Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi: ‘Mal ve can güvenliğimizin bundan böyle tehlikede olduğunun bilinmesini istiyoruz’

BASINA VE KAMUOYUNA

yedikule-bostanlari

” 6 Temmuz’dan bu yana farklı mesleklerden bir grup uzman ve gönüllü; “antik bir şehir bölgesi içinde mevcut dünyanın en eski tarım alanı” olma niteliğini haiz ve bu haliyle de biricik olan Yedikule Bostanları’nın Fatih Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen “Yedikule Kapı ile Belgrad Kapı Arasında Kara Surları İç Koruma Rekreasyon Projesi” kapsamında, üzerine moloz ve niteliksiz toprak yığılarak ürün veremeyecek hale getirilmesini gün ve gün izledik.

Ülkemiz merkezi ve yerel yönetimlerinin, bu denli yakınında bulunan uzmanlar, akademisyenler ve gönüllülerle işbirliği yapmak ve onlardan yararlanmak yerine, onları karşısına almayı ve dahası giderek türlü biçimlerde şiddete ve aşağılamaya maruz kalmalarına en hafif tabiriyle seyirci kalmayı yeğlemesini, bunun için bir grup insanı yüreklendirmesini, günlerce bu tarihi mirası kişisel onurlarımızdan daha önemli gördüğümüz için sineye çekmeyi denedik.

Sorun yalnızca Bizans ve ardından Osmanlı mirası olan, UNESCO’nun “gayri-maddi kültür varlıkları” arasında saydığı bostanların ve taşıdıkları gelenek değerinin ortadan kaldırılması, bostanları işleyen ailelerin çok katmanlı bir hukuksuzlukla ve ekili ürünlerini toplamalarına dahi izin verilmeden yerlerinden edilmeleri değildi. Kara surları koruma bandında kalan ve sit alanı olan tarihi yarımadanın bir parçası olan arazide herhangi bir uzman gözetimi ve denetimi olmaksızın kepçeler surların dibine dalıyor ve Arkeoloji Müzeleri’nden uzmanların gözetimi olmaksızın kazı yapılıyordu.

Bütün bunların yanı sıra, Fatih Belediyesi ve İBB, İstanbul Alan Yönetim ve Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı İmar Planı notlarına aykırı hareket ediyorlardı. Şehircilik, planlama ve koruma ilkelerinin, özel ve kamusal hukukun çok sayıda normunun, demokratik ve saydam kamu yönetimi prensiplerinin 15 gün içinde teker teker ve “yangından mal kaçırırcasına” çiğnenmesine şahit olduk.

İfade özgürlüğümüz, mesleklerimize duyduğumuz saygının gerekleri ve yurttaşlık / kenttaşlık mesuliyetlerimizi yerine getirmemiz bu süre zarfında türlü yöntemlerle engellenmeye çalışıldı. Fakat biz vazgeçmedik. Bununla beraber, 20 Temmuz 2013 itibariyle, aramızdan iki arkadaşımızın söz konusu arazide maruz kaldığı saldırıyla, maddi ve manevi bütünlüğümüzün, mal ve can güvenliğimizin bundan böyle tehlikede olduğunun bilinmesini istiyoruz.

Biz bu kıyımı, bu yıkımı, bu tarih ve şehircilik katliamını; kamuoyu farkındalığı oluşturma, Anıtlar Kurulu ile İstanbul II Numaralı Yenileme Alanları Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne başvuruda bulunma, basın yayın kuruluşlarıyla uzmanlık bilgilerimizi paylaşma, Fatih Belediyesi ve İBB yetkilileriyle görüşme gibi demokratik yollarla durdurmaya; söz konusu Park ve Rekreasyon Alanı’nın bahsi geçen Belediyelerin bağlı oldukları planlardaki taahhütlerine de uygun biçimde, bizden sonraki kuşaklara koruyarak aktarmamız gereken tarihi mirasa, maddi ve gayri-maddi kültür varlıklarına sahip çıkarak gerçekleştirilebileceğini anlatmaya çalıştık.

