Birgün: Kahrolsun ‘bağzı’ yalanlar

Taksim Meydanı Turistik Kamerası’nı kapatan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bilgi edinme hakkı kapsamında, “kameraları neden kapattıklarını” sorduk. İBB, ‘kameraların bakıma aldığı’nı söyledi. Bakım başlangıcı da sert polis müdahalelerinin başladığı tarih!

mobese

Bilgi edinme hakkı kapsamında sorduğumuz “Neredeyse her eylemde kameraların kapatılması emri nereden geliyor? Bu emri kim, hangi yasa ve yönetmeliğe göre veriyor?” sorularına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden (İBB) gelen cevap şöyle oldu: “Bir süredir teknolojik altyapıyı geliştirmek, server/storage ve hosting hizmet upgradeleri amacıyla yaptığımız çalışmalar sonucunda kameralar devreye alınmaya başlanmıştır.”

Polis vahşetini yüksek çözünürlükte kaydedebilecek bu kameraların neredeyse her eylemde ‘bakıma alınmasını’ avukatlara ve uzmanlara sorduk:

‘BU KADARI TESADÜF OLAMAZ’
Avukat Hüseyin Ersöz (Balyoz davası avukatı):
 “MOBESE’lerde polisin işlediği suçların bir türlü tespit edilememesi, kameraların ya ‘kapalı’ ya da bozuk olması çok sık karşılaşılan bir durum. Oysa kameraları kapalı tutmak, bozulduğunu anında fark edip de tamir etmemek de görevi kötüye kullanmak, delilleri gizlemektir.

Belediyenin kameraları suç tespiti yapmak amacıyla kurulan kameralar olmadığı için onların açık kalma zorunluluğu yok. Ama böylesine polis şiddetinin yaşandığı bir dönemde, halkın oradaki kayıtları delil olarak kullanabileceği bir dönemde kameraların ‘sunucu bakımı’ nedeniyle kapatılmasının olağan bir tesadüf olduğunu söylemek mümkün değil. Polisin MOBESE’lerinde sorunlar yaşanırken belediyenin de kameraları kapatması ortadaki bir kötü niyetin göstergesi olabilir.”

‘KAPATAN AMİRİ SORMAK LAZIM’ 
Avukat Alptekin Ocak (Festus Okey’in ailesinin avukatı): “Türkiye’de adli kolluk kuvveti olmaması, polis kameralarındaki görüntülerin ‘bozulması’nın en büyük nedeni. Çünkü kolluk kuvveti ‘teşkilatı koruma’ içgüdüsüyle hareket ediyor. Emniyet adına değil, savcılık adına çalışacak birimlere ihtiyacımız var.

Delil karartılan, kameranın kapalı tutulduğu durumlarda oradan sorumlu olan polis amirinin üstüne gidilmesi lazım. Sorumluluk amirde olduğu için delili karartan memur belli değilse o cezalandırılır. Ethem’i vuran polisin kimliği de amir üzerine kurulan bu baskı sonucu açıklanmıştı.”

‘POLİS VE İBB ORTAK ZİHNİYET’
“MOBESE’lerin kapalı tutulması ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Taksim Meydanı’ndaki kameralarını kapatması arasında büyük paralellik var. İdareler verdiği kararların nedenini net bir şekilde açıklayabilmesi, bu kararlarda kamu yararı olması lazım. Oysa belediye ‘Bakım oluyor’ diyerek cevabı geçiştirmeye çalışıyor. Yaptıkları şey kendi ayıplarını örtmeye çalışmaktır. Polisin eylemcilere müdahalesinin kanuna aykırı olduğunu biliyorlar ve onları koruma içgüdüsüyle hareket etmişler. Polisin delil karartması ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin eylemlerde kameraları kapatması arasında büyük bir paralellik var, aynı zihniyetin ürünü.

‘YÜRÜTÜLEN SİNSİ BİR STRATEJİ’
Zeynep Gambetti (Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi Fakültesi Doç. Dr.): 
Ortada kesinlikle yapısal bir sorun var, neredeyse her olayda kamera görüntülerinde sorun yaşanıyor. Bu kameralar bizim güvenliğimiz için değil, devletin güvenliği için varlar. Son 20-30 yılda gelişen bu uygulamanın, toplum hakkında bilgi toplamaya yönelik olduğunu düşünüyorum. Zaten halkın ihtiyacı olduğu zaman devletin görüntüleri karartması da ne amaçla kullanıldığını ele veriyor.

Bu kameralara karşı neler yapabileceğimizi düşünmemiz lazım. Burjuvanın araçlarını burjuvaya karşı kullanmak gibi, burada da benzer yöntemler geliştirilebilir. Bu görüntülere halkın erişiminin sağlanması, polise ait olmayan dükkan kameralarına polisten önce ulaşılması çok önemli.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu uygulaması da sistemin ne kadar grift ağlara sahip olduğunu gösteriyor. Belediye de nihayetinde iktidar dediğimiz yapının bir parçası. İBB’nin AKP’nin elinde olması bunu iyice güçlendiriyor. Belediyenin ve valinin Gezi olaylarındaki tutumları çok netti.

