Bianet: Gündoğdu Kronolojisi – Orhan Bilikvar

Kronoloji, Gündoğdu çevresinde gelişen olaylara ilişkin gözlem ve yorumlarıma dayanmaktadır. Olayları bir değişim süreci içinde aktarmaya çalışacağım.

gundogdu

Olayların neden ortaya çıktığını sade bir dille anlatan yazı Gülse Birsel’den gelmişti; “Yetti be!”. Ağırlıklı olarak gençlerden oluşan hareket; yaşam tarzlarına doğrudan saldıran, yasaklar koyan ve yasakları daha da geliştireceğini söyleyen AKP hükümetine karşı ayaklanmıştı. Birebir kendi hakları için sokağa çıktıklarından güçleri ve kararlılıkları en yüksek düzeydeydi. Hareket içindeki kadınların gerek sayısının gerekse tepkisinin yüksek olması “3 çocuk” söylemi ve kürtaj yasağından besleniyordu. Sonradan yapılan araştırmalarında gösterdiği gibi bu bir özgürlük hareketiydi.

İktidar olmanın en önemli ayaklarından biri sokak hakimiyetidir. Sokaklara hakim olamayan, kurallarını kabul ettiremeyen bir güç iktidar olma iddiasını sürdüremez. 31 Mayıs’tan 17 Haziran’a kadar olan 18 gün boyunca Alsancak çevresinde iktidar ortadan kalktı. Elbette ki merkezdeki harekete gücünü veren İzmir’in hemen bütün ilçelerinde binlerce kişinin yolları kapatması, meydanlara çıkmasıydı. Merkez (Alsancak) böylelikle iktidar dışı bir alana dönüşmüştü.

Hükümetin politikası (Gündoğdu)

Hükümetin dolayısıyla valiliğin politikası genel olarak İzmir’e de yansımakla birlikte 4 Haziran’dan itibaren farklılık göstermiştir. Bu tarihten sonra Emniyet güçleri alan savunması pozisyonuna geçmiş, Basmane (AKP ilçe binası) ve Konak (Valilik) dışında sokaklardan çekilmiştir. Bunda, merkezdeki çatışmaların İzmir genelinde infiale yol açması belirleyici olmuştur. Hatırlayacağınız gibi Alsancak’taki çatışmaların ardından AKP Çiğli ve Karşıyaka binaları ateşe verilmiştir. Valiliğin çatışma politikasını uygulamaya devam etmesi durumunda ateşin bütün İzmir’e yayılacağı açıktır. İzmir’de AKP’lilerin ağırlıkta, baskın olduğu bir mahallenin bulunmaması, halkın birbirine kışkırtılmasına yönelik kara politikanın da uygulanabilirliğini ortadan kaldırmıştır.

31 Mayıs – 2 Haziran arasındaki süreci saldırı, 3 Haziran’ı Lozan – Basmane Hattını koruma, 4 Haziran’dan itibarense Basmane’de bekleme olarak tanımlayabiliriz.

Gençler ve halkın bağımsız katılımı

Merkezdeki harekete katılımda ağırlık gençlerde olmuştur. 5-6 Haziran’a kadar neredeyse tamamen genç katılımı varken sonrasında orta ve üst yaş kesimlerinden de katılım olmuştur. Süreç ilerledikçe aile şeklinde katılımcılarda alanda yaygınlaşmıştır. Taraftar gruplarının alanda karnaval havası yaratılmasında ve gösterinin enerjisinin yükseltilmesinde büyük katkısının olduğunu belirtmek gerekmektedir.

4 Haziran Salı gününe kadar her geçen gün gösterici sayısı artmıştır. Pazar günü gece 04.00’e kadar süren çatışmalara polisin yanı sıra “sopalılar” olarak adlandırılan gruplarda dahil olmuştur. Pazar günü yüzlerce gözaltı ve yaralı olmasına karşın Pazartesi günü gösterici sayısı daha da artmıştır. Polis saldırısının karşı reaksiyonu yükselttiği gözlemlenmiştir. Bu durum hareketin “özgürlük talebi” niteliğiyle de uyumludur.

