BirGün: Hacıbektaş’ta Gezi Ruhu’nu yaşamak

Hacıbektaş tek başına bir haykırmadır, Banaz gibi, Abdal Musa ve daha nice Alevi stratejik yer ve inanç merkezi gibi.

haci-bektas

Biz bu toprakların aydınlık yüzlü insanlarıyız. İçimizdeki gözyaşı damlalarını Hacıbektaş’ın kuru havasına savururuz, bir tutam coşku olur Hacı Bektaş Veli’nin yüreğinde bu. İnsanı insana getiririz. Yolumuz insanlık yoludur. Karanlıkları yırtarız her gece her gece, birlik olarak. Bentlerini yırtarız, tüm abdalların seslerini, avazlarını bu binlerce yıllık dükkana taşıyarak.

Karnavallar, festivaller içimizdeki sesi, amacı, toplumsal beklentilerimizi ortak haykırmaktır. Kimine/kimi iktidarlara çılgınlık, absürtlük ve normal dışı davranış gibi gelse de, temelde isyanın, kurulu hayatların bir nebze de olsa hareketlendirilmesidir karnavallar, festivaller. Mardi Gras Karnavalı (New Orleans), Brezilya Karnavalı (Rio de Janerio), Karayip Karnavalı (Aruba, Barbados, Çuraçao), Rhineland Karnavalı (Almanya), Fasching (Avusturya), Aziz Stefan Günü (Venedik), Las Palmas Karnavalı (Kanarya Adaları), Carnival Queen Elections, Carnival Parades, Newroz festivalleri, Hızır festivalleri, Alevilerde yapılagelen ancak yeni boyutlarla çeşitlendirilen; Hacı Bektaş Festivali, Pir Sultan anmaları, Abdal Musa Festivali, Munzur Festivali, vb. belli başlı karnaval kutlamalar hep içimizdeki insani ve toplumsal birlik susuzluğunu gidermek amaçlıdır. Tüm insanlığa karşı, yozluğa ve sindirmeye karşı gün yüzüne çıkmaktır.

Bizim Karnavallarımız
Bazı topluluklarda bu etkinlikler festival, karnaval gibi adlar alırken bazılarında da bayram adını alır. Karnaval günlerinde deşarj olan insanların yılın diğer günlerinde daha huzurlu ve içlerinde bulunan yukarıda belirtilen dürtülerden arınmış şekilde yaşayacakları varsayılır. Bu etkinlikler içinde birçok amacı barındırır. Kimi topluluk kültürel bilincine ulaşır, kimi kutsal ve töresel değerleriyle karşılaşır ve onun göz kamaştıran çeşitliliğiyle aitlik duygusu kazanarak kendini bulur. Kimi, inanç tazeler, totemsel, tarihsel bilgisiyle yüzleşir, kendini daha çok kültürüne, kimliğine ait/yakın hisseder. Kimi ise kendisini kimliğine nasıl yaklaştıracağını öğrenir. Bu tür etkinliklerde; Hacıbektaş’ta, Banaz’da Abdal Musa’da örneklerini ev ev, sokak sokak, insan insan yaşadığımız gibi bütün bir kent, köy, sokaklar caddeler festivalin parçasına dönüşür.

Festivallerin sokaklarda yapılması aynı zamanda salonlara sıkıştırılmanın, yalnızlaştırılmanın da kırılmasıdır.  Ekolojik bir tavırdır aynı zamanda. Açık alanlarda, doğal ortamlarda sürdürmek Aleviliğin mizacının sürmesidir. Kendini insan merkezli sürdürmesidir. Festivaller, bayramlar, karnavallar ekonomik, politik, kültürel, sanatsal ve estetik dönüşümün toplumsal yaşamda yeniden uyarılması, varolması ve çok sesliliğin bunlar üzerinden kendini göstermesidir.

Festival insanın yaratıcılık düzlemidir. Festivallerde belirleyici güç kurgu biçimiyle bir üretim alanı olması dolayısıyla ekonomi-politik sistemdir. Bunu müzikle, dansla ve sloganlarla, kültürel giysilerle veya içimizden geldiği gibi esriyerek,  içimizdeki birlik olma, coşkulu olma taşırımını şımartarak, çoğul ve içten gülerek yapmamız, dışımızdaki her güce ve köleleştirmeye karşı çığlığımızdır.
Hem de maskeli maskesiz, giysilerimizle, simgelerimizle ve tamamen içsel duygu ve davranışlarımızla.

