Radikal: Ekmek kokusu: Ünzile’den Berkin’e çocuğa verilen değer – Hasan Hüseyin Sünbul

Ve tüm bunları yaşarken onlar, borsa endeksinden öğrendiler çocuklarının değerlerini. Zaman değişti tabi. Ünzile’nin kaç koyun ettiği devrinden Berkin’in borsada ne eder zamanlarına…

Okmeydanı’ndayız. Ekmek fırınları ve pastaneler kapalı bugün. Ama ne fark eder ki. Bugün şehirdeki tüm fırınlar Berkin kokmakta. Tüm ekmeklerde Berkin, Berkin’de ekmek kokusu…
Berkin’in küçük bedeninin son durağı Cem Evi’nin olduğu sokağa doğru ilerlemeye çalışıyoruz. Yanımda iki arkadaşım. Yalnız bırakmadılar sağ olsunlar. Mahşeri kalabalığı yara yara ilerliyoruz. Sanki vardığımız yerde her şey nihayetlenecek, kabus bitecek gibi. İnsanlar gözyaşlarına sebep aramıyorlar bugün. Ama yine de soğuk rüzgar yardımcı oluyor bahane arayanlara. Kızıl bayraklar, kızıl flamalar, alfabenin değişik harflerinden oluşmuş parti isimleri, umurumda değil bugün. Zaten bu mahşeri kalabalıkta çok da göze batmıyorlar. Evet buradaki genç çocuklarla belki fikren çok farklıyız. Geçmişte çok da sıkıntılarımız olmuştur abileriyle. Ama Gezi olaylarından bu yana durum hepimiz için farklı. Güzel ülkemin güzel çocuklarının gözlerinde öfke ve nefret… Daha bu yaşta nefret ve öfke kusan kömür karası gözleri üzüyor beni. Yanımdaki Alevi Dedesi arkadaşımın torpili ile Cem Evi’nin önüne kadar gelebiliyoruz. Havadaki acının ağırlığı kurşundan ağır. Maddi varlık manevi yokluğa yeniliyor işte. O sırada sokakta şu sloganlar yükseliyor birden “faşizme karşı omuz omuza” “kahrolsun faşizm. “

KAHROLSUN FAŞİZM

Faşizm siyaset biliminde totaliter rejimi ifade eder. Doğru. Nasyonel sosyalizmdir. Doğru. Ama bunların ötesinde faşizm aslında bir hükümet diktatörlüğüdür. Sanılanın aksine dünyada çok yoğun yaşam imkanı bulduğu üç ülkenin ikisinde seçimle iş başına gelen kişiler tarafından uygulanmıştır. (Almanya-İtalya) sadece İspanya’da iç savaş sonucunda ortaya çıkmıştır. Demek ki sandık kutsal bir obje değilmiş. Her zaman doğru sonuç çıkmamaktaymış.
Kapitalizm ihtiyaç anında faşizm kozunu kullanmış, milyonlarca insanın hayatı ile tekrar kullanılabilir ürünler rafına kaldırmıştır. İkibinli yılların başında Gaziantep Ocak Başkanlığı’ndayken şehrin bilbordlarına “kahrolsun faşizm” yazılı pankartlar astırmıştık. Altında Ülkü Ocakları imzalı bu çalışma bayağı ses getirmişti. Yemin ederken faşizmle ve kapitalizmle mücadele edeceğini haykıran bir hareket yıllardır haksızca bu ithamlara maruz kalmıştır. Yazık. Tüm bu nedenlerden faşizm aleyhine atılan hiçbir slogan hayatımın hiçbir döneminde beni rahatsız etmemiş, aksine eşlik etmemi sağlamıştır. Bunun yanında faşizm zaman içerisinde zorbalıkla, hukuksuzlukla ve insani olmayan tüm davranışlarla eş değer anlamları da yüklenmiştir. Tıpkı son günlerdeki yaşananlar gibi. İyi incelendiği taktirde mevcut hükümetimizin bir park üzerinden dayattığı durum tam olarak faşizmdir. Ve faşizme karşı omuz omuza mücadele etmek hepimizin görevidir. Bu görevlerin en başında -her ne kadar demokrasi ve adaletin sağlanması sandıkla eş değer olmasa da- çok yakın bir zamanda seçim olması hasebiyle bir kez daha bu yola en etkili ve dikkatli şekilde tercihlerimizi kullanmak durumundayız. Kimseye oyunu nereye kullanacağını söyleyecek hadde değiliz tabiî ki. Ama gelinen süreçte en azından bu defalık kişisel çıkarları ve mantıksal saptamaları bir kenara bırakıp vicdani bir tercih yapılmasını istemek durumundayız. Çünkü sağcılar ve solcular olarak değil vicdanılar ve vicdansızlar olarak bölündük. Bu yüzden bırak adayın ülkücü ya da solcu olmasını. Sadece vicdanının sesini dinle,o sana doğruyu gösterecektir.

