Etha: ‘Forumlar demokratik özerkliğin inşasıdır’

Barış İçin Akademisyenler’den Yrd. Dç. Dr. Erdem Yörük Taksim direnişi ile başlayan halk ayaklanmalarını ve park forumlarını ETHA’ya değerlendirdi. Yörük: 10 yıldır moralimiz bozuktu, son 1 ay ise hayatımın en güzel ayı oldu. Forumlar ve mahalle meclisleri demokratik özerkliğin inşasıdır. Forumların işçi mahallelerine taşınması gerekir. Bu konuda HDK sorumluluk almalıdır.

Taksim direnişi İstanbul’un çeşitli parklarında kurulan forumlarla devam ediyor. Forumlarda halk meclislerinin kurulmasından, yerinden yönetime birçok konu ve direnişin geleceği tartışılıyor.

Barış İçin Akademisyenler’den Yrd. Dç. Dr. Erdem Yörük Taksim direnişi ile başlayan halk ayaklanmalarını ve park forumlarını ETHA’ya değerlendirdi. Ayaklanmaların uzunca süredir olması gereken bir olgu olduğunu kaydeden Yörük, sürecin çok umut verici olduğunu belirtti.

Mahalle meclislerinin demokratik özerkliğin Türkiye’de Türk halkı tarafından inşaası olduğunu vurgulayan Yörük, forumların ve meclislerin emekçi semtlere taşınması gerektiğini kaydederek HDK’ye büyük sorumluluk düştüğünü belirtti.

‘DEMOKRASİ OTORİTEYE KARŞI ÇIKTIĞINIZDA BAŞINIZA NE GELDİĞİDİR’

Taksim Gezi Parkı’nın yıkımına karşı başlayan direniş, kısa sürede milyonların katıldığı bir halk ayaklanmasına dönüştü. Bu halk ayaklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayaklanmanın toplumsal arka planı nedir?

Aslında bunu Türkiye’de uzun süredir olması gereken bir şeyin sonunda olması olarak değerlendiriyorum. Bazen insanlar bu olaylara ilişkin çok moralimiz bozuk diyorlar. Ben de diyorum ki 10 yıldır moralimiz bozuktu, son 1 ay ise hayatımın en güzel ayı oldu. Çünkü sadece AKP hükümeti değil, bundan sonra gelecek bütün hükümetler bu bir ayı -belki de daha uzun sürecek bir yıl sürecek bilemiyorum- unutmayacaklar. Bilecekler ki ufacık bir olaydan, 100 kişinin bir araya gelmesinden çok büyük bir halk ayaklanması ortaya çıktı. Ve aslında bizim gerçek anlamda demokrasi diye tarif ettiğimiz şey de bu. Demokrasi otoriteye karşı çıktığınızda başınıza neyin geldiğidir, Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi 4 yılda bir seçimlerde oy kullanmak değildir. Biz Türkiye’de demokrasi olmadığını çok net bir şekilde gördük. Kürdistan’da olanları bir tarafa koyarsak ilk defa Türkiye tarihinde Türklerin ayaklandığını gördük. Bu çok umut vaat eden bir şey.

Kimler ayaklanıyor? Tabi bu konu çok tartışıldı. Olayların ilk olarak orta sınıftan başladığını düşünüyorum. Gençlerin ve öğrencilerin katılımı zaten tespit edilen bir şey. Orta sınıf mahallelerinde, Beşiktaş’ta, Cihangir’de Beyoğlu’nda başalyan bir şey. Ama daha sonra ‘varoşlara’ işçi sınıfı mahallelerine de, özellikle Alevilerin yaşadığı mahallelere ve Kürtlerin yaşadığı mahallelere de yayıldığını gördük. Taleplerin ve mücadelenin ortaklaşması ve bir halk hareketine dönüşmesi ise olayı çok daha sağlıklı bir yere götüren bir şey durum.

