Sendika org: Başladığımız işi bitireceğiz! – Juliana Gözen

AKM

Hayatlarımızın her alanına “ustaca” sızarak totaliter bir rejim kurmaya çalışan AKP, duvara çok sert tosladı.

2011 seçim zaferinden sonra kendine güvenini abartıp kibir ve nobranlığa sıçrayan AKP, siyasal egemenliği yetersiz görmüş olacak ki, günlük toplumsal ve bireysel yaşantımızın her alanına ve her anına müdahale etti, halen de ediyor.

Bakışları ve elleri arsızca her şeye saçılıyor, toplumun bütün hücrelerini, bireyselliğimizin her görünüm biçimini gasp ediyorlar.

Arkada dönen bir şeyler var!

AKP’yi değerlendirirken sadece görünene/gösterilene değil, perde arkasına/gizlenene de bakmalıyız. Kuklayı oynatan, ipleri elinde tutana…

Küresel ve yerel sermayenin farklı güç odaklarının ittifakıyla tutulan o ipler, AKP’nin özgün aktörlüğü ve oyunuyla sergileniyor. 12 Eylül ve Özal dönemi hariç, emekçilere ve tüm ezilenlere karşı en saldırgan dönemi yaşıyoruz.

İşte, büyük Haziran günleri o fütursuz dönemi sarstı. Mekanizmayı tutan iplerden birkaçı zedelenip koptu. Yere düştü artık, kalkması çok zor, kalksa da sendeleyerek devam edecek oynamaya…

AKP, “eskisi gibi” de, halk o eski halk değil; göremiyor, anlayamıyor, kabullenemiyorlar. “Ensesine vur, ekmeğini al!” dönemi, bitti artık. Hakkını arama bilinci hızla güçleniyor, çıkarları için davranma yeteneği de.

Gezi isyanı, yaratmış olduğu muazzam toplumsal basınçla, AKP’nin yeni neoliberal saldırılarını bastırıyor. Öyle kolay değil artık.

Ötesi de var.

Hem de her şeyin olup bittiği iktidar alanında. Sarsıldı, şaşırdı, çatladı, çözülme belirtileri gösteriyor, yerel ve küresel meşruiyet alanı daralıyor.

AKP hegemonyası; İslamcı hareketin çekirdeğine yaslanan, ama bu çekirdeği, çözülen liberal, merkez ve muhafazakar unsurlara doğru genişleterek bir iktidar seçeneği haline getiren, ustaca hesaplanmış bir yayılımcı karakter taşıyordu.

İşte, Haziran’da patlayarak her yere saçılan halk hareketi, AKP hegemonyasını daraltıyor, eski çekirdeğine-dar sınırlarına doğru itiyor, içindeki çatlakları büyüterek hegemonik ittifaklarını çatlatıp kayganlaştırıyor.

Sadece Gezi’den yediği tokat değil, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaptığı aptalca hamlelerin sonucunda içine düşüverdiği yalnızlıktan ekonominin öncü kriz sarsıntılarına dek, artık her yerden sıkıştırılan AKP, dengesini kaybediyor ve dengesizce yaptığı her yeni hamleyle meşruiyet alanını biraz daha daraltıyor.

Seyirciler ayağa kalktı…

Gezi direnişinde toplumsal muhalefetin üstündeki atalet kalktı, gücünü ve yapabileceklerini dost düşman herkese gösterdi.

İktidarın her kesimi hedef alan ceberut saldırılarına karşı birleşip sokağa inen halk, direksiyonu eline aldı. Mecliste, yerel yönetimlerde ve parlamentoda iktidar olan AKP, sokakta iktidarını kaybetti.

İşçi sınıfının yeni bölüğü hizmet işkolundan ve özellikle bilgi işlem alanından işçiler, liseli-üniversiteli öğrenciler, can güvenliği ve kimliklerini isteyen Aleviler, erkek egemenliğe karşı isyanını yükselten kadınlar, doğanın talanına karşı çıkan ekolojistler…

Herkese saldıran AKP’nin bolca düşmanı vardı.

Ama gene de, bilinen bütün muhalifleri, ne kadar istese iyice özense de, böylesi bir muazzam halk hareketini, korku duvarını yıkmış da gelmiş bunca insanı bir araya toplayamazdı. AKP, bönce saldırganlığıyla bunu da başardı!

Çılgına dönmüş gibiydi, dengesini kaybederek saldırdı, gaza boğdu, hakaret etti. Halen de aynı “başarılı” tutumunu sürdürüyor. Demek, kapasiteleri buraya kadarmış!

Çomağı kovanlara sokup halk güçlerini sokağa iten hükümet, Direniş’e bir dizi uydurma fail yaratmaya çalışsa da, toplum bir kez çıktığı yolda yürümeye devam ediyor.

