Jiyan: Orada ol! – Çetin Yılmaz

orada-ol

Nerdesiniz?

Gezi direnişiyle hararetlenen bir tartışma bu, Gezi direnişinin hemen ertesi nedense Gezi direnişine BDP üzerinden Kürtlerin katılmadığı veya geç katıldığı üzerine epeyce tartışma döndü, bu hâlâ dillendirilmeye devam ediliyor. Hepimiz Gezi direnişini başlangıcını hatırlarız, Sırrı Süreyya Önder’in ısrarla iş makinelerinin önünde durup Gezi parkını korumaya çalışmasını ve bunun sosyal medya’da ses getirmesini ve ertesini…

BDP’nin Taksim Dayanışması denen oluşumun bileşenlerinden biri olduğundan habersiz kesimler bu propagandayı ısıtıp servis etmeye devam ediyor. Kürtler ilk günden oradaydı ve Gezi Direnişi kırılıncaya kadar orada olmaya devam ettiler, bu kafa karışıklığının temel nedenlerinden biri partilerin kurumsal kimliğiyle katılmaması eğilimi ve eylemin herhangi bir siyasi hareketin güdümünde gösterilmesi çekincesiydi, neyse geldi geçti. Kürtlerin Taksim veya herhangi bir batı kentindeki eylemlere katılmaları bilinenin aksine “dayanışma” falan değildir, Kürtler eylemlere kendileri için katıldılar, kendi talepleriyle. İstanbul başta olmak üzere birçok batı kentinde kentsel dönüşüm, emek sömürüsü, işsizlik, yoksulluk gibi sonuçlardan en çok etkilenen kesimlerin başında Kürtler gelmektedir, Kürtlerin evleri, çevreleri ve emeklerine sahip çıkması ve seslerini yükseltmesinin şaşılacak bir yanı yok, bunu kimseye katkı için de yapmıyorlar, sizinle ilgisi yok.

Bir ülkedeki bütün insanları ilgilendiren temel meseleler vardır, senin o meseleye uzak veya yakın olman onu umursayıp umursamamana gerek yok, o meseleden doğan sonuç sığındığın en ücra köşede gelip seni bulur, etkiler, kafanı kuma gömmenin faydasızdır. Kürt meselesi ve savaş bu konulardan biridir, özellikle son 30 yıllık savaşta ortaya çıkan sonuç Cizre’deki bir insanı her ne kadar direk etkilemiş olsa da, İzmir’in bir kasabasında yaşayan bir insanı Cizre’deki insan kadar olmasa da etkilemiştir, her sıkılan kurşun, atılan her bomba ekmeğinden bir lokma çalıp, bazen de canına kastetmiştir. İnsan’ın etkilendiği olumsuzluk karşısında tepki vermesi doğal bir sonuçtur, savaşı 30 yılı aşkın zamandır sürdüren iktidarlar bu sonucun bilinciyle savaşı tersyüz edip, medyayı yoğun bir şekilde kullanarak savaştan etkilenmiş ve tepki vermesi olası insan için bu savaşı gerekli, onun için olduğuna inandırma propagandasını yıllarca sürdürdü, maalesef Kürt coğrafyası dışındaki bütün kentler bu propagandaya sorgulamadan teslim oldu.

Bu otuz yıllık savaşta bütün Kürt kentleri, ilçeleri, köyleri ve en ücra mezralarıyla bu savaşı etleri, canları ve mallarıyla hissettiler, görmediniz, görmek istemediniz. Bugün ortaya çıkan onlarca toplu mezarlar o suskunluğunuzdan arta kalanlardır, kentler ve ilçeler günler süren direnişlere sahne oldular, panzerler, akrepler ve tanklar gün ortası evleri taradı, onlarca insan öldürüldü, gözaltına alındı, kaybedildi. Bu cinayetlerin faillerinden çoğu maalesef kendine ulusalcı diyen kesimlerin Gezi direnişinde özgürlük istediği Ergenekon sanıklarından bazılarıydı. Gezi direnişine kendi talepleri, özgürlük, onurlu bir barış talebiyle çıkan Kürtlerin hemen yanında onların katillerine özgürlük istediniz, buydu sizin başlıca talebiniz.

