 bin kök kenevir yakaladık. Yakaladıklarımızla konuştuk. Bunun neden yaptıklarını sordum ya da neden silahlandıklarını? “Sen hiç babanın gözünün önünde dövüldüğünü gördün mü” dedi. “Anneme yazılan bir ağıtı dinlemesine söylenen asker tarafından dövüldü” dedi. Tecavüzleri gördüm. İnsanların neden böyle davrandıklarını anladım. Bir acentem vardı benim. Bir iftira yüzünden işimden oldum. Bana iftira edenler camilere gidip dua ediyordu. Ben Gezide karşımdaki Toma’da onların yüzünü görüp taş attım. İnsanların neden bunu yaptıklarını anlayabiliyorum. Annem de çok iyi biri. Her askeri törende ağlar karşı taraftan ölene sevinirdi. Ama onlar benim gördüğümü görmedi. Bize okulda kaybettiğimiz bir savaş anlatılmadı. İnsanların dayatılmaya karşı tepkilerini anlıyorum. Antep’te bir çocuk komutana “kaçakçılık” yaptığını söyledi. Kör bir karakola sürgün edildi. Günde 16 saat nöbet tutturdular. Öyle bitirdi askerliğini. 16 Şubat günü çatışmada aramızdan kurşunlar geçti. Nasıl ölmedim bilmiyorum. Oraya gidince anladım. Ben gerçeği oraya gidince gördüm ve oraya gitmeden önceki hayatım için onlardan özür diliyorum.

Katılımcı-24 (Erkek): SYKP üyesiyim, HDK bileşenidir. Kürtler “Kendimizi anlatmaktan yorulduk” diyorlar. “Bizi dinlesinler” diyorlar. AKP, CHP ve MHP’ye bakıyorlar. Bu tabandan bir ses tepeden değil. Oyumu SSÖ’ye verdim. Biz onları tanırız. Bu yüksek siyaset değil yetki devridir. Onlar ne yaparlarsa bizim adımıza, bizim bilgimiz dahilinde yaparlar. CHP’ye oy verenler vekillerini bilmezler. Bizim açımızdan yüksek siyaset değil bu.

Kaynak: http://parklarbizim.blogspot.com/

Başa dön

Ayvalık Yunus Emre Parkı Forumu (23 Temmuz 2013)

yastığını koltuğunu matını kapan geliyor…toplaşırken bile konular belli artık suriye tabiat parkı ayrımcılık ütopya…nassınn iimisin şurda burda böölee bir yer

açıldı şunu gördün mü şuraya gittin mi deil…eyy gezi nelere kadirsin…

1-rana kolaç bugünkü forumun yöneticisi oldu…bu akşam özel bir konumuz yok dedi ve forum kurallarını yineledi…

2-dilimize dikkat etmeliyiz sertleşmeden ötekileştirmeden birleşmeye yönelik konuşmalıyız dendi…

3-şükrü arkadaşımız 27 temmuz-5 ağustos arasında yapılacak olan faaliyetle ilgili bilgi verdi…günced 10 yıldan fazla faaliyet gösteren stk…gezi de de masası vardı…
şimdi de bileşenlerle irtibat halinde…gençler kazdağları için buraya gelmek istedi ve böyle bir org yapıldı…27 temmuz-5 ağustos arasında 700 kişi gelicek…
zeytinli de çadır kuracaklar…bölgeden de çanakkale-b.esir baroları ayvalık tabiat parkı flatformu madra dağı platformu kazdağları platformu ve bir takım çevre
dernekleri de bu toplaşmaya destek veriyorlar…gümced in org uyla da 3 ağustos ta bir kol altınoluk dan bir kol da altınova dan başlayıp zeytinli de birleşilen
bir de yürüyüş var…ayrıca tarihi henüz belli olmayan da ilgili tarih aralığında bir konser…

4-aysel hn da 27 temmuz da çamcı köyünde yapılacak olan panel ve konser duyurusunu yaptı…

5-murat umar bey den forumların güzel resimleri istendi…

6-gönül yolunda yapılacak peyzaj çalışmalarıyla ilgili belediyenin sitesindeki bir bilgi aktarıldı…geçen hafta bu konuyla ilgili esas ihtiyaç yerine peyzaj
çalışmalarına bu kaynak niçin aktarılır diee belediye tepki çekmişti…siteye göre ilgili çalışmanın için de menfezin de yapımı var projesi tamam imiş…görecez herhal…

