Birlikte yürüyoruz, yolumuz uzun! – Müştereklerimiz

birlikte

AK Parti Tanıtım ve Medya Başkanlığı tarafından hazırlanan “Büyük Oyun” isimli 28 dakikalık video, Gezi Parkı direnişine dair fantastik komplo teorpilerine oldukça gerçekçi bir tespitle başlıyordu: “2013 Mayısı Cumhuriyet tarihinin en parlak Mayısı olarak kayıtlara geçmek üzereyken İstanbul Taksim’de Gezi parkında bir eylem başlıyor…” Öyleyse hep birlikte sormamız gerekiyor: Tam da tüm göstergeler en olumlu dereceleri gösterirken, Türkiye hızla büyüyorken, IMF borçları ödenmiş ve dünyanın saygın inşaat firmaları dünyanın en büyük havalimanı ihalesi için yarışırken, 3. Havaala- nı, 3. Boğazköprüsünün temeli atılıp, İstanbul güzelliğine güzellik katacak Kanal İstanbul projesi start almış, Sinop’ta kurulacak nükleer santralin ihalesi yapılmış, uluslararası kredi kurumları Türkiye’nin kredi notunu artırarak yatırım yapılabilir ülke olarak listelemişken, Türkiye’nin en güzel yazında, böylesi bir ayaklanma CHP, CHP’nin sokaktaki işbirlikçileri ve uluslararası faiz lobisinden başka kimin işi olabilir?

Hanımlar ve beyler bilsinler ki, bu bizim ayaklanmamız. Duysunlar, bizler farkındayız: egemenler büyüme diyorsa muhakkak ki birileri için adalet yoktur. Bir çocuğun kafası makina presine sıkışmış, inşaat işçileri bir çadırda cayır cayır yanmış, milyonlarca işçi güvencesiz şartlarda köle misali çalıştırılmış, ücretlerini alamamış, Tuzla’da taşeron çalıştırılan onlarcası hayatını kaybetmiş, plazalarda esnek çalıştırılan birileri tükenmiştir. Onların en güzel Mayıs ayı için kentsel dönüşüm adı altında onlarca mahalle sermaye tarafından gasp edilmiş, insanlar yerlerinden edilmiş, TOKİ silolarında hem borçlanmaya hem de yoksunluğa terkedilmiştir. Dereler hidroelektrik santralle- re, üniversiteler yarı zamanlı sömürülecek öğrenci merkezlerine, haneler yok pahasına parça başı iş üretilecek atölyelere dönüşmüştür. Birbirimizi bulacağımız, birbirimizle konuşacağımız, hak taleplerimizi dile getirebileceğimiz her türlü örgütlenmeyi baskı altına alan, her birimizi yalnız, rekabetçi, tüketici bireyler haline getiren, sadaka kültürüne mahkum eden, kendine yönelen her nevi toplumsal mücadele ve muhalefeti sindirmeye çalışan bir rejimin ürünüdür onların büyüme dediği. Evlerimizde oturup televizyon seyredip kredi borçlarımızı ödememizi, 3 çocuk yapmamızı, katlanamadığımız işlerimize gitmemizi ve zinhar birbirimizle konuşmamamızı belleten, hayatlarımıza ve yaşam alanlarımıza el koyan bir iktidarın en parlak ayıdır 2013 Mayıs’ı. Hatta, bu parlaklık gözleri öyle kamaştırıp, vicdanları öyle köreltmiştir ki, Reyhanlı saldırısında yiten 52 can güncel politik manevraların sonucu, zayiattırlar… hatta sünni olmasalar aslında onlar hiç olmamışlardır…

Gezi direnişimizle bizler, tarihin en güzel, en coşkulu, en umutlu Haziran’larından birini yarattık. Metin Hocaya, 1 Mayıs 77’ye, 15-16 Haziran 70’e, Nazım Ustaya, Kazım’a kallavi bir selam, geleceğe güçlü bir kelâm yolladık. Burada duracak değiliz. Evlerimize, küskün hayatlarımıza dönmüyoruz! Birbirimizi bulduğumuz parklarda demokrasiyi, adaleti, özgürlüğü, barışı her akşam yeniden deneyimliyor; sokağı, meydanı, mahalleyi bulunduğumuz her mekânı dönüştürüyor, birlikte güçleniyoruz.

