Cumhuriyet: Dış mihrak bulundu!

Bir arkadaş sohbetinde bahsi geçmese belki haberimiz bile olmayacaktı. Japon heykeltıraş Takaşi’nin polise “Karaköy’e nasıl en kolay yoldan gidebileceğini” sorarken gözaltına alınışı, Taksim’deki polis zorbalığının trajikomik bir özeti. Özgür Ulusoy, Takaşi’nin yaşadıklarını hayretler içinde dinledi.

dis-mihrak

“Yakalanırsam arkadaşlarım zor durumda kalır” diye Gezi protestocusu olmayan, bunu göstermek için de gaza karşı maske takmayarak yalnızca şalıyla korunmaya çalışan Takaşi, 6 Temmuz’da, “Karaköy’e gitmenin en emniyetli yolunu” sorduğu Türk polisi tarafından gözaltına alındı, hayalarına tekme yedi, yumruklandı.

Takaşi’yi birkaç kez sergi açılışlarında görmüştüm, bir keresinde Karaköy’de bir masa etrafında 8-10 kişi bir araya gelmiştik, özel bir sohbet geçmemişti aramızda, isimlerimizi öğrenmiştik yalnızca sanırım. Bir Alman tanıdıktan bir iki sefer adını duymuştum, sanatçı olduğunu, birkaç aydır Türkiye’de bulunduğunu biliyordum, o kadar…

Gezi Parkı’nda gözaltına alınan ve kimyasal işkenceye maruz kalan Ali Can Sünnetçioğlu ile yaşadıklarını, gazete için konuşurken, Ali Can, “Bizimle birlikte bir Japon da gözaltına alınmıştı” demiş, ardından ismini anımsamak için not defterini karıştırmıştı, başını kaldırıp “Takaşi!” dedi, “İsmi buydu.” Bir polisin “Amirim bir yabancı turist var bunların arasında” diye seslendiğini anlatan Ali Can, amirin “Al al onu da al, daha iyi” yanıtındaki “daha iyi” lafının herhalde dış mihrak yalanına malzeme bulmak için söylendiğini düşünmüştü. Bir başka polis de “Hayrola Takaşi, Tayyip Japonya’daki ağaçları da mı kesti, neden geldi buraya?” diyecekti sırıtarak.

Evde Takaşi’den söz ederken kızım Feride “Tokyo’dan kalkıp eyleme mi gelmiş” diye sordu. Fukuşima’yla beraber Japonya’yı takip etmeye başlayan Feride, Takaşi’nin tek bildiği Japonya kentinden geldiğini düşünmüş, Fukuşima nedeniyle çevreci olduğuna hükmetmişti.

Dış mihrak ne demek?

Takaşi’yle buluşmamızda sordum: “Dış mihrak ne demek biliyor musun?”, “What” (Ne) dedi Takaşi, İngilizce dış mihrak’ı anlatmaya çalıştım, kelimesi kelimesine tercüme ettim, aynı anlamaz bakışlarla baktı, bu sefer kelimenin Gezi’yle bağlantısı, daha doğrusu Başbakan’ın kelimeyle Gezi arasında kurduğu bağlantıyı anlattım. “Dış mihrak” belli ki Takaşi’ye hiçbir şey ifade etmiyordu, ancak Erdoğan bir şeyler ifade ettiğinden, bu tanımlamanın altında nasıl bir suçlama yattığını sezebildi.

Yaşadıklarını gazete okurlarıyla paylaşma teklifimizi kabul eden Takaşi’ye Gezi Parkı protestolarına katılıp katılmadığını sordum. Takaşi, protestoculardan birisi olmadığını, ancak hem bir birey hem bir sanatçı olarak bu olağanüstü olayları anlamak, her iki tarafı da dinlemek için hemen hemen her gün Gezi Parkı’na gittiğini, protestocularla görüştüğünü, polislerle de konuşmaya çalıştığını anlattı. Takaşi, başlangıçta sadece gözlemlemek üzere gittiği Gezi Parkı’nda, polisin muamelesi karşısında şaşkına dönmüş, eylemcilerin taleplerinde haklı olduğuna kanaat getirmiş. Her bulduğu polise gidip “Niçin böyle davranıyorsunuz“ diye soruyormuş.
Bol bol fotoğraf çekmiş, ancak hiçbir zaman gaz maskesi takmamış. “Niye?”, “Çünkü,” diyor Takaşi, “Eğer, gaz maskesi taksaydım, olaylara karışmaya hazır olduğumu gösterecekti bu, bense iki taraftan da değildim, ben kendi yolumu bulmak, hissetmek için oradaydım…” İlk gaz yediği günden, son gaz yediği güne kadar, nalburdan bile bir maske almamış Takaşi, yalnızca atkısıyla kapatmış ağzını burnunu.

