Bilim ve Gelecek: İsyan kontrolünde kullanılan silahlar İsyanda ne, nasıl ‘yenir’? – Çağrı Mert Bakırcı

Gezi Parkı direnişi ile başlayan eylemlerde, Türkiye’deki pek çok insan jop, biber gazı ve tazyikli su gibi müdahale araçlarından en az birini tattı. Yoğun bir mücadelenin ardından akıllarda kalan benzer soruları yanıtlamak gerek: Hangi gazlar kullanıldı ve ne kadar zararlılar? Portakal gazının kullanılmış olması mümkün mü? Tazyikli suya karıştırılan kimyasallar nelerdi? En önemlisi de bunlara maruz kalındığında ne yapılması gerekir?

Dünya’nın dört bir yanındaki polisler, askerler ve güvenlik güçleri, isyan kontrolü (riot control) adıyla bilinen bir dizi protokole uymaktadırlar ve bu kapsamda birçok farklı yöntemle ülke yönetimlerinin hoşuna gitmeyen protesto, ayaklanma veya isyanları bastırmakta veya bastırmaya çalışmaktadırlar. Burada “isyan kontrolü” adıyla bahsedeceğimiz konu, her türlü protesto, gösteri ve benzeri anayasa tarafından korunan ve hatta ödev olarak verilen hakları içermektedir. İsyan kontrolünün belli adımları bulunmaktadır ve en düşük şiddetten başlayarak giderek sertleşmektedir.

İsyan kontrolünün esasında ilk adımı, yüksek ve rahatsız edici sesler uygulamaktır. Çünkü insan beyni ani olarak sesle uyarıldığında ürkecek ve içinde bulunduğu durumu değerlendirerek kurtulma yolları arayacaktır. Bu psikolojik mücadele, çoğu zaman güvenlik güçleri tarafından es geçilir, çünkü neredeyse hiçbir zaman işe yaramaz. Bunun da sebebi isyanın amacına psikolojik olarak odaklanmış bir beynin, her hayvan türünde (dolayısıyla insanda da) “kaç veya savaş” seçiminden ikincisine yönelmesi daha muhtemel olmaktadır. Öfke, azim, kararlılık, istek vb. duyguların bunda etkisi büyüktür.

Bu aşamadan sonra uygulanan yöntemler ülkeden ülkeye ve yönetimden yönetime değişmektedir. Ancak uluslararası literatürde bu noktadan sonra uygulanan hemen her yöntem az ölümcül silahlar kategorisine girmektedir. Coplar, batonlar, kırbaçlar, göz yaşartıcı gazlar, biber gazları, plastik mermiler, elektrik şok cihazları bunların arasında bulunmaktadır. Bunun haricinde çeşitli zamanlarda uzun menzilli ses şoku araçları, tazyikli su silahları, zırhlı savunma araçları (ülkemizde TOMA ve panzer olarak bilinmektedir), hava gözlem araçları (helikopterler, uçaklar, uydular ve insansız hava araçları), eğitimli köpekler ve zırhlı görevliler bu silahlar arasına girmektedir. Bilindiği gibi bu araçları kullanan görevliler de birçok savunma ekipmanına sahiptir. Zırhlar, yüz kalkanları, vücut kalkanları, gaz maskeleri ve el kalkanları buna örnektir.

Ne var ki devlet baskısının kontrolsüzleştiği zamanlarda, eldeki daha tehlikeli unsurlar devreye girmektedir: güvenlik güçlerinin gerçek mermiler kullanması (ülkemizdeki olaylarda ve Boston Katliamı’nda görüldüğü gibi), bombalı saldırılar düzenlenmesi (örnek: Haymarket ayaklanması, Chicago), kimyasal silahların kullanımı (özellikle Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi), askeri silahlı araçların kullanımı ve benzerleri…

Bu yazıda temel olarak, doğrudan ölümcül silahlara değil, dolaylı olarak ölüme ve biyolojik bütünlüğün bozulmasına neden olabilecek kimyasallara değineceğiz.

İsyan kontrolünde kullanılan kimyasallar ve biyolojik etkileri

Günümüzde dünyanın dört bir yanında çok sayıda kimyasal, isyan kontrolünde kullanılmaktadır. Bunların hepsi ölümcül derecede tehlikeli olmasa da, bazıları bu etkiye sahiptir ve uluslararası yasalarca denetlenmekte ve yasaklanmaktadır. Bu noktada ufak bir uyarı yapalım: Aşağıda birçok farklı kimyasal gazdan bahsedeceğiz. Esasında bunların neredeyse hiçbiri gaz değildir, hepsi aerosol adı verilen, çözünmüş gaz solüsyonlarıdır. Ancak bu yazıda kafa karışıklığı yaratmamak adına bundan “gaz” olarak bahsedeceğiz.

Tazyikli su

toma_su

Bir isyan kontrolünde kullanılabilecek en basit kimyasal, sudur. Bilindiği gibi yüksek basınçta püskürtülen su, adeta bir mermi gibi, ancak noktasal olmayan bir etki yaratabilir ve bu sayede protestocuları dağıtmaya yarayabilir. Bir su püskürtme panzeri ortalama 8000 litre su taşıyabilir ve saniyede 15 litre su püskürtebilir. Dolayısıyla aralıksız bir püskürtme sonunda, yaklaşık 10 dakikada suyu tükenmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu kadar bir noktada yoğunlaştırılmış bir sıvının insanın hayati organlarına zarar verebilecek olmasıdır. Dolayısıyla operatör, suyu göstericilerin ayaklarına veya bacaklarına doğru sıkması gerekir. Ne var ki ülkemizdeki olaylarda da görüldüğü gibi, güvenlik güçleri bunu dikkate almamakta ve göstericilerin doğrudan kafalarına ya da göğüslerine nişan almaktadırlar. Bunun sonucunda bireyler havada takla atacak kadar şiddetli bir biçimde geriye itilmekte ve ölümcül hasarlar alabilmektedirler. Bunun birincil olası etkisi göğse gelen darbenin kalp krizine, kafaya gelen darbeninse boyun kırılmasına ve ölüme neden olabilecek olmasıdır. Ayrıca göze doğrudan isabet eden bu basınçlı su, körlüğe veya görüş kaybına da neden olabilir. Bu sebeple su, sanıldığı kadar masum bir kontrol aracı değildir.

Bu etkilerden korunmada birincil görev güvenlik güçlerinindir. Ancak eğer ki bu denetlenemiyorsa, suyun menzilinde olan kişilerin ya su püskürten araçların çok yakınına gelerek suyun minimum menzilinin de altında kalması (çünkü araçlar suyu en azından bir metre veya daha uzağına sıkabilmektedirler) veya araya engeller koyarak (bir cismin arkasına saklanarak) basıncın etkisini düşürmesi gerekir. Aksi takdirde kalıcı hasarlar alınabilir.

Suyun kullanımıyla ilgili anlaşılması gereken önemli bir nokta vardır: Bu müdahale araçlarından sıkılan su, saf su olmak zorunda değildir ve içerisine gerektiği zaman kimyasallar eklenmektedir. Bu kimyasallar asit etkili olup, tıpkı ileride vereceğimiz ve detaylarını anlatacağımız gibi biber gazına benzer etkilere neden olur. Dolayısıyla bu araçlardan sıkılan suların vücutta kızarıklık, kabarma, şişme gibi etkiler yaratması normaldir. Burada kritik olan nokta, bu aşındırıcı/yakıcı kimyasalların suya ne oranda karıştırıldığıdır. Çünkü bu kimyasalların miktarı artırılarak çok ciddi ve kalıcı hasarlar vermek mümkündür.

Ayrıca kimi zaman bu suyun içerisine fiziksel aşındırıcı etkiye sahip mikropartiküller de katılabilir. Tıpkı ufak kum taneleri gibi olan bu parçacıklar, vücutta kesilmelere, yırtılmalara ve aşınmalara neden olabilir. Bu sebeple yüksek basınçla su sıkılmasını zararsız görmemek gerekir.

