Sendika.org: Ferda Koç: Haziran bir iktidar eleştirisiydi, yeni isyan muhalefeti de eleştirecek (İsyanın yıl dönümü söyleşileri I)

Haziran İsyanı’nın üzerinden bir yıl geçti. Bu bir yıl içinde yaşananlarla, özellikle 17 Aralık operasyonu ve 30 Mart yerel seçimler süreci ile İsyan’ın etkileri arasında nasıl bir bağlantı vardı? Sosyalist hareket ve emek-meslek örgütleri açığa çıkan dinamiklerle ilişki kurmada ne ölçüde başarılı oldu? İsyan’a katılan kitlelerin seçimlerde büyük beklentiye girip 30 Mart’tan bir moral bozukluğu ile çıkmaları bir çelişki değil mi? İsyan’ın önümüzdeki sürece olası etkileri nelerdir? “İsyan’ın yıldönümü söyleşileri” başlığı altında yaptığımız söyleşilerde toplumsal muhalefet açısından kritik önem taşıyan bu sorulara yanıt arıyoruz. İlk söyleşimiz yazarımız Ferda Koç’la…

ferda-koc

Sendika.Org: Haziran İsyanı’nın yıldönümü yaklaşıyor. Sizin değerlendirmenize göre isyanın bir yıllık politik bilançosu ne ve 17 Aralık ve 30 Mart seçimlerini bu bilançodaki yeri ne oldu?

Ferda Koç: Haziran’da harekete geçen yığınlar, AKP iktidarını “sokaktan sınırlandırmayı” hedeflediler ve bunu başardılar. İsyan sırasında sokakları, meydanları dolduran, polisin vahşi şiddetinin karşısına dikilen yığınlar, sokaktaki “iktidarın” devlet iktidarını değiştirmeye yetmediğini deneyimlediler ve geri çekildiler. İsyanın polis şiddeti karşısındaki geri çekilişi, mutlak bir “yenilgi” olmadı. Haziran İsyanı, AKP iktidarına karşı gelişen halk muhalefetinin kendisinden sonraki biçimlerini belirleyen bir dönüm noktası olarak tarihsel nitelik kazandı. Halk, Haziran İsyanı ile birlikte, neoliberal saldırıların faşizme rağmen durdurulabileceği bilincini edindi. İsyan içerisinde oluşan kitlesel hareket biçimleri ve mücadele organları, yani yasaklı kent meydanlarını hedefleyen yürüyüşler, polis zorbalığına karşı militan direnişler, forumlar ve değişik temalarla oluşturulan “isyan ocakları” (Armutlu Direnişi, ODTÜ-Yüzüncü Yıl İnisiyatifi, Kuzey Ormanları Savunması) halk muhalefetinin bugününe damgasını vuruyor.

HAZİRAN KAVŞAĞINDA BULUŞANLAR KULVARLARINA DÖNDÜ

Ancak Haziran İsyanı’nda AKP iktidarının karşısına dikilen geniş yelpazenin politik çeşitliliğini kucaklayarak iktidar mücadelesinin temeli haline getirmeye yönelen bir ortak inisiyatif gelişmedi. Kaynağını Haziran İsyanı’ndan alan etkili bir politik inşa hareketi ortaya çıkmadı. Hareketin bileşenleri “Haziran Kavşağında” buluştular ve isyanın tüm ülkeyi kuşatan sıcak günleri geride kaldığında kendi “kulvarlarına” döndüler. Bu noktadan sonra istenir ve beklenir olan, dönülen “kulvarların” isyanın deneyimi ışığında elden geçirilmesine yönelik güçlü bir baskının oluşmasıydı, ancak böyle bir baskı da şimdiye kadar ortaya çıkmış değil.

Dolayısıyla Haziran İsyanı, demokratik halk muhalefetinin programına, eylem ve örgütlenme tarzına niteliksel katkılarda bulunmakla birlikte, politik yapılanmasında elle tutulur bir ilerleme yaratamadığını görmemiz gerekiyor.

AKP İKİNCİLLEŞTİRMEYE, CHP VE HDP İSTİFADE ETMEYE ÇALIŞTI

AKP iktidarı, halk muhalefetinin isyan biçimini kendisine yönelen asıl tehdit olarak algıladı ve bu tehdidi zayıflatmayı ve ortadan kaldırmayı hedefleyen bir denetim stratejisi ile hareket etti. Haziran İsyanı’nın ilk günlerinden itibaren AKP’nin sandığı iktidar meşruiyetinin tek kaynağı olarak sunması ve halk isyanını devlet ve kurumsal siyaset içi bir çatışmanın “sokağa yansıması” olarak ikincilleştirmeye çalışması bu stratejinin temel unsurlarını oluşturdu.

