T24: AVM’ler neden kötüdür? – Erdem Yörük

AKP bütün şehirleri AVM tarlasına çevirmeye çalışıyor. Bunun bu kentleri ne kadar çürüteceğinin, hayatı ne kadar keyifsiz hale getireceğinin, sokak kültürünü öldüreceğinin farkında değiller mi?

avm

Gezi Parkı ayaklanması parka bir AVM yapılması planına karşı başladı. Ayaklanmanın 3. Haftası itibariyle İstanbul’un ve ülkenin bir çok semtindeki parklarda halk forumları oluştu ve bu forumlarda bazılarınca dile getirilen meselelerden birisi de AVM’lere karşı bir mücadele hareketi kurulmasıydı.

Peki AVM’lere neden karşı çıkmalıyız? AVM’ler bir şehri neden kurutur? Eric Klinenberg isimli sosyoloğun 2002 yılında ABD’de yayınladığı ‘Sıcak Hava Dalgası’ (Heat Wave) isimli kitabı bir kentin nasıl iyi bir kent olması gerektiğine dair çok şey söylüyor. Kitaba konu olan olay, 1995 yılında Chicago’da yaklaşık bir hafta süren bir yüksek hava sıcaklığı dalgası. Bu bir haftanın sonunda kentte, çoğu yalnız yaşayan yaşlı, yaklaşık 700 kişi hayatını kaybediyor. Burada önemli bir nokta, ölüm istatistikleri gösteriyor ki kentteki siyah, beyaz ve Latin mahallelerinde ölüm oranları birbirinden çok farklı. En çok ölüm siyahlarda, en az ölüm de beyaz mahallelerinde oluyor. ABD için hiç de şaşırtıcı olmayan bir durum aslında, her türlü yaşam standardı istatistiğine bakarsanız beyazların 1. Dünya, siyahların  3. Dünya’da yaşadığını görebilirsiniz. Ama işi ilginç hale getiren şey, benzer gelir seviyelerine sahip olan siyahlar ve Latinleri karşılaştırınca, Latin mahallelerindeki ölümlerin de siyahlardan çok daha düşük olması.

Bu durumu açıklamak için verilen bazı cevaplar var, mesela deniyor ki Latinler sıcak havaya daha alışkın olduğundan daha dayanıklılar. Biyolojik bir açıklama. Veya deniyor ki ölenlerin bir çoğu yaşlı, Latinlerde daha cemaat kültürü var ve yaşlıları ile daha fazla ilgileniyorlar, o yüzden ölmelerine izin vermemişler. Burada da ölümlerde siyahların kültürünü biraz sorumlu tutan bir açıklama var. Ama Klinenberg bu açıklamaları pek inandırıcı bulmuyor, zira görüyor ki Latin mahallelerinde yaşayan yaşlı siyahlar arasında da ölüm çok yaşanmamış. Olayın biyoloji ile kültürle ilişkisi yok, yani. Ölümleri neyin açıkladığını anlamak için bir alan araştırmasına başlıyor üç mahallede, siyahlar, beyazlar ve Latinler arasında.

Çok uzatmayayım, araştırma şunu gösteriyor. Siyahların mahalleleri eskiden sanayi işçilerinin oturduğu, daha sonra fabrikaların çekilmesine karşın yerine uyuşturucu ticareti dışında yeni ciddi bir ekonomik faaliyetin kurulamadığı, dolayısı ile tenha ve tekin olmayan sokaklardan oluşan bölgelere dönüşmüş. Latin mahalleleri ise, yoğun bir sokak ticaretinin, yani esnafın olduğu, dolayısı ile sokaklarda büyük bir insan sirkülasyonunun olduğu mekanlar. Dolayısıyla, yalnız yaşasalar bile yaşlı insanlar korkmadan dışarı çıkabiliyorlar, onların çocukları alışverişe geldikleri zaman anne babalarını ziyaret edebiliyor, ve sıcak dalgasından zarar görebilecek yaşlılara anında yardımcı olabiliyorlar. Bu o mahallelerde yaşayan siyah, beyaz veya Latin bütün insanlar için geçerli. Sokak ticareti ve esnafın varlığı öyle bir toplumsal ilişki yoğunluğu yaratıyor ki bu da insanları olası risklerden koruyor.

