Birgün: Orada Gezi ruhunu yansıtacağız!

Selda Bağcan 40 yıldır hem Türkiye hem dünya sahnelerinde Anadolu’dan taşan müziğiyle hislere tercüman oluyor. BirGün’lük Festival’de de sahnede olacak. Yandaş medya bizi çağırmaz. Çok güzel olacak o gün, eminim. Orada Gezi ruhunu yakalayacağız” diyor

orada-gezi-ruhunu-yansitacagiz-1

Dünyada 81 kadın şarkıcısı arasında kabul ediliyor, Rolling Stone, ismini 100 yılın efsane 100 kadını arasında gösteriyor, bütün dünyadan genç ünlüler onun şarkılarını dinliyor, Antony Hegarty, Mos Def, şarkılarını kullanıyor. 40 yıldır hem Türkiye hem dünya sahnelerinde Anadolu kaynağından taşan müziğiyle acılara tercüman olan Bağcan’la BirGün’lük Festival öncesi Plakçılar Çarşısı’ndaki ofisinde biraraya geldik

>>Yurtdışında çok konser veriyorsunuz. Oradaki dinleyiciyle aranız nasıl?
Meraklılar ve heyecanla dinliyorlar. Değişik bir ses geliyor onlara. 70′li yıllardan beri festivallere gidip geliyorum. O yıllarda o kadar ünlü olmasam bile sesimin tınısıyla onları dehşete düşürüyordum. (Gülüyor) ‘Fantastik’ diyorlardı ilk karşılaştıklarında. Daha tizden ve orkestrasız çalarak söylüyordum bir de o yıllarda, o daha etkileyiciydi… Bir de gitar çalan bir kadınla karşılaşmak onları şaşırtıyordu. Bizimkiler şaşırmıştı zaten yeterince…

>>Türkiye’de de en çok sahneye çıkanlardan birisiniz. Yoruluyor musunuz?
Konserler dinlendiriyor beni. Heyecanı, stresi var tabi ama… Yoran bu firma; Majör müzik. Şu masaya oturuyorum, silme evrak dolu. Bir oturuyorum başım kalkmıyor…

>>Neden kalkışmıştınız böyle bir işe?
Hapisten çıkar çıkmaz, 1985′te firma kurdum. Çünkü benim yüzümden başkaları da içeri alındı. Galdı Galdı diye bir şarkı söylemiştim Muhsin Akarsu’nun, plak şirketin müdürünü de içeri aldılar. ‘Artık zamanı geldi, bir tek benim başım yansın’ diyerek kurdum.

>>Her şeyle siz mi uğraşıyorsunuz?
Her şeyle. Uğraşanlar vardı, ama onlara tekrar ben öğretiyordum. Ben matematik-fizikçiyim. Ohesap kitap işi hepsi, o yüzden ben yapıyorum. Ne vergisi bitiyor ne bilmemnesi… Bir de hep yeni projeler üretiliyor. Şimdi box’lar meşhur. Altı tane box çıkarıyoruz, benim albümlerim kronolojik sırayla, üç albüm bir arada. Üç aydır kapaklarıyla uğraşıyorum, tasarımlar da benim hep… Bu projeler çok vakit alıyor. Bürokratik işlemleri. Bir de 15 tane kedi bakıyorum. Şimdi arttı hatta 19 oldu küçükler var dağıtacağız ama…

40 YILIN 40 ŞARKISI
>>Neden tek tabanca devam ediyorsunuz?
Bu grafikerler beni çok yordu. Adım Selda Bağcan değil mi benim? Seldan yazmış. Üç aydır uğraşıyorum.

>>’Kontrol delisi’ derler ya. Siz de öyle misiniz biraz?
Tabii. Mükemmeliyetçilik var. Bir ikincisi bir grafik üç ay sürer mi? Öbürü desen ’40 Yılın 40 Şarkısı’ için iki senedir uğraşıyor. Eser işletme belgesini aldık, grafik aşamasında.

