Cumhuriyet: ‘Bir zamanlar Başbakan da çapulcuydu’ Emrah Serbes

Emrah Serbes, Gezi Parkı direnişinin omurgasını gençlerin oluşturduğunu söylüyor. Direniş’te Çarşı’yı da özel bir yere koyuyor: ‘Çarşı bir ruhtur, belki de bu ruhla doğduk da farkında değiliz. En önemlisi de kimsenin tekelinde değil’

emrah-serbes

Emrah Serbes’e göre Başbakan da çapulcuydu! Serbes, “Tayyip Erdoğan geldiği yeri unuttu, o mazlum olduğu için sevildi. Kendisine ‘çapulcu’ diyenlere direndiği için bugünlere geldi. Şiir okudu, hapis yattı. ‘Öteki’ görüldü, horlandı ama o günler geride kaldı ve yaşadıklarını unuttu” diyor, “Çok uzun zamandır çapulcu değil, çünkü şimdi çapulculuk bir onur madalyası!”

Behzat Ç.’nin yaratıcısı, yazar Emrah Serbes’le Çarşı’da, Beşiktaş’ta, Taksim Meydanı’na yürümeden önce buluştuk. Şiddeti, tezgâhları, mizahıyla Gezi Direnişi’ni konuştuk. Serbes bir başbakanın 3500 korumayla gezmesinin halkı kendine düşman ettiği anlamına geldiğini söylüyor. AKP’nin tek parti siyasetinden tek adama doğru gittiğini, Başbakan’ın yol arkadaşlarını da dinlemeğini düşünüyor; “Çözülmeyi bu başlatacak. AKP yükselirken ondan pay almak için bu sinsi oyuna katılanlar, AKP treninin vagonlarına sondan katılanlar da ilk ayrılacaklar.”

- Beşiktaş’tayız, sokak kıyamet gibi kalabalık. Çarşı slogan atıyor. Meydana yürüyüşe az kaldı. Bugünleri yaşayacağımız aklınıza gelir miydi?

- Yılların birikimiydi bu! Sosyalistlerin ve muhaliflerin sosyalleşmesi, bayramlaşması, birbirlerine dokunması gerekiyordu. Her şeyin bir zamanı vardı ve şimdi o zaman geldi ve buradayız. Uzun ince bir yola çıktık, birbirimizi ezmeden ilerlememiz gerekli. Küçük bir grup yılların öfkesini doğru bir eylem tarzına kanalize etti. Bu grup büyüdü, geri vites yapmadan, yaratıcılığını kullanarak Türkiye’yi sardı, salladı ve dünyaya ulaştı. Gençler hem sıkı espriler yapıyor hem de eline giydiği fırın eldiveni ile kafasına atılan gaz bombasını yerden alıp geri yollamayı biliyor. Bu özel bir kuşak.

- Apolitik olmaları, depolitize yetiştirilmeleri onların kusuru değil. Hem bunlara rağmen hareke geçip, bu kadar bilinçli bir direniş yaratmalarını nasıl buluyorsunuz?

- Artık gençler sessiz kaldıkları için utanmıyor, utanmayacak. Yedikleri baskı üstlerindeki ölü toprağını rüzgâra savurmalarını sağladı. Artık herkes korkmadan konuşuyor.

- Haber kanallarının ve medyanın beyin ölümü de gerçekleşti bu dönemde. Hayata döndüklerin çok şey kaybetmişlerdi. Yeniden güvenilir miyiz medyaya?

- Medya bundan çok önce ölmüştü. Zaten kim izliyordu ki ya da izlese de inanıyor muydu? Gün geldi bardak taştı, bardağı taşıran bir damla barajı da yıktı. Ciddi bir öz eleştiri ve özür gerekli. “Biz ahmaklık ettik, halktan özür diliyoruz ve bunun tekrarı olmayacak” derlerse belki yeniden tanışabiliriz.

- AKP iktidarı sallandı mı peki?

