Yurt: Başbakan beni de terörist olarak suçladı

Gezi Parkı direnişçilerine destek amacıyla Ankara Kuğulupark’taki eylemde TOMA’nın önüne oturarak polisin müdahale etmesini engelleyen CHP eski Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Türkiye’yi kadınların değiştireceğini söyledi. Tarhan, polis araçlarının önüne oturmasını ise “içgüdüsel, barışçıl bir eylem” olarak tanımladı. CHP’li Tarhan, içini YURT’a döktü:

emineulkertarhan

Gezi Parkı eylemi “alev” gibi ülkeyi sardı. Öncelikle kavram karmaşasına son vermek amacıyla “eylem”, “direniş” veya “protesto” tanımlamalarından hangisi doğru? Neden?
Adını ne koyduğunuzun ne önemi var, bu bir özgürlük talebi, özgürlükler önündeki engellere karşı bir demokratik itiraz yöntemi.

Eylemler gençler tarafından başlatılmıştı ama daha sonra her yaş ve gruptan insanların destek ve katılımıyla genişledi, büyüdü? Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Özel yaşama müdahaleler, en çok kadınları ve gençleri rahatsız ediyordu ve zulmün artması bardağı taşırdı. Aslında onlar hep ordaydılar, bu baskıyı hep yaşıyorlardı, sadece görünür oldular. Kendinden olmayanı yok sayan toplumu her fırsatta ikiye bölen imam hatipli ya da değil, Alevi-Sünni, bize oy veren vermeyen diye ayıranlara karşı zaten bir tepki birikmişti. Bu birikimin ardından doğaya karşı yapılan kıyım, kocaman ağaçların kökünden sökülmesi her kesimden ve her yaştan insanın bilinçaltındaki merhametli açığa çıkardı. Her hareketlerinde zincirlenmiş olduklarını biraz daha derinden fark ettiler ve devam ettiler. Hangi yasa vicdanların üzerinde olabilir ki?

Hükümet eylemlerin Türkiye’nin büyümesini ve etkin olmasını istemeyen “Dış güçler” tarafından organize edildiğini öne sürüyor? Size göre bu olası mı?
Bu tüm tiranların klasik yöntemi, kendilerine karşı herşeyi dış mihrak, derin yapı olarak yaftalayıp susturmaya kalkışmaları bir bastırma ve gözdağı, toplumun diğer kesimlerine de hedef gösterme yoludur. Tüm darbeciler, despotlar, bu yöntemi kullanır. Halkın baskıyı doğal kabul etmesi için baskı olağanlaştırılır. Bunun için de baskıcı sistem bazen vatanla bile özdeşleştirilir. Doğal olarak baskıcı rejime karşı olanlar da vatan haini, dış mihrak ilan edilir.

Bu klasik oyun şimdi bu topraklarda tekrar sahneye konuluyor. Her kesimden masum insana terörist, hain damgası vuruluyor. Başbakan çocuklarımızın yanında durduğum için beni de aynı şekilde suçluyor, kitlesinden çılgınca da alkış alabiliyor.

Eylemcileri bir araya getiren olgu nedir? İstanbul’dan başlaması tesadüf mü?
Evet, tesadüf.. Aslında başka bir yer de olabilirdi. Ankara da olabilirdi, AOÇ ya da ODTÜ ormanları nerede vicdanlar yara alıyorsa öfke ve haksızlığa adaletsizliğe isyan orada başlayabilirdi. Ben uzun süredir gittiğim her yerde gençlerden baskıya karşı itirazlar yükseldiğini gördüm. Ankara Metrosu’nda yapılan gençleri inciten ve aşağılayan anonsun da bu bağlamda değerlendirilmesi gerekiyor. Eninde sonunda bir yerde, bir zaman patlayacaktı. Bir şarkı ne der biliyor musunuz? Beni siz çıldırttınız….

Bütün araştırmalarda Gezi Parkı eylemleriyle başlayıp hükümeti protesto eylemlerine, kadınların damga vurduğu ortaya çıktı. Evden dışarı çıkmayan Türk kadınındaki bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son 11 yıl kadınlara ilişkin kazanımların geri alındığı bir dönem oldu. Kadın erkek eşitliğine inanmadığından tutun, kadın mı kız mı saygısızlığına, kürtaj, sezaryen, çocuk sayısı, giyim tarzı, ne yenilip ne içileceği, hatta emzirme süresine kadar tüm konuların allamesi olan bir başbakan en çok kadınların özel yaşamına ve mahremiyetine saygı sınırlarını aştı. Çalışmalarına, kreşlerine, vapurdan inerken neye dikkat etmelerine kadar kafayı taktı. Bu takıntı artık rahatsızlık yaratmaya başladı. Kadın cinayetlerinin yüzde bindörtyüz artması bu zihniyetin ürünüydü. Kadını insan saymayan ikincil bir varlık gibi gören zihniyetin ürünü. Karşı devrimi kadın üzerinden yapmaya kalkıştıkları çok açıktı. İşte buna karşı bir başkaldırıydı kadınların en önde olması ve ben inanıyorum ki, Türkiye’yi kadınlar değiştirecek. En ön saflarda onların mücadelesi çok değerli ve anlamlı, işte bu yüzden onların hepsi sanki benim kardeşim.

