Etha: ‘Gezi davaları toplumsaldır’

Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, Gezi sürecinin devam ettiğini hatırlattı, “Dolayısıyla iktidar bildik klasik ezberini yapıyor. Bizler de bu ezbere karşı kendi ezberimizle cevap vermeye çalışıyoruz. ‘Mücadeleye devam’ diyoruz, bunun başka bir yolu yok” dedi. Gezi davalarının toplumsal davalar olduğunun altını çizen Ersoy, “Bu davalar sadece mahkeme salonlarında sürdürülen davalar olmayacaktır” dedi.

Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, Gezi Direnişi’ni ETHA’ya değerlendirdi. Gezi sürecinde yaşanan polis saldırılarına tepki gösteren Ersoy, medyanın sansür politikasını eleştirdi. Forumların daha da yerelleştirilmesi gerektiğine vurgu yapan Ersoy, “İnsanlar kapitalizmin en büyük şehri olan İstanbul’da kolektif bir yaşamın nasıl yürütülebileceğini öğrendiler. İnsanlar artık birbirleriyle çarpıştıklarında ‘Pardon’ diyorlar. Bu çok önemli” diye konuştu.

KADINLAR EVLERİNDEN ÇIKTI, SOKAĞA İNDİ

Gezi Parkı eylemleri İle ilgili neler düşünüyorsunuz?

Aslında kimsenin beklemediği bir süreç yaşandı. Taksim Dayanışması’nın kentsel yağmaya karşı yürüttüğü bu mücadele, Emek Sineması direnişiyle başladı. Sabaha karşı polisin Gezi Parkı’ndaki çevrecilere yönelik saldırısı ile beraber, özelikle AKP iktidarına karşı solun da beklemediği bir halk hareketine yol açtı. Özetle, bu, halkın tepki hareketidir.

BAŞBAKAN’IN AÇIKLAMALARI HAREKETİ DAHA DA BÜYÜTTÜ

Bütün polis saldırıları insanların, başta Taksim olmak üzere bütün Türkiye çapında kent meydanlarına ve mahallelere akın etmesine neden oldu. Tepkilerin giderek büyümesini sağlayan da şiddetli polis saldırılarıydı. Polisin her saldırısında hareket daha da büyüdü.

Sürecin öncesine bakıldığında 1 Mayıs’ta sokakların, meydanların, grevlerin yasaklanması bir tepki hareketinin büyümesine neden oldu. AKP iktidarının 11 yıldır yürüttüğü politikalara ve özellikle son dönemlerde artan otoriterleşmeye karşı büyüyen bir hareket oldu. Tayip Erdoğan’ın ağzından çıkan her sözün kanun olduğu bir düzene, gerici ve mezhepçi politikalarına, azgın faşist saldırılarına karşı tepki meydanlardan taşıp mahallelere sokağa yayıldı.

Tüm bunların bütünselliğinde bu hareket kendini korumasını bildi ve tüm bu saldırıları da boşa çıkardı. Şu an iktidar, çeşitli komplo teorileri kuruyor, gücünü tekrar sağlamaya çalışıyor.

AKP TABANINI KORUMAK İÇİN KADIN DÜŞMANLIĞI YAPTI

AKP’nin kendi tabanını koruyabilmek için yaptığı önemli nokta kadın düşmanlığıdır. Gericiliğin temeli olarak kadın düşmanlığını körüklüyor. En son, hamile kadınlarla ilgili hakaretler. Sokağa çıkan bütün halkın yüzde 50′sinden fazlasını kadınlar oluşturuyor. Çünkü bu aynı zamanda insanların bütün bu hareketin genel karakteristik özelliğine bir tepki hareketidir. Halk kendi yaşam tarzlarına müdahale istemiyor ve hayatlarına saygı talebiyle sokakta. Bu iki taleple sokağa çıkan halkın yarısından fazlasının kadın olması da çok normal. Çünkü bu ülkede AKP’nin yaşam tarzına dönük müdahaleleri, en fazla kadınları etkiliyor.

HAREKETİN YENİ MODELLERE İHTİYACI VAR

Forumların, siyasi partilerin öncülüğünde yapılması gerektiğine yönelik fikirler geliyor bazı siyasi partilerden. Sizce bu doğru bir adım olur mu?