Ülkemizde kullanılan su püskürtme araçlarına bir göz atalım:

Toplumsal olaylara müdahale araçları (TOMA)

Ülkemizdeki TOMA’lar Nurol Makina ve Sanayi Anonim Şirketi tarafından üretilmektedir. Üretilen bu zırhlı araçlar sadece Türkiye’de değil, Azerbaycan, Libya, Zimbabve, Gürcistan ve Kazakistan gibi ülkelerde de kullanılmaktadır. Sıklıkla televizyonlarda ve meydanlarda gördüğümüz 4×4 tekerlek düzeninin aksine 4×2, 6×4, 6×2 ve 6×6’lık araç gövdelerine de monte edilebilecek bir yapıya sahiptir. Ülkemizde sıklıkla görülen Mercedes Atego 1829K 4×2 tipi TOMA’dır. 17 tonu geçebilir. 300 beygir civarında güce sahip, Deutz914 tipi bir motoru vardır ve dakikada 2400 litre suyu 10 barlık bir basınçla 2-30 metre mesafeye sıkabilecek bir pompası vardır. Oldukça yüksek bir hız olan 100 km/h hıza ulaşabilir ve %30 kadar dik eğimleri tırmanabilir. (şehir içi ve dışı yollarda karşılaştığımız eğimler genelde %7-15 arasıdır) TOMA’nın çalışmasına müdahale edebilecek unsurlara karşı balistik koruması bulunmaktadır, dolayısıyla basitçe kurşungeçirmez olduğunu söylenebilir.

Araçlar, 7,45 metrelik bir uzunluğa, 2,5 metrelik bir genişliğe ve 3,6 metrelik bir yüksekliğe sahiptir. Üzerindeki su püskürtücü bilgisayarla kontrol edilir ve bu püskürtücüyü besleyen 5-10 bin litrelik bir su tankı bulunur. (ortalama 7-8 bin litre su taşır) Bunun haricinde, az önce izah ettiğimiz karışımları yaratabilmek adına 60 litrelik bir gaz tankı, 60 litrelik bir boya tankı ve 80 litrelik bir köpük tankı bulunmaktadır. TOMA, bu farklı kimyasalları birçok farklı oranda birbirine karıştırarak sıkabilir.

TOMA, kullandığı sıvı/kimyasal karışımını üç farklı biçimde (kısa, uzun, sürekli) püskürtebilir. Genellikle diğer su tankerleriyle beslense de, göl ve nehirlerden kendi suyunu çekebilir ve su tankını bu şekilde doldurabilir. Aracın şasisi ve kendisi özel bir koruma sistemine sahiptir, yan ve arka gaz püskürtme sistemleri sayesinde çok geniş bir alana püskürtme yapabilir, kabini zırhlıdır ve herhangi bir fiziksel unsurdan etkilenmez. Camları korumalıdır ve birçok farklı kimyasalın cama yapışmasını engelleyen bir kimyasal karışımıyla camları temizlenebilir. Dolayısıyla camlara boya püskürtmek boş bir uğraş olacaktır. Aracın kendi yangın söndürme sistemi bulunmaktadır. Ayrıca kabin içi basıncın ayarlanması için de mekanizmalar bulunmaktadır. Bu açılardan, dışarıdan gelecek etkilere karşı oldukça korumalı bir sistem olduğu söylenebilir. Bunun haricinde monitörü ve etrafı çeken kamera sistemi bulunmaktadır. Bu sayede etraftan görüntü alabilir ve kullanıcının olayları takip etmesini sağlayabilir. Üstelik yan ve arka kısımdan da kimyasal sıkarak aracın üzerine çıkılmasına engel olabilir.

Aşağıda, TOMA için parça üreten Katmerciler Araç Üstü Ekipman Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nde ait bir broşürün bir kısmı görülmektedir (tamamına kaynaklarımızdan ulaşılabilir):

toma_bilim

Aşağıda, TOMA’nın bahsettiğimiz gaz deposunun elle, biber gazı üreticisi Jenix’e ait varillerle doldurulmasını görüyorsunuz. Bu, gazın normal eklenme prosedürüdür, dolayısıyla esasında biber gazının TOMA’ya bu şekilde yükleniyor olmasında bir anormallik bulunmamaktadır. Belirttiğimiz gibi önemli olan bu kimyasalın suya ne kadar karıştırılarak verildiği ve kimyasalın içeriğidir. Jenix firmasına ait gazlar, aşağıda tanımladığımız Biber Gazı (OC) ile birebir aynıdır.

Esasen bireysel savunma ürünleri üreten bu firmanın, varillerle biber gazı satışı yaptığı da fotoğraflardan anlaşılmaktadır. Jenix piyasadaki tek biber gazı üreticisi değildir. 21 Mayıs 2013’te yapılan bir habere göre Türkiye Cumhuriyeti biber gazı ithalatında bir rekora imza atarak tam 628 ton biber gazı ithal etmiştir. Geride bıraktığımız 12 yılda biber gazına toplamda 21 milyon dolar harcanmıştır. Bir kıyaslama olması açısından, 2001 yılındaki biber gazı ithalatı sadece 13 tondur. 2005 yılında 115 tona çıkmış, 2013’te ise 628 tona ulaşmıştır.

Bu gazların ithalatı sırasında kargo uçakları kullanılır ve uluslararası yasalara göre yolcu uçaklarıyla bu tip kimyasalların taşınması yapılamaz. Medyada sıkça gördüğümüz bir yanlış anlama da, aşağıdaki kovalara ve üzerindeki uyarılara bakarak normalden farklı bir kimyasal kullanımı olduğunun iddiasıdır:

Bu da yanlış bir düşüncedir. Bu uyarılar, genellikle bu kimyasalları taşıyan firmalar için uyarı niteliğindedir. Örneğin, yukarıdaki görselin en sağındaki 1,4 G ibaresi, Patlayıcı Maddelerin Taşınması İçin Sınıflandırılma Sistemi’ne ait bir bildirimdir. Yani kargoyu gerçekleştirecek firmalar için geliştirilmiş bir sistemdir. 1,4, “düşük patlayıcı tehlikesi” demektir ve G de, bunun bir alt grubu olarak piroteknik (“ateş kullanımıyla ilgili olan” anlamına gelir) kimyasalları işaret eder. Bu grupta görseldeki gibi gaz bombaları, havai fişekler ve benzerleri bulunur.

Benzer şekilde görselde görülen Toxic 6 ibaresi de HAZMAT Sınıf 6 Toksik ve Enfekte Edici Madde kategorisi demektir. Bu da esasında taşımacılık için geliştirilmiş bir sistemdir. Ancak bu kimyasal sınıfının, içeriğine göre, ağızsal (oral), derisel (dermal) ve nefessel (inhalant) etkileri bulunmaktadır. Bu kimyasallarda belirli dozlar aşılacak olursa zehirlenme söz konusu olur ve müdahale edilmezse ölüme neden olabilir.

Dolayısıyla, bu variller, kullanılması veya taşınması yasak olan kimyasallara ait bilgiler içermemektedir. TOMA’lara ve benzeri uygulamalara katılmak amacıyla taşınan biber gazı varilleridir ve buna göre kategorize edilirler. Elbette, farklı görsellerin elde edilmesiyle, farklı değerlendirmeler yapılabilecektir; ancak elde olan bu görsellerde, teknik olarak anormal bir durum bulunmamaktadır. Elbette, en son değineceğimiz gibi, esasında biber gazı da kimyasal bir silahtır ve kullanılması yasaktır. (ancak bu kurala uyulmamaktadır)

Ayrıca 20 Kasım 2010 tarihli bir habere göre de Türkiye Makina ve Kimya Endüstrisi, TÜBİTAK ile ortak çalışarak yerli biber gazı üretimine başlamıştır.

jenix

Koku silahları

Pek sık başvurulan bir yöntem olmasa da, bir diğer psikolojik, dolayısıyla biyolojik savaş aracı olarak koku silahlarını örnek verebiliriz. Bu silahlar içerisine doldurulan organosülfür bileşiği veya skatol gibi kimyasallar, karşı tarafa püskürtüldüğünde iğrenç bir koku bırakır ve dokunduğu her cisme bulaşır. Bu sayede birey kusma ihtiyacı duyar ve protestoya odaklanamaz. Ne yazık ki kimi zaman bu kimyasalların toksisitesi (zehir oranı) gereğinden fazla yapılarak bireylerin kalıcı bir şekilde hasar görmesine neden olabilmektedir. Kokarca isimli bir aracın Eylül 2008’de İsrail’deki bir isyanı bastırmak için kullanıldığı bilinmektedir. (aşağıda görülüyor)

Böyle bir kimyasaldan kurtulmanın pek bir yolu bulunmamaktadır. Bu kimyasal kolay kolay yıkanamamakta ve kokusu geçmemektedir. Bu sebeple bireylerin kokuyu hissetmelerine engel olacak yöntemler kullanmaları gerekmektedir (burunlarını tıkamak gibi).