Bir de şöyle bir durum var ki: Mesela hareketin ilk günlerinde AKP’ye oy veren insanlarla dalga geçen, onları elitist bir şekilde aşağılayan videolar dolaşıyordu. Ve başından beri bu hareketin kitlesel zeka ve sağduyusunun çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Buna yönelik de doğrudan çok sağlıklı bir reaksiyon verildi ve bu durumun önüne geçildi. Bu harekete ve kitleye güvenmem açısından güzel bir turnusoldu. Bu hareketin elitist ve Kemalist yapısının mümkün olduğu kadar azalma eğiliminde olduğunu gördük.

‘AKM BİNASI KEMALİST DEĞİLDİ, SOSYALİSTTİ’

Taksim’e ilk çıkıldığı gün, muhtemelen orada 500 bine yakın insan vardı. Sonuçta bahsettiğimiz ülke Türkiye ve oradaki insanların da büyük bir kısmının Mustafa Kemal’i sevmesi, Cumhuriyetin niteliklerini sevmesi çok normal bir şey. Bu insanlar Maoist mi olacaklardı? Tabi ki Kemalist olacaklar. Ancak “Direne direne kazanacağız” ve “Faşizme karşı omuz omuza” sloganlarını insanların coşkuyla attıklarını gördük. “Mustafa Kemal’in askerleri” sloganı ise daha az insan tarafından atılıyor.

İnsanlar Atatürk ve Türk bayrakları ile barikatın tepesine gidiyor ve polise karşı mücadele ediyor. Bu insanların elinde ideolojik olarak zaten atacakları başka slogan yoktu. “Mustafa Kemal’in askerleri” sloganını biliyorlardı, Onuncu Yıl Marşı’nı biliyorlardı. Venceremos’u bilmiyordu bu insanlar, İşçi Marşı’nı bilmiyordu. Yeni bir jenerasyon ve 1980 darbesinden sonra özellikle solun yara alması ve hegemonyasını kaybetmesinden sonra başka enstrümanları olmayan bir jenerasyon… Ama ben şunu görüyorum. Gezi Parkı’nın kitlesel olmasa bile ideolojik olarak sol ve sosyalist güçlerin elindeydi. Gezi Parkı’nı Taksim Meydanı’nı hatırlıyoruz. Hiçbir 1 Mayıs mitingi öyle değildi. Yani AKM binası Kemalist değildi, sosyalistti. Ben başından beri gerçekten de o dört arkadaşımızın kaybedilmesi dışında, yaralanan arkadaşlarımız dışında, tutuklanan arkadaşlarımız dışında olumsuz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bu bana umut veriyor.

‘FORUMLAR MAHALLE MECLİSLERİNİN NÜVESİ’

Halk ayaklanmaları ve direniş şu anda forumlarla devam ediyor. Forumlarda mahalle meclislerinin kurulması, yerinden yönetim gibi birçok konu tartışılıyor. Hareketin bu yeni biçimine ilişkin ne düşünüyorsunuz?

AKP Hükümeti polis şiddetini kullanarak, kafasının dikine giderek Gezi Parkı’nı boşalttı. Gezi Parkı’na bir balyoz gibi vurup o kitlenin binlerce insanın İstanbul’un dört bir tarafına saçılmasını sağladılar. Ve bu halk forumlarının oluşması da bir taban hareketi olarak ortaya çıktı. Abbasağa’da başlamıştı. Çarşı grubunun çağrısıyla insanlar bir araya geldi. İnanılmaz bir hızla yayıldı. İnsanların kolektif karar almak için tartışmak için arzuları varmış, bunu gördük ve benim gördüğüm kadarıyla da halk forumları henüz değilse bile gelecekte insanların öz örgütlenmelerini oluşturmak için güzel bir nüve teşkil ediyor. Yani buradan bir ay sonra kalıcı halk meclisleri, halk komiteleri oluşmadığında da “Biz kaybettik” diye düşünürsek gerçekten vizyonsuz düşünmüş oluruz.

34-38 mahallede forumlar gerçekleştiriliyor. Ben akşamları katılmaya çalışıyorum. Gerçekten demokratik bir şekilde tartışılıyor her şey. Başta insanların böyle bir kültürü yoktu aslında. Yarım saatte insanlar birbirleriyle kavga da ediyorlar ancak yarım saatin sonunda rutin oturuyor ve forumlar kendi beden dilini de oluşturmuş durumda.

