Radikal: Aktivizm doğal antidepresan oldu

“Korku eşiği baskı yüzünden aşıldı. Gezi’dekiler için aktivizm doğal antidepresan oldu. AKP’nin asap bozukluğu, yeni doğan bu muhalefetten.”

Turkish protest

İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve psikoterapist Yrd.Doç.Dr. Murat Paker’e göre Gezi direnişinde yıllardır saygısızlığa, ciddiye alınmamaya karşı olan birikmiş öfkeyle hareketlenen kalabalık baskılar nedeniyle korku eşiğini aştı. Paker direnişe katılanların etkileyebilen, eyleyen özne olduğunu görünce çaresizlik ve umutsuzluk duyguları ciddi derecede azaldığını aktivizmin, doğal bir anti-depresan olduğunun da altını çiziyor. Hükümetin de gerçeklikle bağının koptuğunu söyleyen Paker, “Başbakan ve AKP , CHP tarzı eski tarz muhalefete alışmış. Şimdi bambaşka bir muhalefet dinamiği olabileceği göründü Türkiye ’de. AKP’nin asap bozukluğu bundan” diyor. Paker ile Gezi ve sonrasındaki psikolojiyi konuştuk:

Yalnız değiliz: İlk gelenler park park olarak kalsın diyenlerdi. Gezi’nin park olarak kalmasını istemek başka hiç bir şey ile kıyas kabul etmeyecek şekilde yüzde 100 haklı olunan bir talep. Bu grubun polis şiddetine uğramasıyla ikinci dalga geldi ve daha da kalabalık odu. Toplumun değişik katmanlarında yıllardır saygısızlığa, küçümsenmeye ve ciddiye alınmamaya karşı olan birikmiş öfke, hayal kırıklığı hareketlendi. İnsanlar yeter artık dedi. Sonra korku eşiği aşıldı. Kalabalık cesaret verdi ve “Tek tek insanlar değiliz, kendi kendimize sinir olmak zorunda değiliz’ diyenler de Gezi’ye gitti üçüncü dalga olarak, başbakana ve hükümete öfkelerini dile getirdi. Dördüncü dalgada daha ulusalcı dertleri olanlar da eklendi kalabalığa. ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganlarıyla eklenmeye çalıştılar ama kısmi ve geçici kaldı etkileri. Geniş kitleler bu arkaik askerci sloganı beğenmediler ve pek katılmadılar. İnsan sayısını artıran beşinci dalga da oranın şenlik alanına ve paylaşımcı dayanışma alanına dönüşmüş olmasından kaynaklandı. İnsanlar “Gidip görelim, farklı bir şey oluyor” diye düşündü.

Korku eşiği baskıyla aşıldı: Korku eşiği aşıldı çünkü baskının da bir sınırı var. Sonunda insanlar ‘Susuyoruz, susuyoruz sürekli üstümüze geliyorlar’ diye düşündü. Türkiye artık yeni bir yola girdi. Daha mobilize ve olgun bir Türkiye toplumu var. Yüz binlerin katıldığı üç hafta süren eylemliliğin olması, bunun parklarda devam etmesi ve hükümetin de hala durumu hiç kavramamış olması Türkiye’nin eskisi gibi olmayacağının işaretleri. Cin şişeden çıktı. Tabii bunların nasıl devam edeceği ve şekilleneceği zor konular. Heba da edilebilir. Heba edilmemesi için şiddetsizlikte ısrar etmek, sivil itaatsizlik çizgisini öner çıkarmak ve her zaman en yaygın toplumsal meşruiyeti gözetmek çok çok önemli. Her halukarda mesela iki ay öncesine göre Türkiye’ye dair daha umutlu olabiliriz. Parklarda forum, duran insan eylemleri olağan üstü etkili ve başarılı varoluş halleri. Bu eylemlilikler sürerse Türkiye buralardan değişecek. Yeşil ve sol yeni bir muhalefet dinamiğinin ayak seslerini duyuyoruz sanki.

Aktivizm anti-depresandır: Gezi direnişine katılanların büyük çoğunluğu hayatlarında ilk defa başkalarıyla birlikte politik düzeyde sahiden bir şeyler yapabildiklerini, bir şeyleri etkileyebildiklerini gördüler. Etkileyebilen, eyleyen özne oldular. Çaresizlik, umutsuzluk duyguları ciddi derecede azaldı. Bu anlamda aktivizm, doğal bir anti-depresandır. Bu kadar büyük bir sosyal kalkışmada, üstelik işin içinde ciddi polis terörü ve hükümet/başbakandan doğru gelen sözel tacizler/aşağılamalar söz konusuysa oldukça karmaşık psikolojik tepkiler söz konusu olabilir. Aktivizmin ve onun olan biteni anlamlandırma kapasitesinin psikolojik olarak koruyucu ve hatta geliştirici etkileri olduğu söylenebilir, ancak yine de herkes farklıdır ve bütün bu olaylardan olumsuz etkilenen insanlarımız da tabii ki vardır. Bilgi Üniversitesi klinik psikoloji ekibi olarak, “psiko-diren” başlığı altında, direnişin olumlu-olumsuz psikolojik etkileri üzerine toplantılar düzenleyeceğiz.İhtiyaçları saptayıp, ona göre yolumuza devam edeceğiz.”

