Radikal: Ruhsal çaresizliğim, büyük endişem, tek avuntum – Ezgi Başaran

Dün ruhsal çaresizliğime bir nefeslik ara verdiren, Taksim Meydanı’ndan gelen bir fotoğraf vardı.

Ölecekmişim sandım bir an… Yığıldım.” “Nefesim mi kesildi, beynim mi durdu bilmiyorum.” “Gözüm yanmaktan çıkacak gibiydi.”

Biber gazına maruz kalanlar yaşadığını böyle anlatıyordu. Fiziksel çaresizliğin envai çeşit şekilde dile gelişini dinledik 31 Mayıs’tan itibaren. Ve tabii dün sabah 07.30’dan itibaren… Çevik Kuvvet’in Taksim’e, ardından da –Vali Mutlu’nun ‘güven aşılayan’ açıklamalarının aksine- Gezi Parkı’na girmesiyle…

Size bir şey söyleyeyim.

Taksim’e yayılan o biber gazına, TOMA’lardan sıkılan suya, TOMA’ya fırlatılan molotofkokteyllerine, darmaduman edilen mucizevi Gezi Parkı dünyasına bakınca…
Üstüne Başbakan’ın “Diyorlar ki Başbakan sert, ya ne olacaktı? Kusura bakmayın, bu Tayyip Erdoğan değişmez” dediği konuşmasını dinleyince…

Gezi’ye yapılan baskını Çağlayan Adliyesi’nde protesto eden avukatların polis tarafından kalkanlarla itilerek, yerlere yatırılarak, kelepçelenerek gözaltına alındığını izleyince…
O fiziksel çaresizliğin bir ruha nasıl tercüme edildiğini gördüm. Gördük.

Cidden müthiş bir çaresizlikti hissettiğim. Ve geleceğe –öyle uzun vadeli değil yarına mesela- dair büyük bir endişe.

* * *

Havsalam almadı: Başbakan’ın hâlâ faiz lobisinden söz etmesini… Wall Street’i haklı bulup Gezi eylemcilerinin arkasında sermaye grupları var demesine…

“Dolmabahçe müezzini camide içki içildiğini söylemiyor çünkü tehdit ediliyor” gibi bir cümleyi…
Gezi, Taksim Meydanı’nda başörtülü-başörtüsüz ayrımı olmamasına rağmen “Başörtülü kızlar yıllarca okullara alınmadı” hatırlatmasını…

En büyük gücü ve sermayeyi yönetir durumdayken “Bizi zenci saydılar” serzenişini…
Havsalam almadı. Bir süreliğine. Ki bence o süre benim huzur şansına yaklaştığım nadir birkaç dakikadan biri olabilirmiş. Bitmeseymiş.

Sonra birden uyandım. İnsan bir noktada uyanıyor, arkadaşlar. Bunu gördük.
Uyanmamın faturası şöyle: İmkânsız bir vakayla karşı karşıyayız. Duygu, empati, şefkat geçirmez duvarla çevrilmiş bir kişi tarafından yönetiliyoruz.

Eylemlerin üçüncü gününde yazdığım ‘Başbakan bu ‘Gezi’den ne anladı?’ başlıklı yazıda şöyle demişim: “He o zaman, Başbakan bu ‘Gezi’den ne anladı? Nichts. Null. Zero. Sifir sifir sifir. Sahiden de anlamıyor, problem nedir? Kişi başına düşen gelir artmışken. Parlak granit taşların üstüne yükselttiği inşaatlardan niye memnun olunmadığını çözemiyor. Zamanında bu ülkenin vatandaşlarını iyi okuyamayanların kendisine açtığı iktidar yolunu aynı okuyamama ve güçten kör olma arazları nedeniyle bir başkasına bırakana dek de anlamayacak.” Kendime katılmıyorum, arkadaşlar. Hafife almışım, ortalama bir hayat anlayışı çerçevesinden yorumlamışım. Başbakan anlamıyor değil, başka bir şey. İmkânsız bir yönetici. Sadece eylemciler yahut ona oy vermeyenler için değil. Bu haliyle, bu tarz-ı siyasetiyle tüm ülke için.

* * *

Dün ruhsal çaresizliğime bir nefeslik ara verdiren Taksim Meydanı’ndan gelen bir fotoğraf vardı. Tazyikli sudan kaçan Türk bayraklı biri, bir oğlanın elini tutmuştu. Oğlanın öbür elinde de BDP flaması vardı. Demek ki 100 yıllık ve hâlâ süren devlet çabasına rağmen aha valla şimdi koptu dediğimiz o bağlar hiç de kopmazmış. Şanssızlığımız devlete dönüşen liderlerdir, şansımız o bağlar. Ruhsal çaresizliğimi, büyük endişemi anlattım. Tek avuntum da budur.

Ezgi Başaran
12 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; radikal.com.tr