Radikal: Berkin’i Öldüren Polisi Gördüm

Koray Çalışkan’dan ağlatan yazı
Radikal Gazetesi yazarı Koray Çalışkan, bugünkü köşesinde duygulandıran satırlara imza attı.

koray_caliskandan_aglatan_yazi_h9409

Berkin Elvan’ın ölüm haberini alışını ve sonrasında yaşadıklarını yazan Çalışkan, “Berkin’i öldüren polisi gördüm” başlığıyla şunları kaleme aldı:

Önümüzde onlarca TOMA. Yüzlerce polis. Ellerinde gaz bombası tüfekleri, namluları üstümüzde.

Sabah sekizde gelen bir sms odada çınladı. Zile vuran baget sesi…

Mesaj Pelin’den… Açtım, baktım, yıkıldım: “Berkin’i biraz önce kaybettik.”

Ağzım gayri ihtiyari açıldı, gözlerim kapandı. Derin ve ağır nefesler almaya başladım. Gözlerimi ve elimdeki telefonu sıktım. Öylece, mutfak tezgâhının yanında kaldım. Zaman durdu.

DAHA ÖNCE DE AYNISI OLMUŞTU

Daha önce de olmuştu. New York’ta doktora öğrencisiydim. Sabahın köründe, Arapça dersinde, o zaman daha yarım yamalak okumaya başladığım bu dilde, El Hayat gazetesinde ‘mudiir, şorta, diyarbaqir, qutile’ sözcüklerini birleştirirken kardeşimin kayınpederi Ali Gaffar Okkan’ın aramızdan ayrıldığını öğrendiğimde…

Sağ bacağıma yapışan iki minik el beni kendime getirdi. Telefon elimdeydi hâlâ. Eğildim, oğluma baktım. Uzun ve gür saçları dağılmış, mahmur gözlü küçük prens. 3.5 yaşında. 15 yaşındaki Berkin’le aynı kiloda. Anlamasın diye gözlerimi silip gülümsedim, kucağıma aldım. Babalık böyle bir şey. Sorsa “Gözüme bir şey kaçtı” diyecektim. “Oyun oynayalım mı?” dedi. Fark etmemişti.

O GÜNE BÖYLE BAŞLADIM

Oynadık. Oğlanlar arabacı olur, bilirsiniz. Arabalar çarpıştı, arabalar devrildi, arabalar yarıştı, konuştu, yemek yedi, şarkı söyledi, toplantılar bekledi, bekledi, iptal oldu.

“Ak Merkez’e gidelim” dedi. “Ne yapacağız” diye sordum: “Oynarız, bir de ‘pelis’ arabası alırız.”

Daha dili tam dönmüyor, ‘polis’ diyemiyor. Hep meşgul bir babanın oğluydum, hep meşgul bir baba oldum. “Tamam gidelim” dedim. Çekik gözleri kocaman oldu ve bağırdı “Yuppi!” Polis arabası almaya, bir AVM’ye doğru yola çıktık.

Berkin Elvan’ın öldürüldüğü güne böyle başladım.

Vardığımızda pelisleri çoktan unutmuştu. Bir gözü bende, sanki bir şey olacak ortadan kaybolacağım diye ürküyor.

Oyun alanına gittik, arabalara, trenlere bindik, oyuncakçıya uğradık. İyi haber. Pelisi unuttu, dinozor istedi. Benim de içimden polis arabası almak gelmedi. Malum…

Ertesi gün, başka bir babanın küçük prensini cennete uğurlamaya gittim. Yüz binlerce babaydık, oğulduk, anneydik, çok kızdık.

ZİNCİR OLDUK KORUDUK

Ağlayıp birbirimize sarıldık, kol kola, cemevinden Şişli’ye yola çıktık. Arada AK Parti’nin seçim bürosu vardı, zincir olduk koruduk. Malum, oğlumuzu alan Erdoğan’ın inadıydı. Düşman olsa yapmaz, biz yapmayalım dedik, onun gibi düşmedik. Binasını, camını esirgedik. Çok düşkün onlara, biliyoruz.

Feriköy’de Berkin’i misketleriyle toprağa verdik. Taksim bizi çekiyordu. Yüz binler demir olmuş, o mıknatısa doğru gidiyordu. Sakin sakin, halkın, şehrin meydanına bir bakmak istedik. Berkin’e nazar değdiren alanı bir dolaşalım dedik.

Önümüzde onlarca TOMA. Yüzlerce polis. Korku içinde bize bakıyorlar. Ellerinde gaz bombası tüfekleri, namluları üstümüzde. Önce “Gidin” dediler. Gidemedik. Zaten bizi beklemeye niyetleri yokmuş.

Sanki az ağlamışız gibi Berkin’i öldürdükleri gaz fişeklerini üzerlerimize sıktılar. Sanki az ağlamışız gibi bir ton daha göz yaşı aldılar. Ne geçti ellerine? Berkin’i vuran polisi yakalamadıktan sonra, acaba o mu diye soran gözlerin nazarıyla yaşamaktan başka…

Dün sabah küçük prens yine sarıldı bacağıma. Alıştı ya… “Bu sabah gidemeyiz” dedim, servisle okula gönderdim.

Yemek masasında pelis arabaları. Bir tanesine baktım. Dil çıkarıyor. Polis değil, pelis dedim içimden, yine de iyi niyet geçirmeli insan içinden…

Koray Çalışkan
14 Mart 2014
Haberin Kaynağı İçin Tıklayınız; Radikal.com.tr