Bianet: Çocuklarımızın karıncayı bile incitemediği doğrudur

BerkinE12.03.14_ArasMargosyan06

Velev ki o gün ekmek almaya değil, eyleme gitmiş olsunlar. Velev ki ceberrut TOMA’lara, akreplere sapanla taş atmış olsunlar. Çocuklarımızın, arkadaşlarımızın karıncayı bile incitemediği doğrudur.

Ali İsmail Korkmaz, Gezi direnişi sırasında Eskişehir’de sokak ortasında dövülerek, işkence edilerek öldürüldü.

Annesi Emel Korkmaz, katillerin sözde yargılandığı davanın Kayseri’de görülen son duruşmasının ardından çıktığı bir televizyon programında, oğlunun ne kadar insancıl, ne kadar iyi bir çocuk olduğunu anlatıyordu:

“O hayat dolu bir insandı. Alim insanları, hayvanları, doğayı, herkesi çok severdi. Karıncanın bile incitilmesini istemezdi.”

Emel teyze, kelime üzerine kelime koydu da Ali’sinin nasıl temiz bir delikanlı olduğunu anlattı.

Baba Şahap Korkmaz da anlatıyordu. Ali İsmail’in iyiliklerini sıralıyordu. Öyle anlatıyordu ki, yüzündeki acı istemsiz bir tebessüme dönüyordu oğlunun güzelliklerini konuştukça.

***

Ankara Karşıyaka Camii’nde, Hatice Can’ın cenaze namazını kıldıran imamı dinliyorduk:

“İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölür. Eceli gelince bu dünyadan göçerler.”

Hatice teyze eceliyle değil, kahrından ölmüştü halbuki.

2011 yılının temmuz ayıydı. Kendisiyle, oğlu Onur Yaser için gazetelere verdiği anma ilanı vesilesiyle tanışmıştım. Gerek telefon konuşmalarında gerekse gönderdiği e-postalarda hep çok kibardı. Onur’dan büyük harflerle yazdığı “kuzum” diye bahsederdi. Çıkacak haberlere çok titizlenirdi. Gencecik yaşında kaybettiği oğlu hakkında kamuoyunda yanlış intiba oluşmasından endişe ediyor olmasına yorardım, haklıydı. Evlat acısından öte köy yok. Hatice teyzenin canı çok yanıyordu.

“Nasılsınız” sorusuna aldığım en iyi cevap, “Ayakta durmaya çalışıyorum Burcu” olmuştu.

İstanbul’da görülen duruşmalarda eşi Mevlüt amca hep suskundu. Hatice teyze ise anlatırdı: Evraklarda yapılan sahteciliği, Onur’un nasıl yakalandığını, ince arama işkencesinden geçtikten sonra arkadaşlarına anlattıklarını…

Bazıları derdini anlattıkça içteki zehri dışarı akıtır. Hatice teyze, akıtamamış meğer…

Nasıl akıtsın?

Adalet bakanının, “Çıplak arama utanma duygusunu ihlal etmeyecek şekilde ve kimsenin görmemesini sağlayacak tedbirler alınarak gerçekleştirilir” dediği bir ülke burası.

Hatice teyze de kuzusunun ne kadar iyi bir çocuk olduğunu söyleyip dururdu.

O oğluna bakmaya kıyamazken, onu nasıl elinden aldıklarını hiç anlayamadı.

***

“Benim çocuğum, neden burada? Cevap versinler. Ben doktorlara yalvardım, beyin nakli olmaz mı, benimkini ona, onunkini de bana koyun diye… Benim oğlum hasta değildi, kaza geçirmedi, devlet vurup bu çocuğu bu hale getirdi. Bazen düşünüyorum, keşke o gün polislerin içine dalsaydım, oğlumu vuran kimdiyse, yüreği varsa çıksaydı karşıma. Belki vuran polisin Berkin yaşında çocuğu vardır. O babanın eve getirdiği para, bu çocukların kanı. Karşımdaki devleti aciz buluyorum, 14 yaşındaki bir çocuğa terörist diyene devlet demem ben. 5 liraya taş attırıyorlarmış… Öyleyse ben niye çile çekeyim, bu işte bu kadar para olduğunu bilseydim, eşim 1.5 sene hastayken, haftasonu düğün salonlarında, haftaiçi konfeksiyonda, tuvalet temizlemezdim. Ben çocuğumu bilirim, benim çocuğumu oraya buraya yapıştıramazlar. Devlet asla bu şekilde kendini temize çıkaramaz.”*

Gülsüm Elvan, Berkin Elvan’ın annesi.

Berkin, 15 yaşında, 16 kilo, tüy gibi karışıp gitti toprağa.

Berkin’i hepimiz tanıyoruz. Berkin’i öldürenleri de tanıyoruz.

Berkin için, “Acaba kimin kararıyla ve neden şimdi çekildi o makinanın fişi” diyenleri de tanıyoruz.

Berkin, el kadar çocuk.

Dağ gibi “gazeteci” büyüklerinin yazıp çizdikleriyle çirkinleştiremeyecekleri kadar ufacık bir çocuk.

14 yaşında vurulup komaya giren bir çocuğun ölümünü sorgulayabilenlerin, ağırlığı altında ezilecekleri kadar da dev bir çocuk.

***

Evladını yitiren bir anne ya da baba, neden çocuğunun ne kadar “iyi bir insan” olduğunu anlatsın ki?

Bir baba neden oğlunun insanları ne kadar sevdiğini defalarca söylesin?

Bir aile neden intihar eden çocuklarının ne kadar da hayırlı bir evlat olduğundan bahsedip dursun?

Bir anne neden gözlerinin önünde eriyip 16 kiloya düşen yavrusunu “terörist” olmadığı vurgusuyla savunsun?

Elbette anlattıkları gibidir kuzuları.

Çocuklarımızın, arkadaşlarımızın karıncayı bile incitemediği doğrudur, ancak velev ki incitmiş olsunlar!

Velev ki bir arkadaşının gönlünü fena bir sözle kırmış olsunlar.

Velev ki bir gün de en önemli dersi kırıp parkta yan gelip yatmış olsunlar.

Velev ki o gün ekmek almaya değil, eyleme gitmiş olsunlar.

Velev ki ceberrut TOMA’lara, akreplere sapanla taş atmış olsunlar.

Velev ki “Katil devlet hesap verecek” sloganıyla yeri göğü inletmiş olsunlar.

Çocuklarımızın, arkadaşlarımızın karıncayı bile incitemediği doğrudur.

Evladı işkencede yitip giden bir anneyi, çocuğunun ne kadar iyi bir insan olduğunu anlatmak zorunda bıraktığınız için utanın. Öyle bir utanın ki karanlığınızdan göz göze geldiğiniz aynalar çatlasın.

Olumlama yapacak gibi başlayıp “ama”larla bağladığınız cümlelerinizi de alıp gidiniz.

Biz size kendimizi anlatmak zorunda değiliz.

Siz de susun, anlatmayın.

Çünkü bugün yalnız biz değil, dünya alem de şahittir ki, sizler evlat katilisiniz. (BK/HK)

* Fotoğraf: Aras Margosyan

Burcu Karakaş
15 Mart 2014
Haberin kaynağı için tıklayınız; http://bianet.org