Diğer yandan AKP videosundan feyz alarak iki temel meseleyi de göz önüne almamız gerekiyor. Öncelikle siyasi iktidarın büyüme olarak nitelendirdiği meselenin merkezinde, kentsel ranta dayalı, mahalleden devasa ölçeğe yayılan bir dizi proje yer alıyor. Tarlabaşı’ndan, Galataport’a, Haliç tersanesine ve elbette ki üçüncü havaalanı ve üçüncü köprü projelerine karşı mücadele mahalle forumlarının gündemine ilk günlerden itibaren girmiş durumda. Topbaş’ın ifadesindeki mecazî otobüs durağı, iki yıl önce kimseye sorulmadan kaldırılan Akaretler otobüs durağıdır, Shangri-la otele peşkeş çekilecek vapur iskelesidir, Sarıyer’de başlayan ağaç kıyımıdır, Cihangir’de yapılacak dalış tünelleridir, Ankara Dikmen’deki el koyma, yerinden etmedir ve hiç şüphesiz onlarca mahallede uygulamaya koyulan kentsel dönüşüm projeleridir. Büyümenin kırsaldaki adı kime ne için gerektiği itinayla konuşulmayan ‘enerji ihtiyacımız’ adına yaşam alanlarının orta yerine kondurulan termik santraller, vadilere dizilen HES’ ler, tüp gaz kadar güvenli olduğu iddia edilecek kadar aymazlıkla savunulan nükleer santrallerdir. Bütün bunlara karşı yürütülecek muhalefet elbette ki o bölgenin mücadelesi olmaktan ziyade, farklı forumları eylem ve söylem düzeyinde ortaklaştıracak bir zemin, iktidara ve sermayeye atılacak sıkı bir çelmedir. Yeri gelmişken duyuralım, Büyükdere Forumu’nda 30 Haziran 2013 Pazar günü 3. köprü, 3. havaalanı, Belgrad Ormanı’nda gerçekleşen ağaç kıyımları, milli parkların imara açılması, Kanal İstanbul gibi projelere karşı bir eylem düzenlenmesine karar verildi.

Öte yandan büyümenin bir diğer ayağı da hiç şüphesiz güvencesiz, taşeron, yarı zamanlı, esnek, sendikal haklardan yoksun olarak çalıştığımız üretim alanlarına dayanıyor. THY’de sürmekte olan grev ve Hey Tekstil işçilerinin mücadelesi ile dayanışma, mücadelenin sesine ses katma, Gezi direnişinin ilk günlerinden itibaren en can alıcı meselelerdi. Gezi sonrasında yavaş yavaş Gezi’den mahallelere sirayet eden dayanışmacı ve özyönetimci direniş ruhunu üretim alanlarımıza yaymanın imkanlarını tartışmaya başladık. Bunun ilk emaresini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesi’nde başlayan meclis tartışmalarında görüyoruz. Daha önce ODTÜ direnişi sırasında her iki üniversitenin rektörleri tarafından takınılan tutumla ayyuka çıkan üniversite içerisinde karar alma süreçlerine dair tartışma, bugün doğrudan demokrasi meselesine dönüşmüş durumda. Bunun yanı sıra YÖK yasa tasarısına karşı mücadele, güvencesiz ve taşeron çalışma koşulları, performansa dayalı değerlendirme gibi hususlar gündemin sıcak başlıkları. Bu tartışmaları merdiven altı atölyelerden plazalara taşıyarak ayak bastığımız her yerde örgütlenerek güçlenmek, forumlarda yürüttüğümüz tüketim boykotu tartışmaları kadar önemli.

Gezi direnişi bizlere ait olan, müşterek alanlarımızın gaspedilmesine karşı güçlü bir reddiye olarak başladı ve ortak alanlarımızda kurduğumuz özgürlükçü, dayanışmacı ve özyönetimci yaşam pratikleriyle dönüşen güçlü bir hareket olarak sürüyor. Bugün hepimiz birer iştirakçiyiz. Bulunduğumuz her yerde, her an birbirimizle konuşarak, birlikte eyleyerek başka bir dünyanın nüvelerini yaratıyoruz. Gerçekten dünyanın en güzel haziranlarından biri bu Haziran.

Bu Haziran bizlere ortaklığımızın en derinlerde olduğunu, yaşamı birlikte yaratabileceğimizi öğretti. Ortak yaşamın, özgürlüğün tadını aldık, egemenlere teslim olmayacağız!

Birlikte Yürüyoruz, Yolumuz Uzun!

MÜŞTEREKLERİMİZ

28 Haziran 2013
http://mustereklerimiz.org/birlikte-yuruyoruz-yolumuz-uzun/