Cumhuriyet: Aylin Kotil ‘Olmazsa Brüksel’e kadar yürürüm’

Baraj için “yürüyen” kadın Aylin Kotil, AKP’nin “daraltılmış bölge”sine isyan etti: Türkiye Anonim şirket değil ki yüzde 51′i aldım diye yüzde 49′u ezesin.

aylin-kotil

Türkiye’nin “özgürlük, demokrasi” taleplerinin doruğa çıktığı Gezi protestolarının ülkenin bir numaralı gündemi olurken, Aylin Kotil demokrasi talebini çok farklı bir eylem biçimi ile ortaya koydu. Türkiye’de “darbeden, darbe yasalarından”yakınan iktidar erbaplarının her nedense görmezden bir konuyu, yüzde 10’luk seçim barajının indirilmesi talebini, millet iradesinin yansıdığı mekan olan Meclis’e iletmek İstanbul’dan “yürüyerek” yola çıktı. 8 Temmuz’dan bu yana, tabana kuvvet yürüyor, kendi deyişiyle, artık “insanlıktan çıkma noktasına” gelmesine karşın, inadına inadına aşındırıyor yolları. Sosyal medyada büyük destek almış, müthiş bir hayran kitlesi var;“ayakkabının bağıyah, küpenin taşıyah” diye mesaj atanlar, 1 günlük yürüyüşe eşlik etmek için yurtdışından gelenler, Kızılcahamam yakınlarına geldiğinde “Leylek kayalıklarının oradaki elma ağacınn dibine çikolota koyduk, geçerken alın” deyip fotoğrafla yer tarifi yapanlar, “Sizinle Ankara’da karşılaşsak, elimde kitaplar olsa, biz çarpışsak, kitaplar düşse, siz toplasanız” diyenler…Dün itibariyle Ankara-Kazan sınırını geçen Kotil, yürüyüşüne cumartesi saat 17.00’de Başkent’teki Gezi protestolarının simge mekanlarından Kuğulu Park’ta bir basın açıklamasıyla son verecek.Kotil’le “zorlu yolculuğu” ve hedeflerini konuştuk:

Yolculuğun başladığı günden bugüne neler değişti? Nasıl bir umutla başlamıştınız bu yolculuğa?
Bugün 17. gün. Adaya düşersiniz de günleri karıştırırsınız ya, öyle oldu. Arazide olmaktan sürekli… Bir beklentim olmadan başladım. Tabii ki seçim barajının düşmesi gibi bir beklentim vardı ama insanlardan böyle ilgi görmesi, sosyal medyada bu kadar ilgi görmesi gibi bir beklentim hiç yoktu, sıfırdı. Ben kendi başıma çıktım. Arkadaş ortamında oturuyoruz, konuşuyoruz falan. Ben şundan çok sıkılmıştım; sürekli konuş, sürekli konuş… Bu benim ruhumu yormuş… Yola çıktığımda hafiflemiştim. Bir şey yapıyordum çünkü. Eyleme geçtim. Hep bir şeyler konuşuyoruz, bir şeyler yapıyoruz, sürekli bilgilenme var ama bilgilenip de durmak kadar insanı yoran da bir şey yok.

“Onlar seni gözden çıkarmış”

Siyasete uzak bir insan değilsiniz, ama aktif siyasetin de içinde değilsiniz. Yola çıkarken, size “ya bu iş çok zor, başka eylem yap” ya da “Sana ne ülkenin baraj derdinden?” diyen olmadı mı?
- Ya yok, çok yakın arkadaşlarım biliyordu, eşim biliyordu, annem biliyordu. Çok yakın arkadaşlarım beni çok ciddiye almadı ilk önce. Annem önce, “Günde kaç kilometre yürüyeceksin” diye sordu. “24 kilometre ortalama” dedim. Şöyle bir durdu, düşündü annem ve “yaparsın” dedi. Sonra ben bu durumu bir arkadaşıma anlattım, “Ne yaptı eşin ile annen” diye sordu. Böyle böyle yaptılar dedim. “Bence sen bir daha düşün, onlar seni gözden çıkarmış” dediler. Çok fazla insan bilmiyordu. İlk başta ciddiye almadılar, sonra “Olmazsa Brüksel’e kadar yürürüm” dedim. Şimdi beni herkes ciddiye alıyor.

