Yurt: ‘Tencere tava çalsın, kötülükler uzaklaşsın!’ Kardeş Türküler

Gezi Parkı eylemleri sırasında yaptıkları bestelerle direnişe destek veren Kardeş Türküler, “Tencere tava havası” adlı bir şarkı besteledi. Tencere tavanın geçmişte kötülükleri kovmak için kullanıldığını belirten grup üyeleri, “Artık konuşma faslı bitti, gerçekten çok konuştuk. Bundan sonra ne olacak, biz bunun derdindeyiz” diyor.

tenceretavahavasi

Gezi Parkı sürecinin ilk günlerinde iktidarın söylemlerine karşı “Tencere tava havası” isimli şarkılarıyla tepki gösteren Kardeş Türküler ile Gezi Parkı ekseninde müziği, sanatı, sanatçıyı konuştuk. Hak arayışlarının, taleplerin birer aracısı olduklarını belirten grup üyeleri, insanların bir arada özgürce yaşayabildikleri bir dünyanın anahtarı olarak sivil toplumun güçlü olması gerektiğini vurguluyorlar.

Kardeş Türküler ilk çıktığında bütün dilleri, kültürleri kapsayan bir grup yoktu. Kardeş Türküler, bu birlikteliği anlatmak için mi yola çıktı?

Vedat Yıldırım: Kardeş Türküler, bir iklimin üzerine geldi. O kültürel ve dil çeşitliliğini merkeze alan bir dramaturji geliştirdi. O anlamda evet, benzer bir proje yoktu diyebiliriz. Bir aradalık meselesine gelirsek; bahsettiğimiz şey gönüllü bir birliktelik mi yoksa bir arada olma zorunluluğuyla bunu gerçekleştirmek mi? Bu ayrım önemli. Nihayetinde hiçbir kültür saf değil. Bu ülkede yüzyıllardır bir arada yaşıyorsak, bir melezleşme olmuştur. Biz o kültürel melezleşmeye önem veririz. Şarkılarımızda geçişkenlikler bunun bir izidir. Atomize değillerdir.

Feryal Öney: Herkesin eşit söz hakkına sahip olduğu, herkesin kendini ifade edebildiği bir çizgi oluşturmak istedik. Kültürel çoğulculuğu kurarken, eşit olmasına özen gösterdik. Çünkü bu bizim de derdimiz. Gelen eleştirileri de o açıdan dinliyoruz. Televizyona, radyoya gittiğimizde, niyeyse Ermenice, Kürtçe hep dikkatlerini çekiyor. Bütün kültürleri temsil edebilmek, tabii ki zor bir iş. Bazı kültürleri, çok hakim olamadığımız için daha sembolik bir düzeyde temsil ediyoruz.

SOKAK, SANATÇILARI TERS KÖŞEYE YATIRDI

İsyan, bu topraklarda yaşayan müziğin içinde önceden de var mıydı?

Feryal Öney: Çok yüzyıllar öncesine gitmeye gerek yok, özellikle aşık müziğine baktığınızda, bu müziğin temelini hak arayışı oluşturur. Bir yere seslenir, haksızlığa uğramıştır ve belli talepleri vardır. Tabii bunu müziğin, edebiyatın diliyle yapar. Sadece aşık müziği diye daraltmak da gerekmiyor. Her tür kimliğin yüzyıllardır farklı taleplerle bu topraklarda bir arada yaşamaya çalıştığını biliyoruz. Kardeş Türküler de aslında bir şekilde o sesi duyurmaya çalışıyor. Müziğin diliyle anlatmaya çalışıyoruz. Herkes eşit olabilir mi, herkes kendi inancıyla, diliyle, kendisi olarak ama bir arada yaşayabilecek mi?. Bu sorular yüzyıllardır müziği de, edebiyatı da bu coğrafyanın tüm sanatlarını da etkilemiş sorulardır.