Biber gazı

Biber gazı, bir oleoresin kapsiyum bileşiğidir. Kırmızıbiber veya Gine biberi olarak bilinen, bilimsel adı Capsicum annuum olan bitkiden elde edilir. Teknik tabiriyle ismi OC Gazı’dır. (Oleoresin Capcium Gas) Lakrimatoridir; yani temas edildiğinde göz yaşartıcı etkisi bulunmaktadır. Bitkiden etanol kullanılarak çıkarılan kapsiyum çözeltisi buharlaştırılır ve geriye kalan mumsu reçine, propilen glikol ile su içerisinde çözülür ve basınçlı hale getirilerek silahlara yüklenir. Burada en kritik olan nokta, bu gazın içerisindeki biber oranının ayarlanmasıdır. Ne yazık ki bu silahlar üzerine yazılan biber oranı, çoğu zaman gerçeği yansıtmamakta ya da yanıltıcı olmaktadır. (normalde ortalama yüzde bir oranında kapsiyum veya türevlerinin bulunması gerekir ve genelde maksimum yüzde beş konsantrasyona izin verilmektedir) Bu gaz, birçok farklı renkte olabilir; gri-beyaz bir renk ise en sık görülen türüdür. Bu kimyasalın rengi, içerisine katılan biber miktarına ve diğer yan kimyasallara bağlı olarak değişebilmektedir. Sarımsı turuncu, turuncu, kahverengimsi turuncu da olası renklerdir. Kimi zaman özellikle renklendiriciler eklenerek gazın görüşü engellemesi veya göstericileri boyaması hedeflenmektedir.

Biber gazı, basınçlı silahlarla fırlatılmaktadır. Dolayısıyla yakın mesafeden atıldığında gerçek bir silah gibi etki etmesi çok olasıdır. Bu sebeple bu gazın yerden en az 45 derecelik bir açıyla havaya atılması ve bu şekilde yere düşmesi gerekmektedir. Silahtan çıkan gaz kutusu sıcak ve hızlı olduğundan, kısa mesafede yanıklara, parçalanmalara ve ciddi beyin/görüş hasarlarına neden olabilmektedir.

Biber gazının etkileriyle ilgili birçok araştırma yürütülmektedir. En belirgin etkileri gözlerin acıyla kapanması, nefes darlığı ve zorlanması, burun akıntısı ve öksürmedir. Etkileri gazdan gaza değişmekle birlikte ortalama 30-45 dakika boyunca sürebilmektedir. Ne var ki yan etkileri saatlerce sürebilir. Journal of Investigative Ophthalmology and Visual Science dergisinde yayınlanan bir makaleye göre yapılan araştırmalarca biber gazının göze herhangi bir zarar vermediği tespit edilmiştir. Ancak yine aynı çalışmada, sürekli ve uzun süreli temasın kornea hassaslığında bozulmalara neden olduğu da ortaya çıkarılmıştır. Dolayısıyla kullanılan gazın miktarı ve süresi çok büyük öneme sahiptir. Avrupa Bilimsel ve Teknolojik Seçenekler Değerlendirmesi raporunda şu ifadelere yer verilmektedir:

“(…) Biber gazının etkileri çok daha ciddidir ve kimi durumda 15-30 dakikalık geçici körlüğe, 45-60 dakikalık bir deri yanmasına ve vücudun üst kısmında kontrol edilemeyen kasılmalara ve öksürmelere neden olabilmektedir ve 3-15 dakika boyunca konuşmaya engel olabilmektedir.”

Biber gazının özellikle astım hastaları için ölümcül etkiye sahip olduğu bilinmektedir. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre sadece 1990-1995 yılları arasında polisin uyguladığı biber gazından ötürü tam 61 kişi yaşamını yitirmiştir. 1993-1995 yılları arasında sadece ABD’de biber gazının etkilerinden ötürü hastaneye kaldırılan 27 kişi yaşamını yitirmiştir. Bu sonradan gelen ölümlerde biber gazı ölüme etki etmiştir; ancak doğrudan ölüm nedeni olarak tespit edilememiştir.

Yakın mesafeden yapılan sıkımlarda (genellikle yukarıdaki görseldeki gibi bir tabancayla veya en üstteki gibi bir kutuyla yapılır), mutlaka eliptik bir hareket uygulanmalıdır ve asla doğrudan yüze püskürtülmemelidir. Çünkü doğrudan püskürtülen gaz “hidrolik iğne etkisi” denen bir etkiye neden olarak göze, özellikle de korneaya zarar verir ve yırtılmalara neden olabilir.

bibergazi_csBiber gazından kurtulmanın yolu su değildir. Çünkü kapsaisin, su içerisinde çözünmez ve dolayısıyla çok miktarda su uygulansa bile yıkamak mümkün olmayabilir. En pratik ve her zaman uygulanabilecek bir çözüm, bireyin gözlerini sürekli olarak kırpıştırması ve gözyaşının çıkmasını kolaylaştırmasıdır. Çünkü gözyaşı, gazın etkisini azaltıcı etkiye sahiptir. Günümüzde yaygın olarak beş farklı çözüm önerisi sunulmaktadır: Maalox isimli bir anti-asit ilacı, lokal anestezik bir madde olan lidokain kimyasalının yüzde ikilik jeli, bebek şampuanı, süt ve su. Ne var ki 2008 yılında yapılan bir araştırma, bu beş yöntemin de acıda dikkate değer bir azalmaya neden olmadığını göstermektedir. Muhtemelen sıvı teması rahatlatıcı bir etkiye neden olmaktadır; ancak doğrudan gazın etkilerini giderici bir faydasına rastlanamamıştır. Yine de, bir akışkanın temasından ötürü gazın acı verici etkilerini kısmen de olsa azaltmaya yarayabileceği için kullanılmaktadır. Bu beş yöntem arasında en başarılı bulunansa bebek şampuanıdır ve bazı ambulanslarda bile bu yöntem kullanılabilmektedir. Genelde bu ek yardımlar sayesinde biber gazının etkileri 7-15 dakika içerisinde geçirilebilmektedir.

Göz yaşartıcı gaz

Yine lakrimator (göz yaşartıcı) bir kimyasal olan göz yaşartıcı gaz, 1993 senesinde yapılan bir çalışmada muhtemel olarak ölümcül şeklinde tanımlanmış bir kimyasal silahtır. Korneadaki sinirlere etki ederek gözyaşına, acıya ve körlüğe neden olabilir. Birçok farklı tip göz yaşartıcı gaz bulunmaktadır:

- OC: Oleoresin kapsiyum olarak bilinen ve yukarıda özel olarak tanımladığımız biber gazı, en düşük seviyeli göz yaşartıcı gazlardan biridir.

- CS: 2-klorobenzalmalononitril isimli siyanokarbon, yine en sık kullanılan göz yaşartıcı gazlardan biridir ve genellikle ölümcül olmayan bir gaz türü olarak bilinir. İstanbul’daki olaylarda toplanan bir kovan aşağıda gösterilmektedir. Her ne kadar “ölümcül olmayan gaz” olarak tanımlansa da, yapılan bazı araştırmalar bu kategorizasyona şüpheyle yaklaşılmasına neden olmuştur. Çünkü bu araştırmalarda gazın kalbe ve karaciğere ciddi zararlar verebileceği gösterilmiştir. Yapılan araştırmaların sonucunda, bu gazın kullanıldığı ortamda ya gaz maskesi bulunmasının zorunlu olması gerektiği, ya da kapalı bir alana asla atılmaması gerektiği sonucuna varılmıştır. Prof. Dr. Uwe Heinrich çalışmasının sonucunda şu karara varmaktadır:

“Eğer ki bu gaz kapalı ortama atılacak olursa veya ortamda gaz maskesi bulunmuyorsa, CS gazına maruz kalmanın ölümcül sonuçlara neden olabilmesi çok muhtemeldir.”

