Radikal: Münafık TOMA – Burak Kuru

Galatasaray Meydanı’ndan Taksim Meydanı’na ‘ramak kala’ya kadar kurulan yer sofrası. TOMA’yı aştıktan sonra görebildiğimiz Belediye’nin iftar meydanı. Teyitli bilgi, yayalım lütfen: Ben böyle bir şey görmedim.

iftar-tomasi

İstanbul ’da yaşamak hep kafanızda soru işaretleriyle günü geçirmek demek. Bu soru işaretlerini kendinizce cevaplamaya başladığınızda ise hep iki cevaptan olumsuz olanı seçilir. Tabii ki bunda şaşılacak bir şey yok, olumsuz senaryo gerçekleşir. Örneklendireyim. “Toplantıya yetişebilecek miyim” sorusu İstanbul’da “YETİŞEMEYECEĞİM” olarak cevap bulur teori ve pratikte.

Hala toplantılara yetişemesek de yeni soruların cevapları olumlu senaryolar mutlu sonlar getiriyor bu aralar bu şehirde ve ülke sathına da yayılıyor. Anti Kapitalist Müslümanlar’ın başı çektiği, Galatasaray Meydanı’ndan Taksim Meydanı’na uzanacak yer sofrası ya da organizasyon adıyla ‘Yeryüzü sofrası’nın varlığını öğrendiğim anda şunu biliyordum: “O masa kurulur ve istenen kalabalığa erişilir…”

Saat 20.00 sularında vardığım Galatasaray Meydanı’nda umduğumu buldum. Beyoğlu Belediyesi’nin ‘meydan iftarı’na yürürken incelemeye koyuldum.

Son hazırlıklar yapılıyor. Bu arada katılamayacak olanlar da dışarıdan destek misali ellerindeki torbaları sofradakilere veriyorlar “Buyrun yiyin” diye. Sofradakiler de davet yapıyor: “Lütfen gelin oturun, herkes davetlimiz…” Keyif aldığı bir işle uğraşmakta olan kişinin şarkı mırıldanması olağan bir durum. Son dönemde şarkılar pop müzik janrından seçilmiyor, yerini slogana bırakmış. Tabaklar elden ele uzatılırken “Yaşasın halkların kardeşliği”, sofrada yeni gelen kişiye yer açılırken de “Direne direne kazanacağız” gibi sloganlar kanıksandı artık. Belki de ‘nispet’ kategorisinden değerlendirebileceğimiz “Tayyip baksana kaç kişiyiz saysana” da var. Kitle nasıl peki? Klişe tanımımıza uyan türden işte, herkes orada.

Turistlere de ilgi çekici geliyor, herkes fotoğraf çektiriyor, herkes güleryüzlü. ‘Eve geleni yedirmeden göndermeyen anneanne / babaanne’ misali turistler yoldan çevrilip ellerine yemek tutuşturuluyor: “Ye yavrum!”

Menüde de ‘anne tadı’ alınacak şeyler yok değil. Şöyle bir göz gezdirirken ‘tatlıların şahı’ ıslak kek, kısır, zeytin yağlı dolma gibi ‘birleştirici unsurlar’a rastladım. Afiyet olsun.

Taksim Meydanı’ndaki TOMA ve polislere vardığımızda ise ellerindeki pideyi TOMA’ya göstererek tepkide bulunanlar dikkat çekiyor. TOMA’nın varlığınını iftar sofrasının huzurunu bozduğunu dillendiriyorlar. O yine de orada duruyor. TOMA’ya tekrar geleceğiz şimdi Beyoğlu Belediyesi’nin iftar meydanına geçelim.

Gezi Parkı ile The Marmara arasındaki Metro çıkışının olduğu ‘ada’ beyaz örtülü, kırmızı şeritli masalarla donatılmış. Sandalyeleri günümüz ‘modern çay bahçeleri’ ve ‘kahveci dükkkanı’ sandalyelerinden. Masalarda hemen hemen boş yer yok. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan da masalarla bir örnek giyinmiş. Kırmızı ceketiyle arzı endam eyliyor. Bazı onur konuğu gazeteciler de masada yerini almış.

Masalarda oturan kitle de İstiklal Caddesi’ndekiyle benzer nitelikte. Pek bir fark göremedim. İşin özü sofraları kuranlar farklı olsa da oturanlar aynı gibiydi.