Özgürlükçü ve demokratik bir halk hareketi biçimini kazanan direniş, Eylül de herkes bir kez daha gördü ki, yayılıp merkezlerini arttırarak, farklı toplumsal güçlerin başını çektiği bir yeni toplumu inşa girişimine dönüşüyor.

Gezi direnişini örgütlere yıkıp, bu gerekçeyle düzenlenecek operasyonlarla devrimcilerden kurtulmayı hedefleyen AKP’nin, bu planları da tutmadı. Direniş yüksek toplumsal desteğe sahip ve o gerekçeyle devrimcilere saldırmak, hem meşru değil hem de vurulan her darbenin daha da güçlendirici etkisi oluyor.

Kürt Özgürlük Hareketi de, kendi konumlandığı yerden ve Rojava Devrimi’ni de arkasına alarak masaya oturttuğu AKP’yi iyice köşeye kıstırdı.

“Demokratikleşme Paketi” adı altında sürdürmeye çalıştıkları oyalama, zaman kazanma ve tasfiye etme tutumları, AKP’yi daha da dibe çökertiyor.

Şaşkınlıktan ve basiretsizlikten herhalde farkında değiller ama biz hatırlatalım: Karşınızda toplumsal meşruiyet alanını en üst düzeye çıkartmış bir Kürt Özgürlük Hareketi var. Üstünde oynamak “tehlikeli” sonuçlar yaratacaktır.

Birileri var, değiştirmek isteyen

Yaşanan halk hareketinin içinde insiyatif almaya çalışan devrimciler, günler ilerledikçe yorumlama, taktik geliştirme ve örgütlenme çalışmalarıyla Gezi içerisinde etkinliklerini arttırdılar. Sürecin öncü-başlatıcı bayrağını çekemeseler de, devrimciler, biriktirdikleri deneyimleri direnişe akıtarak ilerleyen günleri aydınlattılar.

Direnişin doğurduğu yeni muhalefet tarzı olarak filizlenen forumlar, birden topraktan boy veriverdi. Kendi kurallarını, ihtiyaçlarını ve pratiklerini belirleyen forumlar, hayatlarımızı yeniden örgütlüyor.

31 Mayıs- 1 Haziran günlerinde “Hükümet İstifa” sloganı altında toplanılmasının nedeni, AKP iktidarının 11 yıllık süresince halka aralıksız her yönden saldırmasıdır.

Ancak, AKP’nin, gerçek egemen olan sermayenin kuklası olduğunu, onu yönlendiren ve ipleri elinde tutan bir ittifakın- güç alanının var olduğuna daha önce dikkat çekmiştik.

Direniş, AKP karşıtlığına sıkışmadan AKP’ye muhalefeti örgütlemek gibi hassas bir sorumluluk yükledi omuzlarımıza.

Bu daha başlangıç

Görmemiz gereken bir mesele daha var ki, o da şu: Haziran’da doğan özgün karakterdeki Halk Hareketinin, toplumsal güçlerin kendi çıkarları yönünde ve gerektiği zaman harekete geçişi biçiminde oluştuğu ve gelişip güçlenmesinin de aynı zeminde yaşanacağı gerçeği.

Gerçek toplumsal güçlerin gerçek çıkarlarına dayanmayan ve gerçek davranışlarını hassasça gözetmeyen, “ Direniş çok güzeldi, yine direnelim-aynısını yapalım, hemen yapalım” gibi tutumlar, direnişin nefesini boşa kullanır. Yeni bir hayatın yollarını arşınlamaya henüz başladığımızı kavramalı, yolun başında olduğumuzu görerek nefes ayarı yapmalıyız.

Nefes alırken hissetmiştik ilk biz bu direnişi. Onun bize baktığı, bizim ona baktığımız ve ne yapacağımızı da tam kestiremediğimiz bir süreçten, büyüyen, yayılan ve saçılan bir direnişin içinden müthiş bir hızla geçtik.

Yepyeni bir toplumun nasıl doğduğuna, yeni bir bilincin ve yeni bir dilin nasıl oluştuğuna şahit olduk.

İlk reflekslerini gösteren, doğan, doğar doğmaz düşmanın üzerine yürüyen, onu sıkıştırıp telaşa sokan yeni toplum, şimdi kendine yönelmeli.

Evet, yeni bir toplum, ama nasıl bir toplum ve yaşam istiyorsak, şimdi onu örme ve sözleri gerçek olgulara dönüştürme zamanı.

Karşımızda duran iktidar odağının -devlet aygıtları, medya, polis- karşısına, direnişte boy gösteren, büyüyen, filizlenen, meşruluk alanlarını arttıran tüm halk güçlerinden oluşan ittifakla hazırlanmalı, o ittifakın bileşenlerinin içine yerleşmeli, onu genişletmeli, ittifak güçlerinin gerçek çıkarlarının öncüsü olarak davranmalıyız.

* Juliana Gözen
İstanbul Üniversitesi

11 Ekim 2013
Kaynak: http://www.sendika.org