Salı günü üst düzeye ulaşan katılım, sonraki günlerde yavaşça azalma eğilimine girmiştir. 11 Haziran’da alt düzeye ulaşmış, Geziye saldırıldığı gün (16 Haziran) biraz artsa da sonrasında hızla minimize olmuştur.

Katılımın düşmesinde pek çok faktörü dikkate almak gerekmektedir. Bunlardan bazıları;

Çatışmanın son bulması ve bekleme dönemine girilmesi motivasyonu düşürdü. Bekleme döneminde alanın farklı etkinliklerle zenginleştirilememesi motivasyonun korunamaması sonucunu doğurdu.

Sosyal organizasyonun yerini giderek Kurumsal organizasyona bırakması “Halk ayaklanması” niteliğini aşındırdı.

Bekleme döneminde “farkların” belirgin hale gelmesi ve sonradan gelen gruplar adaptasyon sorunu yaşadı. 9 Haziran; BDP’nin “kendini kabul ettirme” kararı çerçevesinde poster* açması alanda gerginlik, küçük çaplı çatışma yarattı. 10 Haziran; Gece, istiklal marşında kürsüdeki grubun müzik yayınına devam etmesi gerginliğe yol açtı. 10 Haziran; Poster açma nedeniyle alanda gerginlik. 14 Haziran; DİSK gösterisinin ardından taraftar grubu ile “biji serok apo” sloganı atan bir grup arasında gerginlik. Gerilime karşı “birleşe birleşe kazanacağız” sloganının öne çıkarılmasına karşın, halkın ve taraftar gruplarının alana yabancılaşması önlenemedi.

Ulusalcı grupların katılımı

Başlangıçta olayların Cumhuriyet Mitingleri’ne benzeyeceği beklentisine giren ulusalcı gruplar, gösterilerin “bireysel özgürlük talebi” özelliğiyle karşılaştıkça etkinliklerini yitirdiler. Bu grupların belirgin sloganı olan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz“ bir iki gün içinde yaygınlığını yitirdi. “İzmir’in polisi de farklıdır”, “Askerler destek olacak” gibi söylemler çatışma sürecinde hızla yok oldu. Gençler sol sloganlara ve marşlara adapte olmaya başladılar. Gündoğdu Marşı, Çav Bella ağırlık kazandı. Bu grupların diğer kurumsal yapılar gibi belirli bir saatten sonra alandan ve çatışma bölgesinden ayrılması da etkinliklerini yitirmelerinde önemli bir faktör olmuştur.

İP bütün eylem süresince, 19.00-23.00 arası 500-1000 kişilik kitlesini alanda tutmuştur. Ulusalcı gruplar 4 Haziran’dan sonra Gündoğdu dışındaki gösterilerde yer almamıştır. Zaman zaman Kıbrıs Şehitleri’nde gösteri düzenlemişlerdir. 16 Haziran’da ortak alanda düzenledikleri mitingin izleyicileri kendi çevrelerinden çok Basmane eyleminden dönen göstericilerdir.

Bağımsız katılımcıların Türk Bayrağı taşıması ulusalcı ideolojinin dışavurumundan çok bu ülkeli olmakla ilgili doğal bir tutumdur. Nitekim Türk bayrağı taşıyanlarda (hatta kurt işareti yapanlarda) sol marş ve sloganları sahiplenmişlerdir. İlginç bir gözlem olarak; Çav Bella söylerken alışageldiği üzere kurt işareti ile elini kaldıran bir genç, elini hemen düzeltmiş ve V işareti yapmıştır. Bu basit bir değişim değildir. Artık kurt simgesi bu süreci taşıyamamakta yerini sol simgeye bırakmaktadır.

