Yurt: Gezi’de direnenler konuşuyor ‘Anne AKP’li, baba polis’

Berkay Güven veteriner hekim. Direnişin ilk gününden beri Gezi’de yer alanlardan. Salı günü, ayın 11’inde vuruldu. Kafatasında oluşan çatlak nedeniyle, beyin kanaması şüphesiyle yoğun bakımda tedavi gördü. Kritik saatleri atlattıktan sonra servise alındı. Kendisini ziyaret ettiğimizde konuşabilecek durumdaydı ama sürekli olarak bir gözünü kapaması ilk dikkatimizi çeken şey oldu. Berkay, hemen açıkladı nedenini; çünkü çift görüyor ve bir kulağında da duyma sorunu var.

berkaygüven

‘ELLER ÜSTÜNDE AMBULANSA TAŞINDIM’

Nasıl bu hale geldiğini ayrıntılarıyla anlatıyor: “Gezi Parkı’nda, merdivenlerden çıkınca sol tarafta yüksek bir alan var, orada vuruldum. Kafamda motosiklet kaskım vardı, ağzımda gaz maskesi, gözümde gözlük, yani tamamen korumadaydım. Bir anda gözlerim karardı, kulaklarım çınlamaya başladı. Başımın sol tarafından vuruldum, sağ tarafım tamamen hissizleşti. Beni taşırlarken nefes alamadım, kaskımı kendim çıkardım, kaskı birileri aldı gitti. O aslında neyle vurulduğuna dair bir delildi. Ama bir motosiklet kaskını parçalayıp, kafatasımı kırabilecek kadar yoğun güçte bir şeydi bu. Gaz bombası da yedim daha önce göğsüme, o kadar sert gelmemişti. Orada imece usulü oluyor her şey, eller üzerinde ambulansa taşındım.”

İLK KEZ SOKAĞA ÇIKANLARDAN…

Kulağının tekrar duyup duymayacağı konusunda oldukça endişeli görünen 28 yaşındaki Berkay, o güne dek hiç sokağa çıkmayanlardan. Yani genel Gezi eylemcileri portresini doğruluyor. Hiçbir parti ya da kuruma da üye değil. Kendi ifadesiyle; AKP iktidarının diktatörce aldığı kararlardan çok rahatsızmış ama bardağı taşıran damlayı “Ata’ma ayyaş diyen bir insan vardı karşımda” sözleriyle tanımlıyor.

“Tamamen hümanist duygularla oradaydım. Sanki başımızda bir padişah var, o neyi buyuruyorsa o oluyor. Sanki sadece yüzde 50′nin başbakanıymış gibi, bizler bu ülkenin halkı değilmişiz, teröristmişiz gibi ‘Evlerinde yüzde 50′yi zor tutuyorum’ diyor. Biz kimseyi öldürmedik, yakmadık, yıkmadık. Biz de bu ülkenin insanıyız; ve özgürce yaşamak istiyoruz. Kaliteli bir yaşam sürmek istiyoruz en nihayetinde. Din, dil, ırk hiçbir şekilde faşizanlık gözetemezsin. Ben insanım, iki ayağı, iki gözü olan, düşünebilen, yasa dışı bir şey yapmayan, normal bir vatandaşım. Ama bugünkü durumda şu an sol kulağım duymuyor ve duyup duymayacağı belli değil” diyor Berkay.

ORANTIDAN BAHSEDİLEMEZ

Polisin gösterdiği şiddetin “orantısız güç” olarak tanımlanmasına da tepki gösteren Berkay, “Beni koruması gereken güvenlik güçleri, kafatasımı kıracak kadar büyük bir güç kullanıyorsa, orantıdan bahsedilemez. Motosiklet kaskı olmasaydı kafamda, muhtemelen ben ölmüştüm. Yine de benim kadar şanslı olamayan arkadaşlar var. Çok kanlar içerisinde taşınan insan gördüm” diyor.

BABADAN POLİSE ÇAĞRI

Berkay’ın babası Cemal Güven emekli polis. Gezi eylemlerini, bir hak arama eylemi olarak değerlendiriyor: “İnsanlar demokrasilerde bazı hakları talep ederler. Bu insanların elinde silah yok. Sadece bez parçası var. Polis suç işlemiyor, polise suç işlettiriliyor. Mesleğin içinden geldim, yıllarımı verdim. Polis de nihayetinde bir insan. En az görev yapan 24, 36, 48 saattir. Polis ayakkabılarının ayağımıza yapıştığını biliyorum. Emir yukarıdan geliyor. O adam o görevi yapmak mecburiyetinde. Verilen malzemeyi de kullanmak zorunda. Orantılıydı orantısızdı, bunu polis düşünemez, amiri düşünecek. Amirine de emir geldiği zaman, yaptırmak zorundadır.” Meslektaşlarına bir çağrı da yapan Cemal Güven, “Polis meslektaşlarımın arasında baba olanlar vardır. Kendi çocuklarını da düşünsünler” dedi.

