Gözaltında kadınlara yönelik cinsel taciz ve saldırılara sessiz kalmıyoruz!

İstanbul’daki forumlarda buluşan kadınlar gözaltında yaşanan tacizlerle ilgili eylemlilik kararı aldı. Grup ilk olarak aşağıdaki metni LGBT örgütleri, kadın örgütleri ve platformlarının imzasına açtı. Metin, gözaltında cinsel taciz ve tecavüzün sistematik olduğunu söylüyor ve sorumluların yargılanmasını istiyor.

İmza vermek için gozaltindatacizehayir@gmail.com‘a mail gönderebilirsiniz.

kadinforumu

“TBMM BAŞKANLIĞI’NA

İsteklerimiz, özlediğimiz hayat, üzerimizdeki baskı ve denetimle uzlaşamıyordu uzun süredir. Biz kadınlar, Gezi direnişi boyunca taleplerimizi ve isyanımızı kararlılıkla savunduğumuz için ön plandaydık. Direnişin sokaklarında dolaşırken, yabancısı olmadığımız bir şiddet biçimiyle, polis şiddetiyle yeniden yüzleştik. Direnişte arkadaşlarımızı kaybettik, bazılarımız geri dönüşü olmayan ağır fiziksel hasarlar aldık. Günlerce bu şiddetin hukuksuzluğunu, yarattığı yıkımı tartıştık. Öte yandan polis şiddetinin emrini veren Emniyet Müdürü, Vali, İçişleri Bakanı, Başbakan gibi devlet ve hükümet görevlileri, art arda yaptıkları açıklamalarla taraf tuttuklarını ve sorumlu olduklarını açıkça beyan ettiler. Çoğu yetkilinin şiddeti yaşayanlara değil, uygulanan şiddete sahip çıktığına; İstanbul Valisi’nin gazetecileri hedef göstermesi, Başbakan’ın, “Polise emri ben verdim,” demesi gibi örneklerdeyse şiddetin açıkça teşvik edildiğine şahit olduk. Emniyet güçlerinin bu toplumsal ayaklanma karşısındaki şiddeti, nihayetinde ana akım medyanın bile gündemine girdi. Bu cinayet, yaralama ve hak ihlallerinin baş sorumlularının istifasını talep ettik, karşılığında birkaç zabıtayı görevden alıp, Ethem’in katilini serbest bıraktılar.

Gelin görün ki biz kadınların yaşadığı şiddet, alternatif medya ve direnişçilerce seslendirilen ve belgelenen bu fiziksel polis şiddetiyle sınırlı kalmadı. Yine çok sistematik bir başka şiddet biçimiyle hep burun burunaydık: Devletin erkek silahı cinsel taciz ve tecavüz, açıkça bedenimize doğrultulmuştu.

Cinsel şiddet örtük ya da açık halleriyle aslında biz kadınların gündelik yaşamımızın bir parçası. Her gün, her an üzerimizde hissettiğimiz cinsel taciz ve tecavüz tehdidi, devlet tarafından da nicedir bir işkence aracı olarak kabul görüyor, örgütlü ve sistematik biçimde kullanılıyor. Gözaltındaki ve tutuklu kadınlara yönelik bu işkenceyi yıllardır, saldırıya maruz kalanlarla birlikte deşifre etmeye çalışıyoruz. Gezi direnişinin farkıysa, devletin bu yöntemi çok daha geniş bir hedef kitlesi üzerinde tatbik etmesiydi.