VE O PARK

Şehrin en hareketli yerinde etrafındaki binalara ve hengameye inat bir park. Kendi halinde,kuş cıvıltılarıyla çocuk kahkahalarıyla ve dinlenen yorgun yaşlılarıyla… bir gün önce küstürdüğü sevdiğini zor ikna etmiş, elinde çiçekle bekleyen genciyle…
Ve Berkin geliyor gözümün önüne.. Hemen şurada süs havuzunun yanındaki boşlukta. Kola kutusuyla gazozuna maç yapıyor. Teke tek… ya da o meşhur sapanıyla muzurluklar peşinde. Kuşları kovalıyor. Çocuk işte. ..
Bankta Ahmet oturmuş. Bir şiir okuyor. Kim bilir hayalindeki kime. Ethem ona bakıp cigarasından bir nefes çekiyor. Ellerine ilişiyor gözleri. İnşaatta çalışmak nasırlaşmış elleri. Gülüyor kendince. Ali İsmail arkadaşları ile Eskişehir maçını bekliyor. Es es için marşlar okuyorlar. Mehmet, Abdullah, Medeni, Burakcan… Değişik zamanlarda değişik banklarda ama aynı parkta kim bilir ne hülyalarda… Sonra komiser Mustafa mesai arkadaşı memur Ahmet ile insanlık dışı çalışma şartlarından yakınır mesai çıkışında parkın köşesindeki kahvede çay içerken. Sadece gençler yok tabi ki. Bak parkın uzak ucunda işten dönen bir baba metroya binmeden önce soluklanıyor. Diğer tarafta temizlikten dönen yorulmuş bir teyze kafasına takılmış çocukların hali. Dalıp gitmekte.
Ve bir zaman sonra anlamsızca yaratılan gerginlikler, olaylar, faşist tutumlar toz, duman, kan, gözyaşı… Nihayetinde artık kapatabilirsiniz parkı. Oynayacak tüm çocukları öldürdünüz zaten… Sevgilisini bekleyen gençleri, maç için toplanan çocukları, evinin nafakası için sokaklarda sabahlatılan polisleri öldürdünüz. Soluklanan anneyi babayı evlat acıları ile perişan ettiniz. Şimdi çocuklarının en son giydikleri ellerinde. Çünkü en çok onlardan almaktalar artık toprağın altındaki canlarının kokularını. Ve tüm bunları yaşarken onlar, borsa endeksinden öğrendiler çocuklarının değerlerini. Zaman değişti tabi. Ünzile’nin kaç koyun ettiği devrinden Berkin’in borsada ne eder zamanlarına… Öyleyse;
Şimdi sen git çocuk
Yalnız martı kanadına takılan gözlerini bırak hatıra
Şimdi
Sen
Git
Çocuk

Hasan Hüseyin Sünbul (MHP eski İstanbul Il Başkan Yardımcısı)

18 Mart 2014

Haberin kaynağı için tıklayın; radikal.com.tr