- AKP halka rağmen iktidar olmadı. Hani sohbetlerde konuşurduk ya; “ben vermedim, sen vermedin, kim verdi yüzde 50 oy, niye denk gelmiyor iki kişiden birinin oy verdiği ortam” diye. İşte o sorunun şimdi sorulması gerekli. Çünkü “ben vermiştim ama buna vermedim, vermeyeceğim” diyor mesela halk. AKP içindeki manzarada tek parti siyasetinden tek adama gidiyor. Başbakan yanlış yapıyor. Kendi yol arkadaşlarını da dinlemiyor, orada da bir domino etkisi olacak ve çözülme başlarsa AKP çok hızlı dağılır. Zaten bu oy oranına ulaşırken de Tayyip Erdoğan’ın peşine takılanlar çok fazlaydı. Herkes ondan pay almak için sinsi bir oyuna bulaştı. Ama vagona sondan katılanlar ilk ayrılanlar olacak. Bu olay CHP’yi bitirdi aslında, AKP’yi değil. Herkes muhalefetin ne olduğunu anladı.

- Polisin uyguladığı şiddet hiçbir orana sığmıyor. Bunu daha önce de defalarca yaşadık ama bu sefer çok daha amansız başladı.

- Polisler amirine soruyor “gaz bombası atayım mı?” diye, amiri de diyor ki “gördüğüne yapıştır, Allah kolaylık versin!” Şimdi bu emiri veren de uygulayan da suçlu. Bu emir her türlü müdahaleyi meşru kılıyor. Beşiktaş’ta gördük polisler belediye otobüslerinde uyuyordu, sefil haldeydiler. Onlar memnun mu halinden? Neyle, niye savaştıklarını bilmiyorlar ki! Biz inandığımız için savaşıyoruz, irademiz ve düşüncelerimiz var. Polis emirle saldırıyor, yaptığına inanmıyor. Tabii şiddetten keyif alan, çok psikopatlarını da gördük.

- Çarşı, Gezi Parkı eylemlerinin seyrini değiştirdi. Nedir Çarşı’daki bu ruhun sırrı?

- Çarşı bir ruhtur, orada kimse insanları yönlendirmiyor. Belki de bu ruhla doğduk da farkında değiliz. Hatta bulaşıcı da Çarşı. En önemlisi kimsenin tekelinde değil. Bu ruh her yerde ve herkeste beden bulabiliyor.

- Behzat Ç’de gibi bir efsaneyi de tüm tepkilere rağmen yayından kaldırdılar. O da “eyvallah” demeden geldiği gibi gitti. Biz haberleri ve gerçekleri oradan öğreniyorduk bir yandan. “İyi polis” olabileceğine bile inandık.

- Behzat Ç üç boyutlu bir kişilikti, insanlar onu polis olduğu için değil vicdanı olduğu için sevdi. Sevmeye de devam edecekler.

Demokrasinin ne olduğunu bilmiyorlar

- Sosyal medya sansür ve kontrol için zor bir mecra ama gözaltılar oldu. Bu direnişi az da olsa kırdı mı?

- Yaptıkları atak aileleri korkutmak içindi. Ebeveynlerin çocuklarını koruma güdüsünü kullanıp direnişi kırabileceklerini düşündüler. Tabii yaptıkları gençleri kışkırtmak ve direnişi arttırmaktan başka işe yaramadı, yaramıyor. Böyle bunun sonuna ulaşamayacaklarını anlamaları lazım. Patatese bile orantısız ketçap uygulasan isyan eder!

- Gezi Parkı direnişi daha yaşanabilir bir dünya için umut veriyor mu?

- Daha yaşanabilir bir dünya hep mümkündü. İnsanların da algısı değişti artık. Bu eylem için yurtdışında çalıştığı, eğitim gördüğü halde her şeyi bırakıp gelen gençler var. Ne yaptıklarını ve niye yaptıklarını da çok iyi biliyorlar. Bu hareketin omurgasını gençler oluşturuyor. Beş tane somut talep var ama ilki ve önemlisi saygı. Kimse aşağılanmak, hor görülmek, “ötekileştirilmek” istenmiyor. Kimse hayatına müdahale de istemiyor. “Ben çoğunluğum ve bu yüzden size istediğim her şeyi yaparım” denmesinden bıktık.

- Tüm haber kanalları haberlere “rezidans” ve “lüks toplu konut” reklamları ile başlıyor fark ettiniz mi?

- Şaşırılacak şey değil ki! Boğaz’a asfalt döşe, köprü sorununu çöz, Boğaz otobanı yap! Demokrasiyi hiç bilmediği ve anlamadığı halde demokrasiden bahsediyor Başbakan. 15. kata saksı ekince oraya toprak koyup üstüne saksıyı, hazır çiçeği dayayınca doğaya saygılı ve çevreci olunmuyor.