Bir topluluğun kendini gizlemeden festival havasında alanlara çıkması, korkularını -geçici olarak da olsa- yenmesidir. Bütün baskı dönemlerine rağmen bu Alevi merkezlerinin dolup taşması, günlerce Aleviliğin haykırma alanları olması başka nasıl açıklanabilir ki. Bunu demokratikleşme talebinin veya aleniliğin zorlanması olarak da okumak mümkündür.  Kültür, inanç ve kimlik talebinin en iyi anlatıldığı bu toplumsal uzlaşı zamanlarının çoğalması beklenirken, aleni her tür bölünmenin varlığı ve çoğalması ile uğraşan kastlaşma peşindekilerin buralardan ne gibi bir olumlu veya yaratıcı kimliği olabilir ki.

Hacıbektaş tek başına bir haykırmadır, Banaz gibi, Abdal Musa ve daha nice Alevi stratejik yer ve inanç merkezi gibi. Kendinizi soyutlayabilir veya yalnızlaşabilirsiniz. Ancak o merkezlerin topluluk bilincine katkılarını köreltemez ve geriletemezsiniz. Alevilerin moral değerleri ile oynamaya çalışmanın yanında o merkezlerin boşaltılmasına neden olamazsınız.

Şimdilerde bu istek yalpalatılmaya çalışılıyor. Bunu yapmaya çalışan iktidarlara karşı direne direne yarattığımız bu festivallerimizin, kutlamalarımızın, anmalarımızın, karnavallarımızın içeriği/içi sessizleşmekte, sönmekte, yabancılaşmaktadır. Bunu bizden başkaları yapmıyor. Bir önceki dönemlerde bunu Abdal Musa’da yaşadık. Kısa bir süre önce de Banaz’da yaşadık. Ve kimi boş amaçlarla bu en değerli, bu inanç boyutu yüksek olduğu kadar kimliklerimizi haykırdığımız, tarihimizi bağırdığımız alanları sığlaştırdık, sağırlaştırdık. Sıra şimdi Hacıbektaş’ta. Şimdi en büyük birlik çadırımızda; Serçeşme’de aynı sorumsuzluk. Orayı da kirletmeliler, dağıtmalılar ki rahat etsinler. Gidecek yerleri, söyleyecek sözleri kalmasın. Yoksa nasıl rahat ederiz ki. Ayağa kalktığımız her etkinliği, kendimizi, sesimizi birlik bilip alanlarda olduğumuz her yeri ayaklar altına almak zorundalar, küçük çıkarları ve kaprisleri karşılığında. Yeni Alevi önderlerinin böyle bir özelliği var. İçlerine nasıl sindiriyorlar aykırı kalmayı anlamak zor olsa da, onlar bir cümleyle halklarını inançlarını felsefelerini bölebiliyorlar.

Her nerede bu halkın misyonu güçlü bir biçimde öne çıkıyorsa orayı kendilerine bir pazara dönüştürmenin çabasındalar. Yüzbinlerce insanın nasiplerini gurbette aramalarına karşın o yolları hiç çekinmeden, tatillerinin yollarda geçmesine karşın Hacıbektaş’a gelmelerini, gelmek istemelerini hiçe sayarak. Muratlarını, Pirleri Hace Bektaş Veli’de aramaya gelmelerini hiçe sayarak. Kendilerine mahşer saydıkları kutsal merkezleri umursamayarak Alevilerin, Bektaşilerin, Abdalların, Poşaların Romanların, Tahtacıların, Arap Alevilerinin birbirini gördüğü o dünyanın merkezini kendileri için “Pazar” seçebiliyorlar.

