Özgür Üniversite: Tencereye kıymayın! – Kadir Cangızbay

Ne olur, tencerenizi tavanızı bunlar için yıpratmayın: Boş bir zeytinyağı tenekesi bulamıyor musunuz? 

Çapulcu, seçmenin %26’sıyla Meclis’in %66’ının üstüne konana denir; sonra, gelsin kamu ihaleleri yasasını onlarca kez değiştirmek, işine geldiği gibi; Sayıştay denetimini tümden ortadan kaldırıp hazineyi hepten arpalık yapmak; ÖSYM’yi bilgi vermekten vareste kılıp devleti yandaş çöplüğü kılmak; en son olarak göz diktikleri ulusal parklar, ormanlar; otelcilere, madencilere peşkeş çekmek üzere.

11 Eylül 2010 tarihli, yani Referandum’dan bir gün önceki yazımın başlığı ‘Askerî Vesayetten, Lumpenlerin Velayetine’. Vasi izin ve denetleme merciidir. Veli ise emir de verebilir, yasak da koyabilir; doğrudan belirleme/biçimlendirme yetkisine sahiptir. Başbakan da ‘dindar nesil yetiştireceğiz’ diyor; yani hem herkesin babalığına soyunuyor, hem de din, vicdan, düşünce ve inanç özgürlüğüne tasallutta bulunmayı kendisine hak görüyor.

Kendi babam benim dindar mı, dinsiz mi olacağıma karışmamışken böyle bir adamın ortalıkta dolaşmasına sessiz kalmak, her şeyden önce onursuzluk, haysiyetsizlik; ayrıca, sadece kendi çocuğumun değil, bütün diğer çocukların da kapkaranlık bir kuyuya atılmasına göz yummak.

Bazıları başbakanın bu sınır tanımaz saldırganlığını kişilik yapısı ve anlayışsızlığıyla açıklamaya kalkıyorlar. Oysa Erdoğan’ın saldırganlığı ve saygısızlığı, kesinlikle bilinçli, iyi çalışılmış; kısacası metodik. Kendisi de bunu saklıyor değil; ‘öfke, bir hitabet sanatıdır’ diyor. Kendisi de pek başarısız değil; ama,bu sanatın en büyük üstadı, Hitler: Kendisini havlarken bir seyredin, göreceksiniz. Adamcağız havlamak için havlamıyor; bir amacı var: Birilerini aşağılayıp nefret objesi ve ezilmiş kitlelerin linç hedefi hâline getirmek ve bu şekilde kendi diktatörlüğünün yolunu açmak.

Gazlama konusunda da Erdoğan’ın üstadı yine Hitler; ama, bizimkinin hakkını da yememek lazım: Açık havada gaz odası oluşturmak, Erdoğan imzalı bir inovasyon.

Sigara dumanından arınmış temiz hava ise, her ikisinin de ortak tutkuları: Tarihte ilk sigara yasağını getiren Hitler; ama, bizimkinin de bir ilkliği var ki, o da vapur güvertesini kapalı alan saymak. Sağ olsunlar, her ikisi de insan can ve sağlığı konusunda fevkelade özenli devlet adamları.

İnsan sağlığı veya sağlıklı nesil vb… aslında, tabiî ki palavra ve insanların en bireysel ve mahrem yaşantılarına kadar karışıp hiçbir an ve hiçbir yerde kendilerini ‘at home’, yani kendi evinde hissetmemelerini sağlayıp süreklileştirilmiş bir eğretilik duygusu üzerinden mutlak teslimiyet ve biadlarını elde etmenin paravanası. Bu, aynı zamanda, insanı devletin malı konumuna indirgemenin en riyakarane yolu.

Erdoğan aynı riyakarlığı içki konusunda da yapıyor. Kimse yemiyor; ama, olsun; daha doğrusu, kendi istediği de tam tamına bu: ‘Yemeseniz de, kanırta kanırta yaparım yapacağımı’ diyor.

Evet kanırta kanırta; zira, linç ve iç savaş tehdidiyle şantaj yapıyor: ‘İnsanları evlerinde zor tutuyorum, bir salarsam üzerinize, görürsünüz gününüzü’ diyor. Eli sopalı elemanlar, üzerimize salınacak sürülerin öncü birlikleri. Ama benim tahminim, Suriye’ye doluşturup gaz verdiği, ama bir türlü Esad’ı düşüremeyen cihadcılara teselli ikramiyesi olarak bizleri hedef göstermesi.
Ve bütün bunlar karşısında ‘ana’ olacak muhalefet yine ürkek, titrek, ferasetsiz; tam bir çeyrek adam: ‘Başbakan özür dilesin’ diyor; oysa, kendi halkına karşı iç savaş şantajına baş vurabilen biri karşısında yapılması gereken, sadece istifasını istemek de değil, görevden uzaklaştırılıp ülke selameti açısından zararsız hâle getirilmesinin yasal yollarını aramak üzere ulusal bir seferberlik başlatmak.

Kadir Cangızbay
9 Haziran 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; ozguruniversite.org