Dışarıdan bakanların düşündüğünün aksine bu gösteriler ulusalcı-milliyetçi kesimleri değil solu güçlendirecektir. Ulusalcı çevrelerin beklentilerinin aksine halk ulusalcı-devletçi motivasyonlarla değil “özgürlük talebiyle” ayaklanmıştır.

Sosyalist parti ve grupların katılımı

Sol parti ve grupların gösterilere karşı topyekün ortak bir tutumundan söz etmek çok olanaklı değil. Farklı tutumları şu şekilde tasnifleyebiliriz.

“Çapulcu” tanımını kullananlar (Örn. Halkevleri), öncelikle eylemin müzik ve sloganlarını kullananlar (Örn. Halkevleri, TKP), siyasi kimliğini dayatmayanlar (Örn. Halkevleri, TKP, ÖDP), gösterilerin devrimcileştirilmesi gerektiğine inananlar.

1 Haziran’daki gösterilerde hemen bütün sol gruplar yer almıştır. 2 Haziran’da ise HDK çerçevesinde yer alan oluşumlar akşamüstü Konak’ta toplanmış, ardından Gündoğdu’ya yürümüş ve bir süre sonra dağılmışlardır. Bu eylemin ardından HDK bileşenlerinin 8-9 Haziran’a kadar gösterilere genel olarak katılmadığını (ama bireysel olarak yer alanlar olduğunu) söyleyebiliriz. Çeşitli kesimlerde BDP’nin tavrının bunda etkili olduğuna yönelik görüşler bulunmaktadır. 2 Haziran’da Selahattin Demirtaş’ın açıklaması “Gezi Parkı’nda yaşananları barış müzakerelerinin karşıtlığına çevrilmesine izin vermeyeceğiz” ve Aysel Tuğluk’un sözleri; “Sonuçta müzakereleri AKP ile yapıyoruz, dikkatli davranmamız gerekir” buna örnek olarak gösterilmektedir.

9 Haziran’dan itibaren kimi sol grupların alanda çadır kurmasıyla gösterilerin niteliğini, eylem biçimini ve dilini etkileyen yeni bir süreç başlamıştır. Çadır kuranların çok sayıda bayrak kullanması, çadır çevrelerinin tanımlanması, eylemden çok kendi slogan ve müziklerini kullanması bağımsız gençlerin ve halkın alana yabancılaşmasında etkisi olmuştur.

Genel olarak sosyalist parti ve grupların önemli kısmının, eylemin halk hareketi karakterini onaylamadığını, bu karakterin “devrimci” bir biçime dönüştürülmesi gerektiğine inandığını söyleyebiliriz. Doğal olarak içe yönelen bu yaklaşım göstericiler arasında birliği değil ayrışmayı beslemiştir. Bu etki, çatışma döneminde dışa yönelerek bütünleşen ve farklılıkları karşılıklı saygı çerçevesinde tolere eden halk hareketinin Gündoğdu Meydanından çekilme sürecini hızlandırmıştır.

Gösterilerin sosyal organizasyon çerçevesindeki biçiminin Sosyalist grup ve partilere ters geldiğini ifade edebiliriz. Alışagelinen organize olma biçimlerinin dışında; sınırları olmayan, farklılıkların iç içe geçtiği, düzensiz oluş tarzı sosyalist çevrelerin içinde olmakta zorlanacağı bir çerçeve oluşturmaktaydı.

Çadır kurma biçimleri

İlk çadırlar 7 Haziran gecesi bağımsız katılımcılar tarafından kuruldu. Yaklaşık 15 çadır ve 200 kişi sabahladı. Çadırlar iç içe kurulmuştu, aralarında tanımlanmış bir sınır yoktu. Duruş biçimleri de rastlantısaldı, kimi çaprazlamasınaydı. Çadırların bu varoluş biçimi eylemin o güne kadarki ruhunu da yansıtıyordu.

