BirGün: Kredi kartlarının anatomisi – Hayri Kozanoğlu

“Das Capital’iniz yoksa, yoldaş Marx Card kullanınız”. Geçtiğimiz yıl eski Doğu Almanya’daki Sparkasse Bank’ın “Marx Card” adlı bir kredi kartı çıkarmasıyla böyle çeşitlemeler yaygınlaştı. “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre. Sıkıştığınızda ise Marx Card” gibi. RTE’yi en etkileyen ise, “The Marx Card- Çünkü kredi kitlelerin afyonudur”olmalı ki, şimdi de kredi kartlarına esip üfürmeye, halkı cebimizdeki bu plastik şeytanların esaretinden kurtarmak için paralanmaya başladı.

Yok eğer, “benim başbakanım zinhar böyle dış mihrakların etkisi altında kalmaz”diyorsanız, bir ihtimal daha var…15 Haziran’daki müdahaleye kadar Gezi Parkı’nda bırakın krediyi, kredi kartını; paranın bile esamesi okunmuyordu Artık toplumsal ihtiyaç mı, paylaşma mı, dayanışma mı dersiniz, ekonomik yaşam kavgasız, gürültüsüz, sopasız, gazsız,piyasasız,müdahalesiz tıkır-tıkır işliyordu. RTE’nin de Gezi ruhunun efsununa kapılmış olması pekala mümkün…

Ne var ki işler bir kez ters gitmeye görsün… Başbakan faiz lobisine kükredikçe faizler arş-ı alaya fırlıyor, bir zamanların malum “enflasyon canavarı” gibi “faiz canavarı” da korku saçmaya devam ediyor. Şimdiden 2 yıllıktan 10 yıllığa tüm faizler yüzde 9’a dayandı, çift hanelilere göz kırpıyor.

Teoloji, biyoloji, sosyoloji, velhasıl tüm bilimler gibi ekonomiye de pek vakıf olan Başbakanımız, anlaşılan faiz canavarını tamamen teslim almadan biraz avans vermeye niyetli. Dolmabahçe toplantısının ardından Merkez Bankası (MB) Başkanı Erdem Başçı, “faiz koridorunda genişletici yönde ölçülü adım atılacağını” açıkladı. Özeti, MB daha yüksek faizle borç vermeye başlayacak. Sakın “MB bağımsız değil miydi ?” diye sormayın. Doğru, banka halkın geçim istihdamı gibi dertlerinden bağımsız; yoksa “büyük ustaya” göbeğinden bağımlı. Bu yazının yayınlandığı 23 Temmuz’da PPK, yani Para Papağanları Kurulu, RTE’nin kararını tekrar edecek o kadar…

İsterseniz, faiz lobisini abat eden, başbakanı çileden çıkaran şu kredi kartı piyasasına yakından bir bakalım :

  1. Cebine bir kredi kartı yerleştiren, cebinde kuruş yokken, fiyakalı tatillere çıkabilir, sevgilisine lüks lokantalarda hava atabilir, arkadaşlarının afili yaşamına ayak uydurabilir. Veya daha mütevazi yurttaşlar bir işi, maaşı yokken çocuğuna süt alabilir, tenceresini kaynatabilir, ezayı cefayı bir süre erteleyebilir. Ama ne yazık ki, çoğunlukla kabus dolu günler kapıdadır. Hele çeşitli bankaların kredi kartı davetine icabet edip, birinden çektiği nakitlerle ötekilerin minimumunu kapatmaya çalışanların sonu felakettir. Nitekim araştırmalar kredi kartı kullanımının artışıyla obezite ve boşanma oranlarındaki sıçramanın paralelliğine işaret ediyor.

  1. Kredi kartı reklamlarının davetiye çıkarttığı “bireysel zafiyetlerin”, ekonomideki makro sonuçlarına bir göz atarsak; küresel ekonomide yılda tam 2.5 trilyon dolarlık mal ve hizmet cebimizdeki bu plastik kartlarla alınıyor.Neoliberalizm çok tüketen, haliyle az tasarruf eden, geliri yetersiz kaldığı zamanlarda dahi talebini canlı tutan bir insan tipi kurguluyor.“Marx-Card” gibi reklam trükleri bu insanın tüketim özlemlerini okşamak için her yolu mübah sayıyor.

İşte finansallaşma süreci, emek gelirlerinin gerilediği, sosyal hizmetlerin aşındığı bir dönemde, kredi kartları başta gelmek üzere, borçlanma olanakları marifetiyle etkin talebin canlı tutulmasını, yüksek olmazsa bile tatminkar bir büyüme temposu yakalanmasını kolaylaştırmıştı. Örneğin ABD’de, ortalama olarak bir erkeğin 13.000 dolar, kadının 11.500 dolar kredi kartı borç bakiyesi bulunuyor. Küresel krizle birlikte kemer sıkma, borçları azaltma (deleveraging) politikaları, tam tersine büyüme oranlarını aşağıya çekiyor, ekonomiyi mecalsiz düşürüyor.Bu kez spiral geri sarmaya başlıyor.