Biz bazı arkadaşlarla Gezi Parkı dağıtıldıktan sonra bir araya gelip, olayı hem analiz etmeyi hem de Taksim Dayanışması’na veya diğer bileşenlere bir öneri yapmayı konuştuk. Önerimiz de mahallelerde halk forumları oluşturulması yönündeydi. Tam biz toplanmayı planlarken halk meclisleri oluşturuldu. Ve ikinci günde 20 yere yayılmış durumdaydı. Bu inanılmaz bir şey. Biliyoruz ki solcular olarak halkla bir şey yapmak, kolektif öz örgütlülükler oluşturmak için yıllarca uğraştık. Genelde de olmadı. Türkiye’de özellikle 80 sonrası sol, devrimci hareketin kitleselleşememesi gibi bir durum vardı. Bu sefer kitle, siyasi öznelerin tahayyüllerinin ötesinde hareketler yapıyor şu anda.

‘İŞÇİ MAHALLELERİNDE FORUMLARIN KURULMASININ SORUMLULUĞU HDK’DEDİR’

Peki bu forumlar genelde Cihangir, Beşiktaş gibi şehir merkezine yakın parklarda gerçekleşiyor. Bu duruma ilişkin fikriniz, öneriniz nedir?

Çatışma esnasında olaylar orta sınıf mahallelerinden başlayıp işçi mahallelerine varoşlara yansımıştı. Ancak şu anda farklı bir safhadayız. Cumartesi günleri yine çatışmalar oluyor ama hafta içi akşamları forumlarla geçiyor. Bu forumların Beşiktaş’ta, Kadıköy’de belki Bebek’te yani yine orta sınıf mahallelerinde olduğunu görüyoruz. Bu olayın gerçek bir halk demokrasisine evrilmesi için bunun mutlaka işçi mahallelerinde, özellikle Kürtlerin yaşadığı işçi mahallelerinde gerçekleşmesi gerekiyor. Bağcılar’da, Güngören’de, Sultanbeyli’de halk forumları ve meclisleri olmalı. Kürtlerin ve aslında Müslümanların yaşadığı yerlerde kurulmalı forumlar. Bunun sorumluluğu da çok açık bir şekilde Türkiye’de işçi sınıfının ilerici, kitlesel tek oluşumu olan HDK’de ve Kürt hareketindedir. Halk meclislerinin orta sınıf mahallelerinden İstanbul’un varoşlarına yayılması direnişteki en kritik aşamadır. Orada da kalıcı bir şekilde bunlar kurulduğunda tamamen yepyeni bir Türkiye’nin kurulabileceğini düşünüyorum.

‘FORUMLAR İLE DEMOKRATİK MODERNİTENİN İNŞASINI GÖRÜYORUZ’

Taksim direnişinde bir komün oluşturuldu. Devamında bahsettiğiniz forumların kurulduğunu, halk meclislerinin oluşmaya başladığını görüyoruz. Bunu demokratik özerklik projesi ile karşılaştırabilir miyiz?

Gerçekten demokratik modernitenin Türkiye’de tüm halk tarafından inşasını görüyoruz. Zaten Kürdistan’da demokratik özerkliğin ilanı ile beraber gerçekleşen şey buydu. Örgütleyen özneler KCK operasyonları ile içeriye alındıkları için iş biraz sekteye uğramıştı ama halk meclisleri, halk komiteleri oluşmuştu. Ve de demokratik özerklik sadece bölge için değil, Türkiye için bir demokrasi projesi olarak sunuluyordu. Şu anda demokratik özerklik -tabii ki kurulmadı ama- eskiden %1 olası ise şu an %40 olası batıda da demokratik özerkliğin kurulması. Dolayısıyla ben gayet umutluyum bu konuda da.

Peki son olarak bir yandan, her ne kadar AKP hükümeti somut adımlar atmasa da, devam eden bir çözüm süreci var. Çözüm süreci ile Taksim direnişi arasında bir ilişki var mıdır? Varsa bu ilişkiyi nasıl açıklıyorsunuz?

