Fıratnews: ‘Adalet Bakanlığı işkenceyi aklıyor!’

Adalet Bakanlığı Gezi Parkı olaylarında tutuklanan 8 kişinin cezaevinde işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları konusundaki iddiaları yalanladıktan hemen sonra, bu açıklamaya tekzip bizzat söz konusu kötü muameleye tabi tutulan 19 yaşındaki Özgür Yıldırım’dan geldi. Yaşadıklarını ilk kez ANF’ye anlatan Yıldırım, “Ayak parmaklarım ve burnum yakıldı. Alevi kimliğime hakaret edildi, ölümle tehdit edildim. Beni yanına çağırtan cezaevi müdürü ise koğuşumdan şikayetim olmadığı konusunda bir kağıdı bana imzalattı. Şimdi Adalet Bakanlığı ise bana yapılan işkenceyi aklıyor” dedi.

Gezi parkı olayları esnasında tutuklanıp serbest bırakılan 8 kişiden biri de Mersin Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü Birinci Sınıf Öğrencisi Özgür Yıldırım’dı. Henüz 19 yaşındaki Yıldırım gözaltına alınma sürecinden Metris cezaevinde maruz kaldığı işkenceye kadar yaşadıklarını şöyle anlattı: “ Saat 22.30 civarlarında çevik kuvvet ekiplerinin ateşlediği gaz bombalarından kaçarken, kendimi Rumeli Hanında buldum. Orası kalabalıktı. Yaklaşık 21 kişi hanın C blokuna sığınmıştı. Ancak hanın demir parmaklıklarla kapalı olması da polisleri durdurmadı. Bizim oraya sığındığımızı gören çevik kuvvet ekipleri bu kez demir parmaklıkların arasından üzerimize gaz bombası ateşlemeye başladı. Gazın etkisinden kurtulmak için hanın 6’ıncı katına çıktık.

POLİS: ‘VUR EMRİ GELSEYDİ HEPİNİZİ VURURDUK’

Orada müdahalenin bitmesini beklerken birden çevik kuvvet ve sivil polisler merdivenlerde belirdi. Bizi teker teker darp ederek merdivenlerden aşağı yuvarladılar. Her iki taraftan ellerimizi bükerek Taksim meydanında bulunan Çevik kuvvet aracına bindirip İstanbul Emniyet Güvenlik Şube Müdürlüğüne götürdüler. Burada da psikolojik işkence devreye girdi. İlk defa gözaltına alınıyordum. Emniyete girer girmez ayakkabı bağcıklarımı ve kemerimi çıkartmamı istediler. Kabul etmeyince yere yatırıp zorla aldılar. Sonra arama faslına geçtiler. Bu kez çıplak arama dayattılar. Kabul etmeyince iç çamaşırım üzerimde kalacak şekilde beni zorla soydular. Ağza alınmayacak hakaret ve küfürler ediyorlardı. Nezarethaneye koyulduk. Su ve tuvalet ihtiyaçlarımızı karşılamamız engellendiğinde tepki olarak birkaç kişi açlık grevine girdik. İfadeye götürüldüğümüzde koridorda başımızda duran çevik kuvvet, ‘Ah bize bir vur emri verilseydi hepinizi vururduk’ dedi. Tavırlarında öyle bir kin ve nefret vardı ki, devletin polisleri halka karşı nasıl doldurduğunu gözler önüne seriyordu. Susma hakkımızı kullandık ve iki gün süren emniyet eziyetinden sonra Çağlayan adliyesine götürüldük. Orada bize yemek getiren avukatım Sevinç Sarıkaya, Elif Çalışkan ve Tülay Odabaşı isimli avukatlar güvenlik şube polisleri tarafından gözlerimiz önünde darp edildi.

‘AYAK PARMAKLARIMI VE BURNUMU YAKTILAR’

Sorgu hakimliğinde tutuklama kararı çıktıktan sonra Metris cezaevine götürüldük. Bizim gözaltına alınış biçimimiz siyasi olmasına rağmen, siyasilerle kalma talebim gardiyanlar tarafından reddedildi. AKP ve MHP görüşlü cinayetten, hırsızlıktan mahkum olmuş tutukluların bulunduğu A-21 koğuşuna konuldum. Benim için eziyet esas orada başladı. Gezi olaylarından gelmemden ötürü hemen bana karşıt bir gruplaşma oluştu. Ne zaman televizyonlarda Gezi parkıyla ilgili bir haber geçse, ‘ Bunların hepsi o… çocuğu. Hepsini palayla öldürmek gerek’ diyerek dolaylı yollardan beni tehdit etmeye başladılar. Gece yatma saati geldiğinde ranzanın yukarısında bulunan yatağıma yattım. Uyuklarken ayak parmaklarımın yandığını hissederek kalktım. Ayak parmaklarımın arasına koydukları kağıt parçasını yakmışlardı. Eğer uyanmasam yanabilirdim. Ertesi gece ise yine uyurken bu kez burnumun üzerini sigarayla yaktılar. Tedirginlikten uyuyamaz hale geldim.