  1. Türkiye de, Özal’lı yıllardan beri neoliberal kurguyu sadakatle uygulayan, özel tüketimin ağırlığının 2012’de yüzde 74’e ulaştığı bir ekonomi. Hatırlanırsa “alın-verin ekonomiye can verin” sloganı altında bir takım ünlülere ekranlarda çiklet, simit, çiçek sattırılıp, bin bir hokkabazlıkla tüketim kamçılanmak istenmişti. Çünkü hane halkının tasarruf oranı yüzde 8 civarında seyrediyor. Yabancıların tasarruflarıyla cari açık finanse ediliyor, ekonomide ancak bireylerin aşırı tüketim eğilimi sayesinde “makul” büyüme oranları tutturuluyor. Kredi kartları ve bireysel krediler, gelir ve servet dağılımının son derece bozuk seyrettiği Türkiye’de, bir dengeleme mekanizması olarak devreye giriyor.

  1. Kredi kartı pazarlayan bankalar üç yönlü bir kar beklentisi içindeler. Birincisi, kredi kartı komisyonları.Tablo-1, RTE’nin hedefindeki 600 milyon TL sınırını aşan bankanın, genel müdürü çapulculuğunu ilan eden Garanti olduğu anlaşılıyor. Hükümet eğer gerçekten bu durumdan şikayetçi ise, komisyon alımını pekala yasaklayabilir ve RTE kredi kartı kullanmayın talimatını, “üç çocuk yapın” gibi daimi repertuarına dahil edebilir. Ali Babacan’ın “kredi kartı ödeme aracıdır” açıklamasının da bu noktada, ofsaytta kaldığı ortaya çıkıyor; çünkü kredi kartlarını ne maksatla olursa olsun bir kez “Tayyip Erdoğan gibi” cüzdanına yerleştirdinmi, o komisyon tahakkuk ediyor, kurtuluş çaresi görünmüyor. İkincisi, krediye dönüşen kart bakiyelerinin faizi. Bu faiz, bankaların en tatlı kar kaynaklarından birisini oluşturuyor. Üçüncüsü de, 2013 Mayıs itibariyle sayısı 2.24 milyona ulaşan POS cihazlarıyla, işletmelere tahakkuk eden gelirin iskontolu ödenmesinden elde edilen kazanç.

Tablo-1 Bankaların Kredi Kartı Net Komisyon Geliri (Milyon TL) 

Özel Bankalar

Kamu Bankaları

Garanti 656 Halkbank 217
Akbank 544 Vakıfbank 177
Yapı Kredi 466 Ziraat 205
İş Bankası 358
Finansbank 259 Toplam 599
Denizbank 142

İşin ilginç yanı, RTE’nin kredi kartı komisyonlarından fahiş kar sağlayan özel bankalara, üçünün toplamı 600 milyon TL’yi bulmayan kamu bankalarını örnek vermesi. Hatırlanırsa Gezi direnişinin ilk günlerinde de, öfkeyle tasarruf sahiplerine paralarını kamu bankalarına yatırmalarını öğütlemişti. O zaman sormak hakkımız değil mi? Kamu bankacılığı makbulse, Denizbank, Etibank, Emlak Bankası derken, onca kamu bankası neden özelleştirildi? Niye bunca yıl AKP özelleştirme şampiyonluğuyla övündü?

  1. Eğer konut kredileri, taşıt kredileri ve ihtiyaç kredilerinden oluşan tüketici kredileri ve kredi kartları borçları bir sorunsa, işin iyice AK(ut) hale gelmesi AKP hükümeti döneminde gerçekleşti. Tablo-2 den görülebileceği gibi 2002’den beri tüketici kredileri 96 kat, kredi kartı borçları 19 kat arttı.Hane halkı yükümlülükleri, harcanabilir gelirin yüzde 51’ine ulaştı.

Tablo-2 Tüketici Kredileri ve Kredi Kartlarının Gelişimi (Milyon TL)

Tüketici Kredileri

Kredi Kartları

2002

2.262

4.099

2003

6.048

6.578

2008

81.093

32.757

2013 (12 Temmuz)

216.446

76.414

  1. Özellikle alt gelir grubundaki kişiler, kredi kartı borçlarını ödemekte güçlükle karşılaşınca, ihtiyaç kredisi yoluyla borçlarını kapamayı deniyorlar. Hatta, kredi kartlarının minimum ödeme miktarının artırılmasıyla, banka-müşteri arasında bir danışıklı-dövüşten, ihtiyaç kredisine yönlendirmeden bile söz edilebilir. Merkez Bankası Finansal İstikrar Raporu’na göre, ihtiyaç kredisi kullananların yüzde 37.9’u geliri 1000 TL’nin altında, yüzde 23.7’si ise 1001-2000 TL aralığında bulunan yurttaşlar; dolayısıyla yüzde 61.6’ı 2000 TL’nin altında kazananlar. Ayrıca, ihtiyaç kredisine yönelenlerin yüzde 53.4’ü ücretliler.Diğer bir ifadeyle,“kredi kartları sorunu aynı zamanda bir yoksulluk sorunudur”.

