BirGün: Berkin’in cenazesi, AKP hükümeti için oldukça tehditkardı

Akademisyen Deniz Yonucu’ya göre polis Alevilerin yoğunlukta yaşadığı mahallerdeki insanları şiddete ve radikalizme çağırıyor.
berkinin-cenazesi-akp-hukumeti-icin-oldukca-tehditkardi-1

Devletin Alevilere karşı ötekileştirme politikası son bir yıldır epey görünür hale geldi. Gazi mahallesi yıllardır üstünde var olan devlet baskısını halen hissederken kentsel dönüşüm politikasının da etkisiyle baskının arttığı Alevi mahallerine Okmeydanı ve Gülsuyu da eklendi. Berkin Elvan’ın vurulmasını Gülsuyu’nda Hasan Ferit Gedik’in ölümü, son olarak da Berkin’in cenazesinin olduğu gün Burak Can Karamanoğlu’nun ölümü izledi. Devletin Okmeydanı bölgesindeki temel derdinin geniş bir kentsel dönüşüm hamlesi olduğunu belirten haberi Okmeydanı sakinlerini dinleyerek geçtiğimiz günlerde yazmıştık. 1 Mayıs öncesi Okmeydanı’nda ve Gazi Mahallesi’nde yapılacak anmalara polisin yoğun bir şiddet uygulanacağı beklenirken işçi sınıfı ve devlet ilişkisini inceleyen, bu mahalleri çok iyi bilen akademisyen Deniz Yonucu’yla devletin bu mahalleler üzerindeki politikalarını konuştuk.

Okmeydanı’ndan başlayalım öncelikle. Devlet eli Okmeydanı’na nasıl bir müdahalede bulunuyor? Her ne kadar şu an karşı karşıya görünseler de Berkin ve Burakcan’ın mahalleri ”kentsel dönüşüm”ün etkilerine karşı bir süre önce örgütlenip bir dernekle faaliyete geçmişler. Hükümetin bu birlikteliği bozarak kentsel dönüşümü hızlandırmak istediği söyleniyor. Okmeydanı’nda neler oluyor?

Kentsel dönüşüme karşı örgütlenen mahalleler elbette hükümetin kara listesinde, ancak burada kentsel dönüşüme karşı olan birlikteliğin önüne geçmeye çalışmaktan daha çok, Gezi süreciyle birlikte yeni kurulmakta olan dayanışma ilişkilerini yok etmeyi amaçlayan bir devlet taktiği söz konusu. Türkiye Cumhuriyeti tarihinden de çok iyi bildiğimiz gibi modern devlet modeli, halkları birbirine yabancı ve düşman hale getirerek varlığını devam ettirebilen bir devlet modelidir. Bunun için egemenler durmadan iç ve dış düşman icat ederler. Okmeydanı’nda olanları buradan okumak lazım. Berkin Elvan’ın cenazesi, AKP hükümeti için oldukça tehditkardı. Gezi ruhuna uygun bir biçimde, Türkiye’de bugüne kadar yan yana gelmemiş bir çok farklı topluluk Berkin’in cenazesinde bir araya geldi. Sadece kitlesel mitinglerin olağan şüphelileri olan ezilenler değil, beyaz orta sınıf da katıldı cenazeye. Berkin, bu ülkenin devlet geleneği içinde en kolayca öldürülebilir olan nüfustandı. Yoksuldu, Aleviydi, yıllardır “terör” örgütlerinin mekanı olarak gösterilmeye çalışılmış bir mahallede doğup büyümüştü. Devlet zihniyetine göre, Berkin’in ölümünün tepki çekmemesi gerekirdi. Ama, yıllardır yaşanan benzer ölümlerin aksine, bu sefer öyle olmadı. Berkin’e Türkiye sahip çıktı. Okmeydanı’na yapılan operasyonlar tam da bu birliği, Berkin’in ve Okmeydanı halkının Türkiyeliliğini bozmak için yapıldı. Türkiyeli ezilenler şu bilgiye çok içeriden bir yerden hakim: Devlet ayrıştırır. Ayrıştırmanın en önemli tekniklerinden biri radikalleştirmedir. Devletler, yoğun şiddet yoluyla ve güç gösterisiyle muhalefetin bir kısmını radikalleştirmeye çalışarak muhalefeti bölmeye çalışır. Bence, bugün Okmeydanı’nda yapılmaya çalışılan bu. Oradaki halkı şiddete ve radikalizme çağırıyor şu an polis.

Devlet ne zaman önce buralarda tahakküm kurmaya karar verdi?

Devletin Okmeydanı ve benzeri mahallelerde şiddetli varlığı aslında 1990’lı yıllarda başlıyor. 1990’lı yıllar, sol hareketin yeniden canlanmaya başladığı yıllar ve bu yıllarda yükselen sol hareket daha çok kentin Alevi nüfusunun yaşadığı mahallelerde destek buluyor. Daha önce başka yerlerde de belirttiğim gibi 1990’larda bu mekanlar sınırlarının militarist yöntemlerle kontrol altına alındığı, içerisinde her türlü keyfi şiddetin ve güç gösterisinin yaşandığı olağanüstü mekanlara dönüşüyor.