Sonraki günlerde çadır kuran kimi sol gruplar çadırlarının çevresindeki alanı bayraklarla tanımladılar. Çadırlarının çevresinde boşluk bırakarak, ötekilerle karışmalarının önüne geçtiler, küçük ve düzenli adalar yarattılar. Bu çadır kurma biçimi ise kurumsal örgütlenme tarzının alana geldiğinin göstergesiydi.

KESK, DİSK, TTB, Baro katılımı

1 Haziran günü alanda sendikalardan pek çok kişinin bireysel olarak katıldığı gözlendi. Bundan sonraki günlerde, 5 Haziran’a değin sendikalardan (az sayıdaki bireysel katılımlar dışında) alana bir destek gelmedi. Ancak kimi işyerlerinde gösterilerin meşrulaştırılmasına katkı sağlandığı izlendi. 5 ve 6 Haziran tarihlerindeki KESK grevi için yapılan yürüyüşler Gündoğdu’da sonlandırıldı. Alana gelen sendikalar kısa sürede dağıldı. Sendikalar ve kimi sol partiler, alana gelip hızla dağılmaları nedeniyle göstericiler tarafından “18-20” ekibi olarak adlandırıldı.

KESK Başkanı Lami Özgen’in açıklaması göstericiler arasında tepki topladı; “Kontrolsüz eylemliliklerin gidişatı kaygılar yaratıyor. Kararlaştırılan saatte bitireceğiz. KESK’in kararı dışında olanlar gelmesinler. Kimi illerde nereden başlayan nereye gittiği belli olmayan anormal tutumlar var.”

8 Haziran; Devrimci Sağlık-İş eylem alanında revir kurdu.
14 Haziran’da KESK Geziye müdahale olması durumunda grev yapılacağına ilişkin açıklama yaptı.
14 Haziran; DİSK 15-16 haziran direnişi için gündüz Gündoğdu’da gösteri yapıp dağıldı.
16 Haziran; Sendikaların başını çektiği kitle Basmane’ye yürüyerek basın açıklaması yaptı ve dağıldı. (yaklaşık 4000 gösterici)
17 Haziran; KESK ve DİSK grev yaptı. Sendika ve meslek örgütlerinin başını çektiği kitle Konak’a yürüyerek basın açıklaması yaptı ve dağıldı (yaklaşık 6000 gösterici).

Baro çatışma döneminde göstericilere sahip çıktı. Avukatlar İstanbul’daki gözaltıları protesto etmek için 12 Haziran’da Gündoğdu’ya yürüdü.

Çatışma döneminde gönüllü doktorlar organize oldular.

Genel olarak sendikalarla halk ayaklanması arasında uyumsuzluk olduğu söylenebilir. Bu, sol partilerin yaşadığına benzer oluş tarzı ile ilgilidir. 5 Haziran’da alana gelen sendika üyelerini girişte 15-20 yaşlarındaki eylemci gençler karşıladı. Birkaç gün önceki çatışmanın verdiği özgüven ve gururla dikiliyorlar, küfürlü sloganlar atıyorlar, karnaval havasını yaşıyorlardı. Gençler farklı yönlere doğru sürekli hareket halindeydiler. Kimileri sopalılardan rövanşı almak için hazırlanmıştı. Çoğunun yüzünde gaz maskesi vardı. Elbette bu ortamın kurumsal organizasyona alışmış sendika ve parti üyelerinde “güvensiz” algısı yaratması şaşırtıcı değildir. Aslına bakarsanız gerçektende güvenli bir ortam olmadığı kabul edilebilir. Çünkü yaşanan sıradan bir hak arama eyleminin çok ötesinde, bir ayaklanmadır ve buna paralel olarak taşıdığı risklerde üst düzeydedir.