  1. RTE halkın hava atmak için kredi kartı kullandığını söyleye dursun, yardımcısı Ali Babacan Kredi Kayıt Bürosu’nun açılışını yapıyordu. Biz de böylelikle Türkiye’de 95.1 milyon banka kartı, 56.4 milyon da kredi kartı bulunduğunu öğrenmiş olduk. BDDK ise kredi kartının kayıtdışılığı önlediğini ifade ederek, örtük biçimde RTE’yi tekzip edenler arasına katıldı. BDDK’nın Mayıs 2013 Türk Bankacılık Sektörü Raporu, kredi kartı harcamalarındaki artışta nakit avans kullanımındaki sıçramanın yanı sıra; elektronik, giyim, mobilya, telekomünikasyon ve sigortacılık gibi sektörlerde taksitli ödemelerin daha yoğun kullanılmaya başlamasının etkili olduğunun altını çiziyordu.

Kredi kartlarının yaygınlaşmasının yarattığı orta-uzun vadeli ekonomik ve toplumsal riskler bir yana, kısa vadede talebi kamçıladığı, 2012’de ancak yüzde 2.1’e ulaşan büyüme hızının daha perişan bir düzeye, belki de eksilere düşmesini engellediği ortada.

  1. Başbakanın “faiz lobisi” söyleminin, bankacılık sektörünün bilanço yapısı göz önüne alınırsa, gerçeği yansıtmadığı kolaylıkla görülebilir. Çünkü varlıklarının vadesi yükümlülüklerinden daha uzun olan bankalar, aksine faizler geriledikçe karlarını artırırlar. Nitekim en son rakamlar, yaklaşık 15 milyar TL ile bankacılık sektörünün net faiz gelirlerinin Mart 2013’te bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 26 arttığını gösteriyor. Tam tersine, faizlerin artan trendi önümüzdeki dönem bankaları zora sokabilir. Yalnız, bankaların faiz dışı giderlerinin fazlalığı verimsiz bir yapıya işaret ediyor. (Personel giderlerinin ağırlığı ancak yüzde 30.) Bu giderleri karşılamak için, bankacılık hizmet komisyonlarına abanma stratejisi, Tablo-1 deki resmi ortaya çıkarıyor.

  1. Kredi kart borçlarını ay be ay temizleyip, bakiye bırakmadığınız takdirde, gerçekten bir ödeme aracı olarak kabul edilebilirler.İşi gücü yerinde,tuzu kuru kesimler zaten kredi kartlarını bu işlevle kullanıyorlar. Ne var ki, kredi kartı harcamalarının yaklaşık yüzde 25’i krediye dönüşüyor, borçlunun yüksek faizler ödemesini gerektiriyor. İş bununla da bitmiyor; kredi kartı harcamalarının yüzde 54.6’sı taksitli alımlarda kullanılıyor. Fark etmeden burada da kart sahibi vade farkına katlanıyor. Ama özünde, sistem bireyi aşırı finansallaşma ortamında piyasa süreçlerinin girdabına çekiyor, uzun vadede ağır bedeller ödetiyor. Buna karşın tasfiye olunacak tüketici kredileri oranı yüzde 2.2, kredi kartı borçları tutarı ise yüzde 5.9 civarında seyrediyor. Diğer bir deyişle, yurttaş namus belasına, Ali’nin külahını Veli’ye giydirerek, “temerrüt” konumuna düşmemeye çalışıyor.

Gelgelelim, faizlerin yükselişini sürdürmesi halinde, batık kredilerde dramatik bir patlama kaçınılmaz görünüyor. Batık oranlarının en yüksek seyrettiği illerin “Bingöl, Bitlis, Siirt” diye sıralanması ise, “Kredi kartı sorunu aynı zamanda Kürt sorunudur” önermesine olanak tanıyor.

  1. Geçtiğimiz yıl “Wall Street”i işgal” eylemleriyle gündeme gelen, “%1’e karşı %99” hareketi, kredi kartları da dahil, finans sisteminin sade yurttaşı nasıl sömürdüğünü açıkça teşhir etti. Adını hüzünlü bir halk şarkısından alan Meksika’daki “Barzon hareketi” ise, 1994 finansal krizinin ürünüydü. Yükselen faiz oranları nedeniyle felakete sürüklenen küçük-orta işletmeler, küçük çiftçiler, tüketici kredisi ve kredi kartları borçlusu bireyler bir borçlular hareketi oluşturdular. “Borçları Ödemiyoruz!” meydan okuyuşuyla zirve döneminde 500 bin üyeyi buldular. Sonunda faiz ödemelerinin hafifletilmesi, borçlarda yüzde 30’a kadar indirim yapılmasıyla büyük ölçüde amaçlarına ulaştılar. Bizde de yükselen faiz ortamında, bir borçlular hareketi oluşursa, ilk kıvılcımı çakan MŞ’nin adıyla (burada Melih Pekdemir’e selam ) , pekala “Tayyip hareketi” diye anılabilir. Bir gün , halkı isyana teşvikten başı derde girerse, yanında hukuku bulamazsa da,merak etmesin bizi bulur.

Hayri Kozanoğlu
23 Temmuz 2013
Kaynak; http://birgun.net