Fraksiyon org: “Var olmayanların” sesinin duyulduğu yer; öğrenci evleri – Hande Gülen”

ögrenci-evleri

“… Tedirginlik her zamanki gibi var. Büyüyor. Küçülmüyor. Sonra arkadaşlarımızdan birkaçı arka arkaya ölüyor. Heniz kırk yaşlarında insanlar. Daha güzel yaşamlara duyulan özlem ve bekleyişi onlarla birlikte gömüyoruz. Daha güzel yaşam diye bir şey yok. Daha güzel yaşamlar ötelerde değil. Daha güzel yaşam başka biçimde değil. Güzel yaşam burada. Taksim Alanı’nda. Turşu, pilav, simit, çiçek, kartpostal satan, ayakkabı boyayan siyah kalabalık içinde. Trafik tıkanıklığından yürümeyen arabalar, egzoz kokusu, alana yayılan sidik kokusu, gözlerimiz, duygularımız önünde açılan bu kara kalabalıktan başka yerde, daha başka biçimde bir güzel yaşam yok. Güzel yaşamın sınırları, ölen, gömülen arkadaşlarımızın yaşadığı kadar..”

[Tezer Özlü, Çocukluğumun Soğuk Geceleri]

Tezer Özlü’nün “an”a vurgu yaptığı yerdeki “siyah kalabalık”, yani yaşamlarımız yeni bir ilişki biçimi kurmaya başladığında ne olur? Uzaklarda bir yerlerdeki tahayyüllerden daha başka bir ilişki biçimi..

“Var olmayanların” varlığını ilan ettiği “an”lar gibi örneğin. Haziran’da yaşadıklarımızın, ilişki biçimi olarak sürekli hale geldiği “an”lar.

Gerçeklik olarak anlatılıp durulandaki kırılmalar.. “Öngörülemezliğin” gerçeklik olarak anlatılandaki kırılmaları yaratıyor olmasını yeni bir ilişki biçiminde süreklileştirmek.. Bir bağ, bir anlatım kurmak..

Tahakkümün, biçimlenmiş somut binalardan çıkıp yaşamlarımıza nüfuz ettiği ilişki biçimine maruz kalıyor oluşumuzu “kesintiye uğratmak”. Üstelik bunu kolektif bir şekilde eylemek.

“Karmaşa yaratarak” yaşamı dönüştürecek bir ilişkilenme biçimi oluşturmak gerekiyor. Öğrenci evlerinin dile geliyor oluşu tesadüf müdür?

Bedenlerimizin, cinselliğimizin denetime tabi oluyor oluşunun yanında, bir ilişki biçimine saldırılıyor oluşunu görmek zor değil.

Yaşamı dönüştürecek ilişkilenme biçimini bir nevi “kuran” yerlerdir öğrenci evleri. Ataerkil, tahakkümcü aile ilişkilerinden uzaklaşıp, “var olmayanların” olduğunun duyulduğu ilk yerdir çoğumuz için. Romantik anlamıyla değil, sunulan “gerçekliğin” zihinlerimizde ilk ters yüz olduğu yerdir.

Öyleyse, gerçeklik olarak sunulanda kırılmalar yaratan ilişki biçiminin imkanını düşünmek, tahakkümü üreten tüm iktidar ilişkilerini sarsar.

Aşkı imkansızlaştıranı ters yüz etmek, yeni bir dostluk biçimi kurmak saldırının tam da ortasında değil midir?

Yeni “oluş” biçimleri kurdukça, eyleme kudreti her zamankinden daha fazla olacaktır.

Deleuze ve Guattari’yi hatırlayarak, yeniden yurt’landırmaya izin vermeyen “kaçış çizgileri” icat edilmeli. Öznenin kendi kendisini tahakküm altına aldığı kölelik biçiminden kurtulduğu, direnişi kendine karşı da inşa ettiği bir ilişki biçimini düşünmek.

Tahakkümün arzulandığı ve iktidarın bu toplanışlarda sürekli varolma halini kesintiye uğratacak “an”ları yeni ilişkilenme biçimiyle oluşturmak hayatta kalma mücadelemizde çok elzem. Gezi’yi deneyimlerken acı ve sızılardan kurtulduğumuzu hissettiğimiz “an”ları hatırlayalım. Bu “an”lar çoğaldıkça iktidar ilişkilerinde kırılmalar başlar. Yaşamın en gündeliğinin dile geliyor oluşu , arzunun üretimini sekteye uğratır. İktidarın her daim üzüntü verdiği, kendini sürekli üretirken üzüntüyü yeniden inşa ettiği “gerçeklik”te “an”ların neşe ile doluşu yaşamın direnişinin kendisidir.

O yüzdendir ki öğrenci evi, aşkın kendisi, dostluğun dayanışmacı hali nefretin aşılandığı tahakküm ilişkilerinden kırılmanın oluşacağı yerdir. Siyah kalabalığın birbirini fark ettikçe varolmaya başlayacağı “an”lar direnişin olduğu yerler değil midir? Acı ve sızıların soğuduğu gerçekleşme hali gibi..

Ve o anlarda hissedilen Tezer Özlü’nün yazdıklarına ne kadar da benzerdir: “Aklımı ellerinizden kurtardım. Geçti!”

8 Kasım 2013
Kaynak: fraksiyon.org