Çaylak Haber: ‘Kolluk güçleri insanlık dışı uygulamalarda bulunmuştur’ Necla Şengül

Çaylak Haber 11′nci röportajını İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi üyesi ve Genel Merkez Cezaevleri Komisyonu üyesi Necla Şengül’le gerçekleştirdi. Şengül’e İzmir ve Türkiye genelindeki polis şiddetini, kimyasal gazlarla müdahaleyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne(AİHM) başvuruyu sorduk.

necla-sengul

İzmir’de yapılan Gezi Parkı eylemlerine toplamda kaç kişi polis şiddetine maruz kalmıştır?

İHD’ye yaralı olarak 6 kişi başvurdu ama Tabip Odası 800 açıklaması yapmış. Bunun tespiti çok zor. Yaralılar kendi imkanları ile tedavi oldu. Çoğu gözaltına alınmamak için hastanelere gitmedi ama hepimiz gördük ki gözaltına alınan 442 kişi sokakta dövülerek gözaltına alındı.

Polisin orantısız şiddetine maruz kalan eylemciler için ne gibi hukuki çalışmalarda bulundunuz?

Derneğimize yazılı başvuruda bulunan kişiler için Cumhuriyet savcılıklarına suç ihbarında bulunulmuştur.

Eylemler karşısında hükümetin ve kolluk kuvvetlerinin tutumu ve yaşanılan şiddet karşısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘ne (AİHM) başvurulacak ihlaller söz konusu mu?

İnsan Hakları Derneği 27 Mayıs 2013 günü Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan olaylara polisin aşırı şiddet ve müdahalesi ile ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM İç Tüzüğü’nün Geçici Önlemlerle İlgili 39. maddesi çerçevesinde) başvuru yapmak için gerekli hazırlıklara başlamıştır. Gösterilerde eylemcilerin işkence ve kötü muameleye uğramaları, darp edilmeleri, yaşam hakkı tehlikeye atılması, gösteri hakkı kısıtlanması, haksız yere gözaltına alınmaları, başlı başına hak ihlali olarak değerlendirildiğimiz için bu anlamda bu yönlü bir hak arama yolunu başvurucularımıza öneriyoruz. Çünkü kolluk güçleri aşırı bir güç kullanımı ve çoğu zamanda insanlık dışı uygulamalarda bulunmuştur.

İnsan Hakları Derneği’nin göstericilere karşı kimyasal silah kullanımını “ geçici tedbir” istemiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde başvuru konusu yapmasına ne diyorsunuz?

İnsanlarımızın yaşam hakkının engellendiği her koşulda uluslararası hak arama yöntemlerine başvurmamız, yaşananların çözümü konusunda uluslararası kurumları harekete geçirmemiz, Türkiye’ye bir yaptırım gücü olması nedeni ile başvurumuzu yapacağız. Âmâ kimyasal silah kullanıldığına dair elimizde somut bir veri yoktur. Bu hassas bir konudur. Biz göstericilere uygulanan şiddet ve kullanılan araçların yaşam hakkına kast edildiğini ve sonucunda sanırım 5 göstericinin yaşamına mal olduğunu ifade edeceğiz. İnsanlarımızdan bu anlamda istediğimiz belgeler olaylar sırasında nasıl zarar gördüğünüzü gaza, işkence ve kötü muameleye maruz kaldım, gözaltına alındım, yaralandım. Ayrıntılı ve somut olarak ( şu gün ve saatte, gaza, işkence ve kötü muameleye maruz kaldım, gözaltına alındım, yaralandım, gözaltı sırasında şunlara maruz kaldım, şu belgeler zorla imzalatılmak istendi, imzalatıldı, şurada serbest bırakıldım ya da, şurada tedavi gördüm, şu tetkikler yapıldı ve şu raporu aldım, aileme ya da avukatıma haber verilmedi) belgelendirmeleridir. Kayıtların (yazılı, görsel/işitsel) ve belgelerin şikayet belgesiyle sunulması çok önemlidir.

İnsan Hakları Derneği olarak şiddet konusunda devletin yaşanılan eylemler karşısında tavrını nasıl buluyorsunuz?

