habersoL: Antikapitalist Müslümanlar ve Gezi Ruhu – İlker Belek

Bu meseleyi ele almanın gerekip gerekmediği üzerine epey düşündüm. Nedeni, Haziran ayaklanmasının bileşenlerinden birisi ile ilişkilenme biçimini kurcalamanın, ayaklanmayı geliştiren ve sürekliliğini sağlayan dayanışma ruhuna zarar verip vermeyeceği sorusu idi.

Herkes farklı şeyler söyleyince, bu konuya kafamın basıp basmadığından da şüpheye düştüm.

Bu şüphe, soruyla ilgilenip ilgilenmeme konusundaki tedirginliğimi daha da artırdı.

En sonunda “ya Allah” deyip, topu okura atmanın uygun olacağında karar kıldım.

* * *

Gezi Parkı’ndan başlayan ve bütün ülkeye yayılan eylemlerde, AKP’de ifadesini bulan politikalardan rahatsızlık duyan herkesin bir şekilde yer almış olmasına denilecek laf yok.

Antikapitalist Müslümanlar da eylemlere kendilerince katıldılar, kendi bilecekleri iştir.

İlk “yeryüzü sofrası” organizasyonunu İstiklal’de yaptıklarını da biliyoruz. Haziran ayaklanmasının esas gövdesini ifade eden kesimin, o sofrada kitlesellik sağlamasının, aynı dakikalarda yalnızca onlarca metre uzaklıkta verilen AKP iftarının cakasını fazlasıyla bozduğu da kabul edilmeli.

AKP’ye karşı mücadelede bu dayanışma anlamlı olabilir.

Ancak, iş, yaşam tarzlarına müdahale edilmesine ve ülkemizin tepesine Sünni bir İslam rejiminin geçirilmesine karşı Haziran’ı gerçekleştirmiş olan aydınlanmacı merkezin, Antikapitalist Müslümanlara özel olarak siyasal kanal açma noktasına gelirse ne olur ?

Bu soruyu sormak “Gezi Ruhu”nu zedeleyecek bir oyun bozanlık anlamına gelir mi ?

Nitekim böyle bir gelişme var ve kentlerdeki forumlar “yeryüzü sofralarında” buluşmak ve İhsan Eliaçık’ın halka hitap etmesini sağlamak üzere çaba içerisindeler.

* * *

Eğer aydınlanmacı sol bu İslami çevrelerle ilişkilenmeyi, daha geniş yığınlara din düşmanı olmadığını kanıtlamak adına pragmatik bir mantıkla gerçekleştiriyorsa, burada iki tür sorunun olduğu bilinmelidir:

İlki etik içeriklidir. Bunu daha çok uzatmayalım.

İkincisi ise, solun takiyyeyle, pragmatizmle bir yere varamayacağı gerçeğidir. Bizim gibi muhafazakar tabanı güçlü ülkelerde, sol bu tarz işlere giriştiğinde kendisi yem olur.

* * *

Bir diğer çok önemli nokta ise şu: Haziran ayaklanmasının merkezinde duran ideolojik unsur toplumsal yaşamın dini kurallarla düzenlenmesine karşıtlık ve laiklik savunusuydu.

Buradaki itiraz noktası her tür ilişkiye-ortama, olmadık yer ve biçimde, dini referansların sokuşturulmasınaydı.

Hal böyleyken, AKP’nin bu gerici müdahalesine, bir tür “esas ve doğru İslam” referansı üzerinden yanıt üretilmeye çalışılması, “AKP’nin Müslümanlıkla alakası yok” yanıtının verilmesi, AKP karşıtlığının da kaçınılmaz biçimde İslami referanslar zeminine oturtulması anlamına gelir.

Solun, aydınlanmacı, modernist kesimlerin, dini dayatmalar karşısında ne kendi inançlarını belli etme zorunlulukları ne de “aslında biz bildiğiniz gibi değiliz” savunusuna çekilmeleri söz konusu olmalıdır.

Hiç kimsenin inancını merak etmeyiz, kendimizi kendi inançlarımızı bildirmek-sorgulatmak durumunda hissetmeyiz.

Eğer din insan ile tanrısı arasındaki özel bir ilişki ise, bu ilişkinin herhangi bir gerekçe ile dışa vurulması; özel olmaktan çıkarılması ve dinin toplumsallaştırılma kanalına taşınması anlamına gelir.

* * *

Daha da önemlisi ise şudur:

Antikapitalist Müslüman tanımlaması doğru değil ve antikapitalist kavramının içeriğini boşaltan bir işleve ve hatta amaca da sahip.

Antikapitalizmin tanımı nettir: Tüm üretim araçlarının kamulaştırılmasını ifade eder. Kamulaştırmanın biçimi değişebilse de bu böyledir ve insanlığın şimdiye kadarki deneyimlerinde bulduğu biçim, üretim araçlarının kamu adına devlete verilmesi ve devlet mekanizmasının işçi ve emekçi sınıfların eliyle yönetilmesinin sağlanmasıdır.

Antikapitalist Müslümanların bu konudaki belgisi ise “mülkiyet Allah’ındır” şeklindedir ve sorun da tam burada ortaya çıkıyor:

Somut durumda, yani yönetme işi başa düştüğünde, mülkiyet Allah adına, kime, hangi kuruma verilecektir ? Yoksa İslamcı yönetimde bu türden bir somutluğu kafaya takmak fani mi görülecektir?

Eğer Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi gerçek bir kişi olacak ise, bu tercihin üretim araçlarının mülkiyet biçimini değiştirmeyerek, kapitalizmi olduğu gibi koruyacağı açıktır.

İlker Belek
18 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; haber.sol.org.tr