Eylemlerde polisin şiddet kullanmasının aileleri ile meydanlara gelen çocukların üzerinde kalıcı etkileri sizce neler olabilir?
Çocuklarını kaybeden ailelerle, gözlerini kaybedenlerle konuştum, matemlerini yaşıyor, yapılan haksızlığı kabullenemiyorlar. Hâlâ nasıl olur da içimizden, kardeşimiz, çocuğumuz olan polisler bize halkına bu acıyı yaşatır, sorularına yanıt arıyorlar.

Unutulabilir, dindirilebilir bir acı değil yaşadıkları. Kendi ülkelerinde düşman muamelesi görmenin, kayıplar vermenin travmasını atlatabilirler mi?
Sizi aktivist yapan gerekçeler neydi ve TOMA’ların önünde oturduğunuzdaki düşün haliniz neydi?

O gece Taksim’e ağır bir müdahale olmuş, yüzlerce yaralı vardı, Ankara’da da buna yoğun bir tepki. Kenedy Caddesi’ndeki onbinlere de aynı şiddette müdahale olsaydı, daracık alanda daha ağır bir sonuçla, belki ölümlerle karşılaşabilirdik. Onların tırnağına zarar gelmesinden endişe ediyordum. Ben ve arkadaşlarım içgüdüsel bir şekilde önlerine oturduğumuzda on binlerin de oturması ve karıncayı incitmeden sadece tepkilerini sözle ve vakarla dile getirmeleri çok etkileyici ve anlamlıylı. Biz polisleri ikna etmeye çalışırken, onlar, polisi sağduyu ve dostluğa davet eden sloganlar atıyorlardı. Kardeşlik ve dayanışma duyguları benzersizdi ve bundan dersler çıkarmamız gerekiyor.

Size zarar vereceklerinden korkmadınız mı?
Benim zarar görmemden daha önemli değerler vardı orada korunması kollanması gereken. Hem, korkunun tutsaklarının haksızlıklarla savaşabilmesi mümkün mü sizce?

Çocuklarınız da eyleme gitti mi?
Yakınımdaki herkes adalet özlemini kendi yöntemince dile getirdi, getiriyor.

Daha önce benzer bir eyleme katılmış mıydınız?
Nerede haksızlık olduğunu düşünüyorsam gücüm yettiğince orada oldum, olurum.

Ailenizde sizin gibi aktivistler var mıydı?
Ailemde Çanakkale şehitleri , gazisi var daha ne olsun?

“KORKU DUVARI ARTIK YIKILMIŞTIR”

Türkiye’de artık yeni bir dönem başladı denilebilir mi?
Bundan sonra ne olursa olsun, ne kadar sürek avı başlatılırsa başlatılsın, korku duvarı artık aşılmıştır. Belli ki, yeni tutuklamalarla demir yumruklarla yıkılanı yerine yeni bir korku duvarı örülmeye çalışılacak. Ancak direnenler dayanışmayı hatırladılar ve bir daha unutmazlar. Evinin en küçüğü Abdullah’ı da, annesinin el işinde çalışıp büyüttüğü OSTİM işçisi Ethem’i de, ölen diğer çocuklarımızı, gözlerini kaybeden o masumları, hiç ama hiç unutmayacağız. Onların katillerini gizleyenleri de, olanları göstermek yerine bize penguen belgeselleri izletenleri, acılarımıza duyarsız kalanları da. Henüz tarih kimin kazandığını yazmadı ama biz biliyoruz. Bedrettinin topraklarında olduğumuzu bir kez daha hatırlıyoruz. Olanlar sadece bunlardan ibaret değil, siyasette de bir kırılma noktası yaratabilir. Dinamik, zeki, yaratıcı, genç bir kitle temsil edilmek istiyor. Buna duyarsız kalınamaz. Siyaset de kendine çekidüzen vermek zorunda. Bu sürecin bir diğer hassas yönü de magazinleştirilerek hafifletilmemesidir. Onurlu bir hareketin zayıflatılmaması, apolitik bir modaymış gibi gösterilmemesi önemli. Çünkü bu sürecin kahramanları sanıldığı gibi apolitik değiller bence muazzam bir politika yaptılar.

Sadece herhangi bir partinin önderliğine karşı çıktılar. Buna da saygı duyuyorum.

Sami Gökçe
29 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; yurtgazetesi.com.tr