ALEVİLİĞE HAKARET VE ÖLÜM TEHDİDİ

Alevi olduğumu söylememe rağmen bana zorla oruç tutturmaya kalkıştılar. Kabul etmeyince tutmam konusunda psikolojik baskı uyguladılar. Cinayet teşebbüsünden tutuklu bulunan Ceyhun Öztürk isimli mahkum , ‘Alevilerin hepsi o… çocuğu. İslamiyet karşıtılar’ diyerek kimliğime küfür ve hakaretler etmeye başladı. Kendimi zor tutuyordum ancak toplam 8 kişiydiler. Akşam uyurken, yattığım ranzanın üst katındaki döşeği çektiler ve yere düştüm. O saatten sonra benim için uyumak imkansız hale gelmişti. Sırada ne var diye her şeye kendimi hazırladım. Ertesi gece ise bu kez başıma ve ellerime mürekkep döktüler. Gece yarısı elimi yüzümü yıkamak için aşağı indiğimde Şükrü isimli şahıs beni yanına çağırdı. Yüzümü yıkayıp geleceğimi söyledim. Geldiğimde “sen bizi kaale almıyorsun’ diyerek göğüs kafesime sert bir şekilde vurdu. Nefesim kesildi. Bu kez beni darp etmeye başladı. Tepki gösterdim ancak koğuştaki diğer şahısların etrafımı sarmış beklediğini görünce daha ileri gidemedim. Eğer bu olan bitenleri cezaevi idaresine anlatacak olursam işimin biteceğini söylediler.

‘TEHDİT VE BASKI ALTINDA İMZALADIM’

10 Temmuzda ziyaretime gelen avukatıma tüm yaşananları anlattım. Avukatım hemen can güvenliğimizin olmadığı, hepimizin aynı koğuşa alınmamız konusunda cezaevi birinci müdürü Zeki Uzun ile görüşüp dilekçe vermek istese de müdür, medya ve avukatların amacının farklı olduğunu, cezaevinde herhangi bir kötü muamele olmadığını söyleyerek talebi reddetti. 11 Temmuz 2013 tarihinde ise Cezaevi müdürü benimle görüşmek üzere yanına çağırdı. Koğuşumdan memnun olduğuma dair bana kağıt imzalatmak istedi. Koğuştakiler beni bu hususta tehdit ettiği için can güvenliğim olmadığından mecburen imzaladım. Koğuşa döndüğümde koğuş ağası olan Burak Can Çil‘in, ‘Oruçlu olmasaydım, ellerini bağlayıp seni döverdim’ tehdidi bardağı taşıran son damla oldu. 5 gün gece gündüz süren bu işkence sonucunda avukat ziyaretinden önce alelacele cezaevi savcılığına çıkartıldım. Yaşadığım tüm baskı ve işkenceleri anlattım. Hastaneye sevk edilip rapor aldıktan sonra tek kişilik hücreye alındım. Ertesi gün ise tahliye haberim geldi.”

Adalet Bakanlığının yaptığı, “ Bilgiye dayanmayan ve duyumlar üzerinden kamuoyunun yanlış bilgilendirildiği” yönündeki açıklamasına tepki gösteren Özgür Yıldırım, “ Ben bunların hepsini yaşadım” diye konuştu. Kendisini gözaltına alan, tutuklama emrini veren, adli mahkumların arasına koyan zihniyetle Adalet Bakanlığı zihniyeti arasında hiçbir fark olmadığını vurgulayan Yıldırım, “ Adalet Bakanlığının bu açıklaması örtbas etme çabasıdır. Bana yapılan işkenceyi aklamaktan başka bir şey değildir” dedi.

GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANAN KURUM HAKKINDA SUÇ DUYURUSU

Müvekkilinin tutuklama kararının hukuki değil siyasi olduğunu belirten Yıldırım’ın avukatı Sevinç Sarıkaya, müvekkilinin haksız bir biçimde tutuklanarak zaten mağdur edildiğini, tüm itirazlarına rağmen adli tutukluların içine konmakla ve işkenceye maruz kalmasıyla ikinci kez mağdur olduğunu, en son da Adalet Bakanlığının yaptığı açıklamayla yine mağdur edildiğini söyledi. 11 Temmuz günü müvekkiline tehditle imzalatılan belgenin hiçbir hükmü bulunmadığına dikkat çeken Sarıkaya, “ Her şey ortada; yaşananları yaşanmamış gibi göstermek bu iktidarın her zaman başvurduğu bir yoldur. Hukuki süreci işleteceğiz” dedi. Bu olaydan bir gün önce müvekkilinin hakaret ve şiddete maruz kaldığı ve tutuklanan 8 kişinin aynı koğuşa konulması hususunda infaz kalemine dilekçe verdiğini aktaran Sarıkaya, ancak bu dilekçenin dikkate alınmadığını belirtti. Cezaevi yönetiminin görevini kötüye kullandığını vurgulayan Sarıkaya, “ Bizim tüm uyarılarımıza rağmen Özgür’ü tekrar aynı koğuşa koyarak can güvenliğini tehlikeye soktukları yetmemiş gibi, bir de saldırıları gerçekleştirenleri cesaretlendirmişlerdir. Kurum hakkında suç duyurusunda bulunacağız” dedi.

Zeynep Kuray
18 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; firatnews.com

    This post is also available in: İngilizce