Birgün: AKP’nin büyüme efsaneleri – Gülşah Karadağ

akp-buyume

» Kişi başına milli gelir 10 yılda 3 kat değil, yüzde 45 arttı
» Son on yılda milli gelir ‘hızlı’ büyümedi, 80 yıllık tarihi ortalama kadar büyüdü
» Türkiye dünyanın en büyük 17′nci ekonomisi olmadı, zaten öyleydi
» IMF borcu bitti ama borç bitmedi, Türkiye tarihinin en borçlu dönemini yaşıyor

GÜLŞAH KARADAĞ

AKP’nin iktidardaki 10,5 yılında iddia olunur ki kişi başına milli gelir üç kat arttı, toplam milli gelir ‘hızlı’ büyüdü, Türkiye dünyanın en büyük 17′inci ekonomisi haline geldi, IMF borcuyla birlikte Türkiye ‘borç zincirinden’ kurtuldu. Ekonomist Ege Cansen, bunların tümünün ‘efsane’ olduğunu söyledi.

GERÇEK ARTIŞ YÜZDE 45
Hürriyet’teki köşeyazılarında iktidarın ekonomideki yanlış yönlendirmelerine yer ayıran Cansen, kişi başına milli gelirin 2002-2012 arasında üç katına çıktığı iddiasının doğru olmadığını belirtti. Cansen, bu söylemin ‘cari dolar fiyatı’ üzerinden yapılan bir hesaplamayla ortaya konduğunu, TL’nin dolar karşısında değer kaybetmesi veya değerlenmesinin ülkedeki büyüme oranını değiştirmediğini, dolayısıyla bunun bir yanıltmaca olduğunu kaydetti. Cansen, “Milli gelir ve büyüme ulusal para ile hesaplanır. Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 10 yılda gerçekte yüzde 45 artmıştır” dedi. Örnek olarak Japonya’yı veren Cansen, “Haziran 2008′de 100 Japon Yeni 0,94 dolar iken Ekim 2011′de 1 dolar 32 sente yükseldi. Yen yüzde 40 değerlendi. Dolayısıyla gerçekte durgunluk nedeniyle Japonya’nın pek artmayan milli geliri dolar kuruyla bakıldığında yüzde 40 yükselmiş oldu. Hiçbir Japon başbakanı da bununla böbürlenmedi” dedi.

BÜYÜME ORTALAMASI AYNI
Ege Cansen, “10 yılda çok hızlı büyüdük” ifadesinin de hatalı olduğunu kaydetti. Son 10 yılın ortalama büyüme oranının yüzde 5 olduğuna dikkat çeken Cansen, cumhuriyet tarihinin önceki 80 yılının büyüme ortalamasının da yüzde 5′e yakın olduğunu (yüzde 5,1), büyümede değişen bir şey bulunmadığını ifade etti.

HEP 17’NCİ ÜLKEYDİ
Ege Cansen, kabine üyelerinin sıklıkla dile getirdiği, “Dünyanın en büyük 17′nci ekonomisi haline geldik” ifadesinin de hatalı olduğunu vurguladı. 1993 yılında da Türkiye’nin dünyanın en büyük 17′nci ekonomisi olduğunu hatırlatan Cansen, bu sıralamada yıllar içinde bir basamak yukarı ya da aşağı hareket olduğunu, nihayetinde 2012′de yine listede 18′inci sıradan 17′nci sıraya gelindiğini kaydetti.

EN BORÇLU DÖNEM
Cansen, iktidarın ‘büyüme’ mitlerinde son noktayı ise borç durumunun oluşturduğuna dikkat çekti. IMF borcunun sıfırlanmasını hükümetin, ‘Türkiye’nin borcunun bitmesi’ gibi sunduğunu anlatan Cansen, “AKP’nin ekonomide aldığı en başarısız sonuç dış borç yükündeki artış.
Dış borç 2002’de 130 milyar dolarken, 2012’de 337 milyar dolara çıktı. Türkiye hiçbir dönemde bu kadar çok dış borç yükü altına girmemişti” dedi.
Cansen, IMF’ye olan borcun bitmesinin nedeninin ise bu borcun yabancı bankalardan alınan yeni döviz borçlarıyla kapatılması olduğunu bildirdi.