“Düdüklü tencere gibi patlar”

Yüzde 10 barajı, sizce nelere “baraj?”
Baraj, yıllardır ortalama bir zekayla fakat ortalamanın altında özgürlük ve insan haklarıyla yönetilmememizin sorunudur. Ve bu insanlar, geçtiğim yollarda bunun farkındalar. Barajın aslında ne kadar adaletsiz bir sistem olduğu, bizim tahminimizin çok üzerindeki insanlar tarafından biliniyor ve farkındalar. Bir kere bunu görmek beni inanılmaz mutlu etti. Demokrasiyi temelden sarsan bir durumun inatla devam ettirilme halidir. Çünkü neden? İktidar bundan nemalanıyor. Nemalanma süreci de ona yarıyor. Başbakan’ın sürekli söylediği bir şey var: “Yüzde 51 aldım, yaparım, ederim.” Ki bana göre yüzde 50 değil o. Hele de bir de baraj girerse çok daha altında olacak. Diyelim ki onun dediği gibi yüzde 51 olsun. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, bir anonim şirket değil ki, sen yüzde 51 aldım diye yüzde 49’u ezesin. . Bunu yaptığın zaman elbette o yüzde 49 da, bir düdüklü tencere gibi patlayacaktır. Ben şundan yanayım. Bütün herkes Meclis’te olsun. Dini görüşler de olsun, cinsel tercihler de olsun…

Kararınızda Gezi Parkı eylemleri süreci etkili oldu mu?
Bence herkes Gezi’den etkilendi. Başbakan’dan tutun, en basit anlamda günlük yaşamını sürdüren bir ev kadınına kadar. Ben Gezi’nin herkesi bir yere taşıdığını düşünüyorum ve Gezi’den öncesine dönülmeyeceğine inancım da çok yüksek. Yani biz bir 30 Mayıs sabahına dönmeyeceğiz. .

“Demokrasi halkın umurunda”

Üyesi olduğunuz CHP dahil mi buna?
Yani CHP hiç olmazsa AKP’den daha fazla konuyu irdeliyor, inceliyor ve çözmeye çalışıyor. En azından bunu söyleyebilirim, ama yeterli değil.

Size sosyal medyadan çok destek var, siyasilerden destek var mı? CHP’de de tanınan bir insansınız, adınız belediye başkanlığı için de geçti. Genel Başkanınız Kemal Kılıçdaroğlu aradı mı?
Geçen hafta aradı. “Nasıl gidiyor” diye sordu. Yollardaki halkın tepkisini sordu. Nasıl karşıladıklarını sordu. Bir arzum olup olmadığını sordu. Genel başkan yardımcılarından da arayan oldu. En çok da Bülent Tezcan yardımcı oldu. Eski Genel Başkanımız Deniz Baykal, millevekillerimiz Recep Gürkan, Mehmet Kesimoğlu, Dilek Akagün Yılmaz, aradı destek oldu. Mahmut Tanal 10 km yürüdü benimle. BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak aradı., Fakat enteresan tarafı, baraj altı kalmış partilerden hiç destek gelmedi. Sadece BBP Genel Başkanı aradı ve onlar bir Düzce’de geldiler, merkez yönetim kurulundan biri ve il başkanları geldi o kadar. Diğer baraj altında kalmış partilerden hiçbir destek görmedim. Demek ki, “Halkın çok daha fazla umrunda demokrasi” dedim. Halk çok daha fazla sahipleniyor. İşte zaten yanlışlık burada, siyasi partilerden menfaat sağlama olayı biterse, ki ben seçim barajıyla bunun biteceğine de inanıyorum, o zaman ne olacak? Sendika ağalarının saltanatı sallanacak, Meclis’e sabıkalı ama para babası adamlar tepeden inmeyecekler belki de, çünkü otomatikman halk setleri gelecek onların önüne ve daha çok kadın gelecek ve daha çok gençler girmiş olacak.

“Tembellikten”

Şöyle, “ yürüyüşe katılalım, destek olalım” diyen siyasetçi olmadı mı sonra?
Yok, olmadı.

Onu siz neye yordunuz?
Ben tamamen tembelliğe yoruyorum. Başka hiçbir şey değil.

