T24: Soruşturma açılan ‘Gezi Fenomeni’ kitabının yazarları ifade verdi

gezi-fenomeniNurten Özkoray ifadesinde ‘böyle bir çalışmanın suç unsuru içermesi mümkün değildir’ dedi

“Bireyselleşme ve Demokrasi: Gezi Fenomeni”ne, “kamu görevlilerine hakaret” iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan soruşturma uyarınca yazarlar Nurten ve Erol Özkoray ifadelerini verdi.

Savunmasında ifade özgürlüğüne vurgu yapan Erol Özkoray, “Sonuç olarak benim için çağdışı, anti-demokratik kanunların hiçbir önem ve değeri yoktur; çünkü Anayasa’nın 90. maddesi bunların tümünün üzerindedir ve geçerli olan tek hukuki normdur. Kitap ve fikir düşmanlığına karşıyız” dedi.

Nurten Özkoray ise savunmasında, “Kamu Görevlilerine Hakaret” iddiasını reddettiğini belirterek, “tamamen bilimsel olan ve ülke çapında yapılan 1000 kişilik araştırmaya dayanan bu yazı kitabın sosyolojik analiz bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölüm kitabın siyasi analizler içeren ve aynı biçimde bilimsel olan diğer bölümlerini tamamlamaktadır. Böyle bir çalışmanın suç unsuru içermesi mümkün değildir” dedi.

“Bireyselleşme ve Demokrasi: Gezi Fenomeni” kitabının yazarlarından Nurten ve Erol Özkoray’ın savcılıkta verdikleri ifadeleri şöyle:

Erol Özkoray’ın ifadesi

Konuya asıl önemli yanı olan hukuk çerçevesinde baktığımızda karşımıza bir ülkedeki rejimin niteliğini belirleyen en önemli konu olan ifade ve düşünce özgürlüğü çıkar.

İfade Özgürlüğü bir siyasi sistemin demokrasi olarak nitelendirilebilmesi için olmazsa olmaz bir özgürlüktür. Öbür özgürlüklere benzemez, çünkü özgürlüklerin anasıdır. Düşünce ve ifade özgürlüğü hiçbir sınır, kısıtlama ve yasak tanımaz. TCK’daki 301. ve benzeri maddelerin demokrasilerde yeri yoktur. Bu tür maddelerin olduğu siyasi sistemler ya otoriter, ya totaliter, ya da diktatörlük rejimleridir. Bu tür kanunların olduğu ülkelerde aydınlarla uğraşılır ve bu nedenle bu ülkeler iflah olmazlar. Kültüre düşman ülkelerin herhangi bir gelecekleri de yoktur.

Ben yazı yazarken özgür, batılı ve çağdaş bir aydın olarak hiçbir sınır tanımam, hiçbir güce (siyasal, ekonomik, sosyal, finansal) boyun eğmem; ayrıca kendi Fikir Özgürlüğü’me de kimseyi karıştırtmam. Kimse bana neyi nasıl yazacağımı, nasıl düşüneceğimi, neyi ne zaman nerede söyleyebileceğimi dikte ettiremez. Keyfi otorite ve baskılara meydan okurken, İfade Özgürlüğü ekseninde evrensel olan hukuk değerlerini temel alan kendi hukukumuzu öne çıkarıyorum; kaldı ki bu “hukuk anlayışı” Anayasa’nın 90. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Bu anlamda, TCK’daki İfade Özgürlüğünü kısıtlayan bütün hükümlerin Anayasa’ya aykırı ve geçersiz olduğunu savunuyorum. Dahası bu çerçevede, yurttaşların hakkını gasp eden yasama erkinin meşruiyetini de ayrıca tartışma konusu yapıyorum. Burada söz konusu olan, siyasi otorite ile aramızda olan, Demokrasi adına yapısal bir uzlaşmazlıktır.

Toplumun yararına, İfade Özgürlüğü’nü sınırlayan tüm bu anakronik ve çağdışı kanunları reddederken, zaten Anayasal hakkım olan 90. maddeye gönderme yapıyorum:

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır”.

Türkiye’nin imzalamış olduğu “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ve “İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi”ne göre fikir suçu olamaz. Bu çerçevede ifade özgürlüğünü kısıtlamayı amaçlayan kanunların tümü kadüktür. Bu durumda Türkiye’de alenen Anayasa çiğnenmektedir.

Sonuç olarak benim için çağdışı, anti-demokratik kanunların hiçbir önem ve değeri yoktur; çünkü Anayasa’nın 90. maddesi bunların tümünün üzerindedir ve geçerli olan tek hukuki normdur. Kitap ve fikir düşmanlığına karşıyız. Üstelik 21. yüzyılda. Çünkü kitap ve fikir kutsaldır. Dokunulmaz, dokunulamaz ve toplum olarak dokundurtmayız. Gezi’den sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını kamu görevlilerinin bilmesi gerekir.

 Nurten Özkoray’ın ifadesi

“Bireyselleşme ve Demokrasi: Gezi Fenomeni”adlı kitapta yazdığım bölüm “Bireyselleşme ve Demokrasi” adını taşıyan 53-107 sayfaları arasındaki yazıdır. Bu yazı 2010 yılında Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nde Prof. Faruk Birtek’in tez danışmanlığında verdiğim Sosyoloji master tezinin bir özetidir. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki tez jürisi bu çalışmamı üç yıl önce kabul etmiş ve sonucunda master derecemi vermiştir. Tezim YÖK bilgi tabanındaki yerini almıştır.

Dolayısıyla tamamen bilimsel olan ve ülke çapında yapılan 1000 kişilik araştırmaya dayanan bu yazı kitabın sosyolojik analiz bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölüm kitabın siyasi analizler içeren ve aynı biçimde bilimsel olan diğer bölümlerini tamamlamaktadır. Böyle bir çalışmanın suç unsuru içermesi mümkün değildir.

Soruşturmaya konu olan “Kamu Görevlilerine Hakaret” iddiasını reddediyorum.

Mayıs ayının son günlerinden başlayarak hem ülke hem de dünya çapında yankı yaratan sosyal ve siyasi olayları başlatan Gezi Parkı protestolarını siyasi ve sosyolojik yönden inceleyen kitabımız entelektüel bir çalışmadır ve sosyal bilimciler olarak toplumu aydınlatma sorumluluğumuzun bir parçası, ifade özgürlüğümüzün doğal bir sonucudur. Bu evrensel bir özgürlüktür ve tüm demokrasilerde üzerine gölge düşürülmeden uygulanır. Bağımsız olması gereken yargı hükümetin fikri paralelinde olmak durumunda değildir. Evrensel demokrasiye bağlı bir yazar ve sosyal bilimci olarak düşünce özgürlüğüme müdahale edilmesini kabul etmiyorum.

27 Eylül 2013
Haberin kaynağı için tıklayınız; http://t24.com.tr