Başta CHP ve HDP olmak üzere “sol” muhalefetin temsil odakları, sokakta oluşan ve AKP iktidarını sınırlandıran halk inisiyatifini siyasi mücadele alanına bir “kurucu irade” olarak sokmaktan özel olarak kaçındılar, isyanın yarattığı iklimden sandıkta yararlanmayı temel alan bir çizgi izlediler.

17 ARALIK ALATURKA BİR “DEVRİM HIRSIZLIĞI” OLARAK GELİŞTİ

17 Aralık skandalı isyan dalgasının geri çekildiği bir ortamda devreye girdi ve AKP iktidarına karşı mücadeleyi “derin ilişkilere”, yüksek istihbarat teknolojisi ve yüksek bürokrasinin kapalı kapılarının ardına odaklayan alaturka bir “devrim hırsızlığı” olarak gerçekleşti. AKP iktidarını sokaktaki kahramanlıklarına karşın düşüremeyen yığınlar, iktidar içindeki bu çatışmanın üreteceği siyasi sonuçları “beklemeye” başladılar.  CHP-MHP-Cemaat arasında bir “esnek koalisyon” yaratılarak AKP’nin sandıkta yenilgiye uğratılması ve bu yolla AKP iktidarının çözülme sürecinde yeni bir mesafenin alınması Haziran İsyanı kitlesine “aklın yolu” olarak sunulabildi ve kabul ettirilebildi.

AKP’NİN KURDUĞU TUZAK: CHP’NİN PEŞİNE TAKILMAK

AKP Haziran İsyancılarına, “sokaktan çekil sandığa gel” demişti; büyük kitlesi itibariyle CHP’ye oy veren isyancı güçler, 17 Aralık skandalıyla belirlenen siyasi atmosfer içerisinde CHP’nin peşine takılmaktan kendilerini alamadılar ve pratik olarak AKP’nin kurduğu bu tuzağa düştüler.

Bu somut öykü ışığında bir yıllık politik pratiğin, kurumsal siyaset ile Haziran İsyanı’nın politik düzlemleri arasındaki “uzlaşmazlığı” ortaya koyduğunu düşünüyorum.

Hareketin çizgisini, “sınırlarını sosyalistlerin çizdiği AKP karşıtlığı” olarak tanımlamıştınız. İsyana katılan kitlelerin bir yıllık reflekslerini yine bu doğrultuda değerlendirebilir miyiz?

İsyanın sol muhalefetin içeriğine yeni bir “ortalama” kazandırdığını ve bu ortalamanın Türkiye sosyalist hareketinin tarihsel ortalaması ile örtüştüğünü halen söyleyebiliriz. Haziran İsyanı sol muhalefet güçleri içindeki devletçi, ırkçı, otoriter çarpılmaları marjinalize etti. “Ergenekon solu”nun AKP’nin yedeğine düşmesini bu marjinalizasyonun yarattığı bir sonuç olarak kavrıyorum. Haziran İsyanı’nın Türkiye’de sol siyasetin içeriğine verdiği bu ayarın orta vadede etkili olacağı kanısındayım.

ÖZGÜRLÜK, SAYGI, VİCDAN…

30 Mart ve 1 Mayıs’ta açığa çıkan manzaraya bakarak, hükümetin İsyan’ın rövanşını aldığı sonucuna varılabilir mi? Sizce toplumsal muhalefet açısından 31 Mayıs 2013’te başlayan süreç kapanmış mıdır?

30 Mart seçimlerinin Haziran İsyanı’nın kitlesi için bir “yenilmişlik” duygusu yarattığı açık. 1 Mayıs 2014 direnişinin AKP iktidarı tarafından bu kadar kolay yönetilebilmesinde bu yenilmişlik duygusunun ciddi bir rol oynadığını yadsıyamayız. Ancak, Haziran İsyanı’nın arkasında bir seçim başarısı değil, uzun yıllardır mayalanan bir direniş kültürü bulunuyordu. Bu direniş kültürü üzerinde açan çiçek bir seçim yenilgisiyle solmaz.

Aksine bugün, Haziran’da çiçek açan direniş kültürünün Haziran’da harekete geçmeyen toplumsal direniş zeminlerine de yansıdığını görüyoruz. Kazova, Greif, Yatağan, Seyitömer, Anteks gibi işçi direnişlerinde bu yeni direniş kültürünün etkisi belirgin bir biçimde gözlenebiliyor.