Küfürlü sloganlar

31 Mayıs-6 Haziran arasındaki dönemde göstericiler sıkça bu sloganları kullandılar. 6 Haziran’dan sonraki günlerde bu sloganlar hızla ortadan kalktı. 16 Haziran’da Gezi’ye doğrudan saldırı öfke yarattı. Buna paralel olarak az sayıda da olsa görüldü.

Sloganları atanlar yalnızca göstericiler değildi, göstericilere destek veren kimi evlerden de duyuldu. Yaş, cinsiyet ayrımı olmaksınız slogan atılıyordu. Başlarda biriken öfkenin yansıması olarak doğrudan küfür olarak ortaya çıksa da hemen ardından çeşitlenerek, sloganlaşarak başka bir işlevi üstlendi; özgürleşme. Mutlak olarak tanımlanan bir gücün alenen aşağılanabilir olması kitleleri bütün zincirlerinden kopardı. AKP’nin 10 yılda oluşturduğu bütün baskı araçları göstericilerin zihninde tuzla buz oldu.

7 Haziran’da doğrudan çatışmanın meşruiyet çatışmasına dönüşmesiyle birlikte göstericiler bu sloganların kullanımını devre dışı bıraktı. Yüz yüze iletişime, hızlı adaptasyona dayanan sosyal organizasyon devreye girmişti. Çatışmanın biçiminin değişmesine paralel olarak hızlı bir şekilde bu sloganların devreden çıkması, taş kullanımının ortadan kalkması sosyal organizasyonun bir başarısıdır.

Twitter ve Facebook

31 Mayıs – 3 Haziran arasındaki dönemde Twitter kullanımı üst düzeyde olmuştur. 4 Haziran’da polisin yaptığı operasyon hızlı bir şekilde Twitter kullanımını ( #direnizmir hastag’ı çerçevesinde) düşürmüştür. Son günlere doğru artış görülse de ilk günlerdeki düzeyine dönmemiştir.

Twitter kullanımındaki düşüşün katılım ve organizasyon anlamında eyleme yansıması görülmemiştir. Göstericilerin Twitter üzerinden organize olduğu düşüncesi İzmir açısından kısıtlı bir karşılığa sahiptir. Twitter ağırlıklı olarak eylemin duyurulması ve eylem dilinin aktarılması açısından işlev üstlenmiştir. Anlık haberleşme açısından (“sevinçte sopalı var gitmeyin” gibi) pratik bir etkisi olmamıştır. Genelde twitter haberleşmesi olayların 30-60 dakika arkasından gelmiştir. Ancak zamana bağlı olmayan haberleşmede (“Gündoğdu’da gözaltı oldu, avukatlara bilgi..” gibi) işlev üstlendiği söylenebilir.

İlk çatışma döneminde göstericiler arası anlık organizasyonun yüz yüze iletişime ve telefona dayandığını söyleyebiliriz. Yinede bu iletişimin gelişmiş, doğrulanmış olduğunu iddia etmek çok olanaklı değildir. Örneğin 2 Haziran saat 01.00 dolaylarında BB. Aziz Kocaoğlu’nun Kıbrıs Şehitlerinde olduğu bilgisi yayıldı. Bu kimi göstericileri o yöne doğru gitmeye sevk etti. Ancak gerçekte Kıbrıs Şehitleri çevresine Polis ve sopalılar yerleşmişlerdi..

Alan dışı eylemlilik

31 Mayıs: Kıbrıs Şehitleri çevresi

1 Haziran: Basmane’ye çıkan yollar

2 Haziran: Lozan çevresi

12 Haziran: Sol Gruplar Basmane’ye yürüyerek basın açıklaması yaptı. (yaklaşık 300 gösterici)

14 Haziran: Ulusalcı gruplar Kıbrıs şehitlerinde yürüyüş yaptı (yaklaşık 1000 kişi)

15 Haziran: Sol Grupların da olduğu kitle Basmane’ye yürüyerek basın açıklaması yaptı, Gündoğdu’ya döndü. (yaklaşık 2000 gösterici, ulusalcı gruplar katılmadı)