Bilmiyorum izleyebiliyor musunuz ama bir yanda baraj tartışılırken, iktidar partisi de daraltılmış bölge çalışıyor, ne diyorsunuz?
Tamamen tuzak olarak görüyorum bunu. Çünkü bir iki puan indirilmesinin hiçbir anlamı yok. Ağzımıza bir parmak bal çalmak gibi bir şey bu. Kimse çocuk değil, kimse kimseyi kandırmasın. Birazcık daha şeffaf politika. Halkın mutluluğu için siyaset yaptıklarını unutuyorlar. Daraltılmış bölge iktidar partisine yarayan, onların milletvekili sayısı daha çok artıracak bir düzenlemedir.

Buna karşı bir eylem planınız olur mu?
Yani, gerçekten bu noktadan sonra Türkiye’nin demokratikleşmesi için ne gerekiyorsa, yaparım, çünkü artık bu yola baş koydum. Çünkü bu ülke hepimizin ve ne kadar demokratikleşirsek, ne kadar iyi bir gelecek bırakırsak çocuklarımıza o zaman ben gözlerimi gerçekten rahat kapatacağım. Çünkü, Türkiye’de olan bu antidemokratik uygulamalar, hayretle dinleyecek torunlarımız, çocuklarımız. Siz buna hiç sesinizi çıkarmadınız mı diyecekler bize. En azından biz onlara biz bunun mücadelesini verdik, diyebilmeliyiz.

Aktif siyaseti düşünüyor musunuz? CHP’den beldiye başkanlığı için adınız geçti. Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştünüz…

Bu tarz bir şey görüşmedik Kemal Bey ile. Ben şu an tamamen eylemime odaklanmış durumdayım. Tabii ki de CHP’ye üye olan herkes aktif bir görev yapmak ister, fakat bu eylemde benim algıladığım başka bir şey daha var. Siz eğer iyi niyetle bir şeye niyetlenip, bu yola başkoyarsanız, bazen bir siyasi partiden, ya da bir siyasi sıfattan çok daha iyi şeyler yapabilirsiniz. Ben bunu da gördüm. Ülke için bir şey yapıyorsanız, önünüze siyasi bir sıfatın gelmesine, ya da kimlik kazanmanıza çok da gerek yok. Olursa tabii ki onur duyarsınız, o ayrı bir şeydir ama benim için esas hedef burada ülkemin demokratikleşmesi.

Siyasilere kırgın mısınız?
Yoo, hayır. Önümüzdeki yıllarda ben liderliğin kalkacağını düşünüyorum. Liderlik olmayacak, hareketler olacak. Ve bu hareketi yönlendiren insanlar olacak. Benim buna olan inancım çok yüksek. Bunu dünyanın gidişatına dayanarak söylüyorum. Ve Türkiye bu gidişata direnemez. Çünkü artık baktığınızda, ne doktorlar tek başına muayenehane açıyorlar, ne avukatlar. Artık tek başınalık yok, gruplaşma var. Liderlik artık yavaş yavaş kalkacak, STK’ler daha kuvvetli hale getirilecek. Hareketi yönlendiren insanlar, ki ben çok daha sağlıklı olduğuna inanıyorum, bunlar ülkelere yön verecekler, dünyaya yön verecekler.

Ankara’ya vardığınızda siyasi partilerin grup başkanvekilleri ile görüşeceğinizi biliyoruz… Ne söyleyeceksiniz onlara?
Evet onlara manifestomu vereceğim. Aslında yol boyunca o kadar çok mesaj verdim ki… Söyleyeceğimi söyledim. Hani oraya söyleyecek çok fazla bir şey yok. Sadece onlara kağıda dökülmüş halini vereceğim. Seçim barajının kaldırılması, en önemli nokta bu. Ama manifestomda bir sürü konu var. Uzun tutukluluk süreleri. Bugün mesela Dünya Basın Günü ve Türkiye’de o kadar çok gazeteci içeride ki… Basın günün kutlu olsun diye Tweet atarken, nasıl atılır ki böyle bir tweet? Hakikaten tüylerim diken diken oluyor. En genç ve tutuklu gazeteci yine Türkiye’de ve hani bu olumsuzlukların hepsi Türkiye’de yaşanıyor. Silivri artık gazeteciler, neredeyse oradan bir gazete çıkacak yani, öyle bir hal aldı. Hani nasıl Dünya Basın Günü’nü kutlarız, bilemedim. Kutladım ama sabah da “Baskıları aş da gel basın” diye yürüdüm..

