Özgür Gündem: Gezi Parkı ve çevrecilik – Abdullah Aysu

Gezi Parkı’nda başlayan çevre direnişi 71 il ve birçok ilçeyi de içine alarak genişledi. Bir halk muhalefetine dönüştü. Bu süreçte hükümet tarafından çevreyle ilgili propaganda amaçlı birçok sözler sarf edildi. Yaklaşımlar geliştirildi. Hep birlikte izledik, dinledik.

Hükümet yetkilileri, çevre konusunda kendilerinin en iyi çevreci olduğunu tekrar etti, durdu. Başbakan; “bunlar çevreci değil” diyecek kadar ileri gitti.

Başbakana göre çevreci olmayan direnişçiler, başta çevre ile ilgili forum yaparak, kendi aralarında bilgi paylaşımında bulundular. Doğanın tolere edemeyeceği hiçbir çöpü alanda bırakmadılar. Topladılar. Her konuda dayanışma içinde oldular. Yaşadıkları alanla ilgili kararları birlikte aldılar, aldıkları kararları birlikte uyguladılar. Katılımcılık sürecini işlettiler.

Çevreci insanlar bir yandan gaz solurken diğer taraftan gazdan etkilenen sokak hayvanlarını tedavi ettirmek için veteriner kliniklerine taşıdılar. Onlar için çırpındılar. Gazdan etkilenen kuşlar için üzüldüler. Yani Gezi Parkı’ndakiler hakiki çevrecilerdi.

Enerji şirketleri (HES, RES, Termik) yağ bağlasın diye doğanın geri dönüşümsüz tahribatına, milyonlarca ağacın kesilmesine izin veren Gezi Parkı’ndakiler değildi. Türkiye yüzölçümünün yüzde 54’ü kadar alanda şirketler maden arasın, doğayı tarumar etsin, buradan maden şirketleri palazlansın diye ruhsat verenler onlar değildi. Şirketler et bağlasın diye doğayı katledecek 3. Boğaz Köprüsü, hava alanı ihalelerini onlar da yapmadılar. Bütün bunları yapan hükümetti. Hükümet, gizlemiyor zaten yaptıklarıyla övünüyor. Hükümetin bugüne kadar övünçle anlattıklarının hepsi doğa katliamından başka bir şey değilken şimdi Allah aşkına bu politikaları uygulayan hükümetin Gezi Parkı eylemcilerine çevrecilik dersi verecek durumu var mı ki?

Hakiki çevreciler, kentlilerin deprem vb. afet durumlarındaki ender toplanma alanlarından biri olan Gezi Parkı’nı, AVM adı altında bazı şirketlerin yeni darphanesine dönüştürülmesinde hükümeti suçüstü yaptılar. Hükümetin takkesi düştü. Kel göründü. Hükümet de hemen çevir kazı yaptı; bu kadar kamu malı, şu kadar durak vb. tahrip oldu dedi ve kim ödeyecek zararları diye sorular ortaya attı. Cevabını bildiğiniz soruyu cevaplayayım. Halk zaten ödüyor, ödeyecek! Hükümet olarak siz zarar ziyan hesabı yaparken, insanlar buyruğunuzla yaralanıyordu, hayatını yitiriyorlardı. Kuşlar soluksuz kalarak düşüyor, kediler, köpekler gazlardan zehirleniyordu. Peki, başta ölen insanların ve diğer canlılara yapılan bu mezalimin hesabını en başta vicdanınıza karşı hükümeti oluşturan sizler nasıl vereceksiniz?

Gene verdiğiniz çevrecilik dersinize dönecek olursak; “Bizim zamanımızda dikilen ağaç kadar hiçbir dönemde ağaç dikilmedi” diyorsunuz. Doğru olabilir. Bunu belediyelerin parklara, refüjlere, rekreasyon alanlarına ve diğer değişik alanlara dikmiş olduğuyla birlikte mi, yoksa, sadece Orman Bakanlığı’nın doğrudan doğaya diktiği ağaçlar mı olduğunu sormayacağım. İsterseniz açıklayabilirsiniz. Bunun bir önemi yok. Önemli olan ağacın dikilmiş olmasıdır. Çünkü doğaya ağaç dikmek, Gezi Parkı örneğinde olduğu gibi sökmekten daha iyi bir şeydir. Yalnız, ağaç dikmek hiç kimseye ağaç kesme hakkını vermez. Yani kesilen ağaçla dikilen ağacın sağlaması yapılmaz.

Çünkü, dikilen ağaçların en büyüğü kaç yıllık, hidroelektrik santrali (HES), Rüzgar enerjisi (RES), termik santraller ile madenler için ne kadar ağaç kesildi, kesilen ağaçlar kaç yaşındaydı? Kanal İstanbul, 3. Boğaz Köprüsü, yeni hava alanı için kesilecek ağaçların adedi ne kadar, yaşları kaç? Kesilen ağaçların kesildiği bölgenin ekolojisine etkisi nedir, ne oldu? Diktiğiniz ağaçlar kaç yaşında, dikildiği bölgenin ekolojisine katkısı ne zaman olacak?

Gördüğünüz gibi bunlar aynı şeyler değil. Yeni bir huzur ortamının oluşmasını istiyorsak/istiyorsanız halkla gerçekleri paylaşmalıyız, yanılsama yaratmaktan vazgeçmeliyiz.

Abdullah Aysu
21 Haziran 2013
Kaynak; ozgur-gundem.com