CS gazına maruz kalma sonucunda düşüklerin yaşandığına dair birçok farklı rapor bulunmaktadır. Yapılan araştırmalarda bu gazın canlıların kromozomlarında anormal değişimlere neden olabildiği, dolayısıyla düşük doğum raporlarının mantıklı olduğu gösterilmiştir. CS gazı metabolize edildiğinde siyanür oluşmaktadır ve bu siyanür, insan dokusunda birikerek zehirli bir etki yaratmaktadır. Sadece CS değil, genellikle CS kimyasalının içerisinde çözündüğü metil izobütil keton da solunduğu zaman zararlı olan, gözlere ve solunum sistemine zarar veren ve sürekli temas sonucu deride kuruluğa ve çatlamaya neden olabilen bir kimyasaldır.

CS’ten kurtulmak göreceli olarak kolay ve açıktır: Bazik bir su çözeltisinde yüzde beş sodyum bisülfit (sodyum hipokloritli bir su çözeltisi veya klorlu bir çamaşır suyu işinizi görecektir) çözünerek gazın temas ettiği yerler temizlenecek olursa, CS’in etkileri giderilebilmektedir.

Birçok ülkede CS gazının kullanımı sınırlandırılmış veya yasaklanmıştır. CS gazı, açık bir turuncu renktedir. Çözünme miktarına bağlı olarak beyaza yakın tonlarda da görülebilir.

- CR: Dibenzozazepin olarak bilinen bu kimyasal, yine göz yaşartıcı bomba olarak kullanılabilmektedir. Soluk bir sarı renkte olan CR gazı, biber benzeri bir kokuya sahiptir. Suda çok az çözünür ve dolayısıyla etkileri su ile pek başarılı bir şekilde giderilemez. Ayrıca isminin aksine, esasında bir gaz değil, oda sıcaklığında bir katıdır. Bu yüzden mikropartiküller olarak propilen glikol gibi bir sıvıyla karıştırılarak kullanılır ve tüplerden sıkılır. Bunun haricinde, yukarıda da belirttiğimiz gibi bir gaz çözeltisi (aerosol) olması sağlanacak şekilde, kovanla da atılabilmektedir. Bu kovanlar atıldığında aniden ısınırlar ve etrafa bu gazı aerosol olarak yayarlar.

CR gazı, CS gazından ortalama 6-10 kat daha güçlü bir etkiye sahiptir. Özellikle de nemli ve terli olan bölgede deriyi yakar, geçici körlüğe neden olur, öksürtür, nefes darlığı yaratır ve paniğe neden olur. Ani bir biçimde bireyleri etkisiz kıldığı için isyan kontrol aracı olarak kullanılmaktadır. Ne var ki CR gazının karsinojen (kansere neden olan) bir etkisi olduğundan şüphelenilmektedir.

CR gazı da CS gazı gibi zehirlidir; ancak solunum ve direk temas açısından CS’ten daha az zehirlidir. Ancak eğer ki dozu gereğinden fazla olacak olursa, ölümcül etkilere neden olduğu bilinmektedir. Özellikle havalandırması iyi olmayan ortamlarda ya da açık havada çok miktarda gaz kullanılacak olursa, sadece birkaç dakika içerisinde ölümcül olabileceği bilinmektedir. Ölüme neden olan etkileri ise nefessiz bırakıyor oluşu ve kalpte ödem yaratıyor olmasıdır.

CS’ten farklı olarak CR gazının etkisi kalıcı ve uzun sürelidir. Belli yüzeylerde CR’ın 60 gün kadar etkisini koruyabildiği bilinmektedir.

CS gazının etkileri çok miktarda su tüketimiyle az çok geçirilebilecek olsa da, CR gazı suda biraz daha fazla çözünüyor olmasına rağmen, nemli bölgelerde yarattığı etkilerden ötürü çok daha olumsuz etkilere neden olabilmektedir. CR gazının maruz kaldığı deri bölgelerine dökülen su, 48 saat boyunca sürebilen yanmalara neden olabilmektedir.

Ne yazık ki CR gazının kesin bir tedavisi bulunmamaktadır ve tek yapılabilecek olan, CR gazının temas ettiği kıyafetleri çıkarmak ve onlardan kurtulmaktır.

Mısır’da bu gaza maruz kalan bir şahıs, hissettiklerini şöyle anlatmaktadır:

“Sanki gözleriniz yuvalarından çıkacak gibi olur, boğulduğunuzu hissedersiniz ve görüşünüz kapanır, adeta kör olursunuz.”

CR gazının çok farklı ülkelerde, farklı zamanlarda kullanıldığı belirtilmektedir. Özellikle Ukrayna, İsrail ve Mısır’da kullanımı yaygındır. Ukrayna’da bu gazın “Kobra 1” isimli şahsi savunma şişelerine doldurularak kullanıldığı iddia edilmektedir. Ancak Kobra 1 kutularıyla satılan kimyasalın normalde OC, yani biber gazı olduğu üreticinin sitesinde belirtilmektedir. Dolayısıyla bu gazın CR olup olmadığını bilmek zordur.

- CN: Fenasil klorid olarak bilinen bu kimyasal silah, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda icat edilmiş, ancak kullanılmamıştır. Aşırı toksik bir maddedir ve bu yüzden isyan kontrolünde kullanılmamaktadır. Bunun bir diğer nedeni de CN’in o kadar hızlı yayılamıyor olmasıdır. Etkileri CS’e oldukça benzemektedir; ancak bunun haricinde yüksek toksisite sebebiyle bayılmaya ve geçici olarak denge-oryantasyon kaybına neden olabilmektedir. Hatta nadiren de olsa alerjiye ve dermatite neden olabildiği bilinmektedir. Ancak eğer çok miktarda kullanılacak olursa, korneayı yırtabilir ve gözde kemoz adı verilen ödemlere neden olabilir. Şimdiye kadar CN gazından ötürü beş kişinin öldüğü bilinmektedir. CN, günümüzde seyreltilmiş olarak kişisel savunma için geliştirilen biber gazlarında kullanılmaktadır. Aşağıdaki gibi bir kutusu bulunmaktadır:

- Nonivamit: PAVA (Plearjonik Asit VanillilAmit) olarak da bilinen bu organik bileşik bir kapsainosittir; yani biber gazının bir türevidir. Isı açısından biber gazından daha stabil olduğu için tercih edilebilmektedir. Etkileri oldukça geçicidir, bu yüzden genellikle tüp içerisindeki biber gazına dahil edilir. TRPV1 reseptörlerine etki etmesinden ötürü sadece memeli hayvanlar üzerinde etkilidir ve kuşlara veya böceklere etki etmez.

- Zizil Bromit: Aşırı toksik olan bu kimyasal sadece Birinci Dünya Savaşı’nda göz yaşartıcı gaz olarak kullanılmıştır. Renksiz bir sıvıdır; ancak diğerlerinin aksine ilginç bir şekilde hoş, aromatik bir kokuya sahiptir.

- BA: Bromoaseton olarak bilinen bu kimyasal, renksiz bir sıvıdır ve ilk olarak 19. yüzyılda üretilmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda kimyasal silah olarak kullanılmıştır. Ancak aşırı toksik olmasından ötürü sonradan yasaklanmış ve isyan kontrol aracı olmaktan çıkmıştır.

- syn-Propanetiyal-S-Oksit: Organosülfürlerden olan bu kimyasal, tiyokarbonil S-oksitler grubundandır ve soğandan (Allium cepa) yayılan kimyasal budur. Göz yaşartıcı gaz olarak pek kullanılmaz; fakat bu etkiyi yaratıyor olmasından ötürü sıralamaya dahil edilebilir.

Burada bazı göz yaşartıcı gazlara yer vermeye çalıştık. Bunun haricinde, daha önemli bir diğer konu ise, bu gazların çeşitli şekillerde karışımıyla elde edilen, çok daha güçlü ve etkili olan kimyasallardır.

