Bantmag: Direniş LGBT hareketini, LGBT hareketi ise direnişi nasıl değiştirdi?

LGBT HAREKETİNİ GEZİ PARKI OLAYLARI İÇİNDEKİ YERİNİ NASIL KONUMLANDIRIYORSUN? BİR DİĞER DEĞİŞLE, DİRENİŞ LGBT HAREKETİNİ, LGBT HAREKETİ İSE DİRENİŞİ NASIL DEĞİŞTİRDİ? NASIL KAZANIMLAR OLDU, NASIL PERSPEKTİFLER GELİŞTİRİLDİ?

Bir gece ansızın, gelebiliriz.

Gece beklemedeydik. Zaten naçizane hayatımızda her ân, bir durumu beklemekle geçerdi.

boysan-yakarBizler hukukunu kendileri oluşturmuş insanlarız. Tabiatı şiddet olmuş Devlet Baba’nın bize verdiği en büyük deneyim, birbirimizin hâlini hızlıca anlamaktan geçti. Ondandır ki bize de mal olmuş bir parkın kaderine iştirakimiz hiç de zor olmadı. Günlerden pazartesiydi. Neredeyse mayıs ayının tamamı gazla, copla geçmişti. Emek Sineması yıkılmış, yerinde yeller esmekteydi. Yine geceydi. Devlet Baba’nın bile bile geceye gömdüğü biz “diğerleri”; aşkın, hemcinsi sevmenin politikasını yapıyorduk. Hayat boyu direnmenin fısıltısı, amından çıkarken göbeğimizden koptuğumuz anamızdan başlamıştı, babamızdan korkarak manşetlere kadar çıkmıştı sözlerimiz. Bu onurlu mücadelemiz 21. yılına hazırlanmaktaydı. Yine her zamanki gibi birbirimizin evlerinde kalır, çorbasını içer olmuştuk.

Türkiye’de LGBT hareketi 90’lı yıllarla beraber örgütlü mücadelesinde hız kazanmaya başladı. Kentsel dönüşüm, soylulaştırma-ehlileştirme politikalarında Devlet Baba’nın hedeflerinin başında gelen bizler, bu acımasızlığa isyan etmekle, öne çıkmakla yükümlüydük. Direnmenin bir hayat öyküsü olduğu bu zamanda Gezi Parkı’nı, bir alanı daha kaybetmeye göz yumamazdık. Geçmişimizde Ülker Sokak, Tarlabaşı, Harbiye gibi acı anılarımızla tarihe düşülmüş semtler vardı. Anadolu’nun, kentlerin merkezlerinden silinmeye yönelik sürülüş hikâyeleri yüreklerimizde yer etmişti. 80 darbesi İstanbul’dan trenlerle sürülmemizle bitmişti bizim için, emlakçıların ev gezdirmediği, ev sahiplerinin kovaladığı hayatlar geçirmiştik. Hâlâ da geçiriyoruz. Hiçbir sorun bir ânda bitmiyor.

Günler geçti, park direnişi halk muhalefetine döndü. Başta da yazdığım gibi hukukumuz gereği komünümüzü parka taşıdık. Çünkü onca yıldır ne devlete, ne polise güvenimiz yoktu. Birbirimizden de başkası yoktu. Ondandır ki doktorumuzu, sağlıkçımızı, eşimizi, dostumuzu, anamızı, babamızı parka çağırdık. Her meslektendik ve her yerdendik. Her ideolojiden, her kültürden, her fraksiyondan, inançlı-inançsız, türcülük karşıtından, anarşistine parktaydık ve ibneydik.

Homofobiye-transfobiye ses çıkarmaya gelmiştik. Çok da iyi etmiştik. Barikatlardan, parkın içine her yerde mücadelenin bir parçasıydık. Dolmabahçe Meydanı’nda barikatların tepesine gökkuşağı bayrağı çıktığında meydandaki binlerin alkışları hepimiz, tüm direnişçiler için bir dönüm noktasıydı. Sadece Amerikan dizilerinden, 3. sayfa haberlerinden tanıdıkları, semtlerine pek uğramadıkları insanlar olarak bizleri direnirken gördüler. Beraber kaldırım taşları söktük. Onlar da, biz de, bir olduk. Bu zincir koparılamaz hâle geldi. Devlet Baba’nın korkusu bir hayaldi ve gerçek oldu.

Hikâyenin bu kısmı çok önemli, bu sadece bir ağaç meselesi değildi elbet. Ağaç, yaşam hakkı ve özgürlük savunusuydu. Park isyanı başlamadan sadece 2 gün önce, TBMM’nin kürsüsünden hasta ilan edilmiştik. AKP hükümetlerinin tarihinde bu ilan 3. kez oldu, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde de 3. kez oldu. Her şeyin farkındayız, bunu gösterdik. O nedenle tüm Gezi Parkı süreci LGBT’ler için de evlerinden çıkıp sokaklara dökülme çağrısı oldu. Sadece İstanbul’da değil, Adana’da, Ankara’da, Antalya’da, İzmir’de, Konya’da, Kayseri’de ibneler gökkuşağı bayraklarıyla sokağa çıktı. Türkiye tarihindeki en hızlı açılma süreci yaşandı, küskünlük ve dargınlık noktalandı. Çünkü devrim travestiydi; kadına, anaya, ibneye, mora, yeşile, kızıla, sola ve halka büründü.

Boysan Yakar
8 Temmuz 2013

Haberin kaynağı için tıklayabilirsiniz; bantmag.com