Yani mahallelerdeki ölümlerde kritik olan şey oranın etnisitesi vs değil, orada bulunan insanların etkileşim yoğunluğu, ki bunun en temel belirleyeni de sokak ticareti, yani esnaf. Esnafın varlığı sadece bu tarz güvenlik meseleleri için önemli değil, bundan daha geniş bir toplumsal fonksiyonu var. Benim iddiam şu: bir kenti yaşanabilir kılan en temel şey orada küçük esnafın varlığıdır. ABD’nin genel itibari ile sıkıcı yaşaması güç bir ülke olmasının en temel sebeplerinden birisi küçük esnafın büyük tekeller karşısında yok olmasıdır – aslında hiç bir zaman var olmamasıdır.  ABD’nin temel tüketim biçimi hafta sonları arabayla AVM’lere gitmek ve oradan büyük tekellerin mağaza zincirlerinden topluca alışveriş yapmak üzerine kuruludur. Bu yüzden şehir merkezlerinde esnafın işlettiği küçük dükkanlar çok azdır. Çengelli iğne almak isteseniz ve arabanız yoksa bulmanız gerçekten çok zordur. Bu yüzden de insanlar sokakta değillerdir. Dikkat ederseniz Türkiye’de insanlar bir çok zaman sokağa bir şeyler almak için çıkarlar, ekmek alırsın, gazete alırsın, yoğurt alırsın, terziye gidersin, elektrikçiye uğrarsın, kasaba gidersin dönüşte pastaneden tatlı alırsın gelirsin. Amerika’da ise bunları yapmazsın, o yüzden de sokağa çıkmazsın, sokağa jogging yapmak için çıkarsın. Amerikan filmlerinde bolca gördüğümüz evde tamirat yapan baba figürü bir hobi gibi sunulur ancak aslında bir mecburiyetten doğar, çünkü evde musluk bozulunca çağıracağınız esnaf yoktur, varsa da çok pahalıdır. ABD’de esnafın bol olduğu bir kaç tane şehir vardır, New York, Chicago, San Francisco gibi. Bu şehirler güzel şehirlerdir gerçekten, ama bu şehirleri güzel yapan da sokaklarında insan olmasıdır, o insanları da sokağa çeken de her apartmanın altında, aynı Türkiye’de olduğu gibi, dükkanların olmasıdır. Bu dükkanları da çoğunlukla göçmenler işletir. Bu şehirler de bu yüzden keyiflidir, gökdelenler olduğu için değil.

Şimdi AKP ne yapıyor, bütün şehirleri AVM tarlasına çevirmeye çalışıyor. Bunun bu kentleri ne kadar çürüteceğinin, hayatı ne kadar keyifsiz hale getireceğinin, sokak kültürünü öldüreceğinin farkında değiller mi? Tabii ki farkındalar, ama iddia ettikleri gibi küçük esnafın, halkın, ötekilerin partisi değil AKP, büyük sermayenin ve tekellerin partisi. Öyle büyük bir ihanette bulunuyorlar ki, sokak kültürünün can verdiği bu topraklardan sıkıcı, yalnız ve öldürücü bir kent yaratmaya doğru gidiyorlar.

O zaman ne yapmalı. Gezi Parkı ayaklanması bir halk hareketine dönüşüyorsa, ve bu halk hareketi her kesimden insanları, hatta AKP’ye gönül vermiş insanları da ileride kapsayacak şekilde genişliyorsa, mutlaka AVM’lere karşı büyük bir direniş yürütmelidir. Çocukları olan arkadaşlarımız için AVM’ler haftasonları fonksiyonel oluyor, biliyorum, ama zaman direnmek zamanı. AVM’lere gitmeyelim, mahalle esnafından alışveriş yapalım. Yeni AVM’ler kurulacağı zaman bunu protesto edelim. Esnafın da desteğini alalım, pazardan alışveriş yapalım, hem köylülerin de desteğini alalım. Bunu insanlara anlatalım, forumlarda konuşalım, güzel bir ülke, insanların mutlu olduğu bir ülke sokak kültürü olmadan mümkün değildir diyelim. Yanlış anlaşılmasın, esnafa devrimci bir önem atfettiğimden değil, şehri, yaşamı, toplumsallığı korumak adına.

Yrd. Doç. Erdem Yörük - Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
22 Haziran 2013

Kaynak; t24.com.tr