Taksim iki haftadır devrimcilerin elinde

- Nasıl sonlanacak, daha neler göreceğiz Gezi Parkı direnişinde?

- Kim bilir? Bu işin çözümü seçim değil. Erdoğan ve ekibi çıkıp “alın Gezi Parkı size helal olsun” diyecek! “Suçlular cezasını çekecek” diyecek, orantısız şiddet gösteren polislerin soruşturmaları takip edilecek ve sonuçlarını bize gösterecek. İki ay sonra bugünlere baktığımızda çok şeyin değişmiş olacağını umuyorum. Elbette Türkiye’de gündem çok hızlı değişiyor. Ama biz haklarımızı kazanırsak geriye dönüşü olmayacak. Buna tarih de müsaade etmez. Önemli olan bu mücadelede hakkımızı alabilmemiz. Baksanıza İstanbul’un merkezi iki haftadır devrimcilerin elinde. “Sen Taksim’i 1 Mayıs’ta iki saat vermiyordun değil mi?” Olayların en şiddetli olduğu zamanlarda evimde 15 genç kaldı. Sabah erkenden kalktılar ve Gezi Parkı’nı temizlemek için gittiklerini söylediler. “Ulan” dedim “evin haline bak önce evi süpürün!” Tabii onlar parkı süpürdü ben evi!

- Çarşı’yla birlikte Gezi Parkı çatışmaları sırasında revire çevrilen Dolmabahçe’de bulunan Bezmi Alem Valide Sultan Camisi’ne gidip kandil simidi de dağıttınız.

- Tüm bunlar birbirimizi tanımamız, anlamamız açısından güzel şeyler. Caminin imamı ve müezzini çok doğru ve ferahlatıcı konuştular. “Allah mücadele eden herkese zihin açıklığı ve güç versin” minvalinde bir konuşma yaptılar. Tabii “amin” denilmesi gereken her yerde bizimkiler alkışlamaya ve “bravo hocam, helal hocam” diye bağırmaya başladılar. Çok komik ve sahici bir ortamdı oradaki. Herkes mutlu ve huzurluydu.

Direnişin mizahı gözyaşı ile beslendi

- Gezi Parkı kendi mizahını da yarattı. İnanılmaz yaratıcı çalışmalar gördük.

- İnsanlar ilk günlerde çok gözyaşı döktüler, hatta Fethullah Gülen’in ömrü boyunca döktüğünde fazla gözyaşı döktü herkes. Bu gözyaşı mizahı besledi, sahici yaptı. Akaretler’deyiz polis gaz bombasını barikata nişanladı ama denize gitti. Bir anda biri dedi ki “sanırım gaz bombalarını Sabri atıyor!” Sonra da hep bir ağızdan; “gaz bombalarını Sabri atsın!” diye bağırmaya başladık. Çarşı’dan bir çocuk geldi “Abi, Holosko artı bir miktar para verelim Başbakan’ın çalışma ofisi buradan gitsin” dedi, ben de “Holosko’nun suçu ne? On gol attı böyle bir sezonda” dedim. İşte Tayyip Erdoğan sinirlendikçe biz gülüyoruz.

- Üslup sorunu da var gibi. Mesela Bülent Arınç da aynı zihniyette ama daha ılımlı konuşuyor, aslında farklı bir şey de söylemiyor.

- Arınç’ın iyi bir üslubu var, ortamı dengede tutuyor. Hatta sakinleştiriyor genelde. Zaten bir başbakan 3500 korumayla geziyorsa yazıktır, ülkenin başbakanı olamamıştır. Halkı kendine düşman etmiş olduğunun kanıtı bu. Tayyip Erdoğan geldiği yeri unuttu, o mazlum olduğu için sevildi, güvenildi. Kendisine “çapulcu” diyenlere direndiği için bugünlere geldi. Şiir okudu, hapis yattı. “Öteki” diye horlandı. Ama o günler geride kaldı ve yaşadıklarını unuttu. Başbakan artık çapulcu değil, şimdi çapulculuk bir onur madalyası çünkü!

Ali Deniz Uslu
16 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; cumhuriyet.com.tr