Hükümetin gerçeklikle bağı koptu: Hükümet ve AKP’nin gerçeklikle bağı koptu. Hezeyan dünyasına yuvarlandılar. Uluslarası komplolar, faiz lobileri bu meseleyi hiç anlamadıklarını gösteriyor. Referandumu yüzde 58 ile kazanmak, genel seçimlerde 3. kere ve yüzde 50ile kazanmış olmak ‘bir tek biz varız, tek belirleyiciyiz’ diye açık ya da örtük duygu yarattı.

Asap bozukluğu yeni muhalefetten: Başbakan ve AKP, CHP gibi eski tarz muhalefete alışmış. Bundan da çok çok memnunlardı. Bu kadar sert müdahale etmesi, hala anlamamış olması AKP’nin eskide takılı kaldığını gösteriyor. Bu yeni dönemde CHP’den çok farklı muhalefet olacağını idrak edememiş durumda. Sanıyorlardı ki hep CHP gibi çapsız bir muhalefet ile gidilecek. Şimdi bambaşka bir muhalefet dinamiği olabileceği göründü Türkiye’de. AKP’nin asap bozukluğu burada yatıyor. AKP ilk defa sahici, kitlesel ve kendisini geriletebilme potansiyeline sahip bir muhalefetle karşılaşıyor.

AKP’de ego şişmesi devreye girdi: Son 11 yılda AKP daha önceki hiç bir iktidara nasip olmayan önemli reformlara imza attı. Bir çok insan bu reformları destekledi. Pasif bir devrim oldu. Askeri vesayet rejimi büyük ölçüde tasfiye edildi. Artık darbe tehdidinden bahsedemeyiz, onlar geride kaldı. AKP yeni dönemin neredeyse tek aktörü olarak var olmaya devam etti. AKP hep yalnız ve hegemonik kalacağını düşündü ve umdu. CHP ve MHP ’nin malum halleri AKP’nin böylesi bir büyüklenmecilik içine girmesine imkan sağladı. AKP’de “ego şişmesi” devreye girdi. ‘Artık daha da otoriterleşebilir ve muhafazakârlaşabiliriz. Saygı duymak zorunda değiliz’gibi daha çoğunlukçu diyebileceğimiz bir eğilime girdiler. Bu da mağdurluktan zalimliğe geçiş demekti. Bütün bunlar bir araya geldiğinde eşdeğerlik ve eşitlikten hiç hazzetmeyen bir yapı var önümüzde. AKP’nin Kürt meselesi üslubuna bakarsanız orada da bunların izi var. Bu konuda şimdiye kadar hiç bir hükümetin yapmadığı kadar ileri adımlar atıldı ama onu da öyle bir tarzda yapıyorlar ki, her an saygısızlık nedeniyle arabayı devirme riskleri var. Saygı duymayı bir türlü beceremiyorlar. Kibir ve küstahlıktan tam vazgeçemiyorlar. Bu çok tehlikeli.

AKP 11 yılda ilk kez yenildi: Ancak bu eylemlerle ve direnişle yeni bir dinamik ortaya çıkıyor. AKP ile boy ölçüşebilecek bir dinamik var. AKP 11 yıllık tarihinde ilk kez yenildi. Gezi direnişi moral olarak önemli bir zafer kazandı, hükümete bir sürü geri adım attırdı. Bu AKP’nin ilk yenilgisi ve düşünün başlangıcı olarak tarihe geçecek. AKP’nin öfkesi de şaşkınlığı da, bunları kapatmak için başvurduğu hezeyanlar da bu yüzden.

AKP-anti AKP eksenine kaymamalı: Çok ciddi kutuplaşma var ve çok tehlikeli. Herkesin aklını başına devşirmesi lazım. Birinci sorumluluk hükümette. Başbakan’ın kutuplaşmadan seçim için nemalanırım gibi hesapları varsa bunlar çökmeye mahkûm hesaplar. Gezi içinde de zaman zaman hükümetin icraatlarına değil de varoluşuna yönelik bazı tepkiler de oldu, kutuplaşmayı artırıcı bir şey. Bu direnişin içinde olan ya da dışarıdan destekleyen insanların da AKP’ye sempati duyan, oy verenlere de seslenebiliyor olmaları lazım. Onlar ve biz üzerinden gidecek direniş ve eylemlilik kimseye fayda getirmez. Gezi direnişinin çıkış talepleri yani ‘park park olarak kalsın’ ve ‘saygı gösterin, aşağılamayın, biz de varız’ talepleriyle sınırlandırılabilirse, eminim ki herkes, AKP’ye oy verenler de bu talepler çerçevesinde toplanabilir. Çünkü onların ve çocuklarının da parka ihtiyacı var. Onların da saygı görmeye ihtiyaçları var. Yani parti taraftarlığını aşabilirsek olur. İş AKP ve anti AKP eksenine kaydırılırsa o zaman meselenin esas çıkış nedenini unuturuz. Bu saygı ve haysiyet hareketinin hedef kitlesi AKP’ye oy vermeyen yüzde 50 değil, en tepedeki muktedirler hariç toplumun yüzde 99’u olmalı.

Umay Aktaş Salman
24 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; radikal.com.tr