Bu mücadelemizde profesyonel ve özel hayatlarımızdan, tatilimizden, gelir getirici işler yapabileceğimiz zamanlardan fedakârlıkta bulunduk. Kimseden takdir beklemedik. Lâkin hakarete, itham ve iftiralara, mafyatik yıldırma girişimlerine ve son olarak çıplak şiddete maruz kalmaya da hazırlıklı değildik. Biz böyle bir dünyada yaşamıyoruz ve bizim yalnızca mütevazı hayatlarımız değil ama aynı zamanda ahlâki pozisyonlarımız, kamu yöneticilerinin de tarafı olduğu, önlemini almadığı, ortamını oluşturduğu bu tür kişilik hakları ihlâllerine karşı bizi savunmasız bırakıyor.

8 Temmuz 2013 tarihli, uzman tarihçilerin katılımıyla gerçekleştirilen Basın açıklamamız ve bu şehrin bostan girişimlerinden yıkımı duyup gelen çok az sayıdaki protestocuların eylemi, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in ekibiyle “olay yeri”ne gelmesi, müdahil olması, takibinde “bir grup mahalleli”yi karşımıza çıkarmasıyla neticelendi. Her nasılsa, izleyen 12 gün boyunca biz hep karşımızda aynı 10-15 kişilik “mahalleli”yi bulduk. Sur-içi Bostan boyunda takribi 1.000 kişi ikamet ediyorsa, onların içinden hep aynı 10-15 kişiyi son derece saldırgan bir üslupla karşımızda bulmamızın rastlantı olmadığını düşünüyoruz. Medya’daki ilgili haber videoları incelendiğinde bu teşhisimiz, tartışmaya mahal vermeyecek biçimde doğrulanacaktır. Yaklaşık iki hafta boyunca “Mahalle Halkı ‘Park İstiyoruz’ Diyerek Bostan’ın Korunmasına Tepki Gösterdi” ya da daha kötüsü “İstanbul Yedikule’de Halk Provokatörleri Kovdu” gibi gazetecilik etiğine sığmayan ve içinden geçtiğimiz baskıcı ve şiddet dolu iklimle son derece uyumlu, bu iklimin yarattığı hukuksuzluk imkânından da pragmatik bir biçimde yararlanan başlıklarla yapılan “haberler” hem bizi “halk” kategorisinden dışladı hem kamuoyunda biz Yedikule’nin en büyük ihtiyaçları arasında bulunan park / sosyal ve rekreatif alan düzenlemelerine karşı çıkıyormuşuz gibi yanlış ve manipülatif bir intiba yarattı hem de hedef haline geldik.

Aramızdan bir arkadaşımızın cep telefonuna tanımadığı bir numaradan gece yarıları tedirgin edici mesajlar geldi ve bu arkadaşımız cep telefonuna gelen mesajdaki cümlenin aynını bir iş makinesi operatöründen işitti. İki kadın arkadaşımızın radyo programı çalışmaları ve o sırada yine “olay yeri”ne intikal eden Belediye Başkanı Mustafa Demir’le kurmaya çalıştıkları diyalog, daha sonra yeniden karşımıza çıkacak olan ve Belediye Başkanı’nın korumasıymışçasına hareket eden bir kişi tarafından son derece kabaca sekteye uğratıldı. Araziye geliş ve buradan ayrılışlarımızda malum 10-15 kişiden oluşan insanların, “Dışarıdan gelip burayı karıştıramazsınız, siz kim oluyorsunuz Yedikule’ye burnunuzu sokuyorsunuz, burası Yedikule, yarın da gelirseniz burada orman kanunları işler, burası Taksim değil, burada da ‘Gezi yapma’ya geliyorsunuz, bostancılardan para alıyorsunuz…” ve benzeri hakaret, itham ve tehditleriyle karşılaştık. Söz konusu kişilerin her birini teşhis edebilecek durumdayız.