ABD’nin “Gökkuşağı Kimyasalları”

portakalgazi_vietnam

Gökkuşağı Kimyasalları olarak bilinen bir dizi kimyasal, Vietnam Savaşı sırasında ABD’nin kullandığı gazların genel adıdır. Her biri farklı amaçlarla üretilen bu sekiz kimyasal, birçok sebeple uluslararası düzlemde yasaklanmıştır. En meşhuru Turuncu Ajan ya da Portakal Gazı olarak bilinen kimyasaldır. Bunların tamamı bitki örtüsünü yok etmek amacıyla üretildiği söylenen (ve bu etkiye sahip de olan) kimyasallardır; ancak bunun haricinde insanlara büyük zarar verdikleri de bilinmektedir. Bu sebeple savaş sırasında isyan kontrolü ve saldırı aracı olarak kullanılmışlardır. Hepsine genel bir bakış atacak olursak:

- Pembe Ajan: İsmini gazın renginden değil, kutusu üzerine çizilen pembe çizgilerden almaktadır. İçerisinde bol miktarda TCDD isimli bir dioksin (daha doğrusu, bu kimyasalı açığa çıkaran 2,4,5-T isimli bir kimyasal) bulunmaktadır ve bu yüzden kansere neden olmaktadır.

- Yeşil Ajan: Bitkilere dayalı tarımı yok etmek amacıyla üretilen bir kimyasaldır. ABD, sadece iki yıllık bir deneme programı amacıyla 80.000 litre Yeşil Ajan üretmiştir. Pembe Ajan ile birlikte kullanıldığında ekinleri hızlı bir biçimde öldürebilmektedir. Yine dioksin oranlarından ötürü karsinojen etkilidir.

- Mor Ajan: Turuncu Ajan’a oldukça benzer bir yapıdadır. Her ne kadar o kimyasal ile aynı derişime sahip olsalar da, Mor Ajan içerisindeki n-bütil ester, iki farklı tuzun karışımından oluşmaktadır ve bu, Turuncu Ajan’da olmayan bir özelliktir. Öte yandan bu kimyasalda, Turuncu Ajan’ın üç katı dioksin bulunmaktadır ve kanser yapıcı etkisi çok daha güçlüdür. Üç yıllık bir süreçte toplamda iki milyon litreye yakın Mor Ajan üretilmiş ve kullanılmıştır.

- Mavi Ajan: Pirinç tarlalarını yok etmek için üretilen bu dengeli asit içerisinde iki farklı arsenikli kimyasal bulundurmaktadır: Sodyum kakodilat ve kakodilik asit. Mavi Ajan, pirinçlere ve bitkilere doğrudan etki etmek yerine, onların tükettiği suya etki etmekte ve zehirlemekteydi. Dolayısıyla kullanımı çok ciddi ve kalıcı hasarlara neden olabilmektedir. Vietnam Savaşı’nda toplamda 19,6 milyon litre sıkılan bu gaz 2.000 kilometrekarelik bir alandaki tüm pirinç tarlalarını kullanılamaz hale getirmiştir.

- Beyaz Ajan: Tordon 101 olarak da bilinen bu kimyasal, dioksin içermemektedir; ancak bunun yerine yine karsinojen olan hekzaklorobenzen ve nitrosaminler içermektedir. Turuncu Ajan’ın tükendiği zamanlarda kullanılan bu kimyasaldan ortalama 25 milyon litre tüketilmiştir.

- Turuncu Ajan (Portakal Gazı): Oldukça zehirli olan bu gaz, Vietnam’da ortalama 500.000 çocuğun engelli doğmasına, 400.000 kişinin doğrudan ölümüne, bir milyondan fazla kişininse sakat kalmasına neden olmuştur. Aşırı zehirli ve karsinojen kimyasallar olan 2,4,5-T ile 2,4-D’den yüzde 50’şer bir oranda içerir. İsmini gazın renginden değil, taşındığı varillerdeki turuncu şeritlerden alır. Vietnam Savaşı boyunca, yani 1962-1971 yılları arasında yaklaşık 76 milyon litre sıkılmıştır. Beyaz renkli olan bu gaz, yine bitki örtüsünü tamamen ortadan kaldırmak için kullanılmış olsa da, yukarıda belirttiğimiz gibi yüz binlerce insanın ölümüne neden olmuştur. Aşağıda, bu gazın sıkımı sırasında çekilmiş bir fotoğrafı görüyorsunuz:

Görüldüğü gibi özellikle Vietnam Savaşı sırasında üretilen birçok zararlı kimyasal bulunmaktadır. Bu kimyasalların, özellikle de Portakal Gazı’nın çok ciddi zararları bulunmaktadır. Boğaz kanseri ve lösemiye neden olabilmekte, sinir sistemini harap ederek sinirsel hastalıklara neden olmakta, sindirim sistemini iflas ettirmekte ve deri ile solunum yolu hastalıklarına neden olmaktadır. Portakal Gazı’nın ayrıca Hodgkin Lenfoması’na, prostat kanserine, akciğer kanserine, bağırsak kanserine, yumuşak doku sarkomasına ve karaciğer kanserine neden olduğu bilinmektedir. Bu gazların birçok ülkede kullanılması ve hatta bulundurulması yasaklanmıştır.

Portakal gazı, topluma veya isyanlara müdahale etmek amacıyla üretilmiş bir gaz değildir. Dolayısıyla polisin kullandığı OC, CS, CR ve CN’in aksine “kovan” adı verilen ve çeşitli tüfeklerle fırlatılan şekilde bir gaz değildir. Yukarıda görüldüğü gibi hava araçlarıyla (C123 tipi uçaklar ya da savaş helikopterleri ile), adeta “sulama” yapar gibi, litrelercesi bir anda sıkılır. Şimdiye kadar el bombası ya da tüfekle fırlatılabilir halde olan bir portakal gazına sadece ülkemizin tarihinde (Gezi Parkı protestoları da dahil) değil, insanlık tarihinde hiç rastlanmamıştır. Bunlar genellikle büyük kutular ve gaz tüpleriyle uçaklara ya da helikopterlere yüklenerek sıkılırlar.

Belirttiğimiz gibi bu kimyasalın içerisinde yüksek diyoksin bulunmaktadır. Özellikle bu kimyasal grubundan olan TCDD aşırı zehirli bir kimyasaldır. Daha önce de söylediğimiz gibi bu kimyasal topluma müdahale amacıyla kullanılmamaktadır ve kullanılamaz da. Bunun yerine, kitlesel ölümleri hedefleyenler tarafından şehir suyuna karıştırılabilir ve bu durumda katliama neden olabilir. Tam olarak bilimsel bir analizi olmasa da, 2002 yılında New York’ta bulunan Columbia Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre 80 gram TCDD, sekiz milyon bireyin hayatını alabilecek kadar zehirlidir. Bu bakımdan TCDD, bilinen en güçlü doğal zehirden bile bir milyon kat daha zehirlidir. Yapılan hesaplara göre Vietnam’da sıkılan gazın miktarı (yaklaşık 84 milyon litre), bir insan için ölümcül olan düzeyden tam 40 milyar kat daha fazladır! Bir diğer deyişle, ABD’deki standartlara göre bir bireyin günlük alabileceği TCDD miktarı kişinin kilogramı başına 6,4 femtogram (bir kilogramın trilyonda biri) iken, Vietnamlı bazı bireylerde yapılan analizlerde kilogram başına 900.000 femtogram TCDD’ye rastlanmıştır.

Dolayısıyla, portakal gazının kullanımıyla ilgili çok ciddi yasaklamalar bulunmaktadır ve kolay kolay erişilip, tüketilebilecek bir gaz değildir. Bu yüzden, gazın ülkemizde toplumsal müdahalede kullanılmış olması neredeyse imkânsızdır.

Ayrıca bu kimyasallar haricinde de kullanılabilen çeşitli tehlikeli gazlar bulunmaktadır. Bunlardan en temel birkaçına bakacak olursak:

- Klor Gazı, Fosjen ve Difosjen: Boğucu bir gaz olarak üretilmiştir. Çamaşır suyu gibi kokar ve yeşil-sarı bir renge sahiptir. Kokusunu bazı askerler ananasla karıştırılmış biber kokusu olarak da tanımlamışlardır. Son derece ölümcül bir gazdır ve solunum sistemini harap ederek boğulmaya neden olur. Klorin gazından çok daha etkili ve ölümcül gazlar da kimyasal silah olarak üretilmiş, bazı savaşlarda kullanılmıştır. 48 saat içerisinde uygulanan kişiyi boğarak öldürdüğü bilinen fosjen ve difosjen bunlara örnektir.