16 Haziran: Sendikaların öncülüğünde kitle Basmane’ye yürüyerek basın açıklaması yaptı, Gündoğdu’ya döndü. (yaklaşık 4000 gösterici)

17 Haziran: Sendikaların öncülüğünde kitle Konak’a yürüyerek basın açıklaması yaptı ve dağıldı (yaklaşık 6000 gösterici, Konak’ta 1 saat kalındı)

Gençlerin barikatlardaki organizasyonu

Gösterilerdeki en ilginç gözlemlerimiz barikat çevresinde gerçekleşti. Çoğu daha önce bir gösteriye katılmamış gençlerin çatışma alanındaki hızlı değişimi ve adaptasyonu şaşkınlık yaratmıştır. Bu “hızlı adaptasyon” yeni jenerasyonun temel özelliğine dayanmaktadır. Çok hızlı mesaj yazmaları, Twitter’da hızla akan mesajları, hızla değişen konuları izleyebilmeleri, çalışırken aynı anda Facebook’u takip etmeleri, film seyrederken tweet atmaları onların bu temel niteliğini işaret etmektedir. Önceki jenerasyonlar varoluşu biçim-içeriğin statik bütünlüğünde ararken, onlar biçim-içeriğin sürekli ve hızlı bir değişkenlikte yeniden oluşmasında aramaktadır. “Oluş” yeni jenerasyonun ruhudur, bu da onların adaptasyon ve değişme yeteneklerini üst düzeye çıkarmaktadır.

Çatışma döneminin başlarında su ve gaz atıldığında kitle halinde koşarak kaçış görülmekteydi. 400-500 kişilik grupların korkuyla kaçması ezilme riski ortaya çıkardığı gibi eylem bütünlüğünün korunmasını da olanaksız hale getiriyordu. Kısa sürede bu davranış biçimi yerini sakin bir şekilde geri çekilmeye bıraktı. Gençler birbirlerini “sakin, sakin” diyerek uyarıyordu. Gaz bombalarını geri atma çabası gözlemlendi. Ardından sakince geri çekilme ve barikata dönme davranışını gösterdiler.

2 Haziran günü ise gençlerin çoğunun yüzünde gaz maskesi, benzer materyaller ve ellerinde talcid’li su vardı. Spreyciler olarak adlandırılanlar gazdan etkilenenlere yardıma koşuyordu. Ritim grupları çatışma alanında bütünlüğün korunmasında, motivasyonun yükseltilmesinde etkili oluyordu.

Sosyal ve kurumsal organizasyon arasında…

Eylemlerin başlarından itibaren kurumsal organizasyonlarla sosyal organizasyon arasında farklar açık olarak gözlendi.

Süreç içinde “sosyal organizasyon” yerini “kurumsal organizasyona” bıraktı.

Katılım saati (tam zamana karşı part-time)

Kurumsal örgütlenmeler belirli saatler içinde gösterilerde yer aldı. Birkaç grup/parti dışında çatışma döneminde 24.00′den sonra yer alanların sayısı çok azdır.

Sosyal organizasyon içindekiler ise saate bağlı kalmadan eylemlerde yer aldılar. Örn. Pazar günü çatışma gece 04.00′e kadar sürdü.

Alanda duruş şekli

Farklı gruplar, gençler alanda karmaşık, iç içe geçmiş bir şekilde yer alıyordu. Herkesin her yerde olabildiği bir yerleşim söz konusuydu. Öbekler arasındaki geçiş üst düzeydeydi. Birbirini tanımayan insanlar sohbet ediyor, yan yana oturuyor, halay çekiyordu. Bu duruş kendini dışarıya göre tanımlamış eylemcilerin içeride kaynaşmasını temsil ediyordu.