Meydandaki iftar organizasyonundan sadece masada oturanlar nasiplenmedi. O ada ile AKM arasında kalan kısımda da polisler kuyruğa girip aynı menüden alarak oruçlarını açtılar. Hatta bu kuyrukta vatandaşlar da vardı. Aynı kuyrukta durdular…

Devlet böyle organizasyonlarda mutlaka varlığını hissettiriyor. Belediye’nin adının yazılı olduğu kartonlar içerisinde iftar menüsü gelirken, yine aynı tarzda dekore edilmiş bir de sahne var. Biri konuşacak herhalde, başka bir mekanda yemek yiyeceğim için pas geçiyorum bu sekansı. Ramazan, ‘kanun’ isimli güzide enstrümanımızın en çok duyulduğu aylardan birisi malum… Elinoğlunun nasıl ‘lounge müzik’i varsa bizim de sofra müziğimiz var diyerekten kanunlu, vurmalı sazlı bir müzik yayını yapılıyor. Asansör müziğiyle beraber, lounge ve sofra müziğinin varlığını hiçbir zaman anlayamayacağım sanırım.

Alkışla karşılanan ezanın ardından herkes yemeğini yemeye başladı. Menüyü vermedik galiba: Çorba, pilav, etli yemek, baklava, zeytin, hurma, meyve suyu ve su. Tabii ekmek de var…
Beyoğlu Belediyesi’nin iftarı da oldukça kalabalıktı. Ama galiba biraz yemek kalmıştı. Beyoğlu sokaklarının sahibi olan ‘minik çalgıcılar’ kucak dolusu yemeklerle Sıraselviler’den Cihangir’e doğru seğirtiyorlardı ben tekrar olay yerine yürüdüğüm esnada…

Bu yemek için yapılan tüm masrafı Beyoğlu esnafı finanse etmiş. Tüm Ramazan ayı boyunca da aynı grup finansör olacakmış. Catering firmasıyla anlaşılmış ve garson, masa hizmetlerini onlar yapmış. Dün akşam eldeki bütün yemek tüketilmiş. Bugün daha fazla yemek olacakmış.

Gezi Parkı girişinde yapılmamasının nedeni de o bölüme 1500 kişinin sığmayacağı düşünüldüğünden ve oradaki ciddi sirkülasyona zarar vermemek içinmiş.

Tekrar Taksim Meydanı’ndayım. İftar bitmiş. TOMA çalışır halde, insanlar huzursuz. Orucunu açan polisler de sigara molasındalar. Masalar toparlanıyor, çöpler imece usulü torbalara yerleştirilirken ‘teravih’ konusu ele alınıyor. Ön taraflardan “Bezmialem Valide Sultan Camii müezzini doğruları söyledi. O müezzinini arkasında duracağız” denilerek teravihin kılınacağı adres açıklanıyor: “Bezmialem Valide Sultan Camii…”

“Bunu yayalım herkes arkasındakine söylesin” deniyor ama verimli olmuyor. Yanımdaki bir kişi “Söyleyelim polise, TOMA’dan anons yapsın” diyor. Ama sonra akıllarına istedikleri zaman ‘tribün’ de olabilecekleri geliyor. Ardından tezahürat başlıyor: “Teravih namazı, Bezmialem’de…”
21.17’de ise TOMA’dan başka anons geliyor. İstiklal Caddesi’nin boşaltılması için. Bu arada da gaz maskelerini ve kasklarını takıyorlar. Kalabalığın ıslıkları ve protestosu arasında bir slogan yükseliyor. Yine şaşırıyoruz: “Münafık TOMA, İstiklal’den defol!..”

Bir süre sonra polisler Taksim Meydanı’na giriş çıkışı rahatlatırken kimi polisler İstiklal Caddesi’ne akan kalabalığa isyan ediyorlar: “Ne var aşağıda teyze! Ne yapacaksın. Yeter cinnet getireceğim artık!..” Genç memuru arkadaşları sakinleştirip uzaklaştırıyorlar. Polisler gerginler. Gezi Parkı gösterileri boyunca birbirini kaybeden sadece Halk TV kameramanı ve muhabiri olmuyordu elbette. Polislerin de yolunu ve birbirini kaybettiğine dair sıkça görüntü izleyiphaber okuduk. Kimi memurlar buna önlem alıyor: “Bu kez kaybolmayalım. ‘xx’ numarayla başlayan kişiyi takip edelim. Birbirimizi kaybetmeyelim.” Evet. Kimi polislerde kask numarası var.

Neyse ki korkulan olmuyor. Huzur içerisinde bir iftar yapılıyor. Herkesin istediğinde aynı sofrada oturabileceğinin ispatı olan gecede şu mesajı alarak uzuyoruz: “Biz iftar yapmayı kimseden öğrenecek değiliz. İftar verilecekse onun da iyisini biz veririz…”

Burak Kuru
10 Temmuz 2013
Kaynak; radikal.com.tr