>>Geçen yıl çıkması bekleniyordu. Eser İşletme nedeniyle mi uzadı?
Onun için uzadı evet. Telif sahipleriyle tek tek anlaşıyorsunuz. Bulamadıklarınız da oluyor…

>>’Best of’ albümü olacak değil mi?
20′şer parçalık iki CD’den oluşuyor. Birinde, hit olmuş şarkılar, diğerinde benim seçtiğim, kendi performansımı beğendiğim şarkılar… Onlar hit olmaz biliyorsunuz, ama ben onları hitlerden daha çok severim. Hitler arasında; Adaletin Bu mu Dünya, Katip Arzuhalim, Çemberimde Gül Oya, Tatlı Dillim, Gesi Bağları; Mos Def’in söylediği İnce İnce Bir Kar Yağar, Acıyı Bal Eyledik, Bak o gün söyleyeyim bunu, Kızıldere’yi de söyleyeyim, hem buradan repertuar yapayım o güne (gülüyor), Vurulduk Ey Halkım, Antony Hegarty, bu çocuk bana acayip hayran, Meltdown festivaline çağırdı beni, 2012′de İstanbul’da konser yaptığında bu parçayla çıktı konsere, herkes şok olmuş.

>>Sizin seçtikleriniz arasında ne var?
İlkbahar Geldi, Ağlama Anne, An Gelir, Sevgilerde, Gülüşün Kalır Bende, Oğul; Mustafa Atıcı’nın, kitleleri acayip etkileyen bir parça bu Festival’de de söyleyeceğim… Amerika’da Lincoln Center’da 2012′de bir konser yaptım. O yılın en iyi 30 konseri içinde seçildi. Oğul’u söylediğimde siyahi kadınlar sahnenin önüne kadar yürüdüler, ağladılar… Sözlerini bilmiyorlar, ama çok etkilendiler ağıt çünkü… Başka bir proje daha yapıyoruz, Poll Müzik’e. Ünlü sanatçılar benim şarkılarımı söyleyecekler, düet yapacağız.

>>Bu kadar mükemmeliyetçisiniz, başkalarına nasıl söyleteceksiniz şarkılarınızı?
O kadar tutucu değilim. Ve hepsi en az benim kadar bu konuda tecrübesi olan şarkıcılar. Aslında ben yalnız onlar söylesin dedim. Ama plak şirketi düet istedi. Önce onlar söylesin ben girip çıkarım şarkılara

>>Ne kadardır bu Çarşı’dasınız?
20 küsur yıldır… Bu çarşı bir zamanlar çok hak yedi yalan değil… ‘Unkapanı kurt kapanı’ diyorlar ya. Özellikle telif hakları konusunda o zaman curcunaydı. Herkes istediği şekilde davranıyordu. Sonra Adnan Kahveci Kültür Bakanı olunca bir sistem geliştirdi. Korsana engel olacağız, diye bandrola bağladılar. Ama yalan. Korsana engel falan olamadılar.

>>Sansürü kurumsallaştırdılar…
Eskiden istediğini yayınlayabiliyordun. 85′te geldi bandrol. Kültür Bakanlığı’na müracaat ediyorsun, ikircikli parçaların sözlerini istiyorlar. Mesela 91′de Koçero’ya izin alamamıştım. Hala devam ediyor sistem, belge için sözleri istiyorlar. Benim gibilerin tabii; popçuların, Tarkan’ın niye istesin…

>>Sakıncalı olmadığınız bir dönem oldu mu?
Yok hiç olmadı; hep sakıncalı, hep sakıncalı. 88′de Majör’e yaptığım ilk albüm Özgürlük ve Domokrasiyi Çizmek 15′inci günü toplatıldı. Yaptığım en güzel albümlerden biridir…

BAŞBAKAN’DAN FAZLA YATTIM
>>Yedi sene pasaport alamadınız, onlarca kez sansürlendiniz, üç kere cezaevine girdiniz…
Toplam 4,5 ay yattım. Başbakan’dan fazla yani. O üç ay kalmış. Ama hiç mağdur edebiyatı yapmadım ben. İftiharla söyledim her yerde. Girmesem ayıp olacaktı. Bir de hayat tecrübesi açısından çok faydası oldu bana. Madalyonun öteki yüzü var ya işte onu görüyorsun. Bütün hakim ve savcılara, okulu bitirdikten sonra, tebdili kıyafet yaparak stajlarını mahkum olarak yapmalarını öneriyorum, cezalarını ona göre verirler…