Bu liderlik mevzusu tartışılır. Bitmiş bir süreçten bahsetmiyoruz, hala içinde bulunduğumuz ve devam eden bir süreç. Önce bunun sol dâhil olmak üzere bir bilince çıkarılması lazım. Hareket öncesinde kendini fiziksel olarak yenileme ve örgütlemeye yönelik refleksler var. Bu bence solun yapmaması gereken bir hata olur. Bu örgütlülük karşıtlığı olarak algılanmasın. Ancak bu hareketin yeni model örgütlenme biçimlerine ihtiyacı var.

Hiçbir saldırı bu hareketi bölemedi. Ne manipülasyonlar, ne polis şiddeti. Hiçbiri başarılı olamadı. Çünkü bu hareketin kendi yaratıcı bir dinamizmi var. Bu dinamizmi büyütecek bir takım yönlendirmelerde bulunmak lazım. Yani bu dinamizmi büyütecek ve bu dinamizmin önünü açacak eylem biçimi olarak sürdüğü şey olan forumları sürdürmek gerekecek.

Kent merkezlerinde park forumları olarak sürüyor. Bu, aynı zamanda bir halkın kendi sözünün yetki ve karar hakkının güçlendirdiği ortamlara ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Bunları büyütmek lazım. Bunları geliştirmenin yolu merkezileştirmek olmamalıdır. Tabi ki bunlar arasında bir ilişki ağı ya da bir koordinasyonun oluşturulması lazım. Ancak yerelden açığa çıkan dinamizmin geliştirilmesi için bunun daha da yerele yaymak lazım.

ROBOSKİ YAŞANIYOR GÖREMİYORSUNUZ

Medyaya olan tepkileri nasıl yorumluyorsunuz? Medya süreçte nasıl bir performans sergiledi?

Halkın medyaya tepkisi de bu noktadaydı aslında. Çünkü halkın kendisini ifade edebileceği, görebileceği araçlar yok ortada. Medya çok uzun süreden beridir sermayenin etkisi altında. Evet, bir sansür var. AKP’nin 11 yıllık iktidarının özellikle son dönemlerinde medya operasyonları; gerek şirketleri ele geçirme, gerek işten atılmalar, gerek de sansür politikası arttı.

Roboskî yaşanıyor hiçbir yerde göremiyorsunuz. İnsanlar katlediliyor, Reyhanlı yaşanıyor, basında göremiyorsunuz. Bu medyaya karşı halkta bir öfke biriktiriyor. Medya binalarının önündeki protestolar, halkın canlı yayın araçlarına yönelik tepkileri de bunun göstergesi.

Basından da bu sistemde başka bir şey beklemek gerçekten de mümkün değil. Medya çalışanlarını da kendi mücadelesini örmesi gerekiyor.

Medyadaki manipülasyon başka medya araçlarıyla kırıldı. Halk tarafından yeni bir şey keşfedildi. Türkiye bilgisayar başında sosyal medyayı izledi. Tüm bilgi ve haberleri oralardan aldı. Bazı muhalif gazeteler daha ağırlıklı olarak okunmaya, bazı televizyon kanalları daha çok izlenmeye başladı. Bu hareketi yansıtanlar daha çok izlendi. Sonuç olarak bu hareket hem kendi örgütlenmelerini, hem kendi eylem biçimlerini hem de kendi medyasını yaratıyor. Yaratmaya da devam edecek.

SOKAĞI KAYBETTİ, SALDIRIYOR

Süreci bugün nasıl yorumluyorsunuz?

‘Bugün yerinde olmak istemediğin kim var, ne var?’ diye soracak olursanız, ‘AKP iktidarı olmak istemem’ diye yanıtlarım. Çünkü sokağı kaybetti, gittikçe de saldırısını artırıyor. Burada yapabildiği tek şey gözaltı ve tutuklama operasyonlarıdır.

Gezi hareketi, ölümlere özellikle çok ciddi tepkiler verdi. Merkezi bir karar olmadan tüm forumlar Lice’ye tepki verdi. 2 Temmuz Katliamı protestosunda sokağa çıktı. Her bir ölümden sonra tepkiler geldi. Altını çizerek söylüyorum, bu çok önemliydi.

Hareketin bitmiş olduğu bir süreçten geçmiyoruz. Bu devam eden bir süreçtir. Dolayısıyla iktidar bildik klasik ezberini yapıyor. Bizler de bu ezbere karşı kendi ezberimizle cevap vermeye çalışıyoruz. ‘Mücadeleye devam’ diyoruz, bunun başka bir yolu yok. Ne gözaltılar ne tutuklamalar bu mücadeleyi bitirecektir. Çabaları nafiledir.

Bu davalar sadece mahkeme salonlarında sürdürülen davalar olmayacaktır.