Diyalog kurma çalışmalarımız engellenmeye çalışıldı. Aramızdan birinin aynı zamanda Yedikule’de yaşıyor olduğunu defaatle dile getirmesi de… Bu ülkenin ve dünyanın herhangi bir toprağından kimsenin kovulamayacağını anlatmaya çalışmamız da…

Nihayet 20 Temmuz itibariyle bu yıldırma ve şiddet iklimi, artık kişisel psikolojik gücümüzle baş etmeye devam edebileceğimiz ve geçiştirip kendimize saklayabileceğimiz boyutları aşmıştır. Girişim’imizden Arkeolog Yiğit Ozar ile İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kentleşme ve Çevre Sorunları Anabilim dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Ayten Alkan’ın, 16.00′da bir TV kanalının çağrısıyla röportaj vermek üzere gittikleri yıkım alanında giderek artan dozda yine aynı grup kişiler tarafından uğradıkları sözlü saldırılar, hakaretler ve fiziksel saldırı girişimleri habercilerin haber yapmasına, arkadaşlarımızın da görüş ve bilgilerini paylaşmasına mani olmuştur.

Gerilim devam ederken, sonradan intikal eden ve daha önce Fatih Belediye Başkanı’nın yanında iki kez gördüğümüz, siyah gözlüklerini asla çıkarmayan şahıs iki arkadaşımıza sözlü olarak saldırmış, küfretmiş, Ayten Alkan’a yakışıksız şekillerde hitap etmiş ve fotoğrafını çekmeye çalışmış, sürekli olarak fiziksel temas girişiminde bulunmuş, Yiğit Ozar’ı tartaklamış, arkadaşlarımızı tehdit etmiş ve yaklaşık bir saat boyunca onları, defalarca ikaz edilmesine rağmen yaya olarak takip etmiş ve nihayetinde, takipten vazgeçtiğini düşündükleri bir sırada plakasını neyse ki alabildikleri otomobilinde teşhis edilmiştir.

Olay şikayet konusudur ve bundan sonra yargıya intikal etmesi beklenmektedir. İlgili fotoğraf, video ve ses kayıtları, kişinin ismi ve konumu, tanıklarımızın isimleri, yargı süreci başlayana değin bizde mahfuzdur. Fatih Belediye Başkanı, İBB ve / ya da müteahhit firmanın, şu andan itibaren söz konusu kişinin kendileriyle bir münasebeti olmadığı doğrultusunda yapması muhtemel her açıklama bizler nezdinde yok hükmünde olacaktır; defaatle yakın mesai içinde olduklarını gördük. Ve dahası, bundan böyle, bu iki arkadaşımızın ya da Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi’nden herhangi birinin, başına gelmesi muhtemel her türlü musibetin de nihai mesullerini, bu ortamı yaratan ve mesai içinde oldukları bir kişinin hukuk-dışı ve taciz, tehdit, saldırı ve takibe varan davranışlarını yönlendirmese dahi bu konuda herhangi bir önlem almayan Fatih Belediye Başkanı, İBB Belediye Başkanı ve her nasılsa ihale sürecine dair hiçbir bilgi edinmeyi başaramadığımız üstlenici firma olarak addedeceğiz.

Şunu da eklemek isteriz ki, biz tam bu kamuoyu ve basın bilgilendirme notunu tamamlıyorduk ki, aramızdan -yıllarını ve akademik hayatını bu alana vakfetmiş- bir Tarihçi arkadaşımızın daha arazide, bildiğimiz kişilerden biri tarafından tehdit, darp ve kaçırma girişimine maruz kaldığı, orada kalmış bir-iki bostancı tarafından “kurtarıldığı” bilgisini aldık. Söz konusu vak’a da savcılığa intikal edecektir.

Bütün bu terörün; bizi doğa, tarih, şehir, toplum yararı için mesleki / sivil mesuliyetlerimiz doğrultusunda verdiğimiz mücadeleden uzaklaştırmayacağının da bilinmesini istiyoruz. Kamuoyunun ilgi ve bilgisine. Saygılarımızla…”

Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi


Diren bostan! Tarihi Yedikule Bostanları S.O.S veriyor. İBB, suni havuzlu park projesi için Yedikule Bostanları’nda iş makinalarıyla tarihi bostanları yıkmaya devam ediyor. Bugün belediye taşeronları Eryılmaz ailesinin tarlasında ekili ürünlerini toplamasına zaman bırakmadan  tek geçim kaynağı toprağını yerle bir etti.
(Elif İnce, Kaynak; webtv.radikal.com.tr)

23 Temmuz 2013
http://yedikulebostanlari.tumblr.com