7-1900 lerdeki fotoğraflara bakıldığında oranın sığlık olduğu gözüküyor…menfez da olsa iç denizin sorununu bunun çözeceğini sanmıyorum…ancak kanallar yapıldı
kanalizasyon denize akmıyor…

8-en doğrusu orayı bir köprüyle bağlayıp yükseltmek dedi biri de…

9-ayv kipa nın orası da 4 senede neredeyse alt yapısız bir şehire dönüştü…o bölgede plansız bir yapılaşma var…oraya da kafa yormamız lazım…

10-iç deniz o kadar pis ki sakın çocuklarınızı bu denize sokmayın dedi şükrü eroğlu…çamlık paşalimanı oralarda da denize girmeyin…ben girmem vallaa…ayrıca eklemeliyim ki bunun kesin çaresi olmadığı takdirde 2-3 sene içinde ayv merkez deniz kıyısında o resimlere konu olmuş güzelim alanlarda oturmak denize paralel cadde üzerindeki evlerde de yaşamak pek mümkün olamıyacak…

11-aslında bugünkü forumun en önemli gündem maddesini k.köy belediyesinin 12 bilim insanına yazdırıp çizdirdiği kanal ve port projesi oluşturdu…projenin sadece yazdırılıp çizdirilme ve tartışmaya açılma aşamasında olduğunu belirtmek lazım öncelikle…ancak bunun belediyenin talebiyle de yapıldığını eklemek lazım…
henüz adımları atılmış deil…proje sarımsaklı dan murat reis e kanallar açılıp bu tarafta da gönül yolunun hem menfez arttırma hem de köprü yapımıyla iç denizin kurtarılmasına yönelik…buna ek olarak sarımsaklı tarafında bir alaçatı port benzeri bir yapılaşmanın olabileceği de var…ilgili panellere alaçatı port un yapım şirketi yetkilileri de katılmış…ancak bu toplantılara katılan arkadaşların anlatımlarıyla bu kanalların açılması akabinde rüzgarın da etkisiyle kumun nasıl geçeceği ve veya sarımsaklı plajlarının kumunun iç denize akıp akmayacağı konusu muallak…tabiii projenin anlamı bu minvalde gerçekleşip sarımsaklı plajlarının bu kanallar kanalıyla iç denize dolması dolayısıyla plajların yok olması demekse bu bir doğa katliamı olacaktır buna bir itirazı olacak biri yoktur sanırsam…ek olarak kanalkent projesi 150.000 kişinin yaşayacağı bir proje olarak lanse ediliyor olsa da sonuç olarak betonu destekleyen bir projedir…etrafımızda yeterince beton var…bknz alaçatı port projesi…tam bu bölge yani muratreisdeki sulak alan kuşların da çokca olduğu bir alandı…şu anda orası çok ciddi bir moloz biriktirme alanı olmuş…

12-buradan yola çıkarak osman şengül günümüzde şehirciliğin bir rant kapısı haline geldiğini söyledi…3. köprü ist a açılması planlanan yeni bir kanal bunların tamamı yeni rantlar yaratmak için…bunun için yeni kanunlar yeni yönetmelikler yaratılıyor…meralar dahil bir takım insanlar tarafından kiralanabilecek…k.köy de amaç bu bir rant kapısı yaratmak…uygar insan doğaya ve insana dikkat eden sürdürülebilir bir ekoloji yanında olan ve onun için çalışan insandır…naçizane görüşüm çevre konusunun ağırlıkla üstünde durmaktır…

13-yine kanalkent projesinden yola çıkarak burada bile beton odaklı bir yaklaşım var…ama artık beton artı insanı temel alan yaklaşımlar bitti…kıt kaynakların tc tüketimiyle devam etmesi için bir buçuk dünya lazım…bunu abd tüketimine endekslersek 5 dünya lazım…dolayısıyla bu temelli politikalarla hiçbiryere varılamayacağı artık sadece işleri bu olan ya da gündemi ekoloji olan insanlar haricindeki normal insanlar tarafından da farkedilmeye başlandı ve özellikle geziden sonra gündeme sıkça taşınıyor…amiyane tabirle maymun gözünü açtı…