ANNE AKP’YE OY VERMİŞ

Bu arada söze giren anne Ayşe Güven, kendisinin iki seçimde de AKP’ye oy verdiğini belirterek, “Bakın, ben o, Başbakanın evde zor tuttuğunu söylediği yüzde 50′den biriyim ve benim gibi çok kişi var. Küçükçekmece çok kötü durumdaydı, değişti, oyumu verdim. Ama oğlum yoğun bakımda yatarken, o orada ‘yüzde 50′ diyordu. Artık benim gibi pek çok kişiden oy alamaz.”

***

BİR SİVİL 15 ADIM ÖTEDEN VURDU

hülyaarslan

Hülya Arslan da 11 Haziran saldırısında yaralananlardan. Anne Müyesse Arslan kızının yanında olmak, onu korumak düşüncesiyle parka gitti. Hülya ise yardımlaşma komitesinde, gazdan etkilenenlere destek veriyordu. Akşam saatlerinde, hiç beklenmeyen bir şekilde saldırı başladı. Gerisini Hülya’dan dinleyelim: “Ön tarafta polisler, arka tarafta kim olduğunu bilmediğimiz siviller vardı. Vurulduğum anda, beni taşıyan abi de aynı şeyleri söylüyor. Silahlı siviller vardı ve sağa sola ateş ediyorlardı. Çöp konteynırının arkasında saklanmama rağmen, hedef aldılar ve gözümden vurdular. Çok uzak bir mesafe değildi. 10-15 adımdan ateş etti. Başımdan o kadar çok kan akıyordu ki kendi kanımdan boğulmak üzereydim. Nefes almakta zorlanıyordum. Yine de bayılmamaya çalışıyordum. Sürekli annemin ismini tekrarlıyordum. O kadar büyük bir kumpastı ki istesek bile kaçamazdık. Odakule’ye kadar göz gözü görmüyordu.”

Yanları cepli pantolonlar ve bol cepli yelekler, ellerinde plastik mermi atan silahlarla, kaçmalarına izin vermeden adeta imha edilmek üzere ateş edildiğini söyleyen Hülya, “Düpedüz vahşet. İnsanları öldürmek için yapılan bir durum. Orayı dağıtmak böyle olmamalı. İnsanları öldürerek zarar vererek değil” diyor. Elden ele parktan çıkarılıp, Şişli Etfal Hastanesi’ne götürülen Hülya, çok kan kaybetmesi ve başından vurulması nedeniyle kritik bir ameliyat geçirdi. Hülya bir gözünü kaybetse de şimdi iyi. Umudu ve cesareti ise yerli yerinde. Çünkü biliyor ki onlar sayesinde “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”

‘POLİS MEŞRUİYETİNİ YİTİRDİ’

Gezi Direnişi’nde ağır yaralananlardan biri olan Evren Köse, başına bir hal gelir diye üzerine “organlarını bağışladığına dair bir not yazarak” direnişe gitti. Evren, ölümden döndü
Evren Köse, 26 yaşında. O da bir emekçi. Elektrikçilik yapıyordu ta ki polis 11 Haziran’da, AKM’deki pankartları indirme bahanesiyle alana girene kadar. O vahşi saldırıda hayatı kararanlardan biri de Evren. Başına isabet eden gaz fişeği nedeniyle kafatasının sağ tarafı parçalanmıştı. Beyni dışarıda, kan kusarak getirildiği Şişli Etfal Hastanesi’nde hemen ameliyata alındı ama durumu çok ağırdı. Kendisiyle görüştüğümüzde, hayati tehlikeyi atlatsa da çok yorgundu ve ağır bir psikolojik sarsıntı geçiriyordu. Adeta ‘Vietnam sendromu’ yaşayan Evren, ailesinin anlattığına göre, ziyarete gelen yeğenlerini “Buraya da gaz bombası atarlar, tararlar, götürün buradan” diye odadan çıkarmıştı.

***

ORGANLARINI BAĞIŞLADI

evren-köse

Evren “Biz bunu hak etmedik” derken, haykırıyordu adeta. Evet, hem de hiç hak etmemişlerdi. Son derece meşru bir sivil itaatsizlik eyleminde, plastik mermiyi, gaz fişeğini, kurşun gibi kullanarak en ölümcül yerleri, başları hedef alınarak öldürülmeye çalışılan o gençlerin hiçbiri hak etmedi. Öyle ki; Evren organlarını bağışlayarak başkalarını yaşatmayı düşünecek kadar insan. O “insan”lık dersi verirken iktidar, vahşeti sürdürmeye devam ediyordu. İstanbul Şişli Etfal Hastanesi’nin doktoru bu “vahşeti” şu sözlerle anlatıyordu, o gün: “Hastaneye biri kulak, biri yüz olmak üzere altı kafa travması geldi. En sık karşılaştığımız yaralanma, göz… Ayrıca boyu uzun olanlar, gaz bombası fişeğine daha çok hedef oluyor.”