Takaşi’nin protestolara katılmamak için saydığı bir nedeni, “herhalde Uzakdoğu duyarlılığı bu olsa gerek” diye dinliyorum: “Protestolara katılan bazı arkadaşlarım vardı. Yakalanırsam, ya da başıma bir şey gelirse onların başına iş açılacağını, onların zor durumda kalacaklarını düşündüm, bu yüzden Gezi’de protestocu olarak bulunmadım.” Türk polisi olaylara bu açıdan bakmadığından olsa gerek, Takaşi 6 Temmuz günü gözaltına alındı…

O gün yaşadıklarını soruyorum Takaşi’ye, Ali Can Sünnetçioğlu’yla birlikte gözaltına alındığı günü… Ali Can’ın anlattıklarını aktarıyorum, “Hayrola Takaşi, Tayyip Japonya’daki ağaçları da mı kesti?” Takaşi, araçta konuşulanların hiçbirisini anlamamış…

Gözaltına alındığında Odakule yakınlarındaymış, Karaköy’deki stüdyosuna gitmenin en emniyetli yolunu arıyormuş. Bundan sonrasını şöyle anlatıyor:

“İstiklal’in iki yanında Gezi eylemcileri, Odakule tarafında da polis duruyordu. Polis, buradan aşağı gidip, Tünel tarafından Karaköy’e yönelmemi söyledi, ancak arkamı dönüp ilerlemeye koyulduğumda, sağımdan solumdan ateş etmeye başladılar. Gaz bombaları, başımın hizasından geçip gidiyordu. Geriye dönüp polisle konuşmaya başladım, size güvenli yolu sordum, siz gösterdiniz, ben de o taraftan gidiyorum dedim, niçin bana, sivillere ateş ediyorsunuz, diye sordum. İçlerinden bir tanesi İngilizce “Ben bunu daha önce de Taksim’de görmüştüm” dedi, o günü mü kastetti, yoksa daha önceki günlerde mi görmüştü bilmiyorum. Sonra beni yakaladılar, tekme tokat dövmeye başladılar. Gözaltına alınan bir çift, “Vurmayın ona” diyordu ama dinlemediler. Hayalarıma tekme yedim, kulak dibime yumruk yedim, vücudumun her yerine hem yumruk hem tekme yedim. Bacağımda, kollarımda çürükler oluştu”

Takaşi İto devam ediyor: “Sonra yüzümüzü duvara dönmemizi istediler, niye diye sordum, buna hakkınız yok dedim, boynumdan kavrayıp başımı aşağıya bastırdılar. Niye diye sordum. Sonra zırhlı bir araç geldi, bizi koydular, bir karakola götürdüler, burada çantamı, kimliklerimi aldılar, pasaportumu aldılar, bu eşyaları aldığınıza dair bir kâğıt verin dedim, vermediler, sonra Taksim’e gittik, başkalarını da doldurdular arabaya. Zamanı bilmiyorum ama belki bir saat, belki daha uzun kaldık polis otosunda. Sonra bizi başka, daha büyük bir karakola götürdüler (Vatan’ı kastediyor). Sonra bir hastaneye götürdüler (Eyüp Devlet Hastanesi), bir şeyi yoktur diye rapor verildi, beni o gece çıkardılar. Bir polis, ‘Şanslısın hiç kimse geldiği gün çıkmadı şimdiye kadar’ dedi. ”

Takaşi, şubat gibi gelmiş Türkiye’ye, bir süre sonra ayrılacakmış ama Gezi olayları patlak verince, kalmış.

Takaşi’ye polise çok öfkeli olup olmadığını soruyorum. Takaşi’nin ailesinde de polisler varmış, “O yüzden zor bir soru benim için” diyor, ancak Türk polisinin “çok aşırıya kaçtığını” düşünüyor. Türk polisiyle Japon polisini karşılaştırmasını istiyorum Takaşi’den… “Dünyanın her yerinde polis polistir ama Türk polisi çok aşırı yapıyor… Çok fazla vuruyor, çok fazla gaz kullanıyor, Japonya’da gaz yok.” Peki yabancı uyruklu birisi böyle bir muamele görür mü? “Ancak polise şiddet uygularsa, ama ben burada hiçbir şiddet uygulamadım, sadece güvenli bir yol neresi diye soruyordum. Polis zarar vermek üzerine vuruyor. Bir insanın başını bükmek, hayalarına tekme atmak sadece zarar vermek amaçlı. Divan oteliyle Point otelde revir varken de, oraya kaçışan sivilleri hedef alıyorlardı, ben de durun diye bağırıyordum. Bu yaptıkları çok bilinçli, doğrudan halka saldırıyorlar. Türk polisine verilen eğitimi, Türk polisinin olduğu hali hiç beğenmiyorum.”

Takaşi bir de Tayyip Erdoğan’ın demokratik olmayan uygulamalarını beğenmiyor. “Tayyip Erdoğan’ın demokratik olmadığı sonucuna nasıl vardın?” “Bir insan 10 yıldan fazla iktidarda kalırsa, tek adamlığa doğru gider, burada da öyle oldu, yakın çevresi bir sürü mülk edindi.” Takaşi, Japonya’da bir başbakanın “kadınlar üç çocuk yapsın, kafası kıyak gençlik istemiyorum” gibi cümleler kurmasının da mümkün olmadığını söylüyor.

Özgür Ulusoy
29 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; cumhuriyet.com.tr