Devletin niyeti bu bölgeleri terörize etmek mi?

Öyle de diyebiliriz. Bugün bu mahallerde ailesiyle birlikte yaşayan, adresleri açık olan 3-4 genci gözaltına almak için, abartmıyorum, binlerce polisin katıldığı helikopterli operasyonlar düzenleniyor. Bunun yarattığı savaş psikolojisini ve bu psikolojisinin sebep olduğu eylem biçimlerini tahmin etmek çok zor olmaz herhalde.

Gazi mahallesine dönelim. 1995′in yaraları elbette sarılmadı. Sürekli bir direnme hali söz konusu. Gezi başladığı zaman da geniş katılımlı bir yürüyüş görülmüştü. Devletin Suriyelileri yerleştirerek Gazi’ye hakim olmak istediği konuşuluyor mahallede. Siz nasıl bakıyorsunuz?

Bence orada bir hakimiyet arzusundan çok, Gazi’yi karıştırma, daha çok kutuplaştırma arzusu var. İnsanlar ne kadar çok kutuplaşırsa devletler o kadar güçlenir.

Özellikle AKP hükümetinin Alevilere karşı bakışını bu bölgelere karşı tutumundan okuyabilir miyiz?

Biraz önce de değindiğim gibi bu bölgelerdeki örgütlü devlet şiddetti AKP hükümetiyle başlayan bir süreç değil. AKP Türkiye’deki bir devlet geleneğinin devamcısı, bu mahallelerde yıllardır uygulanmakta olan politikaları devam ettiriyor. Dolasıyla, bu bölgelerde yaşananı sadece bir Alevi karşıtlığına indirgemek çok yanıltıcı ve tehlikeli olur. En çok da Aleviler açısından tehlikeli olur. Bu ülkede siyasi iktidarlar var olan siyasi gerilimleri farklı dönemlerde Alevi- Sünni karşıtlığıymış gibi göstermeye çalıştılar. Siyasi muhalefeti, etnik veya dini kimlik farklılığından kaynaklıyormuş gibi göstermek en önemli iktidar tekniklerinden biridir. Bu o kadar önemlidir ki, sömürgeci iktidarlar kimlik farlılıklarını körüklemek ve hatta yaratmak için muazzam bir çaba göstermişlerdir. Antropolog Mahmud Mamdani buna farklılıkların abartılması der. Sömürgeci elitler, var olan farklılıkları abartarak, altını çizerek yabancı topraklarda kendi idarelerini devam ettirmişlerdir. Aslında her iktidar biraz sömürgecidir, çünkü her merkezi iktidar toplumun belirli bir kesimine yabancıdır. Siyasi meselelerin kimlik meselesiymiş gibi gösterilmesi toplumların kutuplaşmasına neden olur. Dikkatleri baskıcı ve sömürücü iktidardan uzaklaştırıp, iktidara karşı biraraya gelebilecek insanlar arasındaki, aslında gündelik hayatta çok da önemli olmayan farklılıklara çeker. 1995 Gazi olaylarının resmi söylemlerde Alevi ayaklanması gibi gösterilmesi bu anlamda hiç de tesadüfü değildir. Bugün, bu tarz bir kutuplaşmaya en çok karşı çıkan nüfusun Alevi nüfus olması da tesadüfü değildir. Çünkü, ezilenler iktidar tekniklerinin ve söylemlerinin nasıl işlediğini en iyi bilen nüfustur.

Bu mahallerin Gezi’ye bakışıilişkisi ne durumda?

Benim gözlemlediğim kadarıyla, Gezi’de yaşananlardan heyecan duyuyorlar. Hepimiz duyuyoruz. Gezi olmasaydı, bugün Okmeydanı’nda yaşananlar görünür olmayacaktı. Oysa, Okmeydanı’nda benzeri olaylar yıllardır yaşanıyor. Yıllardır gençler ölüyor, ağır cezalar alıyorlar. Geziyle birlikte bütün şehir Okmeydanı, Armutlu, Gülsuyu gibi oldu. Gezi’den önce Okmeydanı’nda yaşananları orta sınıf Türkler muhtemelen bir takım radikal grupların eylemlerinin sonucu olarak görürken ya da hiç görmezken, bugün öyle değil. Okmeydanı’ndaki gençler de bu bakışın değiştiğinin farkındalar. Bunun da sağaltıcı ve yeni siyasi tahayyül biçimlerine olanak açan bir etkisi vardır herhalde.

27 Mayıs 2014
Emrah Temizkan
Haberin devamı için tıklayınız; BirGün.net