Evrensel: Asalakları birlikte kovacaklardı-Yaşar Atan

Bilindiği gibi hep aklını kullanan kral Odisseus; Troya savaşı sonrası ülkesine hemen dönemedi. Haliyle Odisseus’un öldüğünü düşünen bir sürü soylu asalak da, onun sarayına çöreklendi. Sözde dul kalan kraliçe Penelopeya ile evlenebilmek için aralarında yarışmaya,biryandan da halkın birikimlerini arsızca tüketmeye başladılar…”

***

O gecenin ilerlemiş saatinde, sarayın avlusundaki damat adayları; içtikleri testiler dolusu şarabın da etkisiyle, kral Odisseus’un karısı güzel Penelopeya’nın yanına yatmak istediklerini açık-saçık sözlerle dillendirmeye başladılar… Haliyle Penelopeya’nın oğlu yeniyetme Telemahos;”Çok ileri gidiyorsunuz, ey anamın talipleri!” diye gürleyip dillendirdi öfkesini. “Yarın sabah kentin meydanında toplanalım; söyleyeceklerim var sizlere!”

EURİKLEYA,
ÇOK İÇTEN BİR KADINDI…

Bu sözlerin ardından Telemahos; hem öfkeli hem üzgün, odasına doğru yürürken dadısı Eurikleya koşup geldi yanına. Elindeki yanar çırağıyla, çok sevdiği Telemahos’un çevresinde döne döne, yolunu aydınlatmaya başladı….

Kral Odisseus; Troya savaşına katılmak üzere denizlere açılırken, daha bebek olan oğlu Telemahos’u süt annesi olarak bu güzel Eurikleya’ya emanet etmişti. O da gerçekten ona öz çocuğu gibi kol kanat gerdi hep. Aradan yirmi yıl geçmiş olsa da Eurikleya, hâlâ aynı yakınlığı ve sevgiyi bekleyen bir küçük çocuk olarak algılıyordu onu… VeTelemahos’un derdini de çok iyi anlıyordu. Anası Penelopeya’yla evlenebilmek için yıllardır saraya kene gibi yapışmış taliplerdi onun baş derdi…

Telemahos, ertesi sabah, Troya’daki savaştan daha dönemeyen babasının yaptığı gibi, sorunları halkıyla el ele çözmeyi kuruyordu kafasında… Halkın ürettiklerini arsızca yıllardır yiyip tüketen bu asalaklara karşı, ortak bir eyleme girişilmesini isteyecekti… Bu düşüncelerle uyuyakaldı…

Gül parmaklı şafak tanrıçası Eos, safran sarılı giysileriyle ortalığa yayılınca, Telemahos uyandı. Hemen giyinip kuşanmaya başladı. Güzel sandallarını bağladı ayaklarına. Babası Odisseus’u çok seven tanrıça Atena da, bulutların üstündeki Olimpos’tan güzellikler saçtı onun üstüne…

Telemahos’un ilk işi, gür sesli habercileri aracılığıyla, eli ayağı tutan herkesin kent meydanında toplanması gerektiği haberini saldı halka. Bu iletiyi alan halk, bir süre sonra gürül gürül kent meydanında toplanmaya başladı. Çok geçmeden de Telemahos göründü. Eskiden babası Odisseus’un halka seslendiği yere ulaşabilsin diye herkesler yol açtı ona. O da elinde tunç değneğiyle hızla ilerliyordu… İki tane de hızlı köpeği vardı ardında… Herkesler hem sevgi hem saygıyla izliyordu onu…

HALK İLK KEZ BİR
MEYDANDA TOPLANIYORDU

Bu arada İtakelilerin sevip saydığı, yaşlılıktan iki büklüm olmuş Aygiptiyos; “Beni dinleyin İthakeliler!”diye konuşmaya başladı. Ama gürültüden sesini fazla duyan olmadı…
Dört oğlu vardı Aygiptiyos’un. Biri kral Odisseus’la birlikte, kendi deyimiyleTroya’daki “ilençli savaş”a katılmıştı. Tepegöz denen bir canavar kiklop, mağarasında akşam yemeği yapmıştı bir diğer oğlunu! Diğer iki oğlu da tarlada çalışıyordu…

Ortalık sessizleşince yeniden söze başladı Aygiptiyos: “Evet, beni dinleyin İthakeliler! Size bir çift sözüm var: Kralımız Odisseus, körpecik masum oğullarımızı gemileriyle savaşa alıp götürdüğünden bu yana, yani yirmi yıldır hiç böyle toplanmamıştık! Acaba ne ola ki? Her ne ise, dilerim bütün savaşlar gibi bizi ilgilendirmeyen bu ilençli savaştan sonra da, topraklarımızda yeniden insanca bir düzen kurarız. Yitirdiğimiz oğullarımızın acısıyla ha bire böyle yanıp durmayız… Bizi buraya toplayan kimse, hemen konuşsa çok iyi olacak!”

HEM BENİ, HEM SİZİ HABİRE SÖMÜRÜYORLAR…

Bu sözleri çok iyi dinleyen Telemahos; “Halkı buraya toplayan benim, sevgili ihtiyar.!”deyip gülümsedi. “Evet. sevgili İtakeliler, büyüğümüz Aygiptiyos’un dediği gibi, bu ilençli savaş yüzünden yuvama çöken acıları sizlerle bölüşmek istedim. Eski kralımız babam Odisseus’u,dönmediğine göre yitirdik. Hepimizin babasıydı o; çok akıllıydı… Her şeye bir çözüm bulurdu!… Biliyorsunuz, babamın savaşta öldüğünü düşünen bir sürü sözde soylu egemen, anamla evlenmek için gelip bizim eve çöreklendiler!.. Gece gündüz oradalar! Anamı istiyorlarsa gidip dedem İkaryos’tan isteseler ya!… Anam beğendiğine varır, bu iş de böylece biterdi!… Ama hepsi de evimdeki sığırlarımı, koyunlarımı kesip kesip yiyorlar. Kızıl şaraplarımı da gönüllerince içip gece gündüz şölen yapıyorlar… Babam Odisseus olsaydı bu belayı kovardı başımızdan! Bu soylu keneler, arkalarındaki güçlere sığınıp ha bire hem sarayın hem de siz halkımızın birikimlerini tüketiyorlar. Gelin el ele verip hepimizin ürtimine el koyan bu arsız asalakları kovalım!… Zeus da, Olimpos’taki adil tanrılar da bize yardımcı olurlar, bundan eminim!…”

Telemahos bu sözleri söylerken, Baştanrı Zeus’un derin maviliklerden saldığı kocaman kartalı,ağır ağır süzülüp geldi; kalabalığa kanatlarıyla dokunurcasına alçaldı da alçaldı; sonra da aniden havalanıp gitti… Bütün dinleyiciler kartala çevirdi bakışlarını.

Telemahos, Zeus’un kartalının böyle alçala alçala süzüldüğünü, sonra da hemen havalandığını görünce içi yeniden açılıp aydınlanıverdi…

Bu iğrenç ve sömürü günlerinin yakında biteceğini muştulamış gibiydi Baştanrı Zeus’un kartalı..

Yaşar Atan
21 Eylül 2013
Kaynak;evrensel.net