>>Bütün bunları yaşamış biri olarak bugünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün daha korkunç. Hiç haketmedi Türkiye halkı böyle bir şeyi. Birinin başına kapsül geliyor birine direkt ateş ediyorlar… Bu insanların oyu yüzde 43′e düşmüş hırsızlıklardan dolayı, ben şahsen yüzde 30′lara düşeceğini zannetmiştim. O kadar ölümler, bütün komşularla kötü ilişkiler, iftiralarla içeride tutulan insanlar, çok büyük haksızlıklar var; hangi birini söyleyeyim. Bunların mutlaka bir şekilde gitmesi gerekiyor.

İFTİRAYLA İÇERİ ATARLAR
>>Müziğiniz üzerinde aynı baskıyı hissediyor musunuz?
Yine yaptırmazlar ki hiçbir şekilde. Kıpırdayamazsın! İstersen kıpırda, bu defa iftirayla içeri atıyorlar. Haydi bir şarkı yapayım şimdi ben birilerinin aleyhinde! İftiara atarlar…

>>Ama sizin şarkılarınızdaki isyan bugün de geçerliliğini koruyor…
Evet. ‘Yuh Yuh’ mesela. Tüm zamanların en çok dinlenen seçim şarkısıdır. Onu Mahsuni 1963′te yazmış. Ben 1977′de söyledim ilk kez. O günden bu güne seçim meydanlarında hiç durmadan çalınıyor ve her parti birbirine yuh çekmek istiyor. Geçmişte bir mail almıştım. Mehmet Ağar’ın partisi DYP de kullanmış onu minibüslerinde, bana Anadolu’da bir şehirden mail geldi, ‘Selda Hanım nasıl müsaade ediyorsunuz’ diye. Dedim ki ‘Nasıl engel olabilirim, nerede çalındığını bilemem’…

>>Günümüzle ilgili yeni besteler yapıyor musunuz?
Bir şey yok; ama isterim yapmak. Bir çocuk Gezi’yle ilgili yapmıştı, yolladı bana, fakat çok sertti sözleri. ‘Yayınlayabilirim’, dedim önce, ama sonra düşündüm, bir iftirayla içeri atar beni bunlar. Direkt yükleniyor çünkü.

>>Yaz Gazeteci Yaz şarkınızı, ‘Alo Fatih’lerden sonra güncellemeyi düşünür müsünüz?
Şimdi onu güncellemek lazım. O çok hafif kaldı. “Doğuda doktorsuz ölen kulları da yaz” diyor. Gerçi hala geçerli. Küçücük bir kız çocuğu babasının sırtında… Ambulans gidemedi, yollar kapalı. Ama ilaveten bir şeyler yazmak lazım. Yaz Gazeteci dünyada hit olmuş. Sözleri bilseler dehşete düşerler, Allah’tan bilmiyorlar, müzik onları etkiliyor.

>>BirGün’ün festivaline çıkacaksınız…
Bizi Sabah gazeteci çağıracak hali yok. Yandaş medya bizi çağırmaz. Hoşumuza gidecek orda çıkmak. Çok güzel olacak o gün eminim. Bir defa çok kalabalık olacak. Gelenler de belli; bizim kitle, Geziciler gelecek… O gün orada Gezi ruhunu yakalayacağız ve yansıtacağız, Bol bol slogan (Gülüyor)

İSTANBUL’A 10 YILDA ALIŞTIM
>> Sizin için ‘bütün şehirlerin yerel sanatçısı’ diyebilir miyiz?
Vallahi doğru.. Çocukluğum Van’da geçti. Oralara kültürel bir yakınlığım var. Beni tanımayan biri mutlaka “Ankara’nın doğusundandır” der. Turgutluluyuz. Babam Manastır’da doğmuş, Balkan Harbi sırasında bir yaşında gelmişler. Babam veteriner hekim annem de öğretmen. Turgutlu’da rastlaşmışlar. İlkokul arkadaşları. Annem zengin kızı babam fakir çocuk. Sırf annemle evlenebilmek için okumuş. Mahallelerinde ilk yüksek tahsil yapan kişi. Ben onların memuriyeti dolayısıyla Muğla’da doğdum. Bir yaşındayken Van’a gitmişiz. Gözümü Van’da açtım. Orası belirleyici oldu. Daha samimi orada her şey. 10 yaşına kadar oradaydık.