Her zaman hukuka uygun bahaneler üretme çabası içindiler. Mesela 1 Mayıs’ı engellerken “Halk çukura düşmesin diye izin vermiyoruz” demiş, bir yandan meydanı yasaklarken bir yandan da aslında halkın iyiliğini düşündükleri imajını vermeye çalışmışlardı. Bu çok sinsi bir strateji, çünkü karşımızdaki basit bir diktatörlük değil. Burada da ‘kameraları bakıma aldık’ demişler. Hukuku kullanarak demokratik bir takım hakları tersine çeviriyor, kavramlara ters anlamlar yükleyerek zihin bulanıklığına yol açma stratejisi izliyorlar. Yaptıkları tam da neo-liberal güvenlik toplumlarında uygulanan bir strateji: Halkı bastırmak, özgürlüğünü kısıtlamak ve bunu yaparken de ‘halkın iyiliği için’ diyerek onların rızasını almaya çalışmak.

NEDEN ÖNEMLİ?
Devlet kontrolündeki gözetleme kameraları, karşıtları tarafından halkı sürekli denetim altında tutma amacını taşımakla eleştiriliyor. Halkı kameralara ikna etmek için devlet görevlileri ‘Sizin güvenliğiniz için’ söylemini kullansa da, insanların ihtiyacı olan anlarda bu kameralar genellikle bozuk oluyor, başka yerleri çekiyor ya da kayıtların ‘yanlışlıkla’ silindiği ortaya çıkıyor. Kısaca, toplumu gözetleyenler toplumun kendilerini gözetlemesine izin vermiyor.

Kameralar kapalıyken olanlardan bazıları…

- Ali Akın Eylül 2012’de İstanbul’da götürüldüğü Büyükçekmece İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde nezarette iken, tuvalete gitmek üzere dışarı çıkıp bir polisin silahını alarak intihar ettiği iddia edildi.

- Selman Pınar Mayıs 2012’de polislere kimlik göstermediği iddiasıyla gözaltına alındıktan sonra ölü bulundu. Polis, Pınar’ın hastaneye götürüldüğü sırada kaçıp bir duvardan düşerek öldüğünü iddia etti. Kardeşi Adnan Pınar, “Ağabeyimi 10 Nisan Polis Merkezi’ne götürdüler, vücudunda morluklar ve darp izleri vardı, abimi döve döve öldürdüler” dedi.

- Fırat Kırtekin Ocak 2012’de İstanbul’da “dur ihtarına uymadığı” gerekçesiyle gözaltına alındı. Polis silahından çıkan kurşunla yaşamını yitirdi.

- Hamedu Louf Said Temmuz 2011’de Mersin’de bir polis karakolunda ölü bulundu.

- Erhan Turan Mart 2010’da hırsızlık iddiasıyla gözaltına alındı. Şişli Araştırma Amirliği’nin 7’nci katından atlayarak intihar ettiği iddia edildi. Görgü tanıkları Turan’ın camdan “İmdat” diye bağırdığı sırada yanında 3-4 kişi olduğunu öne sürdüler.

- Osman Aslı Aralık 2009’da İstanbul Avcılar Firuzköy Karakolu’nda avukat görüşme odasında ölü bulundu. 20 yaşındaki gencin, 70 santim yüksekliğindeki masanın ayağına bot bağlarıyla kendisini astığı söylendi.
- Abdurrahman Sözen Temmuz 2009’da İzmir’de bir kişiyi av tüfeğiyle yaraladığı gerekçesiyle
gözaltına alındı. Nezarette su istediği polis memurunun tabancasını ele geçirip intihar ettiği ileri sürüldü.

- Resul İlçin Ekim 2009’da Şırnak’ta karakolda ölü bulundu. Otopside kafa ve vücudunda darp izlerine rastlanırken, Valilik İlçin’in kendi kendine yere düşerek öldüğünü iddia etti.

- Metin Yüksel: Temmuz 2008’de karakolda ayağı takılıp düşerek öldüğü iddia edildi.

- Festus Okey Ağustos 2007’de gözaltında polis silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetti. Savcılığın güvenlik görüntülerini karakoldan talep etmesi üzerine polisler, “O sırada kayıtta değildik” cevabını verdiler.

- Reyhanlı’da saldırı olduğu gün ilçedeki 73 MOBESE’nin tümü ‘bozuk’tu.

- Hrant Dink cinayetinin işlendiği noktayı görüntüleyen çok sayıda kameranın bazıları ‘bozuk’tu, bazılarında ise kayıtların silindiği ortaya çıktı.

- Ethem Sarısülük öldürülürken polis kameraları çevredeki ağaçları çekiyordu.

- Ali İsmail Korkmaz’ın Eskişehir’de eli sopalı kişilerce dövüldüğü noktayı çeken kameraların kaydettiği görüntülerin yaklaşık 20 dakikası ‘bozuk’ çıkmıştı.

- Taraf Gazetesi’ne Balyoz davası belgelerini servis eden kişinin belgeleri verdiği gün, gazetenin yakınındaki MOBESE ‘bozuk’tu.

Onur Erem – Doğu Eroğlu
22 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net