Göstericilere siyasal iktidarın onayıyla polis tarafından “aşırı, orantısız, ölçüsüz” olarak nitelenemeyecek derecede ağır saldırılar gerçekleştirmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki toplanma ve gösteri hakkı temel bir insan hakkıdır. Bu hakkın meşru yöntemlerle kullanılmasına asla polis gücüyle bu ölçüde engel olunmamalıdır. Toplumsal gösterilere yapılan devlet müdahalesi sonucu yaşanan ölümler, yaralanmalar, toplu gözaltılar yetmezmiş gibi yaralıların tedavisi engelleniyorsa, tedavi etmek isteyen hekimler, hukuki destek vermek isteyen avukatlar gözaltına alınıyorsa, ihlalleri tespit etmek isteyen insan hakları savunucularına saldırılıyorsa; avukatların mağdurlara hukuki destek talepleri, özellikle TEM Şubesi Polislerince keyfi olarak engelleniyorsa, destek masası oluşturan Baronun elektriğinin kesilmesine varan müdahale haberleri geliyorsa, tüm bunların toplamının tek tanımı devlet “teröründen” başka bir şey değildir! AKP devletleşmiş, devlet AKP’lileşmiştir. Devletin-AKP’nin otoriter-baskıcı karakteri özgürlüklerin önündeki en büyük engeldir. Bu zihniyeti ve uygulamalarını kınıyoruz.

Gündoğdu Meydanı’nda ulusalcıların Kürtlere yönelik sözlü ve fiziksel saldırıları ile ilgili gözlemleriniz nelerdir?

Uzun yıllar Kürt halkının yaşadığı hak ihlalleri ile ilgilenen acılarına tanıklık yapan bir kurum durumundayız. Faili meçhullerden, kayıplardan, yakılan yıkılan köylerden, sokak ortasında öldürülen gençlerin, cezaevinde yaşama mücadelesi veren mahpusların ve saymakla bitiremeyeceğim acılı bir halkın haklarını savunduk. Gezi parkında 18 gündür yaşanılan şiddet devletin yıllardır her gün bölgede uyguladığı şiddettir. Düşünün bu şiddet içinde doğan ve büyüyen bugün 30 yaşları geçmiş bir nesil var.18 günde allak bullak oldu insanlar. Âmâ artık bir yandan da düşünüyorlardır, 30 yıldır bu olağanüstü durumu yaşayanları. Daha doğrusu düşünmelerini istiyoruz. Ne acıdır ki bu gösterilerde sokağa çıkanlar zaman zaman İzmir’de BDP binalarını taşladılar, Kürt gençlerine meydanlarda saldırılarda bulundular ve bizler bunları gördük. Bizler insan hakları savunucuları olarak çok üzüldük elbette.13 yaşında 14 kurşunla öldürülen Uğur Kaymaz aklımıza geldi, Ceylan Önkolun koyunları otlatırken vücudunun ağaç dallarına düştüğü geldi, 6 yaşındaki Enes Ata geldi aklımıza. Bir ağaç kadar değerleri yok muydu? Bu insanlar için dedik içimizden sessizce. Bunu ifade ederken kesinlikle bu eylemleri, bu direnişi görmemezlik anlamında söylemiyorum ama bu göstericilerin çoğu yerde ırkçı, benden olmayanın hakkını tanımayan tavrını kınadığımı ifade ediyorum. 18 gündür ulusalcı kesim olarak sokakta olanların devlet şiddetinden aldığı pay ile artık düşünmesini isterim ki bir halk var karşılarında onlar gibi düşünmeyen, onlar gibi konuşmayan, bayrakları onların bayrağı olamayan bir halk. Ya Kürtlerle yaşamayı öğrenecekler ya da öğrenecekler. Devlet sopasını vururken Kürt, Türk ayrımı yapmadı bu 18 günde. Am Kürtler devletin sopasını yerken birde bunların sopasına direnmek, partisini korumak durumunda kaldı. Acı olan ve trajedi olan yanı bu bizce. Umuyoruz ki bu ulusalcı kesim olmasa da birçok insanımız bu direnişten büyük bir öğretiyle çıkar. Herkesin farklı ama eşit olduğunu anlayarak.

Röportaj: Burhan Tosun
21 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; caylakhaber.com