Vedat Yıldırım: Şu an görünenin dışında farklı bir memleket var aslında. Dönem dönem Aleviler, Kürtler, Ermeniler görmezden gelinmiş. Haklarını arayan, sınıf mücadelesi vermeye çalışan insanlara baskılar uygulanmış. Alevi geleneği, âşık geleneği içinden bir başkaldırı sergilemiş. Kürtler kendi müziklerini yapmışlar. Başkaldırının sembolleri, içeriği değişebiliyor. Mesela Hrant Dink öldüğünde bir duduk sesi de başkaldırı sesi olmuştur. Pop, rock müzik repertuarına baktığınızda şarkıların çoğu ayrılıkları, aşkları dile getiriyordu. Bunun bir problem olduğu açığa çıktı. Sokak, bir anda sanatçıları da ters köşeye yatırdı. Bundan sonra bir şeyler değişecektir. Topluma müdahil bir sanat yapmak isteyen herkes bu noktada sözünü değiştirecektir.

ŞİDDET, ÜRETİM BİÇİMLERİNİ DEĞİŞTİRECEK

Sanatçıyla toplum arasındaki çizgi biraz yakınlaştı diyebilir miyiz?

Banu Açıkdeniz: Bizim yaptığımız dans, müzik, farklı etnik grupların ya da kültür gruplarının taleplerini dillendiren bir müzik oldu. Ama bugün direkt karşı karşıya kaldığımız şiddet, benim üretim biçimimi de değiştirecektir. Sanatçılar bazen birilerinin adına konuşmak noktasına gelebiliyor. Bunu yapmanın doğru ve güzel yolları olduğu gibi, yanlış yolları da var. Şu anda herkesin karşı karşıya kaldığı bir şiddet biçimi olduğu için daha farklı üretimler ortaya çıkacaktır.

Vedat Yıldırım: Biz biraz daha rahat konuşabiliriz. Türkiye’de belli kırılma dönemlerinde, belli mağduriyetlerde sesimizi çıkarttık. Konserlerde bunu dillendirir ya da hazırladığımız repertuarlarda haksızlığa uğrayanlara dair bir şey ekleyebiliriz. Örneğin bir dönem başörtüsü meselesine ya da Tuzla’daki işçi ölümlerine de müdahil olduk.

Ne yaptınız baş örtüsü için?

Feryal Öney: Özellikle kız öğrencilerin üniversitelere alınmadığı ya da kamusal alanda kadınların kendilerini gösteremediği dönemlerde hem söyleşilerimizde buna dair ses çıkarttık hem de mesela repertuarımıza Medet’in alınması o döneme rastlar. Çalışmalarımızda sadece Alevi dansları, müzikleri değil, Sünni ilahileri de yer alır. Farklılıklarımızla nasıl bir arada yaşayacağız, biz onun derdindeyiz aslında. Her tür inanca saygılı olarak yaşıyoruz. Baş örtülü kızlar üniversitelere giremediğinde çok rahatsız olmuştuk ve o eylemlerde de vardık.

Banu Açıkdeniz: Başörtülü kadınların imtina ederek girdiği, ilişki kurmadığı ya da o mitinglerden sonra biraz daha tepkili olmak zorunda kaldıkları durumlarla karşılaşıyorum. Bence bu çok üzücü. Üniversitedeyken başörtüsü eylemlerine destek veriyorduk. Benim için bir kadın olarak çok önemli. Onun da ötesinde inanç özgürlüğü noktasında çok önemli bir konu. Buna yönelik bir geriye düşme, geri adım atma kesinlikle olmaması gerekiyor diye düşünüyorum.

Vedat Yıldırım: 28 Şubat döneminde de bugünkü gibi bir cadı avı durumu vardı. Sivil, demokratik mücadele yerine, medya gibi bir takım güç odaklarını arkasına alarak, bir rıza imparatorluğu kurulmaya çalışılıyordu. Şu anda da baktığımızda tırnak içinde “düşmanından öğrenmişler” diyebiliriz. 28 Şubat’ta farklı bir elitizm oluşturmaya çalıştılar, şu anda da durum aynı. İnsanların kendi renkleriyle bir arada olduğu özgürlükçü bir ülke kurmak, eğer gerçekten isteniyorsa aslında çözüm çok basit ve gideceğiniz yol çok belli. Sivil dünyanın güçlü olması lazım.

MUHALEFETİN YAPAMADIĞI YAPILDI

Kardeş Türküler olarak bu süreçten kendi payınıza ne çıkardınız?

