Fıratnews: Meşru direnişin üstünde ırkçı gölge var- Cahit Mervan

Bir grup çevreci ve insan hakları savunucusunun başlattığı Gezi Direnişi’nin bu noktaya geleceğini hiç kimse tahmin edemezdi. Demek ki toplumda kırılmaya hazır ciddi fay hatları oluşmuş. Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu hükümetin uygulamaları, dili ve hayata dair yaklaşımı insanlarda tarifi zor bir öfkenin birikmesine neden olmuş. Öyle ki bir kıvılcım büyük öfke patlamasına yol açtı.

Herkesin Gezi Direnişi diye tanımlanan ‘başkaldırıya’ katılma gerekçesi ve ondan beklentisi çok farklı. AKP öylesine bir rüzgar ekmiş ki, fırtınayı bu şekilde biçeceğini hesaplamamış anlaşılan. Günlerdir halkın öfkesi dinmiyor. Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarda öfkeyi yatıştırmaktan çok, onu tekrardan harekete geçiriyor.  Sarsıntı daha bir şiddetli gelmeye başlıyor. Türkiye ilk kez bu kadar açıktan polis devletiyle tanışma fırsatını yakalamış oluyor!

MEŞRU DİRENİŞİN ÜSTÜNDE IRKÇI GÖLGE VAR

Ancak bu işte bir gariplik var sanki. Her şeyden önce Gezi Parkı’nda başlayan ve son derece meşru olan direniş garip bir şekilde hiçbir koşulda yan yana gelmeleri mümkün olmayan güçleri aynı anda harekete geçirdi. Dahası haklı ve meşru talepler etrafında harekete geçen milyonlar öncüsüz ve örgütsüz olunca AKP hükümetiyle iktidar kavgasında pozisyon almak isteyen güçleri bir anda umutlandırdı. Bu güçlerin başında da Ergenekoncu güçler, CHP ve Gülen Cemaati gelmekte.

Yitip giden iktidar hayalleri, darbecilik arzuları tekrardan canlanınca, meşru ve haklı direnişinin üzerine en az AKP kadar demokrasi karşıtı olan bu güçlerin gölgesi düştü. Haklı ve meşru direniş farklı iktidar oyunlarının neredeyse bir parçası haline geldi veya gelmek üzere.

Bu nedenle Kürt siyasi hareketi, sol ve demokratik güçler dikkatli olmak zorundalar. Tarihte çok kez görüldüğü gibi bir hareketin ve direnişin sadece haklı ve meşru olması yetmez. Ona kimin öncülük ettiği ve hangi hedeflere yöneldiği de en az çıkış noktası kadar önemlidir. Şimdi Gezi Direnişi diye adlandırılan ‘ayaklanma’ da gelinen nokta budur.

Görüne o ki ‘isyanın’ inisiyatifi demokrasi güçlerinin ve Kürt siyasi hareketinin dışına çıkmıştır. Bir bütün olmasa da ‘ayaklanma’ AKP iktidarıyla gizli ve açık iktidar savaşları yürüten güçlerin ‘öncülüğünde’ devam etmektedir. Ve haklı ve meşru hedeflerinin dışına çıkmakla yüz yüze kalmıştır. Direnişte birlikte ortaya çıkan kalpaklı Atatürk posterleri, Türk bayrakları ona ister istemez yer yer ırkçı ve gerici bir karakter kazandırmıştır. Demokrasi ve özgürlük taleplerinin üzerine ırkçı ve faşizan sembol ve sloganların gölgesi düşmüştür.

KÜRTLER TERCİHLERİNİ DOĞRU YAPMALILAR

Öte taraftan AKP elbette ki karakteri itibariyle demokrasiyi savunan, onun yerleşmesi için çalışan bir parti değildir. Esas olarak demokrasi diye bir derdi de yoktur. Kürdistan’da uyguladığı zülüm politikası ortadadır. Birkaç gündür İstanbul, Ankara ve diğer Türkiye şehirlerinde insanları hayretlere içinde bırakan polis terörünü Kürtler günlerce, aylarca, hatta yıllarca yaşadılar. Hem de Erdoğan’ın başbakan olduğu AKP iktidarı döneminde.

