Çaylak Haber: ‘Bir çatlak oluştu ve bu çatlaktan kim bilir ne güzel nehirler akacak” Bingöl Elmas

Belgesel sinemacı Bingöl Elmas’a Gezi Parkı Eylemlerini ve bu eylemliliğin yarattığı ortama dair sorular sorduk. Elmas, dayanışma ortamının sürekli farkındalık ve emekle benimseneceğini söylüyor.

bingolelmas (1)

Taksim Gezi Parkı eylemlerinin ülkenin birçok şehrine sıçrayıp sivil itaatsizlik eylemlerine dönüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son damla, sabır eşiğinin sınırı, susmanın son anı, tahammülün sınırı diye tarif edeceğim bir patlama anı yaşadık. Bu türlü hallerin çoğu kez belirtileri vardır ama  tam da kestiremezsiniz zamanını, hiç beklemediğiniz anda ve durumda gerçekleşir. Artık bir gıdım da olsun uzlaşmayı canınız kaldırmaz. Ya da artık olan bitene seyirci kalmamın ıstırabı her yanınızı sarar. Ve biranda kendinizi bir eylemlilik halinde bulursunuz. Bu bazen çığlık, bazen deli gibi koşmak, bazen kendini yollara vurmak olur, bazen de canlı kalkana dönüşmek olur. Ama illaki dışarda ve sokakta olur bu eylem hali.

Memleket o kadar hoyrat, üretilen politika o kadar damarlarımızda geziniyor ki, birike birike direniş oluyor ve bu direniş de tüm yurda bir güzelce yayılıyor.

Çok özel bir zaman ve durum içinde olduğumuza inanıyorum. Bir eşiği geçtiğimiz, bir değişimin arifesinde olduğumuz hissi içindeyiz. Bir şeyler göz kırptı ama noktalı cümleler kurmak için erken.

Ve yine biliyoruz ki değişim dediğiniz şeyler o kadar da kolay ve erken olmuyor. Bir çatlak oluştu ve bu çatlaktan kim bilir ne güzel nehirler akacak. Hiçbir şeye dönüşmese bile bu direniş bu ülkede kimsenin aklından çıkaramayacağı bir muhalefetin varlığını gösterdi. Hiçbir iktidar hali bu muhalefeti, bu zekayla şakayla bezeli isyanı aklından çıkaramayacak.

Kendi cemaatlerimiz içinde bizim gibi düşünen, bizim gibi gülenlerin içindeyken bir anda direnişle çok çeşitli yaşam biçimi ile yan yana oluverdik. Birbirinden ayrı gayrı düşünceler, sohbetler birbirine karışır, etkileşir oldu. Fotoğraflara gerçek buluşmanın ve bir arada olmanın halleri yansıdı. Birbiriyle derdi olanlar da “önce birlikte direnelim dayanışalım sonra araya kimseyi almadan yüz yüze göz göze konuşur dertleşiriz “ dediler.  Ve tüm bu olanların karşısında ise  erk olanın, egonun, cehaletin, devlet kirli aklının her hali mevcuttu. Her türlü akıl tutulması kendi iktidarı ve hırsı içinde körleşmenin ve belki de var olan sistemin dışavurumu olan bir mahlukatlara dönüşme durumu vardı.

Birçok kentte direniş alanlarında oluşturulan komün yaşantısının mahallelerde ve diğer ortak yaşam alanlarında sürdürüleceğini düşünüyor musunuz?

Komün olma girişimi ve çabası demek daha iyi olacak sanki. Çünkü bence dünyanın en zor şeylerinden biri. Tüm sistemin sizi bireyciliğe yönelttiği, en olmanın ve ilk olmanın sürekli aşılandığı. “Her koyun kendi bacağından asılır” sözünün durmandan yenilendiği. Ezen ezilen ilişkisinin etnik kimlik, cinsiyet ve çalışma alanlarınızda sürekli yeniden üretildiği, olağanüstü halin olağan olduğu ve şiddettin sistematik olduğunu, sayısızca konuda ayrımcı oluşumuz göz önünde bulundurduğumuzda işimiz oldukça zor. Bencil ve fırsatçı olmanın zeki olmakla karıştırıldığı, özgüven eksikliği, eziklik psikolojisi  ya da narsizm arızalarına sıkça uğradığımız düşünülürse evet komün kurulabilir ama sürdürülemez. Komünün sürebiliyor olması için tüm bu arızalarımızın farkında ve bunları biran önce dönüştürme konusunda yetenekli olmamız gerekiyor.

Direniş içindeki girişimleri de çok önemsiyorum, önemli bir işlevi olduğunu düşünüyorum, ciddi pratikler sağladığına inanıyorum ama gerçekçi olmayı da eksik etmemeliyiz.