14-konu yine aynı ne zaman belediyeleri refah ve ak partiye kaptırdık…o gün itibariyle betonlaşmanın ve hunharca rant kapıları açmanın önü açıldı…bugün ise yok artık bu kadarı da olmaz yetmedi mi denilecek noktalardayız…suyumuz madenlerimiz yeşil kalmış üç beş ağacımız meralarımız dağlarımız hepsi rant aracı…burada bir parantez açıp karaburun yarımadasınındaki reslerin bölgeyi ve ahalisini ne hale getirdiğiyle ilgili bugünlerde çıkan yazıları da okumanızı dilerim…bu yazarın notudur…
bu bağlamda ayv ın bir sit alanı olması bölgeyi biraz kurtardı…sistem şöyle işliyor…dielim altınova da tarlalarınız var bir de şaanesinden belediye başkan adayınız…
uğraştınız çalıştınız maddi manevi destek oldunuz başkanı da seçtirdiniz…başkan göreve başladı ilk iş o tarlaları imara açmak verelim 3-5-7 kat demek…yetmedi öbürü yetmedi diğeri…yetmedi 2b…aslında anayasaya göre imara açılan bölgenin gelirlerini ya da kendisini köylüye aktarmak gerekiyor…ama çözümü var bir yönetmelik %90 toki %3 vakıflar bakiye köylüye…bu kanun bugüne kadar anayasa mahkemesinden döndü…ama osman pepe ne diyor orman vasfını yitirmiş arazileri eğer toplumsal yarar varsa toki istediği orman arazisinden çıkaracak…boşuna deil beykoz daki yangınlar…allahtan bu toplum yararına lafı var…böleee hiçbir girişim desteklenmeyecek aksine ciddi mualefet edilecek ki en azından bir yerden tutturulmaya çalışılacak…

15-bu bağlamda karşı durabileceğimiz ufak da olsa bir takım yollar var…bu çed sürecidir…ve bir takım mahkeme süreçleri…bu konuyu konuştuğumuzda kemer için bir hes ihtimali vardı köylüler çed sürecini bile istemediler direndiler ve o bölgedeki hes ihtimali şimdilik yürürlükten kalktı…diren çıralı…kıssadan hisse uyanık olmak zorundayız…bu anlamda çok işimiz var ve ayv tabiat platformunda çalışacak duyarlı insanlara ihtiyacımız var…sizleri bizlere destek vermeye davet ediyorum…

16-bu yüzyılın bu bölümündeki sorunumuz adı kapitalizm olan bir hastamızın olması…buna bir alternatif sunmalıyız…aslında dünyada globalleşmenin sonunun geldiği bugünün konusu deil son 10-15 senedir dünya ekonomi vs hakkında birtakım forcastler yapan aklı evvel abiler zaten bu yaşayacaklarımızı öngörüp alternatifleri hakkında görüş bildirmeye başladılar…burada biz normal insanlar olarak kafalarımızı bu globalleşme herşeyin paraya kara endekslendiği daa çok ev daa çok cip fikirlerinden kurtarıp nasıl bölgesel ve basit hayatlar yaşarıza çalıştırmamız gerekiyor…bu maddenin bir kısmı da yazarın notudur…

17-gezi parkıyla birlikte malum kanun taslağı geri çekildi…ancak ilk boş anımızda hemen tekrar gündeme gelecektir…1.derece sit alanlarına bacalı fabrika bile kurarlar bunlar…o yüzden çok tetik olmalıyız…res ler devam ediyor…ekoloji konuşan hiç kimse res e karşı olamaz çünki rüzgar enerjisi yenilenebilir bir enerji türüdür ve desteklenmesi gerekir…biz yerlerine karşıyız…bknz karaburun daki adını hatırlamadığım bir köyün sanırsam radikal de çıkan res sonucunda ne hale geldikleri yazısı

18-evet çevre de önemli ancak başka sorunlarımız da var suriye çözüm süreci seçimler yaşam alanlarımız vs…biz sustuğumuz zaman hökömet at koşturuyor…o yüzden her şekil ve şartta direnmeye devam etmeliyiz…

19-ilk defa katıldım dedi bir genç arkadaş…bir sürü tutuklama oldu…en iyi arkadaşlarımdan biri ali tombul hastanede…biraz da bunları konuşmalıyız dedi…