Otuz yıllık savaşa şahit olmuş biri olarak herhangi bir eylem veya direnişte Kürtlerden, Türkler nerede? Diye bir serzeniş duymadım, bunu anlamdırmaya çalışan çok insan vardı ama kimse Şırnak’ta zulüm yapılıyor Türkler neden yok demedi? Başta Kürtlerde kendilerine yapılan bu zulmün Türk kardeşlerinin isteği, arzusu ve talebiyle yapıldığı kuşkusu oluşmuştu, sonra batı illerinde yaşanan onlarca linç, savaşı kitlesel kutlama ayinleri onların emin olmasını sağladı. Evet, Türkler oradaydı, Vali, asker, polis, özel tim, jitem, tank, panzer olarak oradaydılar, yanı başlarındaydılar. Bir avuç insan Kürtlerin yanında olsa da sesleri duyulmuyor, seslerini duyurmalarına izin verilmiyor, maruz kaldıkları muamele Kürtlerden aşağı kalmıyordu.

Gezi Direnişinin kısa sürede kitleselleşmesinin temel nedenlerinden biri taleplerin ortaklaşmasıydı, Kürtler, Aleviler, işsizler, kentsel dönüşüm mağdurları, yaşam tarzına müdahale edildiğini düşünenler, çevreciler… Güçlü bir toplumsal muhalefet bu şekilde oluşur, Türk, daha iyi bir yaşam ve hayatına müdahale edilmemesini, Kürt kimliğinin tanınmasını ve bunun güvence altına alınmasını, Alevi insancına saygı duyulmasını ve ayrıma tabi tutulmamasını, çevreci daha yaşanılır bir kent/ülke, işsiz iş, evsiz ev. Talebi olan talebiyle mücadeleye dahil olur, seni ortaklaştıran şey taleplerindir, bir talebin bir başkasını yok sayması düşünebilir mi? Mesela Alevilerin Cem evine karşıyım, Kürtlerin taleplerine karşıyım gibi bir talep, demokratik bir talep sayılabilir mi? Özellikle Sosyalistler ile Kürtlerin Ulusalcılarla ayrışmasının temel nedeni budur, Gezi şahsında meydanlara doluşan Ulusalcı yapıların eski statüko talepleri vardı, argümanlar, simgeler ve taleplerin çoğunluğu bu yöndeydi, yeni baskıcı statükoyu lanetleyip eskisini talep etmenin, kendine baskı uyguladığını iddia ettiği bir yapıdan, bir başkasına baskı uygulayan, onu yok sayan bir yapıyı arzulamanın mevcut hastalıklı yapıdan bir farkının olmadığını görmüyor, görmek istemiyorlardı, tartışma ve ayrışma kaçınılmazdı, öyle de oldu. Ulusalcı yapılar güçlü oldukları kentlerde Gezi süreciyle ortaya çıkan toplumsal huzursuzluğu başarılı bir şekilde kendilerine kanalize etmeyi başardılar. Aslında iktidarında istediği tamda buydu, talepleri, toplumun gözünde hastalığı tescillenmiş bu eski statükonun talepleriymiş gibi göstermek, meşru demokratik talepleri getirip ona hapsedip mahkûm etmek, bunu başardı da, bunda ulusalcıların da büyük katkısı olmadı değil.

Neredesin? bu soru son günlerde epeyce sorulmaya başlandı, bu soru birçok kesimin farklı eylemlerinde bir başkasını suçlama yöntemine dönüştü, çoğunlukla bunu dillendiren insanlar eylemin içinde olan insanlar değil, bu ucu açık muhatabı değişken soru’nun amacı seslenilen muhatabın orada olması çağrısı değil, sadece onu suçlama amacı taşımaktadır. Gezi’de Kürtler nerede? Amed’te Geziciler nerede? ODTÜ’de…Gülsuyu’nda…

Dilinde küfür gibi sorular ve en az o sorular kadar anlamsız acıtıcı hazır cevapları olan sorgucuları boş ver.

Orada ol.

Özelleştirmeler, köyündeki suyuna göz koyan HES, inancını ve kimliğini yok sayan devlet, ekmeğini bölen canını alan savaş, seni müşteri haline getiren hastane, üniversite, okul, açlığa ve işsizliğe mahkûm eden patron, sistem, evini yıkan rant, doğanı talan eden yağma nerede olmanı istiyorsa orada ol, siparişle değil, canını acıttığı için, ihtiyacın olduğu için orada ol, sen orada oldukça göreceksiniz ki herkes orada, bedenin farklı yerlerindeki yaraların sızılarıyla ortaklaşan çığlıklar kurtaracak o bedeni, yeter ki acını hisset, derman aramak için orada ol, gerisi kolay.

Çetin Yılmaz
11 Ekim 2013
Kaynak; jiyan.org