Umutluyum, sürekli farkındalık ve emekle mümkün olabileceğini düşünüyorum. Aslında tüm bu hallerden arınmış olsak gelenek ve göreneklerimizin bize aktardığı dayanışma, paylaşma, bir arada olma hali önemli bir avantaj.

Cumhuriyet tarihinde inşa edilen yurttaşa hep unutma kültürü aşılandı. Bugünse Taksim’de yaşanan dayanışma ortamı ileride yüzleşme ve hesaplaşmayı da beraberinde getirir mi? Sizin direniş alanlarında gördüğünüz hatırlamanın güzelliğine dair kareler neler?

O kadar şey beklememek, fazla yüklenmemek gerekiyor. En nihayetinde gazların altında onca şiddetin ortasında var olma mücadelesi de var. Bir buluşma ve etkileşme hali bu, daha sonraki çalışmalara bahsettiğiniz türdeki hallere kaynaklık edebilir. Başlangıç olabilir. Bu etkileşimin öylece sönüp gideceğine inanmıyorum. Mutlaka bir çok çalışmanın başlamasına vesile olacaktır.

Yüzleşme ve hesaplaşma uzun erimli bir şey ve uzun ömürlü olması gerekiyor. Her şeyden önce dertleşebilecek bir zaman, mekana ihtiyaç var. Tabi aylara yayılan bir direniş olursa ve de şiddetsiz bir ortam oluşursa bu tür çalışmaların ya da girişimlerin mekanı olabilir.

Direniş alanında yaşayanlardan değilim düzenli ziyaretçilerdenim dolayısıyla tanıklığım sınırlı.

Gençliği apolitik olduğu konusunda eleştirirken, bugün alanların %90’ı gençlerle dolu. Bundan sonraki süreçte gençlik bu kimliğini koruyabilir mi yoksa bu günleri geçici bir eylemlilik olarak mı görüyorsunuz?

İdealize etmeden ve kendi gerçekliği içinde kavramalı ve yaklaşmalıyız. En nihayetinde hepimiz bu ülkede yetiştik ve sayısızca marazımız var. Yıllarca bu medyayı izledik, tarihi Türk inkılap tarihi dersinden, vatandaşlığı mili güvenlik, edebiyatı din kültür hocasından öğrendik, müziği, beden eğitimini boş ders olarak yaşadık, bir sürü konuda merakımız az ya da yok, internet ve bilgisayar dünyası bunu ne kadar çözmüş olabilir ki? Beslendiğimiz kaynaklarımız o kadar sıkıntılı ve sınırlı ki. Doğru olana erişmek özel bir yetenek ve gayret gerektiriyor. Tüm bunların yanı sıra da Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi “Böylesine eğitim sistemi içinde bir çapulcu kolay yetişmiyor, bunun kıymetini bilmemiz lazım. Korkmamız gereken şey hiçbir baskıya ses çıkarmayan, boyun büken, diz çöken gençliktir. “

Kıymetinin bilmeliyiz sonra da üzerine düşünmeliyiz tabi tüm bu isyanı gerçekleştiren gençlik sorgulayan insan olarak mı yapıyor, yoksa erk olanın daralttığı duruma mı isyanı? Kıvrak bir zekaya sahip olabiliriz, savunma yeteneklerimiz gelişmiştir belki de ama ergen huysuzluğu içinde de olabiliriz, fazla da anlam yüklememek lazım. Ne çok yüceltmeliyiz ne de yok saymalıyız belki de kategorize etmeden başka türlü değerlendirmeliyiz. Bu konuda da tek bir cümle yok sayısızca durum vardır. Bunları söylerken de bir tespitim yok sadece düşünmeye çalışıyorum.Direniş meydanındakilerin çeşitliliği sadece gençler diye de kategorize edemeyiz daha doğrusu çok çeşitli gençler var o alanda.

Türkiyeli kadınların Gezi Parkı’ndaki direnişte kadın bedeni üzerinden edilen küfürlere karşı aldıkları tavra dair gözlemleriniz nelerdir?

Kadın olarak o cinsiyetçi küfürlerin arasında var olma halimiz çok ıstıraplıydı tabii. Küfürlü duvar yazılarını üzerinin kapatılması, cinsiyetçi sloganlar atılmaması için metinler oluşturulması ve çağrılar yapılması anlamlı ve gerekliydi.

Cinsiyetçi olmayan küfürler konusundaki çalışmanın alana aktarılması da yine ilgi çekici ve desteklenmesi gereken bir girişimdi.

Bu olayların kısa ve uzun vadede sonuçları ne olabilir?

“Bu daha başlangıç mücadeleye devam”

Röportaj: Burcu Güner
18 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; caylakhaber.com