Bantmag: Tan Morgül’e sorduk

TÜRKİYE’DE BAŞLAYAN PROTESTOLARIN HEMEN AKABİNDE BREZİLYA’DA DA BİR HAREKET YAŞANDI. ORADA BİRÇOK ÜNLÜ FUTBOLCUDAN BU HAREKETE DESTEK GELİRKEN, TÜRKİYE’DEKİ FUTBOLCULARIN AĞZINI BIÇAK AÇMADI. ORADA ÖYLE DE BURADA NEDEN BÖYLE SENCE?

tanmorgul

Arada bir yaşattığı uluslararası heyecanı saymazsak memleket futbolunun çapı konusunda büyük çoğunluğumuz hemfikirizdir herhâlde. O nedenle öyle büyük çaplı analizlere girmeyelim… Hem heyecan demişken, Gezi’nin yaşattıkları, içindeki “tribün atmosferi”nin de katkısıyla, diğer tüm temaşadan misli misli büyüktü, bu konuda da polemikten kaçınalım lütfen… Barcelona’dan beterdi valla; enfes oyuncu kadrosu ve “oyun” kurgusu ile “rakibe” açık alan bırakmazken, yüksek “pas yüzdesi” ile de, bir aya yakındır sahayı enlemesine de boylamasına da parselliyor. Daha şimdiden, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde, dünyanın sayılı “direniş takımları” arasına girmiş durumda…

Peki, içinde bulunduğu tüm ahval ve şerait içinde bile burnundan kıl aldırmayan Türkiye futbolunun efendileri ne hâldeydi? Karşılaştırmalı olarak inceleyelim…

Merak etmesinler, zaten uzun zamandır kendilerinden sportif, etik ve haysiyet anlamında bir şeyi beklemiyoruz. Lâkin, her daim ilgi alâkayı eksik etmediğimiz, işin emekçilerinden insanlık namına birşeyler beklemek de az biraz hakkımız olsun ama değil mi. Tabiî tribünlerin asi ve güzel çocuklarını tüm bu muhabbetin dışında bırakmayı unutmayalım. Onlarsız çok fena eksik olacaktık.

Türkiye sokakları, tarihinin en devasa, en renkli, en heyecanlı ve haydi adını daha net koyalım “en seksî” halk hareketlerinden birine tanık olurken, memleket futbol emekçileri plajlarda serilmekten gayrı ne yaptı? Ki, bu hareket öyle bir hareketti ki, dizi film setlerini boşalttı, müzik sahnelerini eylem yerine çevirdi, cemi cümle sanatçıyı sokağa döküp, belki de ilk defa “popüler” kültürü “pop” kökünden kurtarıp “popular”a (İspanyolca telaffuz edelim, okunduğu gibi, kulağa daha hoş geliyor), yani halka ait olana devretti.  Hani öyle, yüzde maske, kafada baret, elde eldiven (kaleci eldiveni de hiç fena gitmezdi), barikat üstü pozlar da beklemiyorduk, lâkin böylesi kesif bir sessizlik biber gazından da beterdi, onu da söyleyelim.

Öte yandan, sahanın çimleri kadar, sokakların kaldırımları ile de ilgilenenler var bu âlemde. Şimdi “direniş kardeşimiz” Brezilya’ya bağlanıyor, ve oradaki futbolcuların durumunu öğreniyoruz. Hadiselerin nedenine, çapına girmeyelim; hepimizin bilgisi dâhilinde. Lâkin, eylemlerin en yüksek seviyeye çıktığı günlere, yürüyüş ve taleplerin hedefinde yer alan Konfederasyon Kupası’nın düzenlediği stadyumlara bakarsak mevzunun ciğerine daha ciddî vakıf oluruz. Önümüzdeki sene yapılacak olan Dünya Kupası’nın antrenmanı düzeyindeki turnuvanın düzenlendiği ve yeniden inşası için sepet sepet para akıtılan o statlarda ülkenin en sevilen “cananı” Seleçao’nun (Brezilya millî takımı) arz-ı endam etmesi de hiç yabana atılır bir şey değildi. Çünkü Brezilya’da önce futbol sonra Seleçao öyle bir tutkulu aşktır ki, kim ne yaparsa yapsın, hep bu fenomeni bir kenara koymak zorundadır. Hoş, aynı zamanda Brezilya öyle bir ülkedir ki, başkanlık seçimleri üç parti arasında geçer; sosyalistler, sosyal demokratlar ve yeşiller. Yani, zaten daha baştan mayamızın başka olduğunu biliriz. Neyse, işin bu kısmı başka muhabbetin harcı.

Devam edelim: İsyanın ilk günlerinde São Paolo sokaklarında yükselen “Aşk bitti, burası artık Türkiye” sloganındaki açık özneyi cepte tutup, diğer aşkın kahramanlarına, futbolculara geçelim. Temsilci olarak da harekete direkt destek veren Neymar, Dante ve Hulk üçlüsüne bağlanalım. Bilmeyenler için bu üç oyuncu ilk 11’dendir. Neymar ise, şu anda dünya futbolunun Messi ve Ronaldo ile birlikte anılan yeteneklerinden biridir. Hulk konuşuyor:“Futbolcuların yalnız futbol düşündüğü zannedilir. Ama biz halkın protestosunda haklı olduğunu ve ülkemizde düzeltilmesi gereken çok şey olduğunu gayet iyi biliyoruz.” (Tanıl Bora’nın Radikal’deki yazısından)

Oldukça zarif bir duruş, şık bir pas ve sonuç alıcı bir oyun. Tabiî aynı vakitlerde, Brezilya’nın eski golcü kahramanlarından (şimdi Sosyalist milletvekili) Romario, yaşının verdiği deneyimle Guardian’da çok daha kapsamlı bir “teknik” kurmakla meşguldü.

Şu muhabbet bir ay öncesinde olsa, tarihine ve sosyolojik hâllerine bakıp aşkın ve isyanın gencinden yaşlısına, emekçisinden topçusuna bizden çok onlara yakıştığı söylenebilirdi. Ama Brezilya sokaklarından öpülen Türk bayrağını görüp, Gezi ruhuyla harmanlanan memleket hâllerine vakıf olunca, artık aşkın da isyanın da bu coğrafyaya sorgusuz sualsiz girebileceğini söyleyebiliriz. Varsın işin topçusu da eksik kalsın, ne yapalım, onlar kaybeder. Çünkü Gezi Clup’ta oynamak ilerisi için büyük onurdur.

Son söz olsun: Tüm Brezilyalı topçular huzurunda doktor Socrates’in elini öper, bizimkilerin huzurunda da Metin Kurt’tan özür dilleriz. Ve Can baba nezaretinde sahadan çekiliriz. “Aşk yokmuş sizde beş paralık, gidiyorum ben, boşçakallar!”

8 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; bantmag.com