20-özgür arkadaşımız bu toplantıların devamlılığından dem vurdu…herşeyi konuşmalıyız…hem de her mecrada…demokratik yaşamımıza bu şekilde devam etmeliyiz…
yaşam alanlarımızdaki tüm olumsuzlukları dile getirmeliyiz konuyla ilgili her kimse onları uyarmalıyız…eğer biz konuşmazsak muhtarından yerel yönetime her birim ben yaptım oldu diebilir…çevre işsizlik ya da ekonomik diğer problemlerden bağımsız deil…çevreyi alt üst eden projelerin toplum tarafından kabul görüp başarılı olması bu projelerin dağıttığı umutla doğru orantılı…küçük istihdam projelerini konuşmalıyız burada…bu mecraları diri tutalım konuşmaya tartışmaya devam edelim…mutlaka işe yarar şeyler çıkacaktır…bir zamanlar bir kent konseyimiz vardı başkan dinliyordu…insanlar konuştukça herkeş ayağını denk oluyordu…en azından burayı diri tutmalıyız…

21-son olarak ses düzeni yer ve forumun günüyle ilgili bir takım görüşmeler yapıldı…şimdilik aynı yerde zamanda devam etmeye karar verildi…ama ses düzeninin mutlaka olması gerektiği de vurgulandı…

bu akşam da 120-150 kişiyi bulduk…

Kaynak: http://parklarbizim.blogspot.com/

Başa dön

Kanlıca (Beykoz) Forumu (23 Temmuz 2013)

Kanlıcada ilk kez gerçekleştirilen forumda daha önce Paşabahçede gerçekleştirilen forumlarda hangi konulara değinildiği açıklandı.
Forum katılanlanların düşünceleri ile açıldı.
Gezi Parkı direnişi ile başlayıp AKP’nin halkın özgürlüklerini kısıtlayan tavırlarının artması ile halkın isyanının genel direnişi tetiklediğinden bahsedildi.
Forumların her yerde sürekliliğinin olması, halkın birlikteliğinin sürmesi AKP’nin gücünü azalttığından bahsedildi.
Taksim Gezi direnişinin, halkı, hiçbir ayrım olmaksızın, AKP faşizmi karşısında birleştirdiği ifade edildi.
Sağlık konusunda piyasalaştırmanın, Eğitimin dinselleştirilmesinin, özgürlük, adalet ve geleceğe ilişkin yaşam alanlarının genişletilmesinin gündem maddesi olması talep edildi.
Yerel sorun gündemi 2B olarak belirlendi ve bununla ilgili bir çalışma yapılabilmesi / muhatap belirlenebilmesi için 2B mağdurları listesi oluşturuldu. 2B konusunda bilgilendirilmenin artması amaçlı bir bildiri hazırlanıp, her mağdurun kendi mahallesinde bilgilendirme çalışmalarına destek olması kararlaştırıldı. En kısa zamanda bildiri hazırlanacak. Gelişmeler ilerleyen forumlarda aktarılacak.
Yetişen tüm yeni nesili imam yapmaya çalışan bir hükümet olduğundan bahsedildi.
2B, eğitim sistemi, sağlık sistemi, kentsel dönüşüm (2B, gecekondu, şehir silüetinde yer alan yüksek binalar) konularının birer birer gündem maddesi olması talep edildi.
Forumda konuşan Kanlıcalı arkadaşımız “Korkuyordum, tepki vermeyi unutmuştum ama artık korkmadan tepki verebiliyorum. Herkesin tepkisini göstermesi gerekiyor” dedi.
Öğretmen bir arkadaşımız önümüzdeki seçimlerden ve herkesin oy kullanması gerektiğinden bahsetti. “Bu ülkede namussuzlar korkmuyor, namuslularında korkmaması gerek” diyerek tepkisini dile getirdi.
Beykozdan bir arkadaşımız “Her yerde direniş devam etmektedir. Bu tarz forumlara tüm çevrenizi getirin. Ne kadar kalabalık olursak o kadar ses getiririz. Neler yapabileceğimizi örgütsel olarak daha net şekilde görebiliriz. “ fikrini verdi.
Kanlıcadan bir arkadaşımız komşularımıza mektup yazmayı önerdi.
Beykozdan gelen arkadaşımız, Emekçi olanların memlekette geçinemediğinden ve çözüm olarak doğrudan demokrasi istenmesinin ve halkın kendi iktidarını kurmasının çözüm olacağından bahsetti.
Bir sonraki forumun Salı günü saat 21.30 da yapılacağı kararı alındı.
Forum konusu “12 Eylül darbesinden AKP iktidarına kadar geçen süreç değerlendirmesi”
Foruma herkesin bir kitap getirmesi ve Lice’ye yollanacak kitaplara küçük mesajlar yazılması kararı alındı.