- Hardal Gazı: Deriyi yakarak kabartan ve deri üzerinde kabarcıklara neden olan bir kimyasal silahtır. Sitotoksik bir kimyasal olarak bilinir. Kimyasal gaz olarak kullanıldığında sarı-kahverengi bir renge sahiptir ve tıpkı hardal gibi kokar. Bazı diğer insanlar sarımsak kokusu olarak da algıladıklarını söylemişlerdir. Kimyasal doğrudan DNA’mızdaki Guanin’i hedef alır ve onunla tepkimeye girerek hücre bölünmesini durdurur, doğrudan programlı hücre ölümü tepkimelerini başlatır. Eğer hücre hemen ölmezse, kanser oluşumu gözlenir. Ne yazık ki hardal gazının kullanıldığı yerler kısa sürede orada hiçbir şey olmamış gibi görünür; ancak gaz halen oradadır. Üstelik gazın etkileri ani olarak belirmediği için, kişiler yavaşça zehirlendiklerini fark etmezler.

- Bunlar haricinde Sarin gazı, Tabun, Soman ve V-ajanları olarak bilinen kokusuz, tatsız ve renksiz sinir gazları ile kusturucu gazlar da bulunmaktadır. Bunlar da kısa ve uzun vadede ölümcül etkileri olan gazlardır. Ne var ki bu gazların kullanımı sıkı bir şekilde yasaklandığı için bir isyan kontrol aracı olarak ele alınamaz.

Gazların son kullanma tarihi ve etkileri

bibergazi_taksim

En sık sorulan sorulardan biri de kullanılan gazların son kullanma tarihlerinin geçmesinden doğabilecek sorunların olup olmadığıdır. Ne yazık ki son kullanma tarihi geçmiş gazların insan üzerinde nasıl bir etkisi olabileceği bilinmemektedir. Bu bilinmezlik bile süresi dolmuş gazların kullanılmaması için yeterli bir sebeptir.

Daha önceden yaşanan bazı olaylarda (özellikle Hindistan, Kahire, Ürdün ve Yunanistan’da), son kullanma tarihi 30 yılı aşkın bir süre geçmiş olan gazların kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu konuda ilgili ülkelerin gazetelerinin (örneğin Al-Masry Al-Youm gazetesinin) bazı uzmanlarla yaptığı görüşmelerde, son kullanma tarihi geçmiş olan gazlar ile uzun süreli temas halinde kalmanın, normal gazlardan daha ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği söylenmiştir. Bu bilginin güvenilirliği tartışılır ve kesin bir karara varmak, bilimsel bir analiz olmaksızın mümkün değildir.

Son kullanma tarihi geçen gazların etkisinin azaldığı da (dolayısıyla etkisinin tam olarak hissedilmesi için bu tarihten önce kullanılması gerektiği savunulurken), gazın son kullanma tarihinden uzun bir süre beklemesi sonucu daha fazla hasar verici ve kontrolsüz bir etki yaratabileceği de ileri sürülen iddialar vardır. Ancak şu söylenebilir: Özellikle biber gazlarında kullanılan kimyasallar, dengesiz olan moleküllerdir ve belli bir süre sonra bozunmaya başlarlar. Dolayısıyla, bu bozunma sonucu oluşan kimyasallar vücuda zararlı olabileceği gibi, etkisiz de olabilirler. Ne var ki bunun bir diğer sonucu da, bozunan gazın göz yaşartıcı etkisinin de azalıyor oluşudur. Dolayısıyla detaylı bir analiz gerekmektedir.

Neden gazların etkisinin arttığı/değiştiği hissediliyor?

talcid_rennie-300x300Ülkemizde yaşanan Gezi Parkı olaylarında, gazların kimyasal etkisinin farklılaştığı ve giderek arttığı bilinmektedir. Bu durum, birçok uzun süreli müdahalede deneyimlenmiş bir gerçektir. Buna bağlı olarak da birçok farklı spekülasyon ileri sürülmekte, kullanılması (ve hatta barındırılması) mümkün olmayan, artık üretimi bulunmayan veya başvurulamayacak kimyasalların halkın üzerine sıkıldığına dair isabetsiz haberler yapılmaktadır.

Bilinmesi gerekiyor ki, eylemcilerin maruz kaldıkları kimyasallar esasında değişmemektedir. Örneğin Gezi Parkı olaylarında kullanılan gazlar her zaman OC, CS ve bir ihtimalle de CR’dır. (henüz kullanımına dair kesin bir delile ulaşamamış olsak da) Bunlar zaten rutin olarak çeşitli ülkelerde kullanılan kimyasal silahlardır.

Müdahaleye maruz kalan insanların, gazın etkisinin arttığını hissetmelerinin iki temel sebebi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, yoğun miktarda ve uzun süreli maruz kalınan gazların birikimli etkisinden ötürü bir süre sonra etkinin artması ve farklı reaksiyonlara neden olmasıdır. Bu durum sadece bir kişi tarafından değil, genellikle bir arada hareket eden grubun neredeyse tamamı tarafından hissedildiği için, bireyler kullanılan gazın değiştirildiğini düşünürler. Fakat esasında değişen gaz değil, aynı gazın (OC, CS veya CR) birikimli etkisidir. Yani aynı gaza/kimyasala sürekli ve uzun süreli maruz kalmak, ilk defa maruz kalındığındakinden farklı fiziksel tepkilere neden olmaktadır. Hatta aynı gaza/kimyasala bir defa maruz kalmayla, birkaç gün üst üste maruz kalma arasında bile tepkisel olarak farklar görülmektedir. Birçok kişinin bu değişimi aynı anda veya yakın zamanlarda hissetmelerinin nedeni, bu gazların/kimyasalların etki ettiği reseptörlerin ve sinirlerin eşik potansiyellerinin tüm insanlarda büyük oranda birbirine yakın olması, dolayısıyla belli bir dozun aşılmasından sonra dayanılmaz ve daha önceki temaslarda deneyimlenmemiş acı, yanma, ağrı, kızarma, şişme gibi fiziksel tepkilerin benzer zamanlarda oluşmasıdır. Bu anlattıklarımız, kovan içerisinde atılan gaz bombaları için geçerlidir. (çünkü bunların içeriği sonradan değiştirilemez, hazır olarak satın alınmaktadır)

İkinci neden ise kovanlarla atılan gaz bombalarıyla ilgili değil, Toplumsal Müdahale Aracı (TOMA) olarak bilinen ve tazyikli su ile göz yaşartıcı sıvıların sıkılması için kullanılan araçlar ile ilgilidir. Yaygın kanının aksine, sıvı püskürten bu araçların kullandıkları sıvı, saf biçimde su değildir. Daha önce de belirttiğimiz gibi tazyikli suyun içerisine fiziksel aşınma etkisi yaratarak can acısını artıran mikropartiküller katılabildiği gibi, göz yaşartıcı gaz da eklenebilmektedir. Sıvı içerisindeki göz yaşartıcı kimyasalların miktarı artırıldığında, vücut üzerindeki etkisi de artmaktadır. Üstelik kovanla atılan gaza maruz kalmanın aksine, sıvı içerisinde çözülen bu kimyasallar deriye doğrudan ve şiddetle temas ettiği için çok daha etkili olabilmektedir. (üstelik daha önce belirttiğimiz gibi -eğer kullanılıyorsa- CR gazı nemli bölgeleri özellikle yakmaktadır) İşte güvenlik güçlerinin müdahaleler arasında bu kimyasal derişimini artırması, bireyler üzerindeki etkilerin de kademeli olarak artmasına neden olmaktadır. Bu yüzden belli zamanlarda olan müdahalelerde vücutlarda oluşan fiziksel tepki farklılaşabilmektedir.