Kurumsal organizasyona geçildiğindeyse her grubun kendine ait yerinin belirli olduğu tanımlanmış alanlar ortaya çıktı. Çevresi genellikle bayraklarla sınırlanmış adalar ötekilere karşı kendini tanımlamaktaydı.

Kurumsal yapılar doğal güdüleri olarak önce kendileri için bir alan talep etmekteydi. Artık eylem alanı dışa olduğu kadar içe karşıda biçimlenmekteydi. Kaynaşma yerini farklılaşmaya bıraktı.

Eylem biçimi

Sosyal organizasyon, etkin olduğu dönemde meydan ve sokakların hakimiyetini hedefledi. Sahip oldukları yüksek meşruluk bunu gerçekleştirmelerine olanak sağladı. Barikat kurularak veya oturularak gidilen alanlarda kalındı.

Kurumsal organizasyonun hakim olduğu dönemdeyse yürüyüş-basın açıklaması eylem biçimi uygulandı. Sendikal örgütler öncülüğünde gidildiğinde basın açıklamasının ardından dağılındı. Sol örgütler öncülüğünde gidildiğinde ise Gündoğdu’ya geri dönüldü. Bu yürüyüşlerde eylemin ikinci günü büyük çatışmaların olduğu ve hala polisin bulunduğu Basmane Meydanının kullanılması meydan okuma olarak görülebilir.

Sloganlar, Müzikler

İlk dönemde eyleme ait sloganlar kullanıldı. Gündoğdu ve Çav Bella marşları ağırlık kazandı. Hızla ortaya çıkan yaratıcı sloganlar eylemin ruhunu yarattı. 2 sol kökenli marş genel olarak ağırlık kazandı. Çok farklı kesimlerden de olsalar göstericiler bu marşları öğrendi, söyledi. Az sayıdaki ülkücü genç de bu genel havanın içine katıldı. Taraftar grupları marşları kendilerine göre dönüştürerek kullandı.

Kurumsal organizasyonun hakim olmasıyla eylemin sloganları geriye çekildi, yerlerini geleneksel sloganlara bıraktı. Çok az sayıdaki sol grup eylemin müziklerini kullandı.

Alanın disipline edilmesi

İlk dönemde sosyal organizasyonun düzensizliği alana hakimdi. Kimi kurumsal yapılar sahne üzerinden bunu değiştirmeye çalıştı. Sahneyi sırasıyla kadınlara, gençlere, taraftar gruplarına bırakmayı hedeflediler. Böylelikle kitleyi de yabancılaştırmadan eylemi merkezileştirmek istediler. Gençlerin istiklal marşındaki dikkatsizliği, ertesi gün ise taraftar gruplarıyla BDP’liler arasındaki gerilim ve taraftar gruplarının çekilmesi sosyal organizasyonun Gündoğdu’dan çekilmesini hızlandırdı.

Sosyal organizasyondan Kurumsal Organizasyona geçiş 8-9 Haziran’da tamamlandı.

Bu geçişte sol grupların eylemi kurumsallaştırmasının tek faktör olmasa da önemli bir etkiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bayraklarla alanın tanımlanması, sınırlarının çizilmesi, eylemin sloganlarının yerine geleneksel sloganların tercih edilmesi etkili olmuştur.

Çadır kuran kimi sol gruplar çok sayıda bayrak kullanmaları nedeniyle gençler tarafından “Bayraklılar” olarak adlandırıldı. Kimi sol gruplar ise alanın aşağı tarafını “Çapulcular”, bulundukları iskele tarafını “Devrimciler” olarak adlandırdı. Karşılıklı adlandırmalar yaşanan ayrışmanın göstergesiydi.

Eylemler biçim değiştirerek 18 Haziran’dan sonrada sürmüştür. “Duran Adam” ve “bayraksız, flamasız yürüyüş” gibi eylemler Sosyal Organizasyonun direniş için geri dönüş çabasını göstermektedir. (OB/EKN)

Orhan Bilikvar
20 Haziran 2013
Kaynak; bianet.org