Kaynak: http://parklarbizim.blogspot.com/

Başa dön

Kriton Curi Parkı Forumu (23 Temmuz 2013)

Forum bir önceki forumda konuşulan konuları ana başlıklar halinde hatırlatılmasıyla başlandı.
Moderatör ve kolaylaştırıcılar seçildi.

Forum günlerinin bayram sonuna kadar 3 güne düşürülmesi ve pazartesi, Çarşamba ve Cuma forum günleri Cumartesi yada Pazar gününün etkinliklere katılım günü olarak belirlenmesi oylama yapılarak kabul edildi.

Bu konu hakkında bir konuşmacı söz aldı; Forumlar boyunca sinerji oluşturuldu. Boşluk olursa sinerji dağılır diye düşünüyorum dedi.

Moderatör dünden sözüm yarım kaldı diyen varsa öncelikle söz almasını söyledi.

Söz alan bir konuşmacı; Çok güzel bir coğrafyada yaşıyoruz. Yaşadığımız coğrafya –Anadolu- kan ve faili meçhullerle dolu. Cumhuriyeti düşman belleyenler her konuda her yeniliğe karşı sinsice savaş açtılar. Saldırmaya devam ediyorlar. Tarih boyunca gerçek tarihi resmi eğitim kurumlarından öğrenemiyoruz. Gerçek haberleri de öğrenemediğimizi Geziden sonra penguen medya bize bunu çok net gösterdi. Savaşa doğru gidiyoruz. Suriye’nin iç işlerine Özgür Suriye Ordusunu destekleyerek karıştık. Özgür Suriye Ordusu demek şiddet, vahşet ve insanlık dışı davranışlar demektir. Bunlara ve bunun türevlerine sınırlarımızı aştık, silahlar verdik, TC kimliği verdik. İki gün sonrada karşımıza seçmen olarak çıkacaklar. Tehlikenin bu boyutunu altını çizerek göstermek istiyorum. Önümüzde en önemli konumuz anayasadır. Anayasayı kim yapacak? Nasıl yapacak? Kiminle yapacak? Bu çok önemli ve anayasayı halka rağmen tek başlarına yapmamaları gerekir. Anadolu demek hoş görü demektir. Kardeş kardeşe, omuz omuza yaşamak demektir. Bunu Anadolu da Mardin örneği İstanbul’da Gezi örneği göstermiştir. Yapmamız gerekenlerden bir diğer görevimizde seçim kütüklerinin kontrolüdür. Ayrıca bir not vermek istiyorum. İl meclis üyeliklerine seçilmek isteyenler ve yer almak isteyenler ay sonuna kadar partilere başvurup kayıt olsunlar. Son söz olarak ta hiçbir şekilde ötekileştirmeyelim, ötekileştirilmeyelim.

Bir başka konuşmacı; Bir dinin nasıl sömürüldüğüne acıyarak bakıyorum. Kadir İnanır akil insanlar toplantısında “Sayın Başbakan keşke her zaman böyle yumuşak olsaydınız” dediğinde ise başbakan “Sen filmlerinde öylemiydin?” diye soruyor. Görüyoruz ki başbakanda bizlere karşı rol yapıyor. Hanifi Avcı mütasıp biridir. Fakat sol örgütler davasında yargılanıyor. Atatürk’ün gençliğe hitabında görüldüğü gibi gençlere güveni boşuna değilmiş. Bunu Gezi ispatladı. Fakat gençlerin örgütsel bazda bir partisi yok. Olması gerekiyor. Özgürlüklerin ikinci nedeni örgütlülüktür lakin o da yok. Bütün bunların dikkate alınıp çözülmesi gerekiyor.

Bir başka konuşmacı; Bence anayasa değişmeli. Geleceğe dair pozitif bir düşüncesi olan varsa o da gelsin konuşsun.

Bir başka konuşmacı; Ben lise öğrencisiyim. Korkmadan alanlara çıkıyoruz. Şimdiye kadar Atatürk’ün izindeyiz diyorduk. Şimdi alanlara çıkıp görevimizi yerine getiriyoruz. Bundan sonra bizler değil iktidar korksun çünkü onların devri bitmiştir.