***

Türkiye stagflasyona koşuyor
Ekonomist Atilla Yeşilada, Türkiye’nin yüksek enflasyona karşılık düşük büyümeyi ifade eden ‘stagflasyon’ tehlikesine doğru koşar adım ilerlediğini söyledi.
Yeşilada, Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmesinde, “Ali Babacan bu yıl yüzde 4 büyüme ve 158 milyar dolar ihracat hedefinin hayal olduğun resmen kabul etti. Temmuzda ise yıllık enflasyon yüzde 8,88 ile 10 ayın zirvesine oturdu. Hazirandan bu yana gelen veriler ikinci çeyrekte büyümenin bir önceki çeyreğe göre sıfırlanması ihtimalini doğurdu. Büyüme yavaşlarken fiyat baskısı artarsa buna ne denir? Stagflasyon” dedi.
Atilla Yeşilada, bu gelişmeyi geçici bir durum olarak değerlendirmediğini, gelecek iki yıl boyunca Türkiye’yi yavaş büyüme ve fiyat istikrarsızlığının beklediğini ifade etti.

SENARYO KÖTÜLEŞEBİLİR
Türkiye’nin önemli ekonomistleri arasında yer alan Atilla Yeşilada, ana akım medyada yorumcu kimliğiyle geçirdiği yılların ardından, analizlerini paraanaliz.com sitesinde yayınlamaya başladı. Yeşilada, ekonominin önündeki ‘stagflasyon’ riskine ilişkin öngörülerinde, iki yıllık yavaş büyüme ve fiyat istikrarsızlığı tahminini ‘iyi senaryo’ olarak ortaya koydu. Daha çarpıcı bir uyarıda bulunan Yeşilada, “Eğer siyaset kavga üretir, ABD’nin parasal genişlemeyi bitirmesi de Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere dönük sermaye yatırımlarının şevkini kırarsa, cari açıkta krizle bile karşılaşabiliriz” ifadesini kullandı.

SİYASİ GÜVEN KAYBI
Türkiye ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu risklerde iki önemli unsura, siyasi gelişmeler ve dış açık finansmanına dikkatli bakmak gerektiğini kaydeden Yeşilada şu değerlendirmeyi yaptı: “Ekonomide istikrar için temel şart geleceğe duyulan güven. Bizde bu duygu kayboldu. AKP’nin Gezi Parkı protestolarına tepkisi ve Ergenekon’da verilen adaletsiz hükümler partinin seçmen desteğini etkilemez, ama bu ülkede yalnız AKP seçmeni üretmiyor. Toplumun yarısı için gelecek karanlık. Eğer sonbaharda Gezi Parkı türü eylemler yeniden başlarsa, ekonomide güven duygusu sıfıra inecek.”

HÜKÜMETİN BASKISI
Yeşilada, Gezi süreciyle bağlantılı en önemli konunun ise, AKP’nin Gezi Parkı’na destek verdiğini düşündüğü şirket ve bankaların peşini bırakmaması olduğunu kaydetti. Şeyilada şöyle ded: “Koç’un kazandığı Milgem ihalesi iptal edildi. Sermiya Piyasası Kurumu ile Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu, Gezi Parkı soruşturmasını derinleştirdi. Bankalar bu ortamda niye kredi versin? Şirketler niye istihdam yaratsın? Hangi yabancı gelip yeni şirket kurar, adaletin mülkün temeli olmadığı Türkiye’de?”

BÜYÜME YAVAŞLAYACAK
TL’nin değer kaybı ve ABD’nin parasal genişlemeden çıkış senaryoları nedeniyle işdünyasının sabit sermaye yatırımlarından uzak duracağı bir dönemin içine girildiği tahmininde bulunan Yeşilada, buna sosyal huzursuzluk ve Suriye’de alevlenen Arap-Kürt savaşının Türkiye’ye etkisinin eklenmesi halinde, tablonun iyice kötüleşebileceğini ifade etti. Yeşilada, ikinci çeyrekte kredili özel tüketim harcamaları ve kamu harcamalarından kaynaklanan zayıf bir büyüme beklediğini, özel tüketim harcamalarının sonbaharda iyice yavaşlayacağını, büyümenin düşük kalacağını öngördü.

SERMAYE ÇIKIŞI RİSKLİ
Atilla Yeşilada, cari açığın finansmanının önümüzdeki dönemde risk oluşturduğunu, bazı ekonomistlerin tahminlerinin aksine gelecek iki yılda sermayenin gelişmekte olan ülkelerden aralıklı olarak kaçışına devam edeceğini düşündüğünü söyledi. Yeşilada, “Belki de sermaye sadece sağlam görülen ülkelere akar. Yılda 220 dolar dış finansman gereksinimi, Gezi Parkı ve Ergenekon hükümleri sonucunda Batı’da tükettiği itibarı ve Mart’ta başlayacak seçim maratonu nedeniyle Türkiye artık ‘sağlam’ ekonomi değil” diye konuştu.

Gülşah Karadağ
13 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net