‘HASTANEYE BDP’LİLER TAŞIDI’

Hastanede tedavisi süren Evren Köse’nin ilk sözleri “Türk polisi meşruluğunu kaybetmiştir” oldu. Evren o günü anlatırken de kendi yaralanmasına değil polisin tutumuna odaklıydı: “Taşkışla’da barikattaydım. Polis, sanki düşman ordusunu parçalarken uygulanan taktikler var ya; parçala, çembere al, hükmet, yönet ve yok et. Polis, bize bu taktiği uyguladı ve ‘Taş atmazsanız, gaz atmayacağız’ dedi. Ben inanmamıştım ama arkadaşlar inandı. Aramızdan geçip giden polis, bunları derken, Taksim Meydanı’nda Toma’larla müdahaleye başlamıştı. Ben de meydana gittim. Polis ‘Abdullah Öcalan’ın posterlerini alıp gideceğiz, başka bir şey yapmayacağız’ dedi. Ama Taksim Meydanı’nda suratımıza plastik mermiler ve gaz fişekleriyle ateş ettiler. Vuruldum ve beni BDP’li arkadaşlar hastaneye yetiştirdi. Kim düşman? Orada tek amaç faşizmi karşı koymaktı. Bu polis, Rotschild’lerin, Bilderberg’in polisi.”

Daha önce hiçbir siyasi eyleme katılmadığını söyleyen Evren, “30 Mayıs’ta ilk defa, Gezi Parkı’na kitap okumaya gittim” diyor. Bunları anlatırken sık sık duraklıyor çünkü o anı yaşıyor. Sık nefes almaya başlıyor, göğsü körük gibi iniyor. Endişeleniyorum, isterse kesebileceğini söylüyorum ama o izin vermiyor. En çok, hak ettiğini düşünmediği bir şiddetle karşılaştığı için öfkeli. Ama bir o kadar da kafasındaki Türk Polisi’nin yarattığı hayal kırıklığından etkilenmiş görünüyor.

‘ÖLDÜRESİYE TARADILAR’

“Tarlabaşı Bulvarı’na doğru gittim. İstiklal Caddesi’ne çıkacaktım. Öyle bir yere çıkmışım ki bir tarafımda halk, diğer tarafımda TOMA. Bayrağı tutunca TOMA, geri gitmeye başladı. Polis geri çekiliyor sandım, meğer su topunun menziline sokmak için geri gidiyormuş. Önce Tarlabaşı Bulvarı’nda, şehir genelinde müdahaleler bitti diye Taksim Meydanı’na giriş izni verildi. Sonra tam Gezi Parkı’na geldik, Taşkışla’dan müdahale başladı. Üstlerine gittiğimizde, kaçar gibi yaparak bizi 6 TOMA’yla pusuya çektiler. TOMA’nın sıktığı ağız, burun, göz filan yakmıyor, direk diyaframınızı felç ediyor. Gırtlağına yapışıyor, yutkunamıyorsun, hava alamıyorsun. İkişerli üçerli gruplar halinde kaçmaya çalıştık, ama o grupların dahi etrafını sarıp, öldüresiye bizi taradılar.”

KİMLE SAVAŞIYORLAR?

evren-köse(2)

Evren o kadar öfkeli ki “İyileşir iyileşmez aralarına katılacağım. Beni, Abdullah’la beraber, Deniz Gezmiş’in yanına gönderirler, onlardan korkmuyorum” diyor ve ekliyor: “Bakın gazetenize yazın, maddi gücü olan insanlar, direnişe katılan arkadaşlarımıza tam yüz gaz maskesi ve kask alsın. Kimse polise taş atmaya meraklı değil. Ama polis bizi öldürmeye çalışıyor, bizim kendimizi savunacak bir şeyimiz yok. Kimse biber gazı solumaya meraklı değil. İnsanlar bir şey istiyor. Biz, devletin halkı korumak için oluşturduğu organları, faşizmine alet etmesini istemiyoruz. Benim Genelkurmay Başkanı’mın, komutanımın sivil mahkeme tarafından hapse atılmasını istemiyorum. Ölen arkadaşlarımızın hesabı sorulsun istiyorum. Yaralanan arkadaşlara, ben dahil, devletin tazminat ödemesini istiyorum. Yasal ve meşru ayrı şeydir. Biz meşru hakkımızı kullandık. Bize ise adeta soykırım yaptı polis. Gözaltına alınan arkadaşlarımıza ne oluyor. Avukatlar karakol önlerinde bekliyorlar ama polis artık karakola götürmüyor. Spor kompleksi ve benzeri yerlere götürüyor. Bu nasıl müdahaledir! Bunlar kimle savaşıyor.”

İnci Hekimoğlu
23 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; yurtgazetesi.com.tr

    This post is also available in: İngilizce