Bir başka konuşmacı; Gezi parkı ve yoğurtçu parkında bulundum. Kadıköy’deki gelişmelerle ilgili ne düşünülüyor? Mahalle meclisleri kurulsun diye karar alındı. Bu çerçevede biz ne yapabiliriz? Hukuksuzluk haddini bilmez bir şekilde sürüyor. Kötü sonuçlar ortaya çıksa da hukuk herkese lazım. Forum haftada 3 gün olacaksa en az 1 günü özel gündemli olsun.

Bir başka konuşmacı; İlçe meclis toplantılarına temsilci gönderelim. Ne konuşuyorlar izleyelim. Kadıköy belediyesi meclis toplantısına buradan da temsilci seçip gönderelim, ne yapılıyor bilgilenelim. Bu bizim yurttaşlık hakkımızdır. Dünya saydamlık endeksi vardır. Saydamlığın çok geniş anlamı vardır. Bilgi almak için özel bir çaba gerekmeksizin önceden belli olanları görmek herkesin hakkıdır. Parkımızda pano yapmayı öneriyorum. İnternetten ve gazetelerden haber çıktıları alarak panomuza yerleştiririz ve günceli yakalayıp gündem oluştururuz. Taksimde ayağına, başına ve beline gaz fişeği gelen kişi Balta limanında bir hastaneye gitmiş. Acil bölümünde Doktor kişinin Taksim’den geldiğini öğrendiğinde sıranın sonuna göndermiş. İşin aciliyetini ihmal etmiş. Penguen medya bunları görmez ve yazmaz.

Moderatör araya girip pano yapılıp yapılmamasını oyladı. Yapılması yönünde bir karar çıktı ve gönüllüler belirlendi.

Başka bir konuşmacı; Forum kan kaybetmesin. Önümüzdeki Cuma günü iftar var. Diğer günlerde konusunda uzman konuşmacıları forumumuza davet edelim.

Bir başka konuşmacı; Kapitalizm akla, doğaya ve bilime karşı bir sistemdir. TMMOB bilime aykırı yapılan hızlı tren projesini onaylamamıştı. Oysa iktidar hızlı tren projesini devreye soktu. 22 Temmuz 2004’de 41 vatandaşımız hatalı projenin kurbanı olup hayatlarını kaybettiler. Hiç kimse ceza almadı ve kimse istifa etmedi. Yaşadığımız süreçte her gün doğa katlediliyor. Son balık, son nehir ve son su tükendiğinde beyaz adam paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak. Bayrama kadar forum günleri 3’e düşürüldü. Küçük küçük adımları atacağımız büyük adımlar için önemsiyorum. Bir arada kalma kararlılığımız çok güzel.

Moderatör; Gelenlerin az olması kimseyi tedirgin etmesin ramazandan sonra tekrardan sayımız artacaktır.

Bir konuşmacı; Bizler Müslümanız. Bu millet önceden de Müslümandı. Türban diye bir sorun yoktu. Çok nadir türbanlılar vardı. 1980’den sonra belli bir çıkar uğruna türbanlı sayısı arttı. Neden?

Bir başka konuşmacı; 28 Şubat kalleşliği Akp’yi var edip, tavan yaptırdı. Yanlış bir siyaset güdülerek kapalı insanlara yanlışlıklar bilinçli olarak yapıldı. Karşımdaki insanın ne olduğu, nasıl giyindiği benim için önemli değil. Sembolizm kalıcı olmamalı. İçsellikle baktığımızda Yahudiler ve Müslümanlar dinlerini 24 saat yaşıyorlar. Hristiyanlar gibi bir güne indirgeyemiyorlar. Bu durumda laiklik bu dinlere ters geliyor.

Bir başka konuşmacı; Hristiyanlıktada süreç hiçbir şekilde güllük gülistanlık olmadı. Mücadele ederek bugünlere geldiler. Dini kendi içimizde ve ibadethanelerde yaşarsak, devlet politikası olarak görmez isek, daha barışçıl bir yaşamda oluruz.

Bir başka konuşmacı; Türkiye’de 1980’den sonra çok büyük ölçüde batıya göç oldu. Göç edenler yıkımlar yaşayarak, ötekileştirilerek ve feodalizm içinde sıkıştırılarak yaşamak zorunda bırakıldı.

