habersoL: Sağın entelektüel kalibresi – Metin Çulhaoğlu

Türkiye solunda, merkezde ve genel olarak sağda aklı başında, olgun, bilgili, kültürlü ve belirli bir derinliğe sahip, üstelik “solu da anlayabilen” kişi arama merakı hayli eskidir.

12 Eylül’e kadar arayış genellikle bu minvalde gitmiştir.

Son 30 yıllık dönemde ise bu merak daha uçlara yönelmiştir: Başta sıralanan vasıflara sahip kişilerin bu kez dinci-şeriatçı kesim içinde aranması…

Böyle bir arayış “bönlük” diye silinip atılabilir mi?

Merkezden en sağa uzanan alanda, aklı başında, olgun, bilgili, kültürlü ve belirli bir derinliğe sahip, üstelik “solu da anlayabilen” kişi hiç mi yoktur?

Hiç olmadığını söyleyemeyiz.

Ama ortada gene de bir “bönlük” vardır. Çünkü sağda maden arayan solcular iki temel gerçeğe gözlerini kapamışlardır:

Birincisi: Sağda tespit edilen feraset, en başta ve doğrudan doğruya solun güçsüzlüğüyle ilgilidir. Daha doğrusu, sol ne zaman güçten düşmüşse, toplumsal-siyasal yaşam üzerindeki etkisi ne zaman azalmışsa, sağın sola yönelik “anlayışlı” duruşu da o zaman ön plana çıkar. Sol biraz kıpırdandı mı, sağdaki feraset de aslına rücu eder: Kayıtsız şartsız sol düşmanlığı…

İkincisi: Sağda, “entelektüel dünya” ile siyasal misyon ve bağlılık arasında bırakın Çin Seddi’ni, kapı eşiği bile yoktur. İlkinden ikincisine geçiş, doğrudan, çabuk ve kesindir. Gerçek yüz, bu geçişle birlikte netlik kazanır: Yer yer kudurganlığa varan sol düşmanlığı…

Zaten entelektüel birikim-siyaset ilişkisi açısından sağ ile sol arasındaki en temel farklılıklardan biri de buradadır. Sağda entelektüel birikim bir huninin ağzıysa, siyaset o huninin alttaki borusudur. Sol içinse bir kum saatinden söz edilebilir: Aradaki “boğaz” dardır ama yukarıdaki bölüm en sonunda kendi zenginliğini alttaki bölüme aktarır.

***

“Ayaklar ne zamandır baş oldu?”

“Camide içki içtiler…”

Ve nihayet yarım yüzyıllık o malum klişenin uzun bir aradan sonra yeniden piyasaya sürülmesi: “Bunlar Boğaz’da viskilerini yudumlarlar, Bodrum’da tekneleriyle turlarlar…”

Bunları söyleyen Erdoğan’dır.

Erdoğan’ın bu tür sözlerinin sağdaki entelektüel birikime göre “siyasi” bir aşırılık, aykırılık ya da “anomali” sayılması gerektiğini düşünenler varsa, işte onlar düpedüz bön kişilerdir. Çünkü işin özü, mantığı, determinizmi budur: Kıpırdanan, hareketlenen ve sol tonlar taşıyan bir muhalefet karşısında sağdaki ferasetin ve entelektüel birikimin bulabileceği tek siyasal mahreç, Erdoğan ve onun gibilerin söylemleridir.

Yani Erdoğan, kendi entelektüel hinterlandını siyaset alanına doğrudan ve çarpıtmadan, başarıyla yansıtmaktadır.

Erdoğan’ı böyle de “akademisyeni” farklı mı?

“Komplo olmadığını söyleyen varsa o da komplonun bir parçasıdır…”

Bu da, sağda maden arayıcılığına çıkmış belirli bir “sol” çevrenin özel olarak lanse edip vitrine çıkardığı küt bir sağcının sözleridir. “Bürokratik-Kemalist seçkinlerin”, “darbeci zihniyetin”, “vesayet rejiminin” vb. eleştirisi sırasında yaşanan balayı ve sergilenen “entelektüel-akademik derinlik”, en sonunda aslına rücu etmiştir.

Bu haliyle alsınlar hayrını görsünler.

***

“Aldatılmışlık duygusu” kötü bir şey olsa gerek…

Şimdi, kimi solcular ve liberaller, AKP iktidarı ve Erdoğan’dan sağın entelektüel çevrelerine uzanan bir kesimin kendilerini “aldattığını” düşünüyor.
Bu da bir arz-talep, piyasa meselesidir.

Ama bu “aldatma” arz değil talep itkilidir. Başka bir deyişle solda bir kesim “bizi aldatın” diye adeta yırtınmıştır (talep). Sağ da bu yırtınmaya “talep itkili arz zinciriyle” yanıt vermiştir.

“Talep itkili arz zinciri” ürün çeşitliliğine de özen göstermiştir: “Sivil toplum” aşkına hepsiyle “hesaplaşmak” üzere askeri vesayet, resmi ideoloji, bürokratik elit, Jakobenizm, İttihatçı kafa, darbeci gelenek…

Aralarında viski içenler varsa içtiklerine öyle ilaç falan da katılmamıştır.

Metin Çulhaoğlu
27 Haziran 2013
Kaynak; haber.sol.org.tr