Yolda size “lojistik” destek sunan yakınlarınız var ama yine de korkmuyor musunuz, köpeklerden, yırtıcı hayvanlardan… Mesela kamyoncu yollarında yürüyorsunuz, rahatsız edici durumlar olmuyor mu?
Saldırgan köpekler çıkıyor, öyle şeyler oluyor tabii. Ama korkmuyorum. Onlar beni geriden geriden takip ediyorlar, mesafe koyuyorlar. Sağ olsunlar, yalnız bırakmadılar. Sabah erken ve gece yürüyoruz. Kamyoncular, arabalardan hiç rahatsızlık olmadı ve 3. günden itibaren en çok desteği de kamyon ve tır şoförlerinden gördüm. Korna çalmadan hiçbiri geçmedi. Ve beni en çok şaşırtan, ilk üç gün ben basında yoktum ve sosyal medyada vardım, “Nasıl duydu bunlar beni” dedim, inanamadım. Demek ki sosyal medya kullanılıyor. Kendi kullanmasa bile, bir yakını, evde kızı ya da oğlu kullanıyor. Bu konuşuluyor demek ki kamyon ve tır şoförlerinin haberi oldu ve mümkün değil. Çünkü hepsi bilerek el salladılar. Dün mesela, bir tane kamyon ve tır şoförü bizi gördü ve yolda durdular ve soğuk su vermek için. Soğuk su doldurmuşlar çeşmeden…

Yanınızda koruyucu bir alet falan taşıyor musunuz?

Evet, yanımda bir alet var, ama onu çok kullanmamaya çalışıyorum. Sadece bir ses çıkarıyor ve o sesten hayvanlar rahatsız olup, yaklaşmamaya çalışıyorlar. Ama genelde bana doğru koşan bir şey gördüğümde arabaya işaret ediyorum, gidene kadar arabayı siper ediyorum. O şekilde yürüyorum.

Bu yürüyüş bittikten sonra “epey bir süre yürümeyeceğim” dediniz mi?
Dün akşam gelirken iki gün önce (Kızılcahamam) Kargasekmez’e tırmandık. O neymiş… Bir de 11’e falan denk geldi. Artık dedim seker mi sekmez mi… Ölecektim yolda. Bolu Dağı, Gerede ve Kargasekmez çok zorladı.

Hiç bakım yaptıramıyorum dediniz mi?

Bakım derken, sadece diş fırçalama ve banyo yapmanın dışında da şeyler var. Onları yapamıyorsunuz. Bazen kirli tişörtü iki kere giymek zorunda kaldım. Hijyen sağlayamıyoruz tabii. İnsanlıktan çıkma durumunuz oluyor. Zaten ayaklarınız büyüyor… Kremleniyorsunuz falan… İlk kez siz geliyorsunuz diye bugün ruj sürdüm

Bir de ilginç bir ev soyulması oldu… Değerli eşyalar alınmamış, şüphelendiğiniz birileri var mı?

Eşimin pasaportu, benim pasaportum ve eşimin fotoğraf makinesi… Ama ev çok fazla karıştırılmış. Altını üstüne getirmişler. Bir iki yüzük almışlar ama bir çeyrek altın duruyor, kolyem duruyor. Onlar alınmamış…Ben bilgisayarımı aradıklarını düşünüyorum açıkçası. Kuşkulandığım birşeyler var ama burada söylemek istemiyorum.

Oğlunuz Ömer, ne diyor bu yürüşüye?
(Gülerek) “Niye diğer anneler gibi normal bir anne değilsin!” diyor. Kendisi üniversite ikinci sınıf öğrencisi, elbette destek veriyor. Zaten Gezi protestoları sırasında sürekli eylemlerdeydi. Evin önüne kendi eliyle hazırladığı “Heryer Taksim, heryer direniş” yazılı kocaman bir afiş astı.

25 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; cumhuriyet.com.tr