BirGün: Öfkeliler “Kendimizi Gezi’de hissettik”

İspanya’daki Öfkeliler Hareketi’nin katılımcılarıyla İstanbul’da buluştuk, farklı ülkelerdeki isyanların benzerliklerini ve ortak geleceğimizi konuştuk. Öfkeliler’in kitlesel eylemlerinden Gezi Direnişi’ne, oradan da Yunanistan’daki isyana uzanan sohbetimiz 2020 Olimpiyatları’yla sonlandı: İyi ki Tokyo’ya iteledik!

öfkeliler-hareketi

15 Mayıs 2011 İspanya tarihinin en önemli günlerinden biriydi. 22 Mayıs’ta düzenlenecek yerel ve bölgesel seçimlerden 1 hafta önce halk radikal taleplerle sokağa dökülmüştü. Halkı sömüren bankalara, katlanarak büyüyen ekonomik krize ve işsizlik oranlarına, iki parti sistemine, yolsuzluklara ve genel olarak kapitalizme öfkeliydiler. İsimleri de buradan geliyordu: Öfkeliler. Arap isyanları ve Yunanistan’da başlayan büyük protestolardan ilham aldılar, aynı yılın güzünde başlayan küresel Occupy hareketine ilham oldular.

Öfkeliler hareketinin ilk gününden beri içinde olan iki isim, Sara Lopez ve Javi Raboso bu hafta İstanbul’daydı. Javi 31 yaşında, Madrid’deki Complutense Üniversitesi’nde kent sosyolojisi üzerine doktora yapıyor. Sara ise 34 yaşında bir avukat. Gezi Direnişi onları öyle etkilemiş ki, tatillerinde İstanbul’a gelmeye karar vermişler. Buluşmamızda ilk konumuz Öfkeliler Hareketi değil, Gezi oluyor haliyle.

Gezi’nin İspanya’daki yankısını sorduğumda, ana akım medyanın Gezi’yi Arap Baharı’nın bir parçasıymış gibi gösterdiklerini söylüyorlar: “Biz daha politik insanlar olduğumuz için kendimiz araştırıp Gezi’de neler olduğunu gün gün takip ettik. Ama İspanyol medyasının haberleri sunuşu çok cahilceydi. Bunun nedeni de gerçekten cahil olmaları. İspanya’da halkın büyük bir kesimi gibi, medyanın da çoğu Türkiye’yi bir Arap ülkesi sanıyor.”

Gezi ve Öfkeliler’in benzerlikleri
Gezi Direnişi başladığında bu direnişi kendilerinin bir parçasıymış gibi hissettiklerini anlatıyorlar. İspanyol medyasının aktardığının aksine, Gezi’yi her gün kadınların taciz edildiği ve gerilimin yüksek olduğu Tahrir Meydanı’ndansa Madrid’de işgal edilen Sol Meydanı’na benzetmişler.
Sohbetimize Gezi ile Öfkeliler arasındaki benzerliklerle devam ediyoruz. İspanya’da 1982′deki seçimlerden beri yalnızca 2 parti iktidar olabildi: Merkez solda yer alan İspanya Sosyalist İşçi Partisi ve merkez sağdaki Halk Partisi (ve selefi Halk İttifakı). Öfkeliler kendilerini ait hissetmedikleri bu siyaset sahnesine yabancılaşmış, artık seçimlerde 1982′den beri ilk iki sırayı başkalarına kaptırmayan bu iki partiden başka bir alternatif istiyorlar. Sosyalist İşçi Partisi’nin artık solu temsil etmeyen merkez sağ bir partiye dönüştüğünü düşünüyorlar.

İspanya’dan bir SYRIZA çıkar mı?
Sara ve Javi, İspanya’da halkın çoğunun şu anki 2 partili sistemin değişebileceğine inanmadığını söylüyor, tıpkı 4 yıl öncenin Yunanistan’ı gibi. Yunanistan’da merkez sol PASOK ve merkez sağ Yeni Demokrasi 1977 seçimlerinden beri ilk 2 sırayı başkalarına kaptırmamıştı. 2008 krizinin ardından ise PASOK’un düşüşü başladı. Bugün anketlerde ilk sırada sosyalist SYRIZA var. PASOK’un oyları ise yüzde 7 civarına demir atmış durumda.