LİSELİLER ÖZEL BİR YER TUTUYOR

Haziran İsyanı devam eden, yeni nitelikler kazanan, yeni kitlelerle buluşma eğilimi gösteren  bir süreçtir. Bir “Özgürlük ve Saygı” hareketi olarak patlak veren Haziran İsyanı, Berkin Elvan’ın ölümüyle birlikte, aynı zamanda bir “vicdan hareketi” niteliğini de kazandı. Haziran İsyanı’nın Soma Katliamı’nın arkasından gelişen toplumsal tepkiyle bağını bir “vicdan hareketi” olarak kurmasına ve bu tepki dalgasında liselilerin tuttuğu özel yere dikkat etmeliyiz. Liseli gençler, isyan kitlesinin genişleyen “bir kanadı” olarak kendilerini gösterdiler. Hareket, liseli enerjisinin yoğun olarak hissedildiği bir tarzda Kürdistan coğrafyasına da nüfuz etmeye başladı. Üniversitelerde gelişen işgal hareketleriyle birlikte gençlik hareketinde de bir Haziran sonrası tarih trendinin yaşandığı görülüyor.

Haziran İsyanı’nın işçi sınıfı mücadelesine yeni bir bakış açısı, yeni hedefler ve yeni bir seferberlik duygusu kazandırabileceği Soma Katliamı’nın ardından gelişen süreçte görülmüştür. Bu olgu, İsyan’ın “eğitimli nüfus ve dışlanan kümeler”le sınırlanabileceği yönündeki kaygıların yersizliğini ortaya koymaktadır. Neoliberal barbarlık koşulları altında süregitmekte olan sınıflar mücadelesi, işçi sınıfının iç çelişkilerinin yarattığı kilitlenmelerin aşılabilmesinin imkanlarını da sürekli olarak yeniden üretmektedir.

İSYANI DAYANDIĞI SINIRLARIN ÖTESİNE TAŞIYACAK BİR HAZIRLIK İÇİNDE OLMALIYIZ

Kendisinden sonraki bütün toplumsal direniş hareketlerine rengini veren ve sürekli olarak yeni “değerler” kazanan Haziran İsyanı’nın “defterinin kapandığını” söylemek mümkün değildir. Geri çekilme ve ileri atılma momentleriyle halen sürmekte olan Haziran İsyanı’nın, yeni sıfatlar ve yeni kitlelerle kucaklaşarak sınıfsal içeriğini mantıki sınırlarına kadar ilerletmesi mümkündür. Bu nedenle içinde bulunduğumuz anın temel görevi “geçmişin muhasebesini” çıkarmak, “Haziran’ın mirasını” ne yapacağımızı düşünmek değil, Haziran İsyanı’nı dayandığı sınırların ötesine taşıyacak anları karşılayacak bir hazırlık içinde olmaktır.

Sizce sosyalist hareket ve emek-meslek örgütleri açığa çıkan dinamiklerle ilişki kurmada ne ölçüde başarılı oldu? “Hareketin siyasi merkezi yok” demiştiniz. Hala da aynı sorun sürüyor. Sosyalistlerin bu konudaki girişim ve tartışmalarına ilişkin değerlendirmeniz nedir?

İlerici toplumsal ve politik muhalefetin örgüt ve kadrolarının Haziran İsyanı’nda harekete geçen yığınlara “değdiği” ancak bu yığınların ideolojik-politik-örgütsel evriminde etkili olamadığı ortada.  Ancak tren kaçmış değildir; neoliberalizme ve faşizme karşı gelişen bu çaptaki bir halk isyanının yığınların bilincinde köklü değişiklikler meydana getirmeden sönüp gitmesi beklenmemelidir. Bu çaptaki bir halk isyanı, içinde yer alan kuşağı olduğu kadar, kendisinden sonra gelen kuşakları da etkileyecek bir tarihsel esin kaynağıdır. Hareketin neoliberalizm ve faşizme karşı eşitlikçi, özgürlükçü, ekolojist, cinsiyet özgürlükçü karakteriyle yeni bir “ilerici kültür” zemini kurduğunu ve bu zeminin bugünün sosyalist  politik pozisyonu tanımladığını görmemiz gerekir. Sosyalistlerin Haziran İsyanı’nın açığa çıkardığı toplumsal dönüşüm dinamikleriyle kuracağı ilişkinin başlangıç noktalarından birisi buradadır.