Ancak tüm bunlar Kürtleri için AKP rejim ile ırkçı-Ergenekoncu yapılar, örgüt ve kuruluşlar arasında bir tercihin nedeni olamaz. Barış ve çözüm sürecinde hiç olamaz.

Çünkü Kürt hareketi  ‘düşmanımın düşmanı benim dostumdur’ yaklaşımına pirim veren bir hareket değildir. Olamazda. Kürt hareketi milyonların kaderini tayin etmek için yola çıkmış ve bu uğurda büyük bedeller ödemiş bir harekettir. İktidar savaşlarının parçası değil.

Yeri gelmişken belirtmek gerekiyor ki, iki noktanın açıklığa kavuşması gerekiyor:

Bir: AKP’nin düşmanları otomatik olarak Kürtlerin, demokrasi ve sol güçlerin dostu değildir. Böyle düşünmek, AKP rejimine duyulan öfke ve rahatsızlıktan dolayı bu yönde refleks göstermek Kürtleri ileride büyük ve telafisi mümkün olmayan yanlışlara götürür. Kürtleri ve demokrasi güçlerini cuntacılığın yedeğine iter. Ve Kürtleri iktidar savaşlarının bir parçası haline getirir. Bu nedenle esas dertleri demokrasi ve özgürlük olmayan statükocu güçlerle hangi nedenlerle olursa olsun yan yana gelmek yerine, araya bayağı kalın ve görünür bir kırmızı çizgi çekmenin tam zamanıdır.

İki: En az bu kırmızı çizgi kadar önemli olan başka bir nokta ise PKK’nin başlattığı barış ve çözüm hamlesi Kürtleri ve demokrasi güçlerini AKP’nin koltuk değneği yapmaz. Bunu böyle yorumlamak süreçten hiçbir şey anlamamaktır. Eğer AKP ve çevresi Kürtleri son süreçle birlikte yedeklediğini düşünüyorsa yaman bir yanılgı içinde olduğunu çok acı bir şekilde öğrenecektir. Kaldı ki Gezi Direnişi bunun için yeterli bir göstergedir.

KÜRTLER AKP İLE İTTİFAK DEĞİL, MÜCADELE HALİNDE

Barış ve çözüm sürecinin doğru anlaşılması için açıkça belirtmekte ve altını defalarca, ama defalarca çizmekte yarar var: Kürtler AKP ile ittifak yapmış değiller. Kürtler, yani İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan, PKK, BDP, DTK ve 15-16 Haziran’da Amed’te bir araya gelecek Kuzey Kürdistan Konferansı bileşenleri AKP ve Erdoğan ile bir ittifak yapmış değiller.

Yapılan ve yapılacak olan şey müzakeredir.  Müzakere ise, çoğu kez silahsız sert mücadeleyi içerir. Bu nedenle Kürt hareketi Gezi Direnişi’ni meşru ve haklı görüp içinde yer almakla müzakere sürecine ters düşmemiştir. Hatta ağırlığını koyduğu yerde bu direnişin haklı ve meşru bir zeminde kalmasına yol açmıştır.

Kısaca Türkiye ve Kürdistan’ın en dinamik gücü olarak Kürt hareketi ne demokratik olmayan ve diktatörlük hevesi içinde olan AKP’nin ‘yedeği’ veya ‘koltuk değneğidir’, ne de Gülen cemaatinin karanlık iktidar oyunlarının, CHP ve Ergenekoncuların darbeci politikalarının destekçisi ve yardımcısıdır.

Gezi Direnişi bir kez daha Türkiye’nin gerçek manada demokratikleşmesinin ne kadar elzem olduğunu gösterdi.