Birlik sorunu olmayan bir topluluğun birlik sorununu nasıl bir mucizedir ki; birlik amacıyla, Aleviliğin insanlığa uyanışı amacıyla ortaya çıkan örgütler gerçekleştirebiliyor. Tam bir trajıkomedi. Örneğin yıllardır Hacıbektaş gibi görünüşte uygar, demokratik bir yerel yönetimin amacı ile Alevi örgütlerinin istekleri, amaçları çatışabiliyor. Alevi örgütleri ile Alevi insanı bu çatışmalar üzerinden karşı karşıya gelebiliyor. Kendi topluluklarını yönetemeyenler, başka ideolojilerin karşısına nasıl çıkabilirler ki. Nasıl Hacıbektaş sokaklarında dolaşabiliyorlar. Nasıl yüzsüzler. Nasıl kimliksiz ve umarsızlar. Alevi insanların Hacıbektaş sokaklarındaki varlıklarını göremeyip, kin ve nefretle yüzyüze gelmemeye çalışanlar, günü, anı kotarmaya çalışabilirler. Ancak Alevi insanın orada çatışan egolarla, isteklerle bir ilişkisi olmadığı gibi onlar üzerinden bir beklentisi de yoktur. Belediye’nin göstermelik etkinlikleri veya sadece bildiri dağıtmanın, basın açıklaması ile yetinmenin arkasına sığınanlarla halk arasında bu koşullarda nasıl bir ilişki kurulabilir ki.

Örgütlerin gücü ve değeri ayrışmayı pompalamalarıyla değil, ayrımları azaltmalarıyla anlaşılabilir. Bu merkezlerin ihtiyaçları için örgütsel gücünü, yerel gücünü kullanmaya çabalamak, su sorununu, aş sorununu, konaklama sorununu çözmek öncelikli olması gerekmiyor mu. Rehberler oluşturup Hacıbektaş’taki kutsal yerleri daha iyi anlatmak, halkımızı bu fırsatları iyi görerek, yozluktan, İslam’i baskıdan gerçeğimize taşımak, ayırdına vardırmak amaç değil mi.  Yoksa ödüller dağıtmak, mekanları tastamam boş boş doldurmak o birkaç günden sonra geriye kalan hüzünden başka bir şey değildir.

Gezi Ruhu’nu Canlandırmak

Aleviliği okuyanlar, gözleyenler ve yazanlar her çalışmalarında olduğu gibi en çok böylesi festival, karnaval ve kültür merkezlerinde değerli veriler elde ederler ve bunu önemserler. Peki, Aleviliğe kurumsal olarak sahip çıkmaya çalışanlar ve buna değer katmaya çalışanlar ne yapıyor; Alevilerin direnişlerini kırmakla uğraşıyorlar. Ne uğruna? Birlik ve beraberlik!

Bu çemberi kıracak olanlar bir araya gelmeliler artık. Bir gün bile kalsa festival gününe kadar yapabilecek pek çok şeyimiz vardır. Hacıbektaş topraklarında ilkesini bulduğumuz Gezi insancıllığını, dayanışmasını yaratalım. Aleviler nasıl ki Gezi Parkı’na giderek oradaki insanlarla bu toplumsal kirlenmenin önüne geçmeye çalıştılarsa, bu şimdi Hacıbektaş’ta neden yaratılamasın ki.

Artık örgütlenmek, sesimizi duyurmak için herşey ellerimizin altında, şu anda okuduğunuz sayfadan bu yazıya ulaştığınız gibi. Hepimiz biliyoruz ki oraya yoksulu da, zengini de, orada nasıl konaklayacağının, ne yiyeceğinin, nereden yiyeceğinin çaresini düşünen de, nasıl olsa bir yol bulunur diyen de geliyor.

Eğer Aleviler gelecek için umut arıyorsa, haksızlıklara, adaletsizliklere karşılarsa önce kendi bilinçlerinde buna inanmak ve bu amaçla hareket etmelidirler. Yaşadığımız yer, nasıl düşündüğümüze de, nasıl yaşadığımıza da örnektir. Kimi gruplar temizliğe, kimi gruplar içme ve kullanma suyuna, yiyecek toplama ve dağıtma işlerine, kimi gruplar ise konaklama sorununa el atmalıdırlar.

Yoksa bugüne kadar orada ve daha nice festivallimizde, düşündüğümüz gibi olmadığımız, yaşamadığımız ortada. Bu durum Gezi ruhunu sadece bir ateş olarak görmüş ve tüketmiş olacağız. Şimdi sorunları başkalarının yapmasını beklemek yerine kendimiz devralalım.

Hasan Harmancı
28 Ağustos 2013
Kaynak; birgun.net