Gözaltına alınan kadınlar bir bir yaşadıklarını anlatmaya başladılar. İstanbul’da 31 Mayıs’ta gözaltına alınan 7 arkadaşımızın İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde tamamen soyularak tümüyle hukuksuz ve keyfi bir “ince” aramaya tabi tutulduklarını öğrendik. İzmir’de Şakran Cezaevi’nde tutulan arkadaşlarımız da kendilerine çıplak arama yapıldığını açıkladılar. Ankara’da Eylem, Akrep’e bindirilirken ve araç içinde üç saat boyunca keyfi olarak bekletilirken yaşadığı cinsel saldırıyı cesaretle herkesle paylaştı. Kızılay’daki eylemde gözaltına alınan D.E. uğradığı tacizi bir gazeteciye anlatırken, “Kadın ve erkeğe yönelik şiddetin birbirinden farklı olduğunu, kadınların hem dayak hem de taciz ile çift taraflı saldırıya uğradığını ve şiddet üstü şiddet gördüklerini,” söyledi. Deniz, 16 Haziran günü gözaltına alınırken yaşadıklarını Facebook’ta anlattı, işittiği “hakaretleri” şöyle sıraladı: “orospu, terörist, kahpe, vatan haini…” Ve bir sürü sözlü tecavüz tehdidi. Gözaltına alınan arkadaşlarımızın hemen hepsi, sözlü tecavüz tehdidiyle korkutulmaya çalışılmıştı.

Yaşananların bu çarpıcı ortaklığı, kadınlara karşı uygulanan cinsel taciz ve cinsel saldırının sistematik olduğunun açık kanıtıdır.

Bu cinsel tahakküm yöntemleri sadece devletle olan ilişkilerimizde değil, tüm toplumsallaşma süreçlerinin de içinde. Bu yüzden, yaşadıklarımızı her zaman yüksek sesle haykıramıyoruz. Cinsel taciz veya tacize uğrama korkusu, bazılarımızı politik alanın dışına itip sessizleştiriyor, uzun süre mücadele edecekleri korkularla baş başa bırakıyor. Öte yandan aynı endişe birçoğumuzda, büyüyen ve erkek iktidarını tehdit eden bir cesaret ve kararlılığa dönüşüyor. Gezi direnişi verdiği “Bir Haziran Dersi”nde, hiçbir haklı talep ve mücadelenin sonsuza kadar şiddet ve emirle bastırılamayacağını muktedirlere anlattı. Biz kadınlar bu dersi zayıf hafızalara hep hatırlatacağız, gözaltında tacize sessiz kalmayacağız.

Bugüne kadar devlet tarafından yapılan tek resmi açıklama olan Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün açıklamasında hiçbir soruşturma, incelemeden söz edilmeksizin taciz iddiaları dayanaksızca reddediliyor. Eylem K.’nın yaşadığı şiddetten değil, “kanuna aykırı” eylem yaptığından bahsediliyor. Halbuki resmi kurumlardan beklediğimiz, gözaltında yapılan tacizler için mazeretleri yazıya dökmeleri değil, bu muameleleri bir an önce tespit edip cezalandırmalarıdır; gözaltında taciz ve şiddetin hiçbir durumda meşruiyeti yoktur.

Uluslararası birçok sözleşme ve rapor, gözaltında ve cezaevinde yaşanan her türlü cinsel saldırıyı işkence olarak tanımlamaktadır. Bu sözleşmelerde hükümetler, sözlü veya fiziksel cinsel tacizi önlemek ve cezalandırmakla yükümlü kılınmışlardır. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmaların kanunlarla farklı hükümler içermesi halinde milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınmasının anayasal bir hüküm olduğunu hatırlatırız. Bizler, hükümet yetkililerinin, emniyet mensuplarının ve polis akademisindeki akademisyenlerin bu sözleşme ve raporlardan haberdar olduklarına eminiz. Buna rağmen gözaltında cinsel taciz ve cinsel saldırının bu kadar standart ve sistematik olması bizi ikna etmiştir: Cinsel taciz devlet eliyle bilinçli olarak kullanılan bir işkence yöntemidir. Aksini kanıtlayabilecek tek girişim, taciz suçlarında sorumluluğu olan emniyet mensuplarının yargılanması ve polis teşkilatı içinde konuyla ilgili kapsamlı bir soruşturma başlatılması olacaktır. Bir an önce, gözaltında cinsel taciz ve cinsel saldırılara son verilmeli, sorumlular cezalandırılmalıdır.”

NOT: Metin kişisel imzaya açık değildir.

4 Temmuz 2013