Peki bu demokratikleşmenin öncüsü kim olacak? Rejime karşı kin ve öfke duyan milyonları kim demokrasi ve özgürlük için harekete geçirecek? Kim onların ortaya çıkan o muazzam enerjisini heba etmeyecek?

Yüzde 50 oy almasına rağmen demokrasi yerine, tek adam diktası kurma hevesi içinde olan AKP mi?

Yoksa ‘ordu göreve, hükümet istifa’ diye bağıranlar mı? CHP, İP, Ergenekoncu veya kirli iktidar oyunları içinde olan, son dönemlerde bürokraside yer yer tasfiye edildikleri için ‘canları’ hayli yanan ve son olarak İstanbul’daki aşırı güç kullanımında polisi alttan teşvik ettikleri söylenen Gülenciler mi?  Elbette ki hayır.

‘HÜKÜMET İSTİFA’ KÜRTLERİN TALEBİ DEĞİL

Kaldı ki  ‘hükümet istifa’ talepleri de bu güçlerin ortaya attığı ve ileri sürdüğü bir slogandır. Şuan itibariyle demokrasi güçleri açısından hiçbir manası da yoktur.

Gördüğümüz kadarıyla Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin kısa ve orta vadeli talepleri ararsında ‘hükümet istifa’ diye bir talep yoktur. Ne var peki? Daha çok demokrasi ve özgürlük var. Çünkü burada esas olan hükümetin istifa edip yerine, onun siyam ikizi olan CHP-Ergenekon ittifakının veya Gülencilerin daha çok iktidara yerleşmesi değildir.

Esas olan daha çok demokrasi, daha çok özgürlüktür. Bunun anahtarı da Kürt sorunun demokratik çözümüdür. Defalarca söylendi, yazıldı, çizildi. Belki bir kez daha söylemekte yarar var: Kürt sorunu çözülmeden bu memlekete ne demokrasi gelir, ne özgürlük, ne de polis devlet son bulur.

Bu nedenle PKK lideri Abdullah Öcalan’ın başlattığı barış ve çözüm süreci Türkiye için, demokrasi ve özgürlük için yaşamsal değerdedir. Son çözüm sürecinin başarısızlığa uğraması herkes için felaket olacaktır.  Açıkça söylemek gerekir ki, bugün çözüm süreciyle birleşmemiş bir direniş veya ayaklanma haklı ve meşru taleplerle başlamış olsa dahi iktidar savaşlarının bir oyuncağı haline gelmekten kurtulamaz. Şimdi statükocu güçlerin yapmak istediği budur.

İşte bazıları için garip gelebilir ve yanlış yorumlanabilir ama parçalanmış, iç sorunlar yaşayan veya istifanın eşiğine gelmiş bir hükümetin Kürt ve Kürdistan sorunu gibi bütün bir bölgeyi, hatta dünyayı ilgilendiren bir sorunda risk alması, çözüm için adım atması mümkün değildir.  Bu aşamada her iki taraf açısında doğru olan şey müzakere masasında oturan muhataplarını güçsüz kılmak değildir. Taraflardan birinin iç problem yaşaması masayı devirmeye kadar gidebilir. Bu nedenle Türk devleti adına PKK ile masaya oturan AKP hükümetinin istifasını istemek akil karı değil. Kıran kırana bir müzakere ve adil, kalıcı bir çözüm için her iki tarafında yer aldığı masa şartta ondan.

Bu nedenle Gezi Direnişi ile birlikte daha çok statükocu güçlerin ‘hükümet istifa’ diye bağırmalarına Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin vereceği bir pirim olmamalıdır.  Hızla, çekilmek istenen bu çemberin dışına çıkmak, direnişin öncüsü olmak,  bu haklı ve meşru direnişi CHP-Ergenekoncu ve Gülencilerin manipüle edeceği bir eylem olmaktan çıkarmak demokrasi ve Kürt hareketinin önünde duran en önemli tarihsel görevdir.

Cahit Mervan
4 Haziran 2013
Kaynak; firatnews.com