Şehr-ül Evlad-üz Ziyan! – Müştereklerimiz

Protests In Turkey Turn Violent

Aciliyet öyle bir halet-i ruhiyedir ki endişe ettiğiniz yalın hayatınız ve onu garantileyen birkaç temel haktır. İşte bu yüzden özgürlüğümüz ayaklar altına alındığında ve kendimizi salt bir meydanda yürüme fiilinden ötürü mahkeme bile olmaksızın dört gün boyunca nezarette bulduğumuzda; mahremiyetimiz elimizden alındığında ve polis evlerimize hukuki bir izne ihtiyaç bile duymadan zorla girebildiğinde; onurumuzu biber gazı bulutlarının içindeki öksürüklerde kaybettiğimizde, 19 yaşımızda sadece yüzlerce  polisin önünde silahsız durduğumuz için öldüresiye dayak yediğimizde; parkta dolanmamıza, bir kaldırımda durmamıza, çimenlere oturmamıza ya da sokakta slogan atmamıza izin verilmezken katillerimiz kahraman ilan edilip salıverildiğinde—o zaman açık ve basitçe kuşatma altındayız demektir. Ve o zaman herhangi bir siyasi mücadele ister istemez yalın hayat için bir mücadeleye dönüşür.

Şiddetin kullanımını tekelinde tutanların direnişimizi hapsetmek istediği o delik, işte, aciliyettir. Sanıyorlar ki aciliyet kimliğimizin bir parçası olup siyasi taleplerimiz unutulana kadar elimizde uğradığımız zulmü romantikleştirmekten başka birşey olmayacak; sanıyorlar ki insanların sokaklarda sadece polis şiddetine tepki vermek için bize katılmasını bekleyeceğiz; sanıyorlar ki yaz mevsimi ağırlığını hissettirdikçe sayımız azalacak, alanlarımız daralacak, ve nihayetinde mücadelemiz salt bir hayatta kalma mücadelesine küçülecek. Ancak biliyoruz,  ne zaman ki eylemlerimiz sadece tepkilere dönüşürse o zaman oyunun kurallarını hükümet koyuyor olacak ve kendimizi sırf yalın hayat için savaşırken bulacağız. Biz nasıl bir hayat için mücadele etmeyi seçtiğimizi unutmayacağız.

Taksim’deki mücadelemizi bir meydan için hırgür çıkarmak değil, istediğimiz hayatı, istediğimiz kenti, istediğimiz çalışma koşullarını ve istediğimiz tür bir ekonomiyi (yeniden) talep etmek ve (geri) kazanmak için başlattık. Forumlar arasında geçirdiğimiz geceler Erdoğan bizimle dalga geçsin diye değil; bu hükümeti olduğu gibi gelecek hükümetleri de taleplerimize cevap vermeye zorlayabilmek için örgütlenmeye çalışıyoruz. Nezarethanelerin dört duvarı arasında kilitli kalmak elbet hoşumuza gitmiyor, ama biliyoruz ki buradayız çünkü bu hükümet bizi bir aciliyet haline sürüklemek için başka yol icat edemiyor. Ve öldürülen beş kardeşimiz hayatlarını şehitlik mertebesi adına kaybetmediler: onlar devletin sunduğu yalın hayattan daha fazlasını isterken öldüler.

AKP’nin bizleri kuşatma altında tuttuğu bu aciliyet halinde harcayacak vaktimiz yok. Hükümetin bizi salt yalın hayat ve ona ait temel haklar mücadelesine indirgemesine izin vermeyeceğiz—ne şimdi, ne gelecek aylarda. Hele daha fazla hayat için mücadele etmekle bu kadar meşgulken.

Yolumuz uzun ve biliyoruz ki; biz bir arada durdukça göğün rengi daha da açılacak!

Müştereklerimiz
15 Temmuz 2013
Kaynak; mustereklerimiz.org