Benzer bir tablo İspanya’da da var. Anketlere göre SYRIZA’yla paralel ideolojiye sahip Birleşik Sol’un oyları son seçimden beri 2 katına çıkarak yüzde 15′e geldi. Bu sıçrama, 2009-2012 arasında yüzde 5′ten 16′ya yükselen SYRIZA’yı andırıyor. “Bizim ana talebimiz yeni bir sol partinin ortaya çıkması veya İşçi Partisi’nin değişmesi değildi. Biz insanları siyasete dahil etmeyen bu sistemin kökten değişmesini istiyoruz, doğrudan demokrasi talep ediyoruz” diyor Sara.

Mahalle forumları devam ediyor
Javi ise başka bir noktaya dikkat çekiyor: “İspanya’da 1977′de diktatör Franco rejimi bittiğinden beri ilk defa halk bu kadar politikleşti. Halk siyasi partilere ait hissetmese de politik tartışmalar hayatın bir parçası haline geldi. Meydan işgallerinden sonra insanlar mahallelerde forumlar düzenlemeye başladı. İlk başta yüzlerce kişiyle gerçekleşen forumlara katılım azalsa da onlarca kişiyle devam ediyor. Böylece mahallelerde, halkın var olan siyasi sistemden bağımsız bir öz örgütlenmesi ortaya çıktı. 15 Mayıs 2011′deki gibi büyük meydan işgalleri artık yok ama artık eskiye oranla çok daha fazla eylem oluyor. Talepleri için sokağa çıkmak artık insanların hoşuna gidiyor.”

Soylulaşma, inşaat ve olimpiyat
Kent sosyolojisi çalışan Javi, Türkiye’deki kentlerde ‘kentsel dönüşüm’ adı altında yürütülen soylulaştırma ve yoksulları kentin dışına çıkarma projelerinin İspanya’ya ne kadar benzediğini anlatıyor. Orada da ekonomik kriz öncesi bir inşaat çılgınlığı yaşanmış, krizle birlikte inşaat balonunun patlaması kentleri hayalet inşaatlar içinde bırakmıştı. “Olimpiyatları Madrid kazansaydı gerçekleşecek soylulaşmanın boyutu bizi ürkütüyordu. Yeni inşaat projeleriyle yoksul mahalleleri daha da uzağa itecek, devlet harcamaları ve kamu borcu artacak, kent merkezinde kiraların artmasıyla orta gelirliler dahi barınmakta sıkıntı çekecekti” diyor Javi. Benzer sahneler 2012 Olimpiyatları’nın yapıldığı Londra’da yaşanmıştı. 2016 Olimpiyatları’nı düzenleyecek Rio da aynı sorunla boğuşuyor.

Ben de İstanbul kazansaydı gerçekleşecek olan talanı anlatıyorum. 2020 Olimpiyatları’nı Tokyo’ya itelediğimiz için seviniyoruz birlikte.

‘İmkansız’ dememek lazım
İspanya, Yunanistan ve Türkiye… Benzerlikleri farklılıklarından çok. Yunanistan’dan birkaç yıl sonra ayaklanan İspanyollar bugün geleceklerini tartışırken Yunanistan’ın geçtiği yola bakıyor. İspanya’dan 2 yıl sonra kitlesel direnişin başladığı Türkiye’de de solun ve direnişin geleceğini tartışırken ‘bağzı şeyler’ için imkansız demeden önce, Yunanistan ve İspanya halklarına yalnızca birkaç yıl önce imkansız dediği hangi ihtimallerin gerçeğe dönüştüğüne bakmakta fayda var.

Onur Erem
2 Ekim 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; birgun.net