habersoL: Direnen basın Koşuyolu’nda buluştu

Koşuyolu parkında bağımsız medya paneli yüzlerce kişinin katılımıyla gerçekleşti. Koşuyolu Forumu’na davet edilen direnen basın kurumlarının temsilcileri, Gezi Direnişi’nin medya üzerindeki yansımaları ve halk hareketinin geleceği konusunda değerlendirmelerde bulundu.

direnen_basin_ic

İstanbul Kadıköy’deki Koşuyolu Parkı’nda dün akşam yapılan foruma Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İlker Yücel, Yurt Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, OdaTV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, BirGün Gazetesi Yazıişleri Müdür Barış İnce ve soL Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi ve soL Haber Portalı Genel Yayın Yönetmeni Alper Birdal konuşmacı olarak katıldı. Panelde yapılan konuşmalarda medyanın AKP tarafından siyasi ve mali operasyonlarla ele geçirildiği ve medya eliyle halkın algısının kontrol edildiği söylendi. Panelde ayrıca, dinleyicilerden gelen bir soru üzerine, Gezi eylemiyle birlikte Türk bayrağının gericiliğin elinden alınarak, halk direnişinin bir sembolüne dönüştüğü de ifade edildi.

“Bütün ezilmişler bir araya geldi”

Barış Terkoğlu, Gezi Direnişi’nin bütün ezilmişleri bir araya getirdiğini belirtti. Terkoğlu şunları söyledi: “İki gazetede birden yazarlık yapan Başbakan Danışmanı Yalçın Akdoğan, 20 gazetenin doğal genel yayın yönetmenidir. Çünkü Yalçın Akdoğan bir gazetede istemediği bir şey gördüğü zaman genel yayın yönetmenini yanına çağırıp uyarabiliyor. Boston’da 2-3 kişi mi ne öldü. Günlerce yayın yaptılar ama 53 kişinin öldüğü Reyhanlı’yı yazamayan bir medya yarattılar.” Terkoğlu, iktidarının başlangıcında AKP’ye destek veren isimlerin bile, sırf gazeteci oldukları için AKP’nin kurduğu medya düzeninin dışına düştüğünü vurguladı.

“Çadırların iktidarını kuracağız”

İlker Yücel, konuşmasına Armutlu’da direnen gençlerin selamını ileterek başladı. İlker Yücel, direnişten önce herkesin kendi dar çevresine göre hareket ettiğini, direnişin bu durumu değiştirdiğini vurguladı. Yücel, “Halk sistemin dışına çıktı. Sistemin dışı TBMM’nin dışıdır. Halkımız son bir yılda Silivri’de, 19 Mayıs’ta, 29 Ekim’de, 10 Kasım’da, 13 Aralık’ta ve 8 Nisan’da direnişi başlatmıştı. Halkımız bir ayağını direnişe atmıştı. Son bir ayda diğer ayağını da attı. Kendi dar çevremize sıkışmadığımız sürece alternatif bir muhalefet odağı yaratırız. Silivri’de, Tahrir Meydanı’nda, Gezi Parkı’nda çadırlar vardı. Biz çadırların iktidarını kuracağız” dedi.

“Emperyalizm, sosyalizm olmadan yenilemez”

Alper Birdal, Haziran direnişinin toplumsal algıda birçok şeyi sadeleştirdiğini, medya alanında bunun daha da belirgin bir şekilde gerçekleştiğini söyledi. Bu süreçte “çapulcu” gibi kelimelerin, Türk bayrağı gibi sembollerin bambaşka anlamlar kazandığını söyleyen Birdal şöyle devam etti: “Türk bayrağı, 30 yıldır görmediğimiz şekilde karşımızda dalgalanıyor. Bundan gurur duyuyoruz. Fakat 1920’lerin Türkiyesinde yaşamıyoruz. Emperyalizmin gerici saldırıları bakımından benzerlikler var, doğrudur. Fakat direnişin yüzünü ileriye dönmesi, yeni bir iktidar alternatifi yaratması gerekir. Bugün kurmak istediğimiz Türkiye’nin sosyalizm eksenli olması şarttır. Gericilik, sosyalizm olmadan yenilemez. Biz buraya bu mücadelelerden, Tekel işçilerinin direnişinden, ODTÜ öğrecilerinin mücadelesinden, şifrecilere karşı sokaklara taşan liseli gençlerin eylemlerinden geliyoruz.”

“Gezi bütün dengeleri dağıttı”

Merdan Yanardağ da Gezi Direnişi’nin bütün siyasi dengeleri altüst ettiğini söyledi. Medyanın ele geçirilerek halkın algısının yönetildiğini vurgulayan Yanardağ, “Mısır’da 33 milyon insan sokağa çıkıyor. Ordu yönetime el koydu diye darbe deniyor. Mısır hareketinin lideri ‘Ordu bizim taleplerimize boyun eğdi’ diyor fakat bu müdahaleyi 12 Eylül ile bir tutan arkadaşlarımız var medyada. Mısır’da ordu geleneksel Amerikancı bir yapıya sahiptir. İktidar blokunun önemli bir parçasıdır. Bu hareketin gerçek bir devrim olmaması için devreye girmiştir. Fakat onu buna mecbur bırakan bir halk hareketi var” şeklinde konuştu.

“Türkiye’de 1950’den beri faşizm var”

Panelin son konuşmacısı Barış İnce ise, faşizmin batıda kapitalizmin sıkıştığı belli dönemleri aşmak için kullandığı dönemsel bir olgu olduğunu, Türkiye’de ise 1950’den beri devam eden bir süreç olduğunu söyledi. Müzakere sürecine değinen İnce, “Kürt sorununda bir barış kelimesidir gidiyor. Barış en önemsediğimiz kavramlardan biridir. Fakat biz yıllar önce ‘Tek yol barış’ diye bir manşet attığımızda ne bölücüğümüz kaldı ne teröristliğimiz. Siz barışı bir lütuf gibi verirseniz buna karşı çıkarız” sözlerini sarf etti.

15 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız;haber.sol.org.tr