Özet olarak anlaşılması gereken, kimyasallardan ötürü acının artmasının farklı kimyasalların kullanılmaya başlandığı anlamına gelmemesidir. Kimyasalların şiddetinin de artırılması aynı etkiye neden olacaktır. Tabii ki tüp ve kovan içerisinde kullanılan gazların şiddeti ihtiyaca göre artırılamasa da (çünkü bu gazlar hazır gelmektedir), sıvı püskürten araçların su konsantrasyonları isteğe göre ayarlanabilir. Bu yapılırken çok dikkatli olunmalıdır, çünkü aşırı derişik kimyasallar (çok miktarda kimyasalın kullanılması), kalıcı hasarlara ve hatta ölüme neden olabilir. Burada kritik bir nokta bulunmaktadır: Hazır alınan gazların aksine, bu araçlardan sıkılan sıvılara katılan kimyasalların türü ve özellikleri kolay kolay bilinememektedir. (çünkü kovanları toplanıp analiz edilemez, sıvı olarak sıkılmaktadır) Bu sebeple, bu kimyasalların analiz edilmesi ve yasadışı bir kimyasal ya da miktarın uygulanıp uygulanmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. Bunu yapmak için bu sıvılara maruz kaldığınız kıyafetleri saklayabilir ve avukatlar aracılığıyla en kısa sürede kimya laboratuvarlarında analiz edilmesini sağlayabilirsiniz.

Yine de, özellikle bu konuda bolca çıkarılan yalan haberlerin önüne geçilmesi faydalı olacaktır. Gösterilerin haklı olduğunu ispatlamak adına karşı tarafın başka (ve gizemli) gazlar veya kimyasallar kullandığını iddia etmek, hele ki elde doğrudan bir veri olmadan iddia etmek, hatalı ve yanıltıcı olacaktır. Kullanılan kimyasallar (biber gazı ve göz yaşartıcı diğer gazlar) zaten “kimyasal silah” konumundadırlar ve özellikle Gezi Parkı olaylarında dozajın normalden çok yüksek olması da, bu tehlikenin olası vahim sonuçlarını akla getirmekte ve aklıselim herkesi korkutmaktadır. Bu sebeple, zaten gergin olan ve önemli birçok konuda bilgisizce üretilen uydurma haberleri yaratmak ve yaymak yerine, hâlihazırda zaten var olan yanlışın gösterilmesi ve üzerine gidilmesi gerekmektedir. Ne olursa olsun, her türlü göz yaşartıcı kimyasalın bu tip müdahalelerde kullanılmasını halk /canlı sağlığı açısından bir an önce engellenmelidir.

Nasıl korunulabilir?

solusyon

Bununla ilgili birçok tavsiye verilebilecek olsa da, biz şöyle bir derleme yapmayı tercih ettik:

1) Temastan kaçının: Genellikle etkileri ortalama yarım saat süren bu kimyasallar ile doğrudan temas etmekten mümkün olduğunda kaçının.

2) Hazırlıklı olun: Vücudunuzu mümkün olduğunca kapatın ve hava alan yerlerini sıkıştırarak engelleyin. Mutlaka amatör ya da profesyonel gaz maskesi kullanın. Bunun bulunmadığı zamanlarda bir bandanayı sirke veya limon suyuyla ıslatın ve ağzınız ile burnunuzu kapatacak şekilde örtün. Hava geçirmez gözlükler kullanın. (örneğin yüzücü gözlükleri) Mümkünse lens kullanmayın, çünkü lens ile gözünüz arasına girebilecek olan gaz, gözlerinizin daha fazla yanmasına ve etkinin daha uzun süreli olmasına neden olabilir. Su ve yüzde beş oranında kabartma tozundan oluşan bir karışım hazırlayın. Sakın güneş kremi veya vücut yağı sürmeyin, bunlar kimyasalları emerek vücudunuza nüfuzunu artıracaktır. Ayrıca yanınızda sirke ve havlu taşıyarak gaza doğrudan temas eden yerlerinizi bu sirkeye batırdığınız havlu ile sararak acıyı dindirebilirsiniz. Bunun haricinde mide asidi düzenleyici ilaçları yeterli miktarda suya karıştırarak yanınızda bulundurun; yanan yerlerinize bu karışımı sıkın.

3) Açık havada bulunun: Kimyasalların bulunduğu ortamdan uzaklaşın ve açık havaya gidin. Bu kimyasallar özellikle kapalı alanlarda çok ciddi zararlar verebilirler. Yüksek yerlere çıkmak avantaj sağlayacaktır, çünkü bu kimyasallar havadan ağırdır ve yere çökerler.

4) Gözlerinizi kırpın ve suyla temizleyin: Dediğimiz gibi gözyaşı bu kimyasalların etkisini azaltmaktadır. Bu yüzden gözlerinizi kırpmanızı tavsiye ederiz. Ayrıca soğuk suyla 10 dakika kadar yüzünüzü yıkamak da, yukarıda yazı içerisinde verdiğimiz istisnalar haricinde faydalı olabilecektir.

5) Giysilerinizi çıkarın: Kimyasallarla temas etmiş giysilerinizden olabildiğince çabuk şekilde kurtulun. Bunlar daha fazla bölgeye temas ederek kimyasalların etkisini artıracaktır. Ancak giysileriniz azaldıkça, yeni gaz dalgaları sırasında daha fazla etkileneceğinizi de unutmayın.

6) Soğuk su ve nötralize edici kimyasallar kullanın: Sıcak su, derinizdeki delikleri açacaktır ve kimyasalların etkisini artıracaktır. Olabildiğince soğuk suyla vücudunuzu yıkayın. (istisnaları unutmadan) Sabun veya başka bir kimyasal kullanmayın; bunun yerine kabartma tozu solüsyonu gibi kimyasallar kullanın. Kızaran yerleri kaşımayın, kimyasalları yaymayın. Süt de bu kimyasalların çoğunu yıkamak için kısmen faydalı bir yol olabilir.

7) Belli bir süre sonra sabun ve su kullanın: Vücudunuzu soğuk suyla, detaylıca temizledikten emin olduktan sonra ılık su ve sabunla yıkayın. Ancak bunu çok fazla uzatmayın, çünkü kimyasalların çoğunun etkisi 48 saate kadar sürebilmektedir ve bu yüzden vücudunuzdaki delikleri açarak kimyasal girişine izin vermek istemezsiniz.

8) Tıbbi yardım alın: Çoğu zaman bu kimyasallar kısa süre etkisinde kalındığında herhangi bir olumsuz sonuç yaratmazlar; ancak eğer uzun süreli etki altında kaldıysanız, mutlaka doktora görünmeniz gerekmektedir. Zira vücutta kalan kimyasallar zamanla görme kaybına, göğüs ağrısına vb. belirtilere neden olarak vücudunuza zarar verebilir. Bu belirtiler başlamadan veya daha ilk evrelerindeyken hemen doktora görünün.

9) Etrafınızdaki diğer canlılara yardım edin: İnsan türü kendi yarattığı mücadele içerisinde kendisini savunabilecek düzeyde olsa da, bizimle aynı havayı soluyan diğer türler için bu durum geçerli değildir. Özellikle bizim gibi memeli hayvan dostlarımız bu gazlardan ciddi biçimde etkilenebilmekte ve hatta ölebilmektedir. Bu yüzden, etrafta gördüğünüz ve gazdan etkilenen hayvanlara, kendinizi güvenliğe aldıktan sonra en kısa sürede müdahale ediniz. Bu hayvanların da özellikle gözlerini bol suyla yıkayın, yüzde 50 sulandırılmış sıvı Talcid içirin ve akciğer ödemi oluşabilme durumuna karşı dektonetozon veya antihistaminik ilaçları iğneyle enjekte edin. Benzer şekilde antihistaminik şurup veya tabletleri de kullanabilirsiniz. Bunları yaptıktan sonra ilk fırsatta hayvanları veteriner kliniklere götürün.

Jop (Cop)

cop

Toplumsal müdahalelerde en yaygın kullanılan silahlardan biri de joplardır. Genellikle sabit uzunlukta olan ve “açılabilir” tipte olmayan joplar kullanılmaktadır. Bunlar, poliüretan tipi plastikten üretilir ve içerisinde 10 milimetre çapında bir fiber çubuk bulunur. 65 santimetre uzunluğundadır, yaklaşık 13 santimetrelik bir kabzaya sahiptir. Kalınlığı üç santimetre civarındadır. Elbette bu uzunluklar yaklaşık değerlerdir ve üreticiden üreticiye değişir.

Bunun haricinde Amerikan tipi olarak bilinen dirsekli joplar (T-jop) da bulunmaktadır. Bunlar ortalama 61 santimetre uzunluğundadır ve bir uca daha yakın olacak şekilde, 90 derece açı yapan bir çıkıntısı bulunur. Bu dik kısımdan tutularak kullanılır.