>>Ankara’ya nasıl geldiniz?
Babamız ölünce. Konservatif bir memur şehridir. Herkes çok namusludur orada. Fen fakültesinde okudum, sonra sanatçılık babından geldik İstanbul’a. Başta hiç alışamadım. Namussuz bir şehir geldi. Yıl 1971. İlişkiler çok çığrından çıkmış gelmişti. Tam 10 sene sürdü alışmam. Ondan sonra ‘Ah İstanbul’ demeye başladım. Mesela ilk İstanbul’a geldim, çok önemli bir telefon açmam gerekiyor, jetonum yok, bir bakkala girdim rica ettim, adam açtırmadı telefonu. ‘Ay’ dedim, ‘İstanbul, Allah seni ne yapmasın!’. Bunlar belirleyici oluyor. Ankarada olmaz bu. O telefonu açtırırlar. Artık İstanbul’un doğasını tarihini seviyoruz, insnalarını da sevmeye çalışıyoruz… Yakın çevremi seviyorum ben…

>>Sosyalleşmeyi sevmiyor musunuz?
Hiç sevmem, son derece asosyalim. Yakın çevremi severim. İşten eve, evden işe. Öğrenciyken de ‘evden okula, okuldan eve’ydim. Hatta annem derdi ‘Kızım gitsene şu diskoteklere’ diye. (Gülüyor) Ben de türkü söylüyorum daha o yaşlarda, gitar çalarak, diskotekte ne işim var, hiç bana göre değil…

>>Gitar çalmaya ilk başladığınızda yadırgıyor muydu çevreniz?
Gitar çalan bir genç kız… Çok tuhaf geldi insanlara. Çok şaşırdılar. Gitar çalan daha çok erkekler var bir kadın çaldığı zaman insan şok oluyor. Oysa enstrüman çalmak çok yakışıyor kadınlara…

>>Yurtdışında yayınlanan bir yazıda sizin için “40 yıldır şarkılarını söyleyen karizmatik kadın” demişler. 40 yıl boyunca karizmatik kalmak nasıl mümkün?
Evvelki gün Nükhet Duru’yla beraberdik. Yunanistan’a tatile gittik. Aramızda sohbet ediyoruz. Karizma meselesi gündeme geldi. Dedim, ‘Ben hiç karizmatik değilim bir kere’. Onlar da ‘Ah sen sahnede karizmatiksin’ dediler. Nükhet de dedi ki ‘Bütün gün, 24 saat karizmatik olduğumu düşünebiliyor musun? (Gülüyor) Ne biçim bir gerginlik yapar insanda.’ Biz normal hayatta, o da öyle, son derece mütevazi insanlarız. Zamanımızın çoğunu evde geçiririz. Dışarlarda pek gözümüz yok, ev kuşuyuz.

>>Konserlerden önce ‘heyecanlanıyorum’ dediniz, 40 yıl sonra hala mı?
Her konser bir imtihan. Gününüzde değilsinizdir, içinizden şarkı söylemek gelmiyordur belki. Bu da ‘beş kuruş veriyorum hadi söyle bakalım’ değil ki. Oyuncaklardaki gibi bir zemberek olsa arkamda da kursalar tamam ama… O gün çok iyi olman gerekiyor. Mesela Festivalin heyecanı şimdiden başladı. Çok iyi olmam lazım’ deyip duruyorsun kendine. Derken o gün o adrenalin fışkırıyor…

Ömür Şahin Keyif 

21 Haziran 2014 

Haberin kaynağı için tıklayın: birgun.net