SIÇRAMA, MEVCUT KONUMUN TERK EDİLMESİNİ GEREKTİRİYOR

Hareketin bir siyasi merkezi yoktu. Beklenir ve istenir olan hareketin kendisinin bir siyasi merkez oluşturmasıydı. Ancak Türkiye sol hareketinin temel bileşenleri bulundukları yeri terk etmelerini gerektirecek böyle bir sıçramanın objektif ve sübjektif imkanlarına sahip değildi. Böyle bir sıçramanın gerçekleşebilmesi için önemli sol güçlerin bulundukları konumdan rahatsız olmaları gerekiyordu. Ne yazık ki, “varlığını korumaya” odaklanmış olan Türkiye solu ile “konumunu korumaya” odaklanmış olan Kürt hareketi için böyle bir “rahatsızlık” yoktu. Ancak isyan günlerinde her iki tarafta da bu “rahatsızlık” hissi uyandı. Bu rahatsızlıklarımızı geleceğe ışık tutan bir başka hareket noktası haline getirebiliriz.

Kürt siyasi hareketinin ve CHP’nin isyanla kurduğu ilişkinin bir yıllık karnesi sizce nedir?

Haziran İsyanı’nın yaygın kitlesinin seçimi olan CHP, kendi içine ve siyasi mücadele alanına ilişkin olarak yakaladığı muazzam bir tarihsel fırsatı Cemaat ve MHP ile koalisyona yönelerek hovardaca harcadı. Kürt siyasi hareketinin isyanla ilişkisi ise monolitik bir tablo oluşturmuyor. Hareketin değişik sektörleri, isyan süreciyle birbirinden farklı ilişkiler kurdu. Toplamdan baktığımızda Kürt hareketinde ciddiye alınması gereken bir “yakınsama çabası” olduğunu düşünüyorum. Bunu, Haziran İsyanı sırasında DTK’nın en sıcak gündeminin Diyarbakır Ticaret Odası Seçimleri olduğunu, yasal Kürt siyasetinde söz sahibi olan kadroların ciddi bir bölümünün hareket hakkında “resmi görüş”ün aksine bir “tehdit” algısıyla davrandıklarını bilerek söylüyorum. Kalekol inşaatlarına karşı geliştirilen direnişlerden, Hevsel Direnişi’ne kadar birçok örnekte Haziran havasını soluyoruz. Aynı isyan havası her iki tarafta da solunduğu sürece, iki süreci birbiriyle kaynaştıracak dip akıntılarının güçleneceğini düşünüyorum.

LİSELİ KÜRT YURTSEVER GENÇLİĞİN ESTİRDİĞİ RÜZGAR

Bu olumlu beklentinin bir karşılığının olduğunu da aslında Berkin Elvan’ın ölümünden bu yana yaşıyoruz. Berkin Elvan protestolarında, Haziran İsyanı havasının Kürdistan coğrafyasına yayıldığını gördük. Özellikle liseli Kürt yurtsever gençliğinin estirdiği bu rüzgarın gelip geçici olmadığı, Kürdistan’daki Soma Katliamı protestolarında da görüldü.

Önümüzdeki dönemde yeni “Haziran”lar bekliyor musunuz? Yeni seçim süreçlerinin belirleyiciliğinde şekillenen siyasal alanda, İsyan’ın yeri ve etkisi nedir?

AKP faşizmine karşı direnişi bir varlık yokluk sorunu olarak hisseden çok geniş halk kesimleri var. Eğitimli güvencesiz “ücretliler”, kadınlar, Aleviler, üniversite öğrencileri, LGBT’ler… AKP iktidarı “sandıksal” ve “bürokratik” yöntemlerle pekiştikçe “isyanla ayakta kalma” seçeneği daha da geniş bir kesim için tek geçerli yöntem haline gelecek. Halk muhalefeti şu anda yeniden küçük mevzi çarpışmalar planına geçmiş görünüyor. Ancak bu mevzi çarpışmaların Haziran öncesiyle kıyas kabul etmez bir kitlesel militanlık, politizasyon, örgütsel derinlik ve teknik kapasiteyle gelişme eğiliminde olduğunu saptamalıyız. 1 Mayıs direnişleri bunu gösterdi. Bu nedenle şimdiki direnişlerin bir öncekinin tekrarı olmayan yeni bir isyan dalgasını biriktirdiğini düşünüyorum.  Haziran İsyanı bir “iktidar eleştirisi” olarak gerçekleşti, isyanın şimdiki birikim sürecinin bir sonraki isyanın  aynı zamanda “muhalefet eleştirisi” olarak yaşanmasına yol açacağı kanısındayım.

 26 Mayıs 2014 

Haberin kaynağı için tıklayın; sendika.org