AKP’NİN TÜM PLANLARI ALTÜST OLDU

Bu yaşanan iki buçuk ay Türkiye’yi nereye götürdü?

Bastırılmış, sindirilmiş, biat eden bir cemaat toplumu yaratmaya çalışan AKP iktidarının karşısında hakkını arayan, hakkını bilen ve isyan eden bir halk ortaya çıktı. En son 4+4+4 eğitim sitemiyle bu ülkenin gençliği üzerinden bir gelecek projesi yapan AKP iktidarının elinde patladı. Şu an iktidarın düşündüğünden çok farklı bir nesil ortaya çıkmış durumda. Bir anda bu eğitim projesini de çöpe attıran bir süreç yaşandı.

Bu iktidar iki ay boyunca yaşanan halk isyanını ve onun siyasal öğreticiliği ve onun yarattığı siyasal bilinç. Bu sadece sol açısından demiyorum. Eylemlere katılmayan, yerinde tencere tavasıyla tepkisini koyan veya televizyonundan bu tepkiyi izleyen insanlara kadar çok ciddi bir siyasi bilinç farklılığı yaratmayı başarmıştır. Bu bilinç farklılığı da kolay kolay değiştirmeyecektir. Artık halkın kendi iradesi dışında, halkı yok sayarak herhangi bir politika hayata geçirilemez. AKP iktidarının neoliberal ve gericilikle birlikte uyguladığı o yağma ve yıkım politikaları bundan sonra bu kadar pervasızca sürmeyecek. Bu çok açık çünkü artık bir halk uyandı.

SOSYALİSTLERE ÖĞRETİCİ BİR SÜREÇ OLDU

Sosyalist hareket bu süreçte nasıldı?

Herkes gibi sosyalist hareket için de öğretici bir süreç yaşandı. Süreci bir siyaset okulu olarak adlandırıyorum. Sosyalist hareket bu sürece erken mi yakalandı geç mi yakalandı gibi bir tartışmanın kimseye bir anlamı olmayacaktır. Burada sosyalist hareketin adeta kendini yeniden üretebileceği ve yeniden örgütleyebileceği bir süreç olarak, bir siyaset okulu olarak bunu okuması gerektiğini düşünüyorum.

Özellikle, 1980 sonrası kuşaklar açısından solculuk yapmak başlı başına, kendi ailesine karşı bir karşıtlık üzerine gelişen bir şeydir. ‘En kötü ihtimalle çocuğumun baskı görmesini istemiyorum, gözaltına alınmasını istemiyorum’ diye insanlar bunu engellemeye çalışmışlardır. Ama şimdi bakıyorsunuz toplumsallaşmış bir halk var ortada ve derdini çok rahat anlatabiliyorsunuz.

GEZİ PARKI KÜLTÜREL BİR DEĞİŞİM GETİRDİ

Parklarda ortaya çıkan küçük paylaşımcı yaşamlar oldu. Paranın geçmediği bu kolektif bilinci, sosyalist bir Türkiye’ye giden yolda bir adım olarak yorumlayabilir miyiz?

Bu bir kıvılcımdır. Orada yaşanan kolektif bilinç, kapitalizmin ayrıştırıcı, bireysel bir yaşamı kışkırtıcı, bireyi öne çıkaran konseptine karşı; bu Gezi süreciyle dediğiniz şey çok önemli bir nokta.

Kolektif bir yaşamın nasıl bir üretkenliğe yol açtığı herkes tarafından bilince çıktı. Böyle bir kolektif yaşam aynı zamanda yaratıcılığı da arttırdı. Bunlar çok önemli deneyimlerdir.

İstanbul kapitalizmin şehridir. O yüzden ‘İnsan insanın kurdudur’ anlayışı, insanlar otobüslerde birbirlerine yer vermezken artık yer vermeye başladılar. Yani bu ciddi bir kültürel dönüşümü de sağladı. Bir kişi diğerine çarptığı zaman ‘pardon’ demeye başladı.

O dehşet polis saldırılarının olduğu dönemde, on binlerin, yüz binlerin olduğu ortamlarda atılan gaz bombalarına insanların birbirini ezmeden birbirini kollayarak yarattığı mücadelesi o polis saldırısını püskürtmesi önemli bir şeydir. Parkta yaşanan o kolektif dayanışma ve ortak yaşamın getirdiği bir kültürel değişim olarak düşünüyorum.

Mehmet Nabi Batuk-Derya Barış
12 Ağustos 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız;etha.com.tr