Bir başka konuşmacı; Türkiye cumhuriyeti kurulduğundan beri laik olduğunu mu sanıyoruz? Bence değil. Çünkü Hanefiliğe endekslenmiş bir laiklik anlayışı var. Süreç içinde Marshall yardımlarıyla Amerika topraklarımızda ılımlı İslam istediği için başımıza bunlar geldi. Gezi olayları da bunlara dur dedi.

Başka bir konuşmacı; 16 yaşındayım. Benim ailem türbanlı. Bu iktidarda özellikle türbanı öne çıkardılar. Amaçları karşılıklı çatışma yaratmaktı. İnsan oğlunun sağlıklı gelişimi için 18 yaşına kadar etki altında kalmadan yetiştirilmesi gerekir.

Bir başka konuşmacı; Özgürlük mücadelesinde birilerinin askeri olmayalım. Her çocuk bebek doğar. Hiçbir zaman asker doğmaz. Herkes doğduğu andan itibaren özgürlük mücadelesi vermektedir.

Bir başka konuşmacı; Askerler türbanlılar iktidar olunca hapse atıldılar. Karşılıklı sistematikli olarak süren savaş devam etmektedir. Türban siyasi bir simgedir. Buradan da rant elde etmek isteyenler türban altına eşlerini sokarlar. Biz neyiz? Haklarımızı biliyor muyuz? Partilere üye oluyor muyuz? Siyaset yalan üzerine kurulmuş, bunu yıkabiliyor muyuz? Türkiye son 1 ayda 500 milyar borçlandı deniliyor. İyi bir noktada dairesi olan 4 milyon aile dairesini satarsa bu borcu ancak ödeyebilir. Eskiden 5-6 tane dolar milyarderimiz varken, son 10 yılda 36 tane dolar milyarderimiz oldu. Sermayenin nasıl el değiştirdiğini burada görebiliriz. Giden paraları, örtülü ödenek ödemelerini sorgulayamıyoruz. Siyasi partileri düşüncemize göre yönlendirmemiz gerekiyor.

Başka bir konuşmacı; Evet savaş var. Bu savaş şimdi başlamadı. İnsanoğlunun varlığında seçilen ilk kabile reisi ile o savaş başladı. Bu savaş sınıf savaşıdır. Ezen ve ezilenlerin savaşıdır. Devletin yaptığı ayrımcılık tuzağına düşmeyelim. Kapitalizm para aktarıyor, birilerini kullanıyor ve diğerlerini özgürlük mücadelesinde harcatıyor. Taksim’de esnaf polise dur demişti. Polis ise esnafa savaş açmıştır. Çünkü artık orada eğlence dünyasına hizmet veren esnaf istenmemektedir. Bir araya gelmemiz için girilen mücadeleye sahip çıkalım.

Bir başka konuşmacı; Özgürlükler noktasında 5 yaşındaki bir çocuğun kendi iradesiyle tesettüre sokulduğuna inanmıyorum. Dayatmaların olduğu bir yerde özgürlüklerden bahsedilemez.

Bir başka konuşmacı; Siyasette rıza dediğimiz bir kavram vardır. Karşısında da zor vardır. Akp’nin iktidarda olmasını rıza ve zor aynı zamanda şiddet sağlamıştır. Neden Akp kazanıyor? Siyasetinde farklı bir şey mi var? Emperyalist desteğini nasıl oya çevirerek iktidar oluyor? Bunların deşifre edilmesi gerekiyor. Alternatif çözümlerin üretilmesi gerekiyor. Türban konusunda dolaşmamak gerekir. Akp’nin elini güçlendirmeyelim. Sakallıya laf yokken türbanlıya laf söylemek kadın vücuduna karışmadan geçiyor. Burada kadınların mücadele vermesi gerekiyor. Greve giden işçilerde greve giden kadın ya da erkek diye bir tabir yoktur. Grev bütün işçilerin grevidir.

Bir başka konuşmacı; İktidarın kurduğu tuzaklara düşmeyelim. Eğer kendimizin de özeleştiri vermesi gerekiyorsa bunu yüreklilikle yapalım ve mücadelemize devam edelim. Bu mücadele halk mücadelesidir.

Forumumuzda alınan karar ile bundan sonra sadece Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri forum olacaktır. Ramazan boyunca Cuma günleri iftar yemeği verilmeye devam edilecektir.

Kaynak: http://parklarbizim.blogspot.com/

Başa dön