Feryal Öney: Birçok toplantıya katıldık. Devam eden forumlarda da bulunmaya çalışıyoruz. Herkes 90 kuşağı denen kuşaktan özür diliyor ama öz eleştiri yapıp da yine hakim aklını kullanan, bu çocukları yönlendirelim, toparlayalım düşüncesinde olanlar da var. Bir kere mütevazi olmak lazım. Bir iş yapacaksan, gerçekten katılımcı, herkesin kendini özgür hissettiği bir ortam olmalı. Artık konuşma vs. bitti. Gerçekten çok konuştuk. Sanatta, parklarda, yaptığımız işlerde bundan sonra ne olacak, biz bunun derdindeyiz. Yaptığımız işler yetmiyor. Üzerine de bir şeyler söylemek lazım. Şehrin taleplerini, farklı kimliklerden insanların taleplerini sanata çok hızlı bir şekilde yedirmek, içine almak gerekiyor.

Banu Açıkdeniz: Birbirleriyle iletişim kuramayacakları önceden varsayılan şeyler var. Onlar üzerinden belli kimlik siyasetleri dönüyor. Herkesin bir arada, birbirini dinlediği durumlar yaşadık. Forumlarda bir moderasyon ile dinleyerek, arada boşluklar bırakarak, herkesin söylediğini tamamlamasına da izin verilerek konuşulan diyalojik bir ilişki var. Bu da geleneksel sol hareketin ya da genel olarak muhalefetlerin yapmadıkları bir şeydi.

BÜTÜN DARBELERE KARŞIYIZ

“Tencere tava havası” nasıl ortaya çıktı?

Feryal Öney: Aslında 2 günde yapılmış bir şarkı değil. Önümüzdeki konserler için kentsel dönüşüme dair çalışmalar yapmak istiyorduk. Sadece İstanbul olarak d algılamıyoruz kentsel dönüşümü. Turneye gittiğimiz yerlerde hep en güzel mekanlar TOKİ inşaatına dönüşmüş. Buna dair bir şarkı çabamız vardı. Bir şeylerin olacağını hissediyorduk. Köprüye verilen isim, kürtaj yasağı, üst üste gelen beyanatlar, fazla özgüvenle kimseyi dinlemeyen tavır, tüm bunlar bu olayları patlattı. Başbakanın 28 Şubat dönemine, o dönemdeki tencere tava eylemlerini çağrıştıran bir şekilde “Tencere tava hep aynı hava” demesi, şarkının ismine vesile oldu. Sokağın müziği, eline ne geçiyorsa onla olur diyerek yaptık müziğimizi. Anladığımız kadarıyla bir darbe çağrışımı yaptı şarkı ama biz bütün darbelere karşıyız. Kurtuluş’un Tatavla bölgesinde şenliklerde, festivallerde kötülükleri kovmak, uzaklaştırmak için tencere tava ile bu tür şeyler yapılırmış. İnsanların yaptığı her tür ritüel, geri dönüp baktığınızda bir şeye dayanıyor. Bu bir rivayet tabii ama inanmak istiyoruz. Bir de şarkıyı yaptığımız dönem ölümlerin, gözaltıların, şiddetin çok önde olmadığı bir dönemdi. Gaz yesek de toparlanıyoruz gibi düşünüyorduk. Belki bir ay sonra, bugün yapsaydık daha protest, agresif bir müzik ortaya çıkabilirdi.

YENİ PROJE: VOMANK

Bajar, Gayda İstanbul gibi projelerle daha da büyüdü Kardeş Türküler. Yeni proje çalışmalar ya da yeni bir albüm var mı yakında?

Vedat Yıldırım: Şimdi sırada Kardeş Türküler var. Kardeş Türküler’in 20 yılına özel bir albüm olacak. 9 Eylül’de de Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda 20. yıl konserimizi yapacağız. Konuştuğumuz konular gösterimize nasıl yansıyacak, bunları konuşuyoruz. Oradan çıkacaktır yeni ürünler diye düşünüyoruz. Yeni proje olarak da Vomank isminde bir projemiz var. Ermenice sözlerle çağdaş müzik diyebiliriz. “Geriye kalan”anlamına geliyor ismi.

7 Temmuz 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; yurtgazetesi.com.tr