Elbette, görselden de görülebileceği gibi jopların malzemeleri tahta veya metal de olabilir, plastik olmak zorunda değildir. Bunun haricinde açılabilir (teleskobik) tip joplar da bulunmaktadır. Daha portatif olan bu joplar genellikle metalden yapılır.

Joplarla ilgili teknik bilgilerin detayları alanımızın dışında. Ancak bir jop darbesinin biyolojik olarak sizi nasıl etkilediğini kısaca izah edebiliriz:

İlk olarak, jop darbesi fiziksel bir darbedir. Dolayısıyla şiddetine göre kolaylıkla kemiklerinizi kırabileceği, çeşitli organlarınızı (göz, burun, ağız, çene, diş vs.) işlevsiz hale getirebileceği gibi, sadece geçici bir morarmaya da neden olabilir. Sert bir jop darbesi aldığınızda ilk olan, darbenin hemen altındaki dokuları besleyen kılcal damarların hızla çatlaması ve patlamasıdır. Bunun sonucunda kan dokuya dolarak önce kızarma, sonra morarma görülür. Bu morluk birkaç gün sürdükten sonra mavileşir, sarılaşır veya yeşerir ve sonra vücudun kendisini onarmasıyla tamamen geçer. Bu renk değişimlerinin sebebi, damarların içerisinde oksijene bağlanmamış halde bulunan hemoglobin, methemoglobin ve sulfhemoglobin gibi kimyasalların miktarının değişiyor olmasıdır. Tipik bir morarmanın başlaması için 100 mililitre kanda en az beş gram indirgenmiş hemoglobin bulunmalıdır. Kansızlık sorunu yaşayanlarda morarma çok daha geç görülür; hemoglobin ne kadar yüksekse, morarma da o kadar hızlı olur.

İyileşme sürecinde sızlama ve ağrı olabilir. Eğer darbe çok sert gelirse, çok daha kritik sorunlar doğabilir. Böyle bir deneyim yaşayacak olursanız en kısa sürede tıbbi destek almanız tavsiye edilir. Darbenin üzerine mümkünse soğuk bir buz torbasıyla en az 10 dakika baskı uygulayınız. Bu sayede kılcal damar kanamasını durdurmanız veya yavaşlatmanız mümkün olacak, morlukları azaltabileceksiniz.

Sonuç

Bu gazların ve kimyasalların birçoğundan kurtulmanın etkili bir yöntemi bulunmasa da, en isabetli olanı bu gazların kullanımının yasaklanması veya sınırlandırılması olacaktır. Çünkü bu kimyasallar, ölümcül etkilere neden olabilmektedir; özellikle belirli dozlar aşılacak olursa… Bu kimyasallarla karşı tepkimeye girebilecek bazı kimyasallar kullanılarak etkileri kısmen azaltılabilecek olsa da, biyolojik olarak bireyler bundan mutlaka kısa ve uzun vadede etkilenecektir. Bu sebeple bu gazlara maruz kalanların en kısa sürede tıbbi destek almaları gerekmektedir.

Unutmamak gerekiyor ki 17 Haziran 1925 tarihinde imzalanan Cenevre Protokolü’ne göre biyolojik ve kimyasal silahların herhangi bir şekilde kullanımı kesin olarak yasaklanmıştır ve ülkemiz de bu protokole imza atmıştır. Dolayısıyla Dünya üzerindeki hükümetler, herhangi bir müdahale sırasında kullandıkları kimyasalları seçerken çok daha dikkatli ve sorumlu davranmak zorundadır. Bunların unutulması durumunda, kendi insanlarını öldürmeyi kasten hedeflemekte olduklarını beyan etmiş olacaklarını unutmamalılardır.

Kaynaklar ve ileri okuma için öneriler:

1) James D. Barry, Robert Hennessy, John G. McManus, “A Randomized Controlled Trial Comparing Treatment Regimens for Acute Pain for Topical Oleoresin Capsaicin (Pepper Spray) Exposure in Adult Volunteers”, 2008, http://informahealthcare.com/doi/abs/10.1080/10903120802290786

2) “What does tear gas do?”, How Stuff Works, http://science.howstuffworks.com/question340.htm.

3) “Pepper Sprey Treatment and Antidotes”, http://www.buy-pepper-spray-today.com/pepper-spray-treatment-antidotes.html

4) Harrie J. M. Gijsen, Didier Berthelot, Mirko Zaja, Bert Brône, Ivo Geuens, Marc Mercken, “Analogues of Morphanthridine and the Tear Gas Dibenz[b,f][1,4]oxazepine (CR) as Extremely Potent Activators of the Human Transient Receptor Potential Ankyrin 1 (TRPA1) Channel”, Journal of Medical Chemistry, 2010, http://pubs.acs.org/doi/abs/10.1021/jm100477n

5) R. Higginbottom, H. Suschitzky, “Syntheses of heterocyclic compounds. Part II. Cyclisation of o-nitrophenyl oxygen ethers”, Journal of Chemical Society, 1962, http://pubs.rsc.org/en/Content/ArticleLanding/1962/JR/jr9620002367

6) B. Ballantyne, D. W. Swanston, “The comparative acute mammalian toxicity of 1-chloroacetophenone (CN) and 2-chlorobenzylidene malononitrile (CS), Archives of Toxicology, 1978, http://link.springer.com/article/10.1007%2FBF01891962

7) Howard Hu, Robert Cook-Deegan, Asfandiar Shukri, “The Use of Chemical WeaponsConducting an Investigation Using Survey Epidemiology”, JAMA, 1989, http://jama.jamanetwork.com/article.aspx?articleid=378199

8) Minna Vesaluoma, Linda Müller, Juana Gallar, Alessandro Lambiase, Jukka Moilanen, Tapani Hack, Carlos Belmonte, Timo Tervo, “Effects of Oleoresin Capsicum Pepper Spray on Human Corneal Morphology and Sensitivity”, IOVS, 2000, http://www.iovs.org/content/41/8/2138.full

9) “Effects Of Pepper Spray”, Red Hot Pepper Sprey, http://www.redhotpepperspray.com/effects-of-pepper-spray.html

10) Jack Ryan, “Pepper Spray”, Legal & Liability Risk Management Institute, 2006, http://www.llrmi.com/articles/legal_update/pepperspray.shtml

11) David Hambling, “US weapons research is raising a stink”, The Guardian, 10 Temmuz 2008, http://www.guardian.co.uk/science/2008/jul/10/weaponstechnology.research

12) Wikipedia, “Non-Lethal Weapon”, http://en.wikipedia.org/wiki/Incapacitant#Gases_and_sprays

13) “How to Deal With Riot Control Agents”, WikiHow, http://www.wikihow.com/Deal-With-Riot-Control-Agents

14) Katmerciler, “Toplumsal olaylara müdahale aracı”, http://www.katmerciler.com.tr/L/TR/mid/343/g/0/c/31/id/21/Toplumsal-Olaylara-Mudahale-Araci-%28TOMA%29.htm

15) Katmerciler, “Toplumsal olaylara müdahale aracı”, http://www.katmerciler.com.tr/images/pdfler/toplumsal.pdf

16) Nurol Makine, “Toplumsal olaylara müdahale aracı”, http://www.nurolmakina.com.tr/tr/ueruenler/ic-guvenlik-araclari/toma.html

17) Polis Malzemeleri, http://www.polismalzemeleri.com/polis-jop/%C3%87evik-Kuvvet-JOP

18) “Biber gazı ithalatı 628 ton gibi rekor hacme ulaştı”, Avrupa gazetesi, http://www.avrupagazete.com/ekonomi/13122-biber-gazi-ithalati-628-ton-gibi-rekor-hacme-ulasti.html

19) “Emniyet, yerli üretim biber gazı kullanacak”, Samanyoluhaber, http://www.samanyoluhaber.com/gundem/Cevik-kuvvet-yerli-biber-gazi-kullanacak/472524/

20) Jenix Biber Gazı Üreticisi, http://www.jenixbibergazi.com/tr/default.asp?&title=jenix-biber-gazi-anasayfa

Çağrı Mert Bakırcı/Evrim Ağacı (Bilim ve Gelecek dergisi, Sayı 113)
31 Temmuz 2013
Kaynak; bilimvegelecek.com.tr