Bence doğrudan bir ilişki var. Gezi parkı olayları devletin Kürdistan’ı neden ısrarla tahakküm altında tuttuğunun çok açık bir göstergesi oldu. Çünkü siz Türkiye’yi kontrol etmek istiyorsanız, Kürdistan’da şiddet uygulamalısınız. Tabii ki devletin kendi toprağı ile ilgili varoluşsal bir derdi var ama bir yönetim stratejisi olarak da Kürdistan’da oluşturduğu bir baskı var. Yani oradaki savaş/çatışmalar süreci ile Türkiye’yi 30 yıldır militarize edip, Türk halkını da bir askeri rejim altında, baskı altında tutuyordu. 4 aydır çatışmalar gerçekleşmiyor. Ne zaman ki gerçekten barış süreci ciddi şekilde oluşmaya başladı ve insanların ileriye yönelik “Artık bu iş bitiyor” gibi bir beklentisi oluştu o zaman tencerenin kapağı kaldırıldı ve fokurdamaya başladı insanlar. Buradaki temel risklerden bir tanesi de, AKP’nin bunu görüp tekrar bir yönetim stratejisi olarak oradaki çatışmalı süreci geri getirmeye çalışması. Bunu yapabilirler ama bir taraftan burada bir ayaklanma var, Kürdistan’da ikinci bir cephe açmak isterler mi? O da onların vereceği stratejik bir karar. Bir aydır görüyoruz ki, verdikleri kararlar genelde yanlış çıktı.

Kürt hareketinde de, bir yandan “Acaba barış süreci gezi ayaklanmasından etkilenir mi?” gibi bir soru işareti vardı. Çünkü 30 yıldır ilk defa hükümeti, pazarlık masasına oturtmuş durumda Kürt Hareketi ve o hükümetin de pazarlık masasından kalkmasını istemiyor. Başka gelecek bir hükümet ile aynı pazarlık şansı bulunmayabilir diye düşünüyor. Bence bulunabilir. Mesela İngiltere’deki süreç öyle başlamıştı. Sağcı John Major hükümeti ile başlayıp, o düştükten sonra Tony Blair hükümeti ile IRA’nın görüşmeleri sürmüş ve sonuca ulaşmıştı. Belki bugün AKP ile başlanır, başka bir hükümetle biter.

‘GEZİCİLER KAZANIRSA, KÜRTLER KAZANACAK’

Gezi ayaklanması AKP’nin hem ülkede hem de yurt dışında; hem sermaye nezdinde hem işçiler nezdinde deyim yerindeyse karizmasının üzerine çok büyük bir çarpı atmış durumda. Bundan dolayı, yelkenleri biraz suya indi. Şu anda efeleniyorlar ama, yelkenleri suya inmiş durumda. Ve pazarlık gücü çok daha düşük bir hükümetle Kürtler pazarlık yapacaklar. Kazanımlar da çok daha fazla artacaktır. Bu bana 1992′deki bahar eylemleri sürecini hatırlatıyor. O zaman da Türkiye’nin batısında bir işçi ayaklanması gerçekleşmişti. Türkiye tarihindeki en büyük işçi eylemleri dalgası aynı zamanda da Kürdistan’da da serhildan… Devlet için öncelik oradaki serhildan’ın bastırılması idi. Türkiye tarafındaki işçileri sakinleştirmek adına çok büyük tavizler verildi; mesela ücretleri %200 oranında arttırıldı. Devlet 2 ayaklanma olduğunda, onlardan bir tanesini seçiyor ve öbürünü satın almaya çalışıyor.

Şu anda da satın almak olmasa da, Gezi ayaklanması daha kritik bir şey olabilir devlet için. Burayı bastırmak için de Kürtlere daha büyük tavizler verme, daha büyük kazanımlar olasılığı var. Bu iki hareketi birbiri ile rekabet halinde görmek çok büyük bir hata olur. Kürtler kazanırsa, Geziciler kazanacaklar; Geziciler kazanırsa Kürtler kazanacaklar. Yani bu iki hareketin arasında, doğrudan yapısal çok büyük bir ilişki var.

Yıldız Tar
